Hasan Coşkun Modernite ve Kimlik



Yüklə 70,86 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix01.12.2017
ölçüsü70,86 Kb.
#13294


                                                                                                        Hasan Coşkun 

Modernite ve Kimlik  

 

Modernizm Nedir? 

 

Modern hali hazır veya yakın zaman karakteristiği; yeni moda; yeni moda bir dil veya 



edebiyatın yeni halini, eskiye zıtlık çerçevesinde gösteren terim. Modernizm; Modern olanın 

karakteri, modern, güncel, çağdaş olan zevk, saplantı, dini ıstılah olarak; Hıristiyan kutsal 

kitaplarına modern felsefenin ve tarihî kritiğin verilerinin ikame edilmesidir.

1

  Modernite ve 



Modernizm, “kendinden önceki ile niceliksel bir farklılık arzeden bir  “hal” e tekabül 

etmektedir. İster devrimci ister muhafazakâr olsun ana hatlarıyla aynı şeyi işaret etmektedir. 

Daha önce bir benzeri, örneği ve modeli olmayan, kendisinden öncekini ilga ve iptal eden, 

kadîm ile niteliksel değil, niceliksel olarak farklı yani kalitatif bir durumdur. Batı modernitesi 

ise özetle şudur: İnsan-eşya münasebetlerinin, tarihte bir örneği ve modeli bulunmayacak 

şekilde yeniden düzenlenmesi, buna göre dünyanın yeni baştan kurulması, yeniden 

formatlanması. Kısaca “dünyevileşmek”. Bunun yapılabilmesi için felsefî olarak çok önemli 

bir takım şeylere, felsefi bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır ki bunlar da,  “aksiyolojik ve 

ontolojik olarak, dünyanın ve dünya hayatının takdis ve ibra edilmesi, meşrulaştırılması; 

epistemolojik olarak ise bir yandan bilginin kaynaklarında köktenci bir zihniyet devriminin 

yanında bilgi nesnesinin de dünyalılaştırılması olarak özetlenebilir.

2

  Modernlik, 



günümüzdeki şöhretinden başka çağdaşlık etiketi olarak müspet bir cazibeye sahiptir. Onun 

geniş ölçekli genelliği bir çok önemli ekonomik ve politik olguyu bir araya getirmeye 

yatkındır; hâlbuki bu olgular diğer bir çok etiketten ayrı olarak düşünülmektedir. Bu olgular 

arasında; kapitalizm ve sosyalizm, endüstri ve diğer tarım dışı toplumlar, diktatörlük ve 

demokrasiler, bürokratik ve bürokratik olmayan örgütlenmeleri sayabiliriz.

3

   



 

Modernite’nin Kısa Tarihi 

 

Modernizm de hemcinsi diğer “izm” ler gibi Batılı’dır. Batı düşünce tarihinin başlangıcından 



günümüze kadarki fikri serüvenine baktığımız zaman şu üç paradigma değişikliğinden söz 

edebiliriz. 

1.

 

Milattan sonra IV. Yüzyıla kadar hâkim olan Greko-Romanve klasik bakış açısı 



2.

 

IV. Yüzyıldan XVII. Yüzyıla kadar hâkim olan Hıristiyan bakış açıcı 



3.

 

XVII: yüzyıldan sonra modern bilimin yükselmesi ve bundan doğan modern zihniyet. 



Modern zihniyet, XVII. Yüzyılda modern bilimin ortaya çıkması ve onun teknolojik 

başarılarıyla ilgili ise de “modern” kavramının kullanılması çok daha eskilere gitmektedir. 

Habermas’ın işaret ettiği gibi, V. Yüzyılda Latince Modernus kelimesi belki de kültür 

“tarihinde ilk defa o zamanlar ânı Hıristiyanlığı ve Hıristiyanları, geçmişten yani  Romalı ve 

Putperestlerden ayırmak için  kullanılırdı. Daha sonra insanlar moderni geçmişe bakarak 

tespit ettiler; eskiye nispetle yeni olan modern demekti.

4

 Modernizm kavramının temelinde 



akılcılık ve pozitivizm ruhu yatmaktadır. Tarihsel olarak modernizm batı Avrupa’da ve Kuzey 

Amerika’da geliştirilmiş olan toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemlere doğru bir değişme 

süreci demektir. Modernleşme konusunda iki temel nitelik toplumların sosyo-ekonomik 

                                                 

1

 Durmuş Hocaoğlu, İslam ve Modernleşme(II. Kutlu Doğum Toplantısı), İstanbul,1997, s.78.  



2

 Durmuş Hocaoğlu, İslam ve Modernleşme(II. Kutlu Doğum Toplantısı), İstanbul,1997, s.79. 

3

 Göran Therborn, “Modernlik ve Modernliğe Giden Yollar” Postmodernizm ve İslam(A. Topçuoğlu-



Y.Aktay),Ank.1997.,61. 

4

 Adnan ASLAN, İslam ve Modernleşme(II. Kutlu Doğum Toplantısı), İstanbul,1997, s.78. 




değişmeleri ve toplumsal örgütlenmelerin yapısal değişmeleridir.

5

  Aslında bir kavram olarak 



“modern” teriminin kullanılması daha çok Avrupa’da sanatın gelişmesiyle alakalıdır. Fakat 

bizi ilgilendiren Aydınlanma zihniyetinin bir sonucu olan kültürel modernitedir. Max 

Weber’in de belirttiği gibi kültürel modernite din ve metafizik içinde kendini ifade eden aklın 

bunlardan bağımsız olarak bilim, ahlak ve sanat gibi üç otonom alanda kendini yeniden 

tanımlamasıyla başlar. Hıristiyanlığın sunduğu külli dünya görüşü Aydınlanmanın tesiriyle 

parçalanınca bilim, ahlak ve sanat kaçınılmaz olarak din ve metafizikten ayrıldı. Öyle ki 

XVIII. Yüzyıl Aydınlanma filozoflarının formüle ettiği proje kendi iç mantığına göre oluşan 

objektif bilimi evrensel ahlak ve hukuku ve bağımsız sanatı geliştirmeyi hedeflemişti. Fakat 

XX. Yüzyıl modernistlerin bu iyimser projelerini yıktı. Habermas’ın da işaret ettiği gibi bilim, 

ahlak ve sanatın dinî düşünceden ayrılması aslında bu alanlardan birinin diğerinden ayrı 

olarak uzmanları tarafından geliştirilip, değerlendirilmesi demekti. Böylelikle insan 

bütünlüğünden koparılıyor; düşünce, yaşayış ve günlük ilişkileri itibariyle kendini ifade 

edeceği ayrı ayrı alanlar tespit ediliyor ve bu alanlar birbirinden bağımsız olarak 

geliştiriliyordu. Bunlara zemin olacak ve aralarındaki irtibatı sağlayacak din ve metafiziğin 

bilim, hukuk-ahlak ve sanattan koparılması aynı zamanda onların günlük hayattaki 

ilişkilerden el çekmesi anlamına geliyordu. Modern sanayi toplumlarının yapısı başarı ilkesine 

göre katmanlanmış bir mevkiler düzenidir. Başarı ya da daha çok güç ve para kendi başına 

amaç haline gelmiş ve diğer tüm değerleri araçsallaştırmıştır. Bir mana da değersizleştirmiştir.  

Modern toplum çeşitli çıkara gruplarının kendi çıkarlarına güçlerine göre savundukları bir 

çatışma toplumu olarak tasarımlandığında bu kuramında var olan düzeni devam ettirmeye 

yarayan bir ideoloji olduğunu söylemek yanlış olmaz, çünkü bu durumda her çıkar grubu 

kendi gücü oranında haklı görülecektir.

6

 

 



 Modern İnsan ve Parçalanmış Kimlik 

 

Modern insan varlığı parçalayarak kendi bilincini de parçalamıştır. Bu aslında, varlık ve bilinç 



sahibi bir varlık olarak insanın kendisini de parçalamıştır. İnsanın gündelik hayatta üstlendiği 

roller ve bu rolleri birbirinden soyutlayarak oynamaya çalışması derununda yaşadığı ontolojik 

parçalanmışlık ona varlığın iç ve dış dünyasına yansıdığı bütün alanlarda da aynı 

parçalanmışlığı yaşatmaktadır. Varlık temelinde birbirlerine indirgenemeyen tözler gereği 

gündelik hayatlarında da çeşitli rollerin birbirlerine indirgenememesi, bir tarafa, roller 

arasındaki bütün iştiraki özelliklerde ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Bir işkadını evde 

çocuklarına karşı bir kimlik, eşine karşı bir kimlik, işyerindekilere karşı başka bir kimlik, ve 

muhtemelen çevresine karşı da daha başka bir kimlik taşımaktadır. Aynı varlıkta taşınan ve 

birbirlerinden soyutlanan kimlikler, farklı bilinçlerin yansıması olarak o varlığı yani insanı da 

parçalamaktadır.

7

 Modern insana göre  zaman ve mekan,  kesintisiz tüm tarihi olaylar ve ona 



eşlik eden derin endişe doğurucu; hiçlik ve yokluk tehdidi tarafından belirlenir. Modern insanı 

tanımlarken onun bunalımlarını ve endişelerini doğuran başlıca özelliğin imanını yitirmiş 

olması, başka bir deyişle dünyanın büyük dinlerinden herhangi biriyle canlı hiçbir bağının 

olmamamı kastedilmektedir. Modern insan için en büyük endişe ve korku kaynağı ölümdür.

8

     

Modern çağda ise insanın insan ile ilişkisi muhteva ve biçim bakımından köklü bir değişikliğe 

uğratıldı. Uygarlığın kavramlar ve simgeler dünyasını sımsıkı kuşatan sayısız fetişler vardır; 

bunlar insanın hayatında sarsıcı etkiye sahiptirler. Toplumların inanç, zihin ve kültürel algıları 

bu fetişlerle iç içe yoğrulmuş bulunmaktadır. İnsan her zamankinden daha çok bu çağda ve 

                                                 

5

 N.Güldiken-G.Nair. “21. Yüzyıla dönük Sosyolojik Yaklaşımlar” Sosyal Bilimler Dergisi 1997 Sivas, s.110-



111. 

6

 Erhan Atiker,  Modernizm ve Kitle Toplumu, Ankara, 1998, s.112.  



7

 Mustafa Şen, “Bütünlük ve Parçalanmışlık Arasında Modern Kimlik” Bilgi ve Düşünce, sayı 13-14, 1993.s.17. 

8

 Ali Coşkun, “Dindar İnsanla Modern İnsan Karşı Karşıya”Bilgi ve Hikmet, 1994/6, s.48-49 




uygarlığın maddi gelişmesinin bu safhasında aklından şüphe etmeye başladı. Çünkü bilinç, 

tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir zafiyet hali içinde bulunmaktadır. Modern hayat bireyin 

ruhsal kişiliğini parçaladığı gibi, birbirlerine sahici elementlerle bağlı olan beşeri hayatın 

organik yapısını da parçalamış bulunuyor.

9

 Çağımız, parçalanmış bilinçlerin çağıdır. Modern 



ve postmodern insanın zihni bu parçalanmanın savaş alanıdır. Modern anlayış çoka 

parçaladığı varlığı ve bu varlığı tekabül ettirdiği bilgiyi çokların bütününe değil çoklardan 

birine indirgemiştir. Bunun getirdiği tıkanmaya modernliğin krizi de diyebiliriz.  

Modernlik, modernlik öncesi kimlikleri ortadan kaldırırken ya da onları dönüşüme uğratırken 

yerine aynı ölçüde muhkemlik, dayanıklılık içeren yeni bir kimlik veriyordu. Yurttaşlık 

kimliği dediğimiz bu kimlik salt bir ulus devletin uyruğu olmayı değil aynı zamanda kişilerin 

kendi yaşamlarının düzenleyebilecek bir öznelik taşımasını da içeriyordu. Günümüzde ise 

küreselleşme ile birlikte ulus devlet gibi yurttaş kimliği de aşınıyor. Çünkü yurttaşlık doğası 

gereği kamusal bir duruşu, kamusal bir sorumluluğu ve olaylara müdahil olmayı içeren bir 

kimliktir. Kimlik ya da öz benlik olgusu giderek monte yani yerleştirilmemiş, 

sabitleştirilmemiş, oynak, parçalı bir hal almıştır.

10

  Günümüzün en nazik ve en önemli 



konularından biri, Avrupalı olmayan ülkeler halkının ve İslam toplumlarının karşı karşıya 

bulunduğu modernleşme sorunudur. En önemlisi de bu empoze edilmiş modernleşme ile 

gerçek medeniyet arasındaki ilgidir. Ne yazık ki modernizm, Avrupalı olmayan uluslara 

medeniyet adı altında empoze edilmiştir. Modernizm hangi şekil ve düşünce yapısı içinde 

olursa olsun, Avrupalı olmayan bütün dünya halklarını kendi inanç, düşünce ve kişiliğinden 

koparacak en etkili silah idi. Modernizm insanı gelenek, din vb. değerlerinden koparmayı 

amaç haline getirmiştir. Biz bunu, kimlik bilincinden yoksun bırakma süreci olarak ta 

tanımlayabiliriz. 

11

            



 

 

 



Modernleş(emey)en Kimlikler 

 

Öncelikle modernite Batı’nın mevcut halini ifade eden bir kavramdır. Modernite dediğimiz 



zaman ilk elde aklımıza gelen akılcılık, sekülerlik –yani dini merkeze almayan bir dünya 

görüşü ya da dinin kamusal ortamdan dışlanması-bilimsel bilginin yüceltilmesi, bireyin ön 

plana çıkması, bireyselliktir.

12

  Bizim için önemli olan husus modernitenin bizim hayatımıza 



girmesinin ve hayatımızda edindiği yerin gözden geçirilmesidir. Bu haliyle modernite, her ne 

kadar bizim dışımızda ortaya çıkmış olsa da bizim de hayatımıza girmiştir. Bizim de bir 

problemimiz haline gelmiştir. Modernitenin bizim hayatımıza girmiş olması, onun bir 

anlamda kabul gördüğü yani geçerli hale geldiğini ifade etmektedir. Daha başka bir ifade ile 

başkaları için “durum” olan şey, biz de değer haline gelmiştir. Modernitenin bizim 

hayatımızda bir yer edinmesine modernleşme diyoruz. Modernitenin bizim hayatımıza 

girmesinden önce biz kendi hayatımızı bütün boyutlarıyla düzenliyorduk. Yani Modernite boş 

bir alana gelerek boşlukları doldurmadı. Biz ona bir yer açarak hayatımızda bir yer edinmesini 

sağladık. Yani modernleşme bize ait olanın aleyhine olan bir şeydi. Modernite bizim 

hayatımıza girmesiyle biz de bir taraftan başkalaştı. Diğer taraftan başkalaşmış haliyle  bizde 

kendisine uygun ve bu anlamda bize has bir dizi yeniliği de birlikte getirdi. Burada dikkat 

edilmesi gereken husus, söz konusu yeniliğin bizde mevcut olanın yenilenmesi (tecdid) 

şeklinde gerçekleşmeyip, taşıma bir karakterinin olmasıdır. Moderniteyi temsil eden 

                                                 

9

 Ali Bulaç, “Parçalanmış Bilinç”Bilgi ve Düşünce, sayı 13-14, 1993.s7-9 



10

 Dilaver Demirağ, “Paramparça Dünyam Benim” Bilgi ve Düşünce, sayı 13-14, 1993.s.44. 

11

 Ali Şeriati, Medeniyet ve Modernizm,Çev:A. Yüksek, İst.1998, s.31. 



12

 Tayfun Atay, “Modern Batıda Nakşiliği Yaşatmak” İslam ve Modernleşme(II. Kutlu Doğum Toplantısı), 

İstanbul,1997, s.268. 



kesimlerin, konumlarının imtiyazlı bir yer olması hasebiyle, bu imtiyazdan istifade edemeyen 

kitlelerin imtiyazı sorgulama durumuna gelmeleri halinde, dayanaklarının ve imtiyazlarının 

kaybolacağı kaygısına sahip olmaları yönünden, kendilerini rahat hissetmeyişleri, 

modernitenin bizdeki bulunuş şeklinin alternatif kabul etmeyen, mutlakçı bir tavır almalarını 

sağladı.  Modernitenin problem haline gelme süreci, modernleşme sürecinin zorunlu bir 

sonucudur. Modernleşme bize ait olanın geçersiz kılınma sürecidir. Bu süreç müesseselerden 

başlayarak, bütün hayata yansımış, takip edilen yol gereği, en fazla bize ait olması gereken 

mazimiz bile varlığını koruyamamıştır. Artık mazimiz bizim kendimizi tanıyabileceğimiz bir 

şecere olmaktan çıkmış, bizimle alakası olmayan bir yanlışlar toplamından ibarettir.

13

  



 

  Modern toplumsal yapılar ve modern kültürler(kimlikler), aynı zamanda belirli asli 

çelişkilere sahiptir. En önemlisi modernliğin açık geleceğinin iki farklı tarafı arasında 

gözüküyor. Bir yanda toplumsal inşalar ve bunların “nesnel” ağırlıklarının açıklığı, öte yanda 

toplumsal inşacılar ve bunların öznelliklerinin muhtemel alanlarının açıklığı. Bu zıtların 

birliği ya da diyalektik çelişki, kültür dünyasında olduğu kadar yapılanma alanında da 

bulunabilir.  

 

Kültürel kimliğin modernliğinde, önemli bir bireycilik ve kolektivizm diyalektiği vardır. 



Modernlik; geleneksel kimliğin kalıbında bir açılma, nesilden nesile geçen aile, yöresellik ev 

toplumsal sınıf kimliğinden bir kaçış fırsatı anlamına gelir. Bu açılmanın iki yönü vardır. 

Birincisi; bireysel çabanın iç avlusuna, bireysel eğitime, iş seçimine, romantik aşka ve –

coğrafi ev sosyal- yer değiştirmeye götürür. Diğeri, toplum yoluna bir ulusun, bir sınıfın, bir 

vatandaş topluluğunun cemiyetsel üyeliğinin kolektivizmine doğru yönlendirilmiş. Modern 

bireycilik ve modern kolektivizm birbirine karşı savaştığı gibi, birbirine bağımlı ve birbirine 

koşullandırıcıdır. Ancak geleneğin zincirinden kurtaran birey, tam anlamıyla bir vatansever, 

vatandaş, savaşçı gibi görevini yapabilir.

14

 Kimlik eski terimi ile “hüvviyet” “milli devlet”in 



ortaya çıkması ile güncel bir önem kazanmıştır. Bu kimlik yeni olduğu kadar, şüphesiz en çok 

tartışma yaratan konulardan biridir ve hakkında fikir birliği yoktur. Her ülkenin kavim, millet, 

sosyal sınıf, tarihi –sosyal ve kültürel yapısına göre şekil ve yapı özellikleri gösteren kimlik 

meselesi Türkiye için diğer ülkelere kıyasla çok farklı özellikler arz etmektedir. Türkiye’nin 

modernleşmesi bir bakıma Batı’yı model alarak yürütüldüğü için, kimlik meseleleri de Batı 

modelinin kavramsal ve metodolojik sınırları içinde ele alınmaktadır.

15

 Dünya bir kimlik ve 



bütünlük sahibi olan toplumlar ve bunlara sahip olmayan toplumlar olarak ikiye ayrılmıştır. 

Kimlik ve bağımsızlık mücadelesi toplumsal olarak bütünleştirici, kültürel olarak ayırt edici 

törelerin evrensel uygarlığın çıkarlarına ve evrensel bir siyasi düzene karşı nazikçe 

dengelenmesini gerektiren stratejik bir mantık çerçevesi içinde icra edilir. 

16

 Habuki 


Türkiye’nin kimlik meseleleri hem çok geniş tarihi bir çerçeve içinde hem de Türk-Osmanlı 

toplumunun yapısı ve kimlik değişmeleri göz önünde tutularak incelenmelidir. Sonradan 

kazanılmış siyasi kimliklere, çağdaş, modern kimlik ismini vermekle hata edilmez; çünkü bu 

yeni tip siyasi kimlikler Fransız devrimi’nden sonra ortaya çıkmışlardır. Bu kimlikler arasında 

yer alan siyasi-milli kimliğin tarihte benzeri yoktur. Bu kimlik doğumu, alttan yukarıya doğru, 

sosyal bir değişmenin neticesiyle oluşmuştur. Batı Avrupa’da yeni tipte bir orta sınıfın, yani 

burjuvazinin ortaya çıkması, kimlik meselesinin hem çok yönlü olarak gelişmesini sağlamış 

                                                 

13

 Tahsin Görgün, “Bir Problem Olarak Modernite” İslam ve Modernleşme(II. Kutlu Doğum Toplantısı), 



İstanbul,1997, s.29-32 

14

 Göran Therborn, “Modernlik ve Modernliğe Giden Yollar” Postmodernizm ve İslam(A. Topçuoğlu-



Y.Aktay),Ank.1997, s.67-68. 

15

 Kemal H. Karpat, “Aydınlar ve Kimlik”  Doğu Batı, sayı35, s.66. 



16

 Leonard Binder, “Oryantalizmin Yapıçözümü” , Postmodernizm ve İslam(A. Topçuoğlu-

Y.Aktay),Ank.1997, s.188. 



hem de ona eskiden benzeri olmayan siyasi bir veçhe kazandırmıştır. Benlik, insanoğlunun 

ben neyim, nereden geldim, nereye gidiyorum sorularının cevabını içerir. İnsanoğlunun 

kozmostaki yerinin ne olduğuna dair inancı cisimleştirir. Var oluşun anlamını ortaya çıkarır.

17

 



Kimlik kavramı, taş, toprak, kaya gibi bir tabiat şeklinde düşünmeyelim. Onu kültür meydana 

getiren ve ahlaki bir tekamül yaşayan etik kişilikle irtibatlandıralım.

18

 Kimlik bir kimsenin var 



oluşunun ifadesidir. Kendisini nasıl gördüğünü tanımlamasıdır. Bir kimse kendisini 

tarihinden, dininden, ırkından, coğrafyasından yola çıkarak tanımlayabilir. Biz buradan yola 

çıkarak kimlikleri etnik kimlik, tarihî kimlik, dinî kimlik, siyasî kimlik ya da kültürel kimlik 

olarak tasnif edebiliriz.  Kimliği oluşturan unsurları bu şekilde tasnif etmekle beraber, bir 

insanın sahip olduğu kimlikte hangi unsurların daha etkin ya da baskın olduğu tartışılabilir bir 

konudur.  Kimlik, Bütün şartlarda sahip olunan niteliklerin toplamıdır. Bir kişiyi ya da 

toplumu kendisi yapan veya diğerlerinden ayıran niteliklerin tamamıdır.

19

 Yani kimlik beni 



ben yapan değerlerin toplamıdır. Bir toplumu diğer topluluklardan ve milletlerden ayıran milli 

değerlerinin bütünüdür diyebiliriz.  Sahip olduğumuz medeniyet havzasını son yüzyılda 

batının modern değerlerinden beslenmekle beraber Türk-İslam  medeniyeti olarak 

tanımlayabiliriz. Tarih ve kültür bilincinden yoksun insan toplum için fikir adamı, gönül 

adamı, misyon adamı olmayı bırakalım toplum için en büyük sorun kaynaklarından birisidir. 

Çünkü tarih ve kültür bir toplumun hafızasıdır.

20

 Tarih bilincinden yoksun toplumlar 



hafızasını kaybetmeye namzet ya da kaybetmiş toplumlar demektir. Profesör de olsa insanlar 

için hafızasını kaybetmek nasıl ki büyük bir felaketse, toplumlar için de kimliklerinin, 

tarihlerinin, kültürlerinin bilincinden uzaklaşması büyük bir felakettir. Kimlikli insan kendi 

geleneksel kaynaklarından beslenen milli tarih bilinci, milli ahlak bilinci ve millet olma 

bilincine sahip olması gerekir. Kimlik bilincine sahip her Türk insanı, Selçuklu, Osmanlı ve 

Türkiye tarihinin çok iyi bilmek zorundadır. Aynı zamanda İslam’ın tarihi, felsefi ve kültürel 

birikimine sahip olması gerekir. Nasıl ruhsuz insan cansız bir ceset olur ise aynı şekilde kendi 

dinini, tarihini ve kültürünü bilmeyen insanda bu durumdadır diyebiliriz. Yarının büyük 

Türkiyesi’ni hiç şüphesiz tarih, kültür ve kimlik bilincine sahip olan insanlar inşa edecektir.  

Toplumsal ve tarihsel kimlikler, bir anlam evreni içinde, kültürel ve coğrafi bir dokuda gelişir. 

Bu süreç, bir etkileşimi, gelenekleri, bir otorite ve tarih algısını, sosyal kurumları ve kuralları 

gerektirir. Bu bakımdan kimlik yapısından söz edeceksek, daha fazla insani malzemeye 

ihtiyacımız vardır. Elbette dinin kimlik oluşturucu işlevi vardır. Ancak burada 

unutulmamalıdır ki, burada soyut din değil, eylem halinde bulunan, kurumsallaşmış din söz 

konusudur.

21

 Bizim dikkat çekmek istediğimiz diğer bir nokta ise, Türkiye’deki dindarlığın 



modernlikten ve sekülerlikten nasıl etkilendiği veya nasıl modernleştiği ve bu durumun ne 

gibi bir yeni kimlikler yarattığıdır. Sanayileşme ile birlikte şehirleşmenin, modernleşme ve 

dolayısıyla dünyevileşmede rol oynayan faktörler olarak kabul edildiğini biliyoruz. Çünkü bu 

süreçler, insanları her türlü geleneksel bağdan kopararak, rasyonel bir dünya tasarımı 

içerisinde bireysel yönelimleri öne çıkaran bir ortam oluşturmuştu. Ülkemizde geleneksel 

olana bağlılığı büyük oranda din belirlediği için modernleşme sürecinin bütün yapılar 

üzerinde değiştirici etkisi güçlü bir dirençle karşılaşmaktadır. Özellikle toplumun her 

kesimine hitap eden farklı dini cemaat yapıları bu direncin esasını oluşturmaktadır. Öyle ki, 

söz konusu süreç, kimi cemaat yapılarının çözülmesine yol açarken, paradoksal olarak yeni 

duruma kendini adapte edebilen dini yapılar da varlıklarını sürdürebilmektedir. Ancak bu 

şekilde bir modernleşmeyle birlikte dini yapıların toplumsal alanda daha bir görünür olmaları 

bazı çevreler tarafından tedirgin bir şekilde “irticaî” hareketler olarak kodlanmasına yol 

                                                 

17

 Mehmet Görmez, “Din, Kimlik ve D.İ.B”Diyanet Dergisi, Kasım 2005,sayı:179, s.5. 



18

 Kenan Gürsoy, İslam ve Modernleşme(II. Kutlu Doğum Toplantısı), İstanbul,1997, s.113. 

19

 Mehmet Görmez, a.g.m, s.5-6. 



20

 Hasan Coşkun, “Kimliksiz Öğretmen, Kişiliksiz Toplum” Değirmen Dergi sayı:10, s.4-6 

21

 Mehmet Evkuran, “Bir Kimlik Politikası Olarak Kelam”İslamiyat Dergisi, 2005, s.68-69 




açmıştır.

22

 Mazimiz ve bu gün arasında, yerel değerler ve örüntüler ile seçkin kültürel eserler 



arasında, kısaca geleneksel ile modernlik arasında kopmuş olan zincirin halkalarının 

belleğimizde ve toplumsal gerçeğimizde yeniden bağlanıp bağlanmayacağını, ya da kısaca 

modernliğin üretilip,  üretilemeyeceği, modernlik ile ahenksizliğimizin aşılıp, aşılamayacağı 

gibi sorular bir süre daha Türkiye insanına meydan okumaya devam edecek gibidir. 

23

 

Modernitenin ortaya çıkardığı en ciddi sorun kimlik krizi olsa gerektir. Kimlik krizi sorunu en 



başta, bir kimlik duygusuna işaret eder. Sınırları belirlenmiş, dokusu sağlam örülmüş bir 

anlam evreni içinde yaşanıyor olunmasaydı, bu sistemin çözülmesi ve görelileşmesi anlamına 

gelen kimlik krizi sorunu da yaşanmazdı. Şu halde krizin yoğunluğu ve şiddeti, kimliğin 

ideolojik ve anlambilimsel yoğunluğuna bağlıdır ve gevşek dokulu kimliklerin daha az 

şiddetli krizlerin yaşandığını söyleyebiliriz. Kriz olayına yol açan ya da onu ateşleyen öğe, 

karşılaşma olayıdır. Karşılaşma kültürel yapıda önceden bulunanların yanında, yapıda 

bulunmayan yeni süreç ve değerleri de örgütler

24

  Kimlik krizini oluşturan en önemli unsur 



hem modern hem arkaik, hem demokrat hem otoriter, hem dünyevi hem dinsel, hem zamanın 

ilerisinde hem de gerisinde olunmak istenmesindedir.

25

 M. Watt,  bu durumu kimlik bunalımı 



olarak nitelendirir.

26

 



Geleneksel/modern, İslam/Batı, gerici/ilerici gibi karşıtlıklar üzerine kurulu açıklama 

sistemleri, melez ve karmaşık gerçekliğe anlam verebilmekte zorlanmaktadır.

27

  Kanaatimizce 



Türkiye’nin yaşadığı değişim süreci aslında tam anlamıyla gelenekselden moderne ya da 

dinselden dünyeviye doğru yol alan bir süreç olmasa gerektir. Çünkü Türkiye ne tam 

anlamıyla geleneksel ne de modern bir toplumdur. Türk toplumu da ne geleneksel değerlerin 

hakim olduğu kırsal toplum ne de gelişmiş sanayi toplumu olarak tanımlanabilir. Bazı sosyal 

bilimcilerin belirttiği gibi kanaatimizce Türk toplumu Tranzisyonal olarak tanımlanan geçiş 

toplumları olarak tanımlanabilir. Tranzisyonal toplumlarda da kimlik krizlerinin yaşanması 

doğal olarak karşılanmalıdır. Türk modernleşmesi kavramı artık hepimiz için sıradanlaşmış ve 

bize özgü bir modernleşme serüveninin var olduğunu ortaya koymaktadır. Cumhuriyet tarihi 

boyunca en çok tartışılan ve ne olduğu ya da ne ifade ettiği bir türlü ortaya konulamayan Türk 

modernleşmesini en güzel ifade edenlerden birisi de Nilüfer Göle olsa gerek. Göle’ye göre; 

Türk Modernleşme süreci, merkez toplumsal değerleri ve hatta “insan”ı Batı medeniyetinin 

izdüşümünde yeniden tanımlamıştır. Aydınlanma çağı fikirleri ve sanayi medeniyetinin 

uzantısında şekillenen Batı modernizmi, rasyonalist ve pozitivist değerlerin yanı sıra bireye 

dayalı liberal değerleri de oluşturarak, dinsel ve geleneksel inançların yoğurduğu cemaat 

ilişkilerini dönüştürmüş, daha hetorojen farklılaşmış çoğulcu bir toplumsal yapıya ulaşmıştır. 

Devlet dışında bireye, sivil topluma, piyasaya özerk alan tanımayan Türk modernizmi ise 

medeniyetçilik ve milliyetçilik değerleri üzerine inşa edilmiştir. Milliyetçilik ideolojisi yerel 

ve özgün kültürel eserleri ve kimliği taşımaktan ziyade, bireysel ve farklı çıkarları ifade 

edebilecek liberalizmle olduğu gibi çoğulculuğa da karşı durmaktadır.  Türk modernleşmesi, 

farklılaşma ve çoğulculuk üzerinde yükselen sivil toplumun girişimci ve yaratıcı gücü üzerine 

yükselmemiştir. Tersine yerel örüntülerin ve geleneksel değerlerin dışlandığı bir medeniyet 

projesidir. Rasyonalist ve pozitivist yerel İslam, bu medeniyet projesi çerçevesinde tarihin 

dışına itilmiştir.

28

   



 

 

                                                 



22

 Hüseyin Yılmaz, “Türk Müslümanlığı, Dindarlık ve Modernlik”, İslamiyat(2002), s.63. 

23

 N. Göle, Modern Mahrem, s., 182.  



24

 Mehmet Evkuran, “Bir Kimlik Politikası Olarak Kelam”İslamiyat Dergisi, 2005, s.61. 

25

 Daryus Shayegan, Yaralı Bilinç,Çev: Haldun Bayrı, İst. 1997, s.30. 



26

 Montgomary Watt, “Körfez Savaşı Sonrası Müslümanlar ve Hıristiyanlar” Postmodernizm ve İslam(A. 

Topçuoğlu-Y.Aktay),Ank.1997, s. 342.  

27

 Nilüfer Göle, Modern Mahrem, İst.1998, s. 178. 



28

 N.Göle, a.g.e, s.171-172. 




 

 

 



Yüklə 70,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə