39
Doç. Dr. Erdal AÇIKSES
geçmeye başlamıştır. Ticaretle uğraşan, yurtiçi ve yurtdışındaki yabancı
okullarda eğitim gören Ermenilerin yabancı dile aşinalıkları tercüman
olarak Rumların yerine Ermenilerin geçmesini kolaylaştırmıştır
15
. Ayrıca
Ermenilerin Paris’te açmış olduğu Muratyan Okulu da lisan konusun-
da ileri atılımlardan biri olarak düşünülebilir. Bu okuldan mezun olan ve
daha sonra İstanbul’da devlet hizmetinde çalışanlardan bir tanesi de Sakız
Ohannes Paşadır. Muratyan Okulu’na nazire olarak Osmanlı Devleti de
Paris’te Osmanlı tebaasının Fransızca öğrenmesi için Mekteb-i Osmanî’yi
açmıştır
16
.
Tanzimat ve Islahat Fermanları ile de gayrimüslim unsurların eğitimi
ile eskiden bahşedilmiş olan hürriyetlere bir kısıtlama getirilmemiş, tanı-
nan haklar bir anlamda kayıt altına alınmıştır.
Eğitimin gelişmesi için atılan adımlara ibtidai, rüşdi ve idadi mektep-
leri de dâhil edilmiştir. Bu uygulama ile yüksek askerî okullara öğrenci
hazırlamanın yanı sıra, bu okullara bütün milletlerin gelmesi hedefl eniyor-
du. İsterlerse gayrimüslimler kendi özel okullarını da açabilirlerdi. Buraya
kadar anlattığımız kısımlardan da anlaşılacağı üzere, Osmanlı Devleti gay-
rimüslimlerin eğitim ve kültür müesseselerine tamamen saygı göstermiş
bu konuda bir kısıtlama getirmemiştir.
Gülhane Hattı Hümayunu’nda Fatih döneminde verilmiş olan haklar
korunmuş ve eğitim konusunda ayrıca Azası muhtelit bir meclis-i maarifi n
nezaret ve teftişine tabi olmak ve programları ile muallimleri bu meclisin
murakabesiyle tayin ve tespit edilmek şartıyla ekalliyet mektepleri açılma-
sına müsaade edilecektir denilmiştir
17
.
Tanzimat’a kadar hiçbir gayrimüslim, devletin açtığı okullara gitme-
miştir. İlk defa Tıbbiye’ye kayıt yaptırmaları için karar çıkmış ve ortaya
çıkan şartlar göz önüne alınarak bazı tedbirler alınmıştır. Hıristiyan öğren-
cilerle ilgili fazlaca bir problem çıkmazken, Yahudi milleti kendileri için
ayrı yemek çıkmasını istemiş ve bu şartın yerine getirilmesi için tahsisat
ayrılarak yemek verilmeye başlanmasından sonra okula devam etmişler-
dir
18
.
Osmanlı Devleti ihtiyaç duyduğu çağdaş eğitim anlayışında arayış-
lar içinde bulunduğu dönemde üzerinde kültürel olarak diğer devletlerden
15 Ergin, a.g.e., Cilt 1-2, s.69.
16 Ergin, a.g.e., Cilt 1-2, s.454-456.
17 Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, İstanbul 1992,
s.47-48; Gürün, a.g.e., s.62.
18 Ergin, a.g.e., Cilt 1-2, s.725-728.
40
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
daha fazla tesiri olan Fransa’nın isteği ve teşviki ile Galatasaray Sultanîsi
açmaya karar vermiştir. Fransa’dan alınan destek sebebiyle, daha önceden
Osmanlı topraklarında etken yabancı dil olan Fransızca ile eğitim vermesi-
ni Fransa’nın da baskısıyla kabul etmek zorunda kalmıştır. Aslında Osman-
lı yetkilileri eğitim dilinin Türkçe olmasını istemiş fakat bunu Fransızlara
kabul ettirememiştir. Bu sultanî okulları dinî ve millî fi kirlerden ayırarak
milletler arasında kaynaşmayı da sağlayacağını söyleyen Fransa’nın öner-
diği şekilde lâik bir eğitim amaçlanmıştır.
1 Eylül 1868 tarihinde derslere başlayan okula tepkiler de gelmeye
başladı. Şu ana kadar her cemaatin kendi okulunu kendisinin açmasına
alışmış olan Osmanlı tebaası, bu okula devam etmede tereddüt etmeye baş-
ladı. Aslında Fransız nüfuzu ve Katolik mezhebinin etkisinin yayılabile-
ceği düşüncesiyle ilk sert tepki Rusya elçisinden geldi. Fransız Devleti ve
özellikle elçilerinin katkı ve tesiri ile açılan bu okuldan hoşnut olmadığını
bildirmişti. Programında Rumca’ya az yer verilmesi sebebiyle millet ola-
rak ilk tepki de Rumlardan geldi. Aslında bu tepkiyi körükleyen Rusya idi.
Özellikle ağırlıklı dil Fransızca olduğu ve Rumca’ya az yer verildiği için
Rusya, Rumların çocuklarını bu okula vermemelerini telkin ediyordu.
Bir başka tepki de Yahudilerden gelmiştir. Hıristiyanlar tarafından
yapılan ve devlet (Müslümanların) kontrol ettiği bu okula çocuklarını ver-
mek istemiyorlardı. Özellikle Musevîlerden mezhep inanışlarına uymadan
bu okula çocuklarını veren anne ve babalara, hiç değilse yemek sırasında
dinlerinin gereğini yerine getirmelerini istiyorlardı.
Bu tepkilere Papalık makamı da katılınca sorunun çapı büyümüş oldu.
Aslında Katoliklerin hamisi Fransa’nın açmış olduğu bu okula Papalığın
karşı çıkışı nüfuz mücadelesinden başka bir şey değildi. Rus yetkililerin
de teşviki ile Papalık iki ayrı emirname ile doğudaki Katoliklerin sultanîye
devamlarını yasakladı. Adeta kendi siyasetinin bir yardımcısı gözüyle ba-
karken bir anda bu tepki Fransa’yı zor duruma soktu. Papalığa başvurarak
Katolik mezhebinin hiçbir zarar görmeyeceği, hatta kazançlı çıkacağını
anlatmasından sonra Papalık makamı bu yasağı kaldırdı. Bu sayede Latin-
ler de okula devam etmeye başladılar. Papanın bu yasağını Şeyhülislâm da
beğenmiş ve desteklemiştir
19
.
Yukarıda bahsettiğimiz bu tepki yıllar önce bir okul açarak bütün teba-
anın bu okula devam etmesini isteyecek bir Osmanlıya, hem cemaatlerden
hem de diğer devletlerden nasıl bir tepkinin geleceğini düşündüğümüzde
19 Koçer, a.g.e., s.81.
41
Doç. Dr. Erdal AÇIKSES
Osmanlı Devleti’ndeki beraberliğe ve birlikte yaşamaya sağladığı katkı
daha iyi anlaşılır kanaatindeyim.
Görüldüğü üzere Osmanlı devlet olarak tebaası olan milletlerin içiş-
leri olarak addettiği sosyal hayat, kültür ve eğitim konusunda müdahil ol-
mamış, din ve mezheplerini korumak ve yaşatmak için ayrıca yardımcı
olmuştur. Daha sonraki yıllarda da maarifl e ilgili alacağı kararları yine her
milletin temsilcilerinin bulunduğu komisyonlarda aldırmış ve onların da
fi krine önem vermiştir. Eğitimin gelişmesi ve kontrol altına alınması için
Avrupa’da geçerli olan ve özellikle de Fransız eğitim sisteminden istifa-
de edilerek hazırlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi Şura-yı Devlet’in
maarif dairesi tarafından hazırlanırken de bu husus göz önüne alınmıştır.
Şura-yı Devlet’in maarif dairesi, o dönemin sayılı aydın kişilerinden
oluşmaktaydı. Başkan Kemal Paşa olmak üzere, Sadullah Paşa, Datyan
Artin Efendi, Recaizade Ekrem Bey, Ebüzziya Tevfi k Bey, Mehmed Man-
sur Bey ve Drağan Tzankof Efendiler’den oluşmuştur
20
.
Osmanlı Devleti Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile her milletin
okullarının açılışı ile ilgili oldukça adil bir dağılım yapmaya çalışmış ve
her toplumun her derecede okul açmasına gayret göstermiş tir. Nizamna-
menin 18. maddesi Bunun için verilecek en güzel örnektir.
500 evden fazla olan bir kasaba halkının hepside Müslüman ise yalnız
Müslüman ve yalnız Hıristiyan ise yalnız Hıristiyan olanlara birer rüşdiye
okulu açılacaktır. O Kasaba halkının eğer halkı İslâm ve Hıristiyan karışık
ise, Müslümanlar için ayrı, Hıristiyanlar için ayrı olmak üzere iki rüşdiye
okulu açılacaktır. Bu şekilde İslâm ve Hıristiyan karışık halkı olan kasaba-
da hangi sınıf halk 100 evden fazla ise o halk sınıfı için rüşdiye okulu açı-
lır. Dine dair olan dersler her toplumun kendi lisanı üzerinden verilecektir.
Müslüman olmayan çocukların din dersleri, o mezhebin din büyüklerinin
tayin ve tespit ettiği program dahilinde okutulur.
Osmanlı Devleti’nin davranışının tam aksine, Ermenileri rahatsız
edenler yine yabancı Hıristiyan devlet temsilcileri ve onların dinî mües-
seseleri olmuştur.
Aslında düşünce Hıristiyanları korumak gibi görünse de en çok zarar
onlardan gelmiştir. Çünkü Ermeni milletini başta din (mezhep) ve eğitim
konusunda oldukça rahatsız etmişlerdir. Osmanlı Devleti’ni yıkmak için
20 Koçer, a.g.e., s.83.
Dostları ilə paylaş: |