KLASİK OSMANLI DÖNEMİNDE URFA’DA
MÜSLİM-GAYRİMÜSLİM İLİŞKİLERİNİN
SOSYAL HAYATA YANSIMALARI
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER
Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
E-mail: meuner@harran.edu.tr; Tel: 0 414 344 00 20–1307
Özet
XVII. yüzyılın ilk yarısında Urfa’da Müslümanlar, gayrimüs-
limlerle aynı şehri paylaşıyorlardı. Biz bu çalışmada gay-
rimüslimlerin Müslümanlarla uyum içinde yaşadıklarını,
ticarî ortaklıklar kurduklarını gösterdik. Müslümanlar dinî
bir vakfın akarlarının bir gayrimüslime kiralanmasında ra-
hatsızlık duymamışlardır. Diğer taraftan gayrimüslimler de
kendi dindaşları kadar Müslümanlara güvenmişlerdir.
Bu çalışma aynı zamanda gayrimüslimlerin kendi dava-
larını Müslüman mahkemelerine götürmekten tereddüt
etmediklerinin altını çizmektedir. Onlar kendi aralarında
meydana gelen anlaşmazlıklara Müslüman mahkemele-
rin müdahale etmesini istemişlerdir. Onların kendi özerk
mahkemeleri olmasına rağmen, kendi rızalarıyla kadı
mahkemelerini tercih etmişlerdir.
553
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER
Giriş
XVII. yüzyılda Urfa’da Müslim-gayrimüslim ilişkilerinin sosyal ha-
yata yansımalarına geçmeden önce, Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimlere
bakışını ve bu konuda uyguladığı politikalarını kısaca hatırlamakta fayda
vardır.
Osmanlı Devleti’nin kurulduğu coğrafya, tarihî süreç içinde üç semavî
dinin ortaya çıktığı ve yayıldığı bir alandır. Ayrıca Osmanlı Devleti XVI.
yüzyılın sonlarında üç kıtaya yayılmış ve aynı zamanda yayıldığı coğraf-
yada değişik dinlere mensup insanları bünyesinde toplamıştır. Bir arada
yaşamanın tabii sonucu olarak da Müslüman ve gayrimüslim unsurların
temel idarî, hukukî ve malî statülerini belirlemiştir. Çeşitli din, mezhep
ve ırklara mensup toplulukları bünyesinde toplayan çok milletli bir yapıyı
bünyesinde bulunduran devletin; toplumsal, siyasî ve yönetim yapısı ırk
esasına değil, düşünce ve inanç temeline göre teşkilâtlanmıştır. Devletin
bu çok milletli yapısı hâkim olduğu coğrafyanın demografi k özelliğinden
kaynaklandığı kadar, aynı zamanda yönetim, siyaset ve insan anlayışına
da dayanmaktadır. Devlet asimilasyon ya da kültürel sindirme ve eritme
politikası izlememiş, aksine her inanç topluluğunu kendi içinde serbest bı-
rakarak onlara belirli bir özerklik tanımıştır.
Osmanlı idaresinde bulunan gayrimüslim tebaaya uygulanan politi-
kalar, yüzyıllar boyunca devam eden İslâmî idarenin, Müslüman olan ve
olmayanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kuralların bir yansıması olarak
ortaya çıktığını da biliyoruz.
554
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
Osmanlıların, fethettikleri geniş ülkelerde sınıf ayrıcalıklarını kaldır-
dıklarını; din, mezhep, ırk farkı gözetmeden toleranslı bir siyaset takip
ettiklerini ve idarî, iktisadî, askerî, sosyal -özellikle amme hukuku ve in-
san hakları- yönlerden yeniçağın başlarında Avrupa devletlerine göre daha
cazip bir devlet teşkilâtı kurmayı başardıklarını görüyoruz
1
. Bunun en iyi
bilinen örneğine İstanbul’un fethi sırasında şahit oluyoruz.
Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında Bizans İmpara-
torluğu’ ndan İstanbul’u fethedince, şehir halkına büyük hürriyetler vermiş,
şehirde bulunan Rumların her türlü maddî ihtiyaçlarının sağlanması yanın-
da manevî ihtiyaçları da unutulmamıştır. Bu tarihlerde, Avrupa’da azınlık-
lar hukukunun varlığından söz etmek mümkün değildir
2
. Zaten Hıristiyan
dünyasında, onların hâkimiyeti altında bir Müslüman topluluğun yaşama-
sının hukukî dayanağı bulunmamaktadır. Zira Hıristiyanlık İslâmiyet’i ta-
nımadığı için böyle bir hukukî süreç gelişmemiştir
3
.
Dinlerinden dolayı Avrupa’nın birçok yerinde Yahudilerin maruz kal-
dıkları durumların (örneğin İspanya’dan çıkarılmaları vb.) tersine, Yahudi-
lerin ve Hıristiyanların Müslümanların idaresi altında sürgün ya da ölümle
karşılaşmadıklarını, gayrimüslimler için coğrafî ya da meslekî sebeplerden
dolayı, her hangi bir özel politika güdülmeyerek azınlıklar için belirlenmiş
ve oluşturulmuş yerleşim birimlerinde yaşamaya zorlanmadıklarını, her-
hangi bir meslek ve iş sahibi olmalarında ve -Arabistan’daki kutsal yerler
ile sınırlı sayıda belirlenmiş bazı yerleşim birimleri haricinde- istedikleri
yerlerde iskân etmelerinde herhangi bir sınırlanmanın bulunmadığını Ber-
nard Lewis ifade etmektedir
4
.
Yine Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan gayrimüslimler, kendi
dindaşlarının yönetimlerinden daha fazla sıkıntı çekmemişlerdir. Osman-
lı Devleti fethettiği toprakların üstünde yaşayan halkına eski mülklerinde
oturma ve onları tasarruf etme hakkını tanımıştır. Yani Osmanlı yöneti-
mi fethettiği yerlerde yaşayan halka hiçbir zaman sosyal, kültürel ve dinî
yönlerden baskı yapmamıştır
5
. Bu topraklarda halk dininde, dilinde, örf
1 İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim, Ankara 2004, s.285.
2 Ali
İhsan Gencer, “İhtilâlci Ermenilerin ‘Kaza İhtilâl Teşkilatı’ Talimatnamesi”, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı 13, s.577; Nejat Göyünç,
“Türk Toplumu ve Hoşgörü”, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı 4-5, s.165.
3 Feridun Emecen, “Tartışma”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu, 24-25 Ma-
yıs 2001, İstanbul 2001, s.53-54.
4 (Benjamin Braude ve Bernard Lewis “Osmanlı Devleti İçerisindeki Hıristiyanlar ve Yahu-
diler”, Çevirenler Halil Erdemir, Hatice Erdemir, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı 4-5,
s.XVII7.
5 M.
Süreyya
Şahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, İstanbul, s.48.