Histolojiye giRİŞ Prof. Dr. İsmail seçKİN


d-Gap junction (Neksus – Oluklu bağlantılar)



Yüklə 179,06 Kb.
səhifə2/4
tarix29.05.2018
ölçüsü179,06 Kb.
#46665
1   2   3   4

d-Gap junction (Neksus – Oluklu bağlantılar)

Epitel hücrelerinin çoğunda yan yüzey hücre zarları boyunca hemen her yerde bulunabilir. Bu tip bağlantılar sadece epitel hücrelerinde değil tüm memeli dokularda mevcuttur. (Özellikle kalp kas hücreleri, düz kas hücreleri ve nöronlar).Diğer bağlantılardan farklı olarak bitişik hücreler arasında çeşitli maddelerin geçişine müsaade ederek hücreler arası haberleşmede rol oynarlar. Bu bağlantı birimi komşu hücreler arasında kimyasal ve elektriksel uyarımdan sorumludur. Tipik örneği elektrik sinyallerinin bir hücreden diğerine oluklu bağlantılarla geçtiği kalp kası hücreleridir.

Neksuslar embriyogenezisde de gelişen embriyo hücrelerinin elektiriksel olarak bağlanmasında ve göç eden hücre kümeleri ile habersel moleküllerin dağıtılmasında önemlidir.

Neksuslar hizasında hücreler arası aralık çok daralmış ve sabit olup, aşağı yukarı 2-3 nm genişlikte ince dar bir yarık haline gelmiştir.Dondurma kırma işleminin ardından yukarı hücre zarındaki zar içi parçacıklar dairesel yamalar halinde kümeler oluşturur.

Neksuslar, komşu iki hücrenin hücre zarları içinden hücreler arası sahaya 1, 5nm çıkıntı yapan ve uç uca bir düzenleme gösteren konneksin denilen transmembran proteinlerinin altı tanesinin bir arada sıkıca paketlenmesiyle oluşur. Bu altı konneksin, hücre zarını kateden ve merkezinde 1, 5 nm çapında hidrofili kanal bulunan, silindirik bir yapı olan konneksonu oluşturur. Komşu hücrelerin konneksonları uç uca düzenlenmiştir ve bunların merkezindeki bu kanal iki hücrenin sitosolü arasındaki iletişimi sağlayan fonksiyonel hücreler arası heberleşme kanalını oluşturur. Bu kanallar hidrofilik kanal iyonlarının, aminoositlerin, siklik adenosin, monofosfatin (cAMP), 1 kD ağırlığından daha küçük moneküllerin ve belirli hormonların geçişine müsaade ederler. Böylelikle pek çok dokuda hücrelerin bağımsız birimler şeklinde değilde eşgüdümlü hareket etmelerini sağlar. Bunun tipik bir örneği kalp kası hücreleridir, buradaki neksuslar büyük ölçüde kalbin düzenli olarak atmasından sorumludurlar. Elektron mikrograflarda konneksonlar komşu hücre zarlarının birbirine bağlayan oluklar olarak gözlenir. Konneksonlar kümeler oluşturarak 0, 3 mm çapında yamalar meydana getiriler.

Konnekson kanallarının açılıp kapanma mekanizmasının sitosolik ph ve sitosolik Ca+2 konsantrasyonuna bağlı olduğu desteklenmiştir. Yapılan deneysel çalışmalarda sitosolik pH daki azalmanın ve Ca+2 konsantrasyonundaki artmanın bu kanalları kapattığı, bunun tersine durumunda kanalları açtığı gösterilmiştir.



Klinik önemi:

Konneksin kodlayan genlerdeki mutasyonlar neticesi çok sayıda hastalık ortaya çıkar. Bunlara örnek olarak sağırlık (nonsydromik deafness) charcat- Marie-Tooth nöropatisi (periferik sinirlerin ilerleyici dejenerasyonu, distal kas zayıflığı, atrofi ve derin tendon reflekslerinin tutulumuyla karakterizedir), konjenital katarakt (körlüğe neden olan), bir deri bozukluğu olan erythrokreatodermia ve gelişme esnasında damarların oluşumundaki bozukluklar gösterilebilir.



e-Hemidesmosomlar:

Epitel hücrelerinin bazal hücre membranının hemen altındaki bazal laminaya tutulmasını sağlarlar. Morfolojik olarak bu yapılar epitel hücresinin plazma membranı üzerinde bir yarım desmosom şeklinde, asimetrik yapıda gözlendiği için bu isim verilmiştir (Yun. Hemi- yarım +desmos – bant, soma gövde). Bunlarda da desmosomlarda olduğu gibi hücre membranının sitoplazmik yüzünde desmoplakinler ve diğer associated proteinlerden oluşmuş olan tutunma plağı bulunur. Keratin toroflamentleri desmosomlardan faklı olarak bu plaklar içine sokulur. Ayrıca desmosomlardaki tutunma plaklarına katherinlerin intrasitoplazmik yüzü bağlanırken, hemidesmosomlardaki plaklara hücre dışı makromoleküller olan laminin ve tip IV kollogen için reseptör bölgeleri oluşturan transmembran proteinleri olan integrinlerin intra sitoplazmik yüzü bağlanmaktadır. İntegrinlerin hücre dışı yarımları ise bazal laminanın laminin ve tip IV kollogenine bağlanır. Bilindiği gibi katherinler hücre- hücre adhesion proteinlerinin katherin ailesine ait olmalarına karşın integrinler hücre dışı matriks reseptörlerinin bir ailesidir.

Böylelikle Hemidesmosomlar arafilamanları (keratin, tonoflamanlar) bazal laminaya bağlayarak epitel dokusunun sağlamlığını artırırlar.

4- BİR BAZAL LAMİNANIN ÜZERİNE OTURUR

Epitel doku’ nun bazal yüzünde onu altta uzanan bağ dokusundan ayıran ekstrasellular destekleyici yapı bulunmaktadır. Bazal lamina denilen bu yapı yalnızca EM ile görülür. Bazal lamina, bağ dokusu sahasını sınırladığı gibi bağ doku ve epitel doku elementleri arasında seminpermeabl bir barier sağlar. Bazal lamina hücreleri bağ dokusu matriksi ile temasta olan bütün bölgelerde kas hücreleri, yağ ve schwan hücresi etrafında da bulunur. Bu yapı içinde birçok ince fibrillerin bir ağ şebekesi oluşturduğu ince bir granuler tabaka olarak görülür. Bazal lamina iki zondan ibarettir. Birisi hücre membranına bitişik daha düşük yoğunlukta olan Lamina rara veya lamina lusida, diğeri bağ dokusu matriksine bitişik daha yoğun olan lamina densadır. Her biri 40 ila 60 nm’ lık aşağı yukarı eşit kalınlıktadır fakat birçok örnekte lamina densa 2 veya 3 kat daha kalın olabilir.

Lamina lusida (rara) da strüktürden fakir bir görünümdedir. Lamina lusida başlıca hücre membranından bazal laminaya uzanan transmembran laminin reseptörleri olan integrinler ve dystroglycan’ lar ile ekstrasellular glikoproteinler olan laminin ve entactin içerir. Laminin özellikle hemidesmosom bölgelerinin altında yoğunlaşmıştır. Laminin α, β, γ olan disülfid zincirleriyle bağlı üç polipeptid zincir içerir.Laminin molekülleri elek şeklinde bir polimer yapmak üzere bir araya gelirler. Laminin’ in entaktin, proteoglikanlar, integrinler için bağlanma bölgeleri vardır.

Lamina densa ise amorf bir matriks içinde gelişi güzel yerleşmiş tip IV kollogenin yoğun bir ağ şebekesini ihtiva etmektedir. Lamina densa’ nın lamina lusida ve lamina retikularis kenarlarının her ikiside proteoglikan perlakan tarafından örtülmüştür. Perlakan’ ın merkezi proteininden uzanan heparan sülfat yan zincirleri polianion oluşturur. Böylelikle proteogikanların yapısındaki heparan sülfat, hücre bağlanmasında ve seçici bir filtre olarak kuvvetli bir anionik yük oluşturarak bazal lamina fonksiyonun da rol oynamaktadır. Lamina densa da laminin de bulunur. Ancak esas olarak lamina lusida da yerleşmiştir. Laminin ve tip IV kollogen bazal laminanın temel bileşenleri olup bazal lamina üzerine oturan epitel tarafından sentezlenirler.Lamina densanın lamina retikularis e bakan yüzü fibronektin içerir. Bu madde bazal laminayı altta bulunan stromaya bağlamada bir role sahiptir. Fibronektin bağ dokusu hücrelerinden olan fibroblastlar tarafından üretilen bağ dokusundaki hücreler arası matriksin temel yapışma molekülüdür. Ayrıca hepatositler tarafından üretilip kana salınan plasma fibronektini de vardır. Fibronektinin integrinler, proteoglikanların yapısındaki heparin, kollogenler (tip I, II, III, V) ve fibrin için bağlanma bölgeleri vardır.

Yapılan immunoflorasan çalışmaları epitel hücrelerinin muhtemelen bazal laminanın esas kaynağı olduğunu göstermektedir.

Bazal lamina, altındaki bağ dokusunun retikuler fibrillerine bazal lamina matriksinden uzanan kollogenin özel bir tipi olan tip VII.’ den oluşan tutucu fibrillerle veya microfibrillerle bağlanır. Bunlarda bağ dokusunun fibroblast’ ları tarafından üretilir.

Halen basament membran (bazal membran) ve bazal lamina terimlerinin kullanımında bazı karışılıklar vardır. Bazal membran terimi gümüş impregrasyonu veya PAS metodu ise boyanabilen ve ışık mikroskop ile görülebilen bir yapıyı belirtmek için ışık mikroskopistler tarafından kullanılmaktadır. Histokimyacılar ve elektron mikroskopistler bazal membranın 2 farklı yapıda olabileceğini açıklamışlardır. Birincisi göre, bazal membran, amorf bir bazal lamina ve bunun altındaki lamina retikularis tarafından oluşturulur. Bazal lamina yukarıda bahsedildiği gibi laminin, tip IV kollogen, heparan sülfattan zengin proteoglikan, entaktin (nidojen), fibronektin, içerir ve esas yapısı epitel hücrelerinin ürünüdür. Lamina retikularis ise epitel ürünü olmayıp bağ dokusu aittir. Bağ dokusunun fibroblastları tarafından üretilir. Değişik kalınlıkta olup tip I ve tip III kollogenden (retiküler fibril) oluşmuştur. Alttaki bağ dokusuna lamina densanın katılmasından sorumludur. Bu iki laminanın bileşenleri glikoprotein olup PAS + reaksiyon verirler ve böylelikle PAS tekniği ile boyandığında ışık mikroskobunda her iki lamina tek bir bazal membran olarak görülür. Araştırıcılar lamina retikularisin gümüş ile de reaksiyon veren bir komponent olduğunu desteklemektedirler. İkincisine göre ise bazal membran bir çok kalın bazal lamina ihtiva eder. Bu durum böbrek glomerulusu, akciğer ve lens kapsülü bazal membranlarında görülür. Bu suretle bazal membran terimi ışık mikroskop ile de görülen bu daha kalın yapılar için kullanılmaktadır.

Bazal laminanın esas rolü alttaki bağ dokusuna epitelin bağlanması ve böylelikle epitele fiziksel bir destek sağlamasıdır. İçerdikleri tip IV. kollogen vasıtasıyla da yeterli bir elastikiyet kazandıklarından genişlemeye maruz kalan organlarda çap değişikliğine uyabilecek yeterli bir genişleme sağlamaktadır. Bunların yanında interstitium ve parankimal hücreler arasındaki geçebilen maddelere büyüklük, selektif bir difüzyon veya filtrasyon barieri kadar içerdikleri negatif şarjlı heparan sülfat vasıtasıyla da negatif şarjlı moleküller içinde şarj barieri oluşturmaktadır. Bunun en iyi örneği böbrek glomerüllerinde görülen ultrafiltrasyondur. Burada bazal lamina kandaki çeşitli maddelerin büyüklük, şekil ve elektriksel şarjlarını esas alarak ürin oluşturulmasında seçici olarak rol oynar. Embriyonik gelişme esnasında bazal lamina hücre göçü için yol oluşturarak rol oynar ve hücre membranı ile indüktif münasebetler vasıtasıyla üstte uzanan hücrelerin farklılaşmasında etkili olmaktadır. Ayrıca post natal hayatta bir epitel yaralandıktan sonra onarılmasında, kalan bazal lamina epitel devamlılığını yeniden tesis etmek için yaranın kenarından yeni hücrelerin göçüne kılavuzluk eden yol oluşturarak hizmet eder. Belirli patolojik şartlar altında bazal lamina belirgin değişikliklere maruz kalabilmektedir. Vasculer sistemde ağır bir hasara yol açan diabette küçük kan damarlarının bazal membranında belirgin bir kalınlaşma olmaktadır. Yine belirli böbrek hastalıklarında böbrek glomerular kapillerlerinin bazal laminalarında kalınlaşma göze çarpmaktadır. Ancak bu bazal lamina değişikliklerinin önemi ve onların doku fonksiyonu üzerine etkileri tam olarak açıklanamamıştır.



5- HÜCRELERİ FONKSİYONEL VE STRÜKTÜREL KUTUPLAŞMA (POLARİTE) GÖSTERİRLER

Vücuda giren ve vucuttan atılan bütün maddelerin epitel yüzeyini dik bir yönde geçmesi gerektiği için hücreleri strüktürel ve fonksiyonel olarak polarize olmuştur. Yani serbest yüze doğru olan apikal kısım alttaki bağ dokusuna doğru olan bazal kısımdan farklıdır. Epitel hücresinin iki temel bölümü (kutbu) vardır. I -Apikal bölüm, II - Basolateral bölüm. Her iki bölümün kendine özgü yapısı ve işlevi bulunur.



I- Apikal bölüm: Epitel hücrelerinin apikal bölümünde 3 tür yüzey farklılaşması bulunur.

1- Mikrovilli:

Mikrovilli, hücrenin serbest yüzeyinde hücre zarının sitoplazma ile birlikte hücre dışına doğru yaptığı küçük parmağa benzer çıkıntılardır. Bunlar kısa veya uzun birbirini takip eden sık düzenlenmiş katlanmalar şeklindedir. Az yada çok sayıda olabilir. Daha az aktif hücrelerde mikrovilli seyrektir ve kısadır. Ancak major fonksiyonu emilim olan bağırsak ve böbrek proksimal tubul hücrelerinde onlar sıklaşmıştır ve yaklaşık olarak 1-2 µm uzunluğunda ve 0, 08 µm eninde olup, hücre yüzey sahasını büyük ölçüde artırır.

Emici epitellerin karbonhidratlar için ışık mikroskobik boyanması, mikrovillinin luminal yüzeyini bir amorf belirsiz örtü olarak saran ve elektron mikrograflarda da belirgin olan iyi gelişmiş glikokaliks gösterir. Glikokaliks de, plasmalemmanın trasmembran proteinlerine bağlanmış karbonhidrat artıkları belirtilmiştir. Bu glikoproteinler korumada ve hücre tanınmasında fonksiyon yapar.Mikrovilluslardan ve glikokaliksten oluşan kompleks yapı ışık mikroskobunda histokimyasal metotlarla PAS boyası ile leylak, alkali fosfataz ile siyah renkte çizgili olarak kolayca görülür. Bu yapılar çizgili kenar veya fırçamsı kenar olarak isimlendirilir. Fırçamsı kenarlar, organik eriyikler (ör: glukoz, amino asidler ve organik asidler) ve elektrolitlerin her ikisini absorblıyan epitelde tipik olarak görülürler. Bunların membranı, büyük organik moleküllerin membrandan geçebilen daha küçük subünitlere ayrılmasıyla ilişkili olan enzimlerin (peptidaseler, alkalin fosfataz, glikosidaseler) ve spesifik transport proteinlerinin büyük bir miktarını içerir.

Her bir mikrovillus ortasında birbirini çaprazlayan G-aktin monomerlerinden oluşan bir polimer olan ve villinle enine çizgilenmeler gösteren 25 ila 30 merkezi aktin flamentleri bulunur. Bu flamentler uç kısımda amorf bir bölgeye bağlanır. Sitoplazma içinde ise terminal ağ içine gömülürler. Terminal ağ, epitel hücrelerinin korteksinde yerleşmiş intermediet flamentleri ile birlikte aktin ve spektrin moleküllerinin bir kompleksidir. Düzenli aralıklarla myosin I ve calmodilin, ona destek verecek şekilde aktin flamentlerini mikrovillus’ un plasma membranına bağlar. Absopsiyon ve transport fonksiyonu yapmayan epitellerde bu merkezi aktin flamentler yoktur.



2- Silya (Titrek tüyler)

Siller belirli epitel hücrelerinin apikal sitoplazma bölümündeki elektron yoğun bazal cisimciklerden köken alıp, hücre yüzeyinde çıkıntı yapan 5-10 µm uzunluğunda 0, 2µm çapında hareketli saça benzer yapılardır. Bazı epitel hücreler (trachea, bronchi, tuba uterina gibi) lüminal yüzeylerinde düzenli olarak sık bir şekilde dizilmiş yüzlerce silya içerir. Bu tip epitellerde siller süratli ritmik dalgalanmalar oluşturarak epitel yüzeyindeki mucus’ u, diğer maddeleri ve ovumu itme yada taşıma fonksiyonu için (solunum sistemi ağacındaki epitel hücre sliaları mukus ve döküntüleri oropharynx’ e, ovumu tuba uterina’dan uterusa doğru taşır) özelleşmiştir. Böylelikle sıvı yada parçacık içeren madeler tikrek tüylü epitel üzerinden bir yöne doğru akış düzeni sağlar. Titrek tüylerin hareketi için kullanılan enerjinin kaynağı ATP’ dir.Diğer bazı epitel hücreleri ise bir duyusal fonksiyon yapan sadece bir tek silium’ a (iç kulaktaki vestibuler apparatusun hair hücreleri gibi) sahiptir.

EM ile incelendiğinde siller’ nın uzun silindirik bir gövde, incelen bir tepe kısmı ve sitoplazmada yerleşmiş bir bazal cisimcikten oluştuğu görülür. Dışarıdan hücre zarı ile çevrilidir. Gövde bölgesinden yapılan kesitlerde, merkezi olarak yerleşmiş 2 tek mikrotubul ve bunların çevresinde yerleşmiş 9 mikrotubul çiftinden oluşan aksoneme denilen mikrotubullerin bir kompleksini ihtiva eder. Böylelikle aksonem 9+2 organizasyonunda düzenlenmiş langitudinal mikrotubullerin sabit bir miktarından oluşmuştur. Bu model bitki ve hayvanlar aleminde dikkat çekici ölçüde sabittir.

Merkezi mikrotubuller birbirinden ayrıdır. Bunlar enine kesitte dairesel görülür ve 13 protofilamanlarden oluşmuştur. Çevresel 9 mikrotubul çiftinin her biri enine kesitte 8 rakamı şeklinde olan iki subinitten oluşmuştur. Bunlar subinit Ave B olarak isimlendirilir. Subitin A dairesel enine kesite sahiptir ve 13 protoflaman içerir. Subinit B ise tam dairesel bir enine kesite sahip olmayıp C harfi şeklindedir ve bu harfin açık olduğu tarafta subinit A’ nın 3 protoflamanlarını paylaşır. Böylelikle duvarındaki açıklık kapanır.

Çeşitli elastik protein komplekleri aksonem ile birliktedir. Subunit A dan içeriye merkezi iki tek mikrotubul çiftini çevreleyen merkezi kılıfa doğru radial çıkıntılar (ışınsal bağ) uzanır ve bunlar tekerlek parmaklarını andıran bir düzen oluştururlar. Çevresel komşu mikrotubul çiftleri ise bir başka elastik prostein olan nexin’ lerle bağlanmıştı. Nexin’ ler bir çiftin subunit A sından yanındaki çiftin subunit B sine uzanır. Ve mikrotubullerin uzunluğu boyunca periodik aralıklarla dizilmişlerdir.

Her subunit A mikrotubulünden yanındaki çiftin subunit B mikrotubuline doğru ATPase aktivitesine sahip olan mikrotubul- associated protein dynein, ışınsal olarak çıkar. Bu dynein kolları subunit A’ nın uzunluğu boyunca 24 µm aralıklarla düzenlenmiştir. Bunlar silia hareket için enerji sağlar. Bütün bu yapılar bir matriks içine gömülüdür ve dıştan hücre zarı ile sarılmıştır.

Aksonem içindeki 9+2 mikrotubul düzenlenmesi onun basali hariç çoğu uzunluğu boyunca devam eder. Büyük bir kısmı ekstrasellüler olup, hücre içi yapı olan bazal cisime bağlanır. 0, 3- 0, 5 mikron uzunlukta 0, 15-0, 2 mikron çapında silindirik yapıdadır. Bazal cisimde merkezi mikrotubul çifti yoktur ve silindir duvarı çevresel 9 adet üçlü mikrotubul oluşturur. Bu mikrotubullerin en içte olanı subunit A olmak üzere subunit A, B, C olarak isimlendirilir. Her üçlü mikrotubul elektron yoğun amorf bir madde içine gömülüdür.

Bu yapısıyla bazal cisim morfolojisi sentriole benzerdir. Ancak proksimal tarafından sitoplazma içine doğru uzanan fibröz kökçükler ve duvarından lateral olarak çıkan koni şeklinde bazal ayak denilen yapılar içerir ve böylelikle sentriolden farklı aksesuar yapılara sahiptir. Fibröz kökçükler insanda ve bazı hayvan türlerinde 700 0A aralıklarla enine çizgilenme gösterir. Bu aksesuar yapılar bazal cismi ve dolayısıyla silyayı sitoplazmaya sıkıca bağlar.

Bazal cisimler prosentriol organizerlerden gelişir. Prosentriol tubulin dimerleri ilave edildiği için, bazal cismin dokuz triplet mikrotubul karakteristiğini oluşturmak için uzar oluşumdan sonra bazal cisimin apikal plasma membranına göç eder ve bir silium oluşur. Dokuz çift mikrotubul bazal cisimin dokuz üçlülerinden gelişir ve karakteristik 9+2 mikrotubul düzenlenmesi oluşur.

3- Sterosilya (Sabit tüyler)

Sterosilya, epitel hücresinin apikalinde yer alan hareketsiz, uzun ve dallanan mikrovilluslardır. Hareketsiz oldukları için klasik histolojide stereosilya olarak adlandırılmışlardır. Submikroskobik yüzeyde siliaya benzerliği gerçekten bulunmadığı anlaşılmakla beraberbu isim hala kullanılmaktadır. Mikrovillusta olduğu gibi sterosilyada çaprazlaşan aktin ve bir dizi proteinden oluşan bir merkeze sahiptir. Bu yapılanmasından dolayı dik bir duruş gösterir. Sterosilyanın aksonemleri yoktur. Sterosilyumlar hücre yüzeyini attırarak moleküllerin hücre içine girişi ve çıkışını kolaylaştırırlar. Epididim, duktus deferens ve kokleanın duyusal hair hücrelerinde bulunur. Epididim ve duktus deferenste onlar muhtemelen yüzey sahasını artırma, kulağın hair hücrelerinde sinyal iletme fonksiyonlarını yapar.



II- Basolateral bölüm

Basolateral yüzeyler, lateral yüzey ve basal yüzey olmak üzere iki bölgeye ayrılabilir. Her iki bölgede bağlantı kompleklerine ve hormonlar ve nörotransmitterler için reseptörlere sahiptir. Ayrıca bu yüzeyler Na+ - K+ ATP ase ve ion kanallarından zengindirler.



A– Lateral yüzey özelleşmeleri

Yan yana duran epitel hücreleri arasında 150-200 o A lık bir aralık vardır. Bu aralığa “hücreler arası aralık”adı verilir. Fakat karşı karşıya duran hücre membranlarından oluşan bazı simetrik özelleşmeler bu aralığı azaltarak veya tamamen ortadan kaldırarak “bağlantı komplekslerinin”oluşmasına neden olur. Bu bağlantılar yalnızca yapışma bölgeleri olarak görev yapmakla kalmaz, aynı zamanda hücreler arası aralıktan madde geçişini önler ve komşu hücreler arasında iletişim düzeneğini oluşturur. Bazı epitellerde lateral yüzde çeşitli bağlantılar hücrenin apikalinden (tepesinden) bazaline (tabanına) doğru 4 tipte sınıflandırılabilir. Bunlar sırasıyla zonula okludens (sıkı bağlantılar), zonula adherens, makula adherens (desmosom) ile epitel hücrelerin çoğunda yan yüzey zonları boyunca hemen her yerde bulunan gap junction (neksuz-aralık bağlantıları) dır. Bu bağlantı komplekslerinin özellikleri yukarıda anlatılmıştır.



B-Bazal yüzey özelleşmeleri

Epitel hücrelerinin bazal yüzeyini 3 yapı belirler bunlar

Bazal lamina, 2-Plasma membranı katlanmaları, 3- Hemi desmosomlar.

1- Bazal lamina

Epitel hücreleri tarafından sekret edilmiş, epitel hücre yüzeyleri ile doğrudan temasta olan hücre dışı destekleyici matrikstir. Basal lamina epitel ile onun altında uzanan bağ dokusu arasında hududu oluşturur. Bazal lamina epitel özelliklerinde anlatılmıştır.



2- Bazal plasma membranı katlanmaları

Fazla su ve iyon transportu yapan hücrelerde (nefronun proksimal ve distal tubul hücrelerinde, procesus, sillerrsin epitel hücrelerinde vs.) bazal plasma membranı, bazal sitoplazma içine doğru farklı derinlikte birtakım kıvrımtılar yapar. Bu kıvrıntılar bazal plasma membran yüzey sahasını artırır ve bazal sitoplazmayı bir çok locacıklara ayırır. Bu locacıklar içlerinde bazal hücre membranına dikey yönde dizilmiş bir çok mitokondriyumları içermektedir. Mitokondriyumlar bu bölgelerden iyonların aktif transportu için gerekli olan enerjiyi sağlamaktadırlar ve bu şekilde su hareketini sağlamak için gerekli osmotik gradienti oluştururlar. Yakın yıllarda nefronun çeşitli hücreleri arasında bazolateral yüzey sahaları büyüklüğünün, Na+, K+ - ATP ase aktivitesiyle ve hücrelerin sodyum transport oranıyla ilişkili olduğu açıklanmıştır. Bazal hücre membranı kıvrıntılarının mitokondriyumlarla birlikte bazal sitoplazma içinde oluşturduğu bu yoğun yapı ışık mikroskobuyla çizgilenmiş bir görüntü vermektedir. Bu sebeple bu kısımlara Heidenhain çizgileri adı verilmektedir. Ayrıca bu kısımlar pankreas ve tükrük guddelerinin belirli kanallarının hücrelerinde de görülerek bu kanallara çizgili kanallar (striated ducts) denilmesine neden olmaktadır.



3- Hemidesmosomlar

Epitel hücrelerinin bazal hücre membranının hemen altındaki bazal laminaya tutulmasını sağlarlar. Morfolojik olarak bu yapılar epitel hücresinin plazma membranı üzerinde bir yarım desmosom şeklinde, asimetrik yapıda gözlendiği için bu isim verilmiştir (Yun. Hemi- yarım +desmos – bant, soma gövde). Bunların özellikleride yukarıda anlatılmıştır.

Epitel hücrelerinin polaritesi yukarı da anlatıldığı gibi sadece farklı yüzeylerin özelleşmesinden değil aynı zamanda hücrelerin içindeki organellerin düzenlenmesinde de dikkati çeker. Sentrosom ve Golgi apparatus genellikle bir adluminal veya supranuklear durumdadır. Sentrozom boyunca geçen çizgi hücre eksenini ayırır. Bu çizgi genellikle bazal laminaya diktir.

Epitel hücre polaritesi özellikle absorbsiyon sekresyonla ilgili epitellerde çok belirgindir. Koruma ile ilgili olan çok katlı yassı epitelde pek belirgin değildir.



6- HÜCRELERİ SiTOKERATİNDEN OLUŞMUŞ SiTOSKELETAL KOMPONENTLERE SAHİPTİR

Bütün ökaryotik hücrelerin tüm sitoplazmasına dağılmış, üç boyutlu protein ağdan oluşan hücre iskeleti (sitoskeleton) bileşenleri, elektron mikroskop ile mikrofilamanlar (temel bileşeni aktin olup 7 nm çapında), intermedietfilamanlar (ara filamanlar) (10 nm çapında), mikrotubuller (tubulin dimerlerinden oluşmuş olup 25 nm çapında) olarak tanımlanmıştır.

Mikrofilamanlar 7 nm çapındadır ve temel bileşeni aktindir. Aktin filamanları, küre biçimindeki G- aktin monomerlerinin polarize olmalarıyla ortaya çıkan F-aktin flamanlarından oluşur.

İntermediet filamanlar 10 nm çapındadır. En sağlam hücre iskeleti yapıları olup temel görevi hücreye mekanik destek sağlamaktır. İntermediet filamanlar (ara filamanlar), merkezinde bir α- heliks çubuğu ile onu saran N – ucu baş bölgesi ve C – ucu kuyruk bölgesi olmak üzere üç bölge den oluşan protein monomerleri içerir. Çubuk bölümünün protein dizisi benzerliklerine göre 6 tip intermediet filaman proteini tanımlanmış olup bunlar tip I den tip VI ya kadar isimlendirilmiştir.

Mikrotubuller 25 nm çapındadır. α, β tubulin moleküleri içeren tubulin dimerlerinden oluşmuştur. Tubulin altbirimleri protofilaman denilen uzunlamasına kolonlar şeklinde sıralanırlar. On üç protofilaman yan yana gelerek içi boş bir silindir olan mikrotubulü oluşturur.

Hücre iskeleti hücreye sağlamlık ve dayanıklılık verme, fagositoz, sitokinez, hücre-hücre ve hücre-hücre dışı matriks yapışması ve hücre şeklinin değişimi gibi çeşitli görevleri üstlenmiştir.

İntermediate filaman proteinlerininin Tip I (asidik keratinler) ve Tip II (Nötral - bazik keratinler)’ leri, epitel hücre intermedietfilaman skeletonunu (SİTOKERATİNLER) oluştururlar. Keratin ailesinden bu intermediet filamanlar sadece epitel kökenli hücrelerde bulunurlar. Bu tip I ve tip II intermediet filamanlar desmosom ve hemidesmosom’ ların sitoplazmik plaklarına tutunurlar.


Yüklə 179,06 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə