HUMANİZMİN ÇIKIŞ ve YAYILIŞI
213
Genel olarak Dante'de Orta-çağ duygusu hayli kuvvetli bir şekilde
kendini göstermekle beraber hümanizm hareketinde tuttuğu seçkin yer
münakaşa götürmez. Dante bir taraftan yaktığı meş'ale ile Batı âleminin
sisli, skolastik havasını dağıtmıya uğraşırken diğer taraftan Antik
âleminin kapısını şiddetle çalmıştı.
Vakıa Antik ile halihazır arasında aracılık eden şahsiyetlerin
öncülerine daha XII. yüzyılda rastlanır. Bütün Batı ülkelerine şâmil olan
bu devrin gezgin-derbeder ruhani mensupları, sonraki bilhassa XVI.
yüzyılda Almanya'daki büyük mümessilleri gibi kararsız hayatları,
aşırı hürriyet telâkkileri, antikize ettikleri şiirleriyle hümanizmin
ilk müjdecileri sayılabilirler. Fakat XIV. yüzyılda esas itibariyle ruhani
mahiyet taşıyan ve ruhanîler tarafından beslenen ortaçağ irfanına
cephe alan yeni bir hareket ortaya çıkar ki, bu yeni cereyan tercihen
Orta çağın ötesinde kalan istikamete yönelir. Yeni istikametin yolcuları,
faal uzuvları itibar görür ve önemli yer tutarlar. Çünki bunlar eskilerin
bilgisine sahip bulunuyorlar, eskiler gibi yazmayı deniyorlar, eskilerin
düşünüp duydukları gibi düşünmiye duymuya başlıyorlardı.
Hümanizmi mutlak surette zafere ulaştırmak istiyen XIV. yüzyılın
kuvvetli kültürü, bilhassa İtalya ruh âleminin en seçkin şahsiyetleri,
XV. yüzyılın hudutsuz Antik iptilâlarına kapıları'açmıştır ki, bunların
başında Dante gelir. Şayet aynı çapta başka dahîler yetişerek İtalya
kültürünü idâme etseydiler, İtalya, bizzat Antik elemanlarla en çok
meşbû olduğu zamanda bile, yüksek derecede hususiyeti olan, millî
damgayı taşımakta devam ederdi. Fakat ne İtalya'da, ne de artakalan
batı âleminde ikinci bir Dante yetişmediği için bu büyük adam, antik
irfanı ilk olarak sarih bir şekilde kültür hayatının ön plânına alan
biricik şahsiyet olarak kalmıştır. Vakıa " İlâhî komedi „ eserinde Antik
ile hıristiyanhğı aynı derecede kıymet taşıyan cevher olarak mütalâa
etmemişti. Fakat bir düziye karşılaştırdığı paralel tiplerle, kaideten
aynı vakıa için hıristiyanlıktan, aynı zamanda cahillikten serdettiği
misalleri birleştiriyordu. Fakat şu nokta unutulmamalıdır ki Hıristiyan
lığın tarihi ile fantazi dünyasının malûm olmasına mukabil Antik âlem
meçhuldü ; Onun için çok vaat edici ve heyecan verici idi. İşte bunun
içindir ki, muvazeneyi tutan bir Dante'nin artık bulunmadığı müteakip
çağlarda Antik âlem umumun ilgisini çekmiş ve derdemez üstün yer
tutmuştur
l
.
Dantenin antik âlemin yolunu göstermesine, Klâsik irfanın kapısını
şiddetle çalmasına mukabil, Petrarka artık açılmış olan bu yeni dünyaya
emniyetle girmiş ve Klâsik irfanın asıl anlamda koruyucusu olmuştur.
Francesco Pertrarca (1304-1374).
Petrarka başta ateşli genç kalbinin maceralarını terennüm eden
sonett'leriyle tanınmış ve etrafın hayret ve takdirini üzerine çekmişti.
1
Jacob Burckhardt, cilt 1, s. 223-226.
214
ŞÜKRÜ AKKAYA
Büyülü bir kaynak gibi fışkıran liriki, zamanla gelişerek, tamamiyle
üniversel bir değer kazanmıştı. Uzun seyahatlar yapmış, intibalarıni
hudutsuz bir alıcı kudretiyle mezcederek işlemiş, yurttaşlarından hiçbi
rine, hattâ Dante'ye nasip olmıyacak bir şekilde memleketin edebî kül
türüne müessir olmuş ve daha gençliğinde " meşhur sima „ lardan
olmuştu. Fakat Klâsik âlemin açılması hususunda elde ettiği kazançlar
daha çok önemli idi. Vakıa Yunanca öğrenememişti, lâkin Lâtinceye
tamamiyle hâkimdi. Lâtince şiirleri, mektupları, yazılariyle kendisine sü
rekli bir şöhret teminini umuyordu.
Sevgilisine olan özlemi dolayısiyle nasıl bir düziye onun güzellik
lerini keşfediyordu ise, sevgili yurdu İtalya'ya hayranlığını ifade için de
aynı şekilde bir düziye sebepler ve vesiler buluyordu. Kuvvetli bir
yaşama sevinci ile coşan Petrarka'nın duyuşları gerek tabiatı, gerekse
insanı ayni içlilikle sarıyordu. Taşrada şair sürgünlükte yurtsever
olduktan, Roma'da şairlik tacı giydikten sonra hümanist olmuştu
1
.
1336 da Roma'yı ilk ziyaretinde eski antik âbidelerden derin bir
surette müteessir olmuştu. Napoli'yi ve klâsik makamları, Virjil elinde
olduğu halde, dolaşan Petrarka 1341 de Paris Üniversitesinin şairlik
tacı teklifini reddederek Roma Kapitol'unda taç giymeyi üstün tutmuştu.
Bu alkış kendisi için en kutsal bir an olmuştu. Artık kendisini Antik
klâsik irfanın bir misyoneri hissediyordu.
Petrarka'yı hayatı, yer yer dolaştırmış, birçok defalar İtalya'yı
baştan başa gezdirmiş, hatta Alpleri aşarak Almanya'ya götürmüş ve
her yerde şahsiyetinin cazibesi, ifadesinin kulağa hoş gelen ahengi ve
heyecanının kuvveti dolayısiyle, herkesi sürüklemişti; daha hayatında,
azizlerin yüzyıllarından sonra, gerçekten Avrupa çapında bir şöhret
olmuştu. Bununla beraber nasıl tarih boyunca büyük kültür hareket
lerinde idealin değerinden ziyade uyanan heyecan sürücü bir kuvvet
teşkil etmişse bu harekette de Petrarka'nın klâsik ideali değil, kendisini
davaya verişindeki heyecan, terazinin ağmasında müessir olmuştu; XII.
yüzyıl üslubundaki epik eserleri değil, kaybolan değerlere karşı duyduğu
özlem saik kuvvet olmuştu
2
.
Hülâsa Petrarka, İtalya er- rönesansını zirvesine çıkarmıştı. Petrarka
gibi çok gezmiş, çok okumuş, dünyanın türlü hareketlerinin, hallerinin
temelini kavramış kişilerce yeni bir insanlık özlemi Kilisede yapılacak
yenilikler yolu ile gerçekleştirilemezdi. Dante de olduğu gibi bu görgülü
insanlar da, tanrısal aslî cevheri tekrar- ortaya çıkacak olan, tam bir
insanın yeniden doğuşunu, ruhun hürriyetini, kemâlin zarafetini,
âdetlerin güzelliğini tahayyül ediyorlardı. İşte Petrarka bunun yolunu
keşfetmişti: Klâsik antik Yunan bilgeleri, Roma kahramanları gibi
1
W. Stammler, s. 19.
2
W. Götz, s. 194.