İlkellerde Din Bölüm: Giriş



Yüklə 211,49 Kb.
səhifə1/3
tarix27.10.2017
ölçüsü211,49 Kb.
#6902
  1   2   3



İlkellerde Din

  1. Bölüm: Giriş: Metodunu ortaya koyuyor

  • antropolog lar (bu çalışmanın çerçevesi için: ilkel insanlann dinsel inançlanyla uygulamalarını içeriyor ve açıklıyor

  • İlkel insanlann dinleriyle ilgili kuramları inceleyeceğini bildiriyor-Din üzerine olan daha genel tartışmalar  konu dışında 

  • sadece antropoloji alanına giren yazılarla, özellikle de ingiliz yazarlanyla yetineğini söylüyor

  • “Basit insanların dinlerinin bizi niçin ilgilendiriyor” sorusuna cevap (kendisine soruyor bunu):

  • Hobbes, 

  • Locke,

  • Rousseau

  •  Herbert Spencer

  • Durkheim 

  • Bergson'a değin 

  • ilkel yaşamın büyük bir anlam taşıdığını söylerler ve ayrıca  toplumsal yaşamı anlamaya izin verdiğini iddia ederler

  • Ayrıca..

  • Darwin

  • Marx ve Engels

  • Freud

  • Frazer 

  • ve Comte gibi insanlar, ilkel insanlara büyük bir ilgi duydular ve her şey tümüyle yitirilmiş olmamakla birikte, geçmişte bizi yüreklendirenin ve avutanlann artık geçerli olamayacağını bize  göstermek için bu konudaki bilgilerini kullandılar 

  • ilkel dinler, dinsel olgunun bir parçasıdır; dinle ilgilenen kim varsa -ilkel insanların düşüncelerini ve dinsel uygulamalannı inceleyen herkes- bunların son derece değişiklik gösterdiğini, genel olarak dinlerin niteliği üzerine kimi sonuçlara varmamıza yardımcı olduğunu Kabul ediyorlar


sonuç:

  • bu dinler, daha yüksek dinler denilen tarihsel ve olumlu (pozitif) dinler olacağı gibi, bizimki de  içinde olmak üzere, "vahiy" dinleri olabilir. Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Hinduizm ve Budizm gibi ortak bir kökene sahip olan ve daha evrimleşmiş bulunan dinlerden ayrı olarak dünyanın ücra bölgelerindeki ilkel dinler, birleriyle tarihsel bağlan olmadan ancak bağımsızca gelişmiş olabilirler




  • genelde ilkel dinlerdeki dini algılar incelenmiyor 

  • Max Müller'in genel olarak dili ve dini anlamak için Hint ve Çin dinlerinin önemini kavramayı reddedenlere karşı  savaşı vermiştir. Bu savaş henüz kazanılmadı ama ilerlemeler gerçekleştirildi

  • vahiy dinlerinin niteliklerin tümüyle anlamak için doğal denen dinleri anlamak gerekir

  • çünkü başlangıçta eğer insan belli belirsiz bir vahiy kavramına sahip olmasaydı, daha sonra vahiy (Tanrı esini) olmazdı. 

  • Doğal dinle, vahiy dini arasında bir ayrım yapmak yanlıştır ve yanlış anlamaya yol açmaktadır- belli bir anlamda tüm dinler Tanrı esini dinlerdir; her yerde dış dünya ve akıl insanlara Tannsal varlığı  esinlemiştir ve kendi öz doğasının ve yazgısının bilincine vardırmıştır


Günümüzde Hıristiyan dini dedikleri şey, eskilerde de vardı; insan soyunun var olmasından, İsa'nın varoluşuna değin vardı; gerçek din dedikleri -Hıristiyanlık- daha önceden vardı." Augustinus




  • ilkel dinler üzerine topladığı öğeler sayesinde bu bilim kurulabilmiştir




  • Tylor, Frazer, Durkheim, Hubert, Mauss ve LevyBruhl'ün yapıtlanndan söz edeceğini bildiriyor 

  • Çalışmanın çerçevesini belirleyecek bir din tanımı vermenin zor olduğunu söylüyor. Tylor’un tanımını tahlil ediyor. Tylor’a gore Din: RUHSAL GÜÇLERE İNANMAK

  • Kimi kez din başlığı altında büyü, totem ve tabu kavramları da toplanıyor; büyücülük bile buna katılıyor, "ilkel anlayış" sözcüğünü kapsayan,  “boş inançlara” dayanan ne varsa


  • F.B. Jevons'ın Dinin Tarihine Giriş : din totemizmin çoktanncılığa ve tektanrıcılığa doğru tekbiçimli  ve evrimci gelişimidir; animizm ise, dinsel bir inanç biçiminden çok, ilkelliğin felsefi bir kuramıdır. 

  • Livingstone, Schweinfurth ve Palgrave gibi kimi ünlü gezginler bile dikkatsiz ve kaygısızdı. Bu

bilgilerin çoğu yanlıştı -güvenilmezdi- ve modern araştırma

kurallarına göre yüzeyseldi, konuyla bağlantılı değildi



  • Ünlü kâşif Sir 

SamuelBaker'in 1866'da Londra Entoloji Demeği'nde yaptığı konuşmada, Kuzey Niloteler'in dinleri  üzerine söyledikleri, yazdıklan ve monografileri şaşırtıcıdır:  "İstisnasız onların hiçbiri yüce bir varlığa inanmadığı gibi, hiçbir kült ya da tapmma biçimi de bilmiyorlar.Tümüyle bilisiz kafalarından boş inanç ışığı bile geçmiyor; kafaları öylesine durgun ki, onların zavallı dünyasını bataklık oluşturuyor."

  • 1870’lerden itibaren Edward Tylor, elindeki bilgilerle bunun doğru olmayacağını gösterdi 

  • Bir toplumun dinsel inancından söz ederken, son derece dikkatli davranmak gerekir

  • çünkü yerliler üzerinde yapılan doğrudan gözlemler Avrupalıların dikkatinden kaçıyor!

  • kavramları, imgeleri ve sözcükleri anlamak için,dili sonuna değin iyi bilmek ve kavramlar sistemini  tanımak gerekiyor. ANLAM BÜTÜNLÜĞÜ O ZAMAN SAĞLANABİLİYOR

  • Yerliler arasında kurumları, alışkanlıklan ve töreleri (yöneticilikten, din yayıcılığından ve ticaretten uzak kalarak) çok yakından incelemeyenler, sadece herkesin ortak çıkanndan söz eden bir diyalektiği öğrenebilirler

Örnek: yerlilerin Tanrı" derken kullandıkları sözcük 

  • Yerliler için bu sözcük, din yayıcılann Tanrı kavramına göre belirsiz bir karşılığa sahip olduğu gibi, oldukça da sınırlı kalıyor. 

  • Öğretmen bir şey söylerken, öğrencilerin başka şeyi anladığını gösteren örnek

 

Sonuç olarak:



  • gözlemciler gizli ve gizemli saydıkları boş inançlara aşırı dikkat ederken, mistik insan ilkellerin yaşamında daha çok yer işgal ediyordu; öyle ki, güncel

dünya, deneysel sağduyu ve sıradan işler ikincil önem kazanıyordu;

  • bilginler, dünyanın dört bucağından küçük fırsatlarla

edindikleri bilgilere göre çalışıyorlar ve Altın Dal, Gizemli Gül

gibi ilginç adlar taşıyan kitaplar yayınlıyorlardı

Bu kitaplar üretilmiş imgeleri ya da daha doğrusu ilkel insan aklının bir karikatürünü temsil ediyordu: 


  • Çocuksu, boş inançlara dayalı, düşüncelerinde tutarlı olamayan ya da eleştirisel yargılama yeteneğinde  bulunamayan

  • Olgulann kullanılmasında bu ayırt etme eksikliği bu dönemin tüm yazarlannda bulunur:

  • Amojcosalar saldırgan olmak için sığır ödü içiyorlar

  • Ünlü Mantuana otuz tane şefin ödünü içmişti; bunun kendisine güç vereceğini sanıyordu

  • Birçok halk,  Yarubalar "kanın yaşam" olduğuna inanıyordu

  • Yeni Kaledonyalılar, güçlü ve cesur olmak için öldürdükleri düşmanlarını yiyorlardı

  • Timorlaut'da, güçsüzlüğü iyileştirmek için ölmüş düşmanın eti yeniyor

  • Halmehara 'nın insanları, gözüpek olmak için ölen düşmanlarının kanını içiyorlar 

  • Amboina'da savaşçılar cesur olmak için kurbanlarının kanını içiyorlar

  • Celebes'in insanları,bedenlerine güç katmak için düşmanlarının kanını içiyorlar

(farklı örnek) Brobdignacien'lerde bir kimse kayınvalidesine rastladığı zaman birbirlerine hakaret

yağdırmaya başlıyorlar, sonra gözleri morarmış olarak ayrılıyorlar. 





Yazılı tüm yapıtlar böyle sürüp gidiyor.


  • ilkel insan özellikle Levy-Bruhl'ün ilk yapıtlarında tümüyle akıldan yoksun bir varlık gibi görünüyordu; kuşkulu ve korkulu bir dünya  içinde, 

doğaüstü terör altında yaşıyor, büyü ya da duayla bu tehlikelerden kaçmaya çalışıyordu

  • Bu tablonun gerçeği tümüyle yanlış anlattığı konusunda günümüzün antropologlan sözbirliği edebilirler

  • Bu yönteme yanlış olarak "karşılaştırılmalı yöntem" deniyor; Bu bir karşılaştırmalı yöntem değildi,psikologların "anekdotik" dedikleri bir yöntemdi bu. 

  • Tarihsel belgeler eksik olduğu için, böyle bir durumda tarihsel gelişmenin bir mantık örneğine uygun düştüğünü gönül rahatlığıyla söylemek olası değildi




  • İlkel din "animist", "pre-animist", "fetişist" idi

  • Böylece yerlilerden tabu (Polinezya), mana (Melanezya), totem

(Kuzey Amerika yerlileri) ve baraka (Kuzey Afrika Arapları) gibi sözcükler alındı

  • Eğer bir etnolog, Orta Afrika insanlarının ango sözüyle köpek demek istediklerini ileri sürerse, bu tümüyle  doğrudur, ama o ango sözüne çok smırlı bir anlam vermiş olur, çünkü yerlilerin

ango sözcüğüne yüklediği anlam, bizim için "köpek" sözcüğünden çok ayrıdır

  • Köpeğin önemi bizim için ayrı, onlar için ayrıdır; onunla ava giderler, onu yerler. Metafizik terimler söz  konusu olduğu zaman, aradaki anlam ne kadar çok değişiyor!




  • Totem terimi:  Böyle yerli diliyle konuşulan bir sözcüğü "Tann", "akıl", "ruh" olarak çevirebiliriz, ama bu durumda bu sözcüğün yalnız yerliler için ne  anlama geldiğini sormakla kalmamalı, çevirmenler ve okuyucular için de ne anlama

geldiğini ayrıca sormalıyız. Öyleyse iki anlamda da tanımını

yapmalıyız: İki sözcük arasındaki anlamın kısmen kapsanması

daha iyi olur.


  • Sözcüklerin anlamına ilişkin güçlükler her zaman çok olmuştur: İNCİL ÖRNEĞİ

  • Eski Yunancadaki fizikötesi kavramlar Latinceye çevrildiği zaman da, üzücü sonuçlar ortaya çıktı ve yanlış yorumlara yol açtı

  • Daha sonar İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca gibi çeşitli Avrupa dillerine çevrildi, daha da büyük sorunlar

 İzin verirseniz daha karmaşık örnekler sunayım. Şu tümce hottentot diline nasıl çevrilebilir: 


İnsanların ve eleklerin dilini konuşsam bile. Tanrı sevgisinden yoksun isem...

 İlk önce ermiş Paul'ün dinleyicilerinin bu tümceyi nasıl anladıklarına bakmak gerekir ve "insanlarla meleklerin dilinin" dışında, hangi yorumcular eros (aşk), agape  (şölen) ve caritas (hayırseverlik. Tann sevgisi) sözlerinin anlamı için derin bilgilerine başvurmadılar? 


Peşinden Hottentot dilinde bunlarınkarşılığını bulmak gerekiyor ve bulunmadığı için de, ne bulunursa onunla yetiniliyor. 

"traduttore, traditore" (çevirmen haindir) formulü önemli

Andrew Lang: "Atalar kültünü tüm inançların anahtarı sayan kuramcı, Yehova'da gelişmiş bir ata ruhunu ya

da bir dikme taşa bağlı bir tür Tanrıyı -fetişi- belki de bir çöl

şeyhinin mezar taşını görecektir. Hiç çekinge koymadan totem

varsayımına hayranlık duyanlar, boğalar ve altın dana kültünde

bu kurama kanıt bulabilecektir. Doğal olaylara hayranlıktan yana

olanlar, Yehova ile fırtına yıldırım ve Sina ateşi arasındaki

ilişki üzerine ısrarla eğilecektir."

İlk Yahudi peygamber kabile şefleri, Tanrı ile görüştükleri yere bir taş dikiyorlardı. 




  1. Bölüm PSİKOLOJİK KURAM




  • Presideot de Brosses'un kuramına göre dinin kökeni fetişizmdi. 

  • Daha sonra Comte bu tezi ele aldı ve şöyle açıkladı: 

Portekizli denizcilere göre fetişizm, Batı Afrika kıyıları zencilerinin hayvanlara ve cansız nesnelere karşı uyguladığı bir külttü; bu kültün gelişmesi çoktanrıcılığa, daha sonra da tektanrıcılığa  yol açtı. 

  • Bu tezin yerini daha sonra  espri ya da ruh kuramları aldı 

  • Doğal mitler okulu, özellikle Hindo-Avrupa dinleriyle ilgilenen Almanlann okulu oldu

  • Bu akımın desteklediği teze gore antik çağın Tanrılarıyla, her çağın her yerde bulunan Tannlan,

kişileştirilmiş doğal olgulardan başka bir şey değildi. 

Örnk: güneş, ay, yıldızlar, şafak, baharın yenilenmesi, büyük ırmaklar

vd. 


  • Bu akımın en önemli temsilcisi  Max Müller 

  • Bu Alman bilgini güneş miti bölümüne aitti .

  • ona göre insanlar her zaman Tanrısal bir sezgiye ve sonsuzluk kavramına sahipti -sonsuzluk ve Tann tek ve aynı şeydi. Tüm insan bilgisi duyumlardan doğar-dokunma en net gerçekliği verir-tüm düşünme duyumsama üzerine kuruludur ve din için de aynı şey geçerlidir: 


nihil in fide guod non ante fuerit in sensu 

(Daha önce duyularda olmayan hiçbir şeye güvenme)
Eleştiri: “Oysa güneş ve gökyüzü gibi elle dokunulamayan şeyler, insanlara sonsuzluk kavramını verirler ve

Tanrısallık yaratacak maddeleri sağlarlar”



  • Müller özellikle Hindistan ve eski dünyanın Tannlanyla ilgilendi. Bununla birlikte, açıklamalannın genel bir düzeye sahip olduğunu düşünerek kimi ilkel materyalleri açıklamaya da çalıştı. 

  • Sonsuzluk düşüncesinin yıldızlar ya da daha ziyade onlann özel niteliği gibi bilinen dünyanın kimi görkemli görünümünün verdiği simgeler ya da metaforlarla dile getirilebileceğini destekliyordu 

  • Müller’e gore (araştırmalar sonucu) ilk insanların dinlerinin anlamını ortaya çıkarmak

için tek çıkar yol, Tanrılara adlarını, tarihlerini ve özgün anlamını veren filolojik ve etimolojik araştırmalar yapmaktı


Örnek:  Apollon Daphne'yi seviyordu1. Daphne ondan kaçar ve defneye dönüşür. Eğer aslında Apollon'un bir güneş Tanrısı olduğu ve Daphne'nin de -Yunancada defne-şafak anlamma geldiği bilinmiyorsa, bu efsanenin hiçbir anlamı yoktur. Bu bize mitin anlamını açıklıyor: Güneş şafakı kovalıyor.




  • Müller de insan ruhunda ve kendi görüntüsel biçimi içinde benzer şekilde inançları inceliyor

  • İnsanlar bedenle, yine bedenin içinde ondan başka bir şeyi duyumsadıklarını ayrı ayrı dile getirmek istedikleri zaman, akıllarına maddi olmayan ve yaşamla bağlantılı soluk sözünü  söylemek geliyor

  • Daha sonra "psyche"* sözünü yaşamın, ruhun, canın ve ben'in ilkelerini dile getiriyor 

  • İnsan öldükten sonra "Psyche", görünmezlerin yeri olan Hades'e gidiyor

  • başlangıçta can sözü de soluk anlamına geliyordu ve manes (kutsal ruhlar) da gölgelerle aynı anlama geliyordu. Başlangıçta simgesel olan bu anlatımlar, daha sonra somut bir anlam kazandı


Pritchard’ın ELEŞTİRİSİ:

Hiç kuşku yok, doğa mitologları olan Müller ve meslektaşları, kendi kuramlarını saçmalık derecesine değin götürdüler.

Troya'nm bulunduğu yerin, bir güneş miti olduğunu ileri sürüyordu Müller. Bu tür yorumları gülünç duruma düşürmek için,birileri çıkıyor, bir kitapçık yazıyor ve Müller'in kendisinin güneş miti olup olmadığını soruyordu! 




Herbert Spencer: 


  • Ilkel insan, akılla donanmıştır ve ilkel olan bilgisi göz önüne alındığında, 

düşünüşü yerindedir..

  • Giden ve gelen güneşi, ayı, bulutlan ve yıldızlan görerek ikilem (duality) kavramım geliştirdiler; görünür ve görünmez olan diğer gözlemler, fosiller, civcivler ve yumurtalar, krizalit ve kelebek bu kavramı güçlendirdi

  • Spencer ilkel halklann doğayı açıklayacak hiçbir kavrama sahip olmadıklannı öne çıkarmıştı; 

Spencer’in teorisine Açıklama-Örnekler:

  • İnsanın sudaki yansıması ve gölgesi de gidip geliyor. Bununla birlikte, ilkel insanın gerçek serüveni olan düşler ona kendi öz ikileminin idesini verdi; 

  • gece dolaşan ben-düşle, gündüz görünen ben-gölgeyi özdeşleştirdi 

Çeşitli biçimdeki geçici duyarsızlıklar, uyku bayılmalar, katalepsi* vd. ikilem kavramını destekledi; öyle ki, ölüm

uzamış bir tür duyarsızlık gibi kabul edildi. Eğer insanın bir benzeri -öteki teki olan ruh varsa, benzer düşünüşten hayvanların, bitkilerin ve diğer cansız şeylerin de birer ruha sahip olduğu sonucu  çıkar.




  • dinin kaynağını ruhlardan çok görünmeyen varlıklarda -esprilerde- aramak gerekir

  • Ruh geçici bir yaşam sonrasına sahiptir

  • ölüler unutulmadığı sürece, düşlerde görülen ölüler insana bunu düşündürmektedir ve doğaüstü bir varlıkta bulunabilecek ilk kavramsa, bir fantom olmuştur

  • Bu kavramsa, bir nesnenin içinde bulunan ve esprinin varlığını içeren fetişten önce gelir

  • Esprilerin varlığı kavramı her yerde vardır fetiş için bu geçerli olmadığı gibi, fetişler en ilkel toplulukların karakteristiği de değildir

  • Espriler kaçınılmaz olarak Tanrılar oluyorlar

  • Spencer'e göre çok eski ataların ya da üstün kişilerin esprileri Tanrısallık kazanıyordu; ölülerin gömütleri üzerine bırakılan yiyecek ve içecekler libation oluyor 

  • kurban kesmek = Tanrılann gözüne girmek için

  • Spencer'in vardığı sonuca gore "atalar kültü, tüm dinlerin köküdür."




  • Eğer Spencer'in kendisi ilkel koşullarda yaşamış olsaydı, bu yolla ilkellerin inançlarını edineceğini sanıyordu.  

  • Tylor'ın animizm üzerine kuramı, Spencer'inkine çok benziyor -bu terimi Tylor yarattı ve kuramın bir bölümünü Comte'a borçludu - ama anıma kavramının belirttiği gibi, o espri kavramından çok, ruh kavramı üzerinde duruyor. 

  • İlkel insanın ölüm, hastalık, kendinden geçme, tanrılar ve özellikle de düşler üzerine düşünceleri, onu bu sonuca götürüyordu ve bu sonuçları maddi olmayan bir oluşun -ruhun- varlığı ya da yokluğu ile açıklıyorlardı 

  • Espriler kuramıyla, ruh kuramı, dinin kaynağı üzerine düşler kuramının iki ayrı yorumudur

  • İlkel insan bu ruh kavramını, kendisine benzeyen başka yaratıklara, hatta kendisinin dikkatini çeken cansız nesnelere aktardı

  • Ruh, kendi kabından ayrılabilirken, kendi maddi örtüsünden bağımsız olarak yaratılmış sayılabilir

  • Tylor'a göre ruhsal varlıklar kavramı, dinin en küçük tanımını oluşturur ve sonunda bu ruhsal varlıklar, insana çok üstün Tanrılar oldular ve onun yazgısını yönetiyorlar

Spencer'in kuramı için yaptığımız itirazlar, Tylor'ın kuramı için de geçerlidir. 






Frazer:

  • antropologların en ünlüsüdür, 

  • Frazer'e göre tüm insanlık ,üç tane kültürel evreden geçmiştir; 



  • Comte'un üç durumdan esinlenmiş olması olasıdır: 


  • Frazer tezinin psikolojik bölümünde dine, büyü ve bilimle karşı çıkıyor; büyü ve bilim, değişmez doğal yasalara boyun eğen bir dünyayı temsil ediyor; 

  • psikolojik açıdan, bilim doğru da olsa, büyü yanlış da olsa, büyü ve bilim birbirlerine benziyorlar. Bilimle büyü arasındaki benzeşim, her ikisinin de ancak teknik olduğu ölçüde vardır ve antropologların çoğu, bu yaklaşımın çok yüzeysel olduğunu düşünüyorlar

  • Frazer burada Levy-Bruhl ile aynı yöntem yanlışlığını yaptı, çünkü deneyimsel teknikle büyüyü aynı koşullar içinde karşılaştıracağı yerde, modern bilimi, ilkel büyü ile karşılaştırdı.


  • Animist kuram, çeşitli biçimler altında ve karşı çıkılmadan yıllarca sürdü; tüm yazınsal antropolojide etkisini gösterdi 



  • yavaş yavaş din ve onun gelişimi konusunda karşı çıkan sesler yükselmeye başladı.

  • Psikanalizin, Geştalt psikolojisi ve sürü psikolojisi de etkili oldu

  • Bununla birlikte, en önemlileri, geçen yüzyılın sonunda ve bu yüzyılın başındaki etnografyadaki ilerlemeler oldu

  • Bu durumda yazarlar, bol bol bilgilerden yararlandılar: Avustralya yerlileri üzerine Fison, Howitt,  Spencer ve Gillen'in incelemeleri… yapıldı

  • Frazer,dinden önce bir büyü evresinin yaşandığım destekliyordu. Diğer yazarlar aynı görüşü onayladılar. 

  • H. King, 1892 yılındaki iki ciltlik bir yapıt yayınladı: ''Doğaüstü, Kökenleri, Doğa ve Evrirn-  espri ve ruh kavramlarınm, ilkel insanlar için fazla esnek ve karmaşık olduğunu düşünüyordu -


Assosiyasiyonist psikoloji: 

  • Tüm zihinsel yaşamın temeline çağrışımı koyan psikoloji. çıkıyordu ve tüm gelişmenin daha basitten, daha karmaşığa gitmesini istiyordu. 

  • Ona göre animizmden önce bir mana evresi olmalıydı

  • Manada şans kavramı, kurnazlık kavramı ve gizem, göksel denilen şeyi oluşturuyordu

  • Bu ise, organik süreçlerin ve psikolojik durumlann gözlemlerinden başlayarak yapılan yanlış çıkarımlardan ileri geliyordu 

  • ve ilkel insanı özel niteliğin mana'nm nesnelerde ve olaylarda var olduğunu, onların özüne

  • katıldığını varsaymaya götürüyordu. 

  • Karabüyü kuramı böyle doğdu ve bunun çekiciliği büyüyü yarattı

  • Daha sonra düşler ve nevrozlar konusundaki yanlış yargılar ve yanlış düşünüşler yüzünden ruhlara, bunun sonunda esprilere ve Tanrılığa inanıldığı sanıldı; bu birbirinden ayrı evrimler de, toplumsal kurumların gelişmesine bağlıydı. 

  • Ayrıca King için de buna göre bir yanılsama ve zihinsel ilerlemeyle, mora! değerleri durduran bir yıkımdı; böyle masallara inanan ilkel insanlar da küçük çocuklar gibiydi


Animizmden önce dinin daha ilkel bir evreden geçtiğini

onaylayan yalnız Frazer ve King değildi 


  • Andrew Lang da çağdaşları gibi bir evrim kuramcısıydı, ama Tanrıların kendi kaynaklarını ruhlardan ve esprilerden aldığını kabul etmeyi reddediyordu. Onun animist anlayışı şöyle açıklanabilir:” O da Tylor gibi ruhlara ve esprilere anlayışın psikolojik olaylardan, düşlerden vd. doğabilmiş olduğunu düşünüyordu ama Tann kavramının ruhların, hayaletlerin ve esprilerin  kavramlarının daha sonraki bir uzantısı olduğunu kabul etmeyi reddediyordu. Yaratıcı, ahlaksal, ataerkil, her şeye gücü yeten (Kadiri mutlak) ve her yerde var olan bir Tann kavramının en ilkel insanlar arasında bulunduğuna dikkat çekti ve ilkel insanın kendini  çevreleyen dünyanın üstün bir varlıkça yaratılmış olduğu düşüncesinin, son neden ve ussal sonuç denilen kanıtlardan doğduğunu söylüyordu.Ne olursa olsun, evrimcilerin ölçütlerine göre Tann kavramı, ilkel kültürlü insanlar arasmda bulunuyordu ve bu espri ya da ruh kavramından ya da başka bir kavramdan doğmuş olamazdı.” (sayfa 40)

  • Yüklə 211,49 Kb.

    Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə