İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 9, 2007, s. 37-70



Yüklə 0,66 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/14
tarix19.10.2018
ölçüsü0,66 Mb.
#75123
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14

Cihad Şiddete Referans Olabilir mi? 

 

 



63

çağlardan beri elçilerin dokunulmazlığı uluslar arası hukukun en temel 

ilkeleri arasında yer almıştır. Çünkü toplumlar arası ilişki kurmanın en 

sağlıklı yolu bu ilkenin gözetilmesidir. Aksi takdirde diyalog imkanı ortadan 

kalkacaktır. Bu sebeple Hz. Peygamber de bu hususta ki teamüle riayet etmiş 

ve azami titizliği göstermiştir.  

Hz. Peygamber’in savaşma sebeplerinden birisi elçisinin öldürülmesi ve 

ilgili devletin özür dilemeyi reddedip diyeti (kan bedeli) de ödememesidir. 

Mesela 8/629 yılındaki Mute savaşının sebebi budur. Hz. Peygamber’in Busra 

valisini  İslam’a davet etmek üzere görevlendirdiği elçisi Hâris b. Umeyr’in 

Hıristiyan Gassânî Emiri Şurahbil b. Amr’in topraklarından geçerken Mute’de 

adı geçen emir tarafından öldürülmesi üzerine bağlı bulunduğu Bizans 

imparatorunun doğan zararı ödemeyi reddetmesi bu savaşın sebebidir.  

 

D-Düşmanla İşbirliği 

Kur’ân-ı Kerîm’in Mümtahine suresi 9. ayeti savaşı haklı kılan sebepler 

arasında düşmanla işbirliği yapmayı saymaktadır. Bu saldırının bir başka 

çeşididir ve savaşın sona ermesinden sonra düşmanla işbirliği yapanlara 

karşı saldırı meşru hale gelir. Nitekim Hz. Peygamber Hendek savaşı 

sırasında en tehlikeli dönemde düşmanla işbirliği yapan Benû Kurayza’ya 

muhasara bittikten sonra bu sebeple cezalandırmak üzere bir sefer 

düzenlemiştir. Çünkü Medîne’de Hz. Peygamber kendileriyle bir antlaşma 

yapmış ancak onlar Bedir savaşı sırasında Mekkeli müşriklere silah yardımı 

yaparak antlaşmayı bozmuşlardı. Sonra unuttuk ve hata ettik diyerek özür 

dilemişler ve Hz. Peygamber de kendileriyle antlaşmayı yenilemişti. Fakat 

onlar yine Hendek muhasarası  sırasında düşman tarafla yeniden anlaşarak 

Müslümanlarla yaptıkları antlaşmayı bozmuşlar ve Müslümanları arkadan 

vurmak üzere iken Hz. Peygamber aldığı istihbaratla onların bu oyununu 

boşa çıkarmıştı.

148


   

Mekke’nin fethinden sonra bir türlü düşmanlarla işbirliği yapmaktan 

vazgeçmeyen bir çok kabileye düzenlenen seriyyeler de bu amaca yöneliktir. 

Bu çerçevede Cezîme ve Dûmetü’l-cendel örnek olarak zikredilebilir. 

 

E-Yabancı Ülkelerde Yaşayıp da Sırf  İnançları Sebebiyle 

Şiddet ve İşkenceye Maruz Kalan Müslümanların Yardım Talebi 

Kur’ân-ı Kerîm gayr-ı  Müslim  bir  ülkede  yaşayan Müslümanların sırf 

inançları sebebiyle baskı ve eziyete maruz kalıp da Müslüman ülkeden 

yardım istemeleri halinde bunu bir savaş sebebi olarak zikreder. Her şeyden 

önce bir kimsenin inancı sebebiyle baskı ve şiddete maruz kalması bir insan 

                                                           

148

 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, VI, 270; Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 230; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, VIII, 188. 




Prof. Dr. Saffet KÖSE 

 

 



64 

hakkı ihlalidir. Dolayısıyla hiçbir devletin kendi vatandaşlarına sırf farklı 

inanç taşıdıkları için baskı yapmaya ve eziyet etmeye hakkı ve yetkisi yoktur. 

Kur’ân-ı Kerîm bu konuda örnek olarak Fir‘avn’ın  İsrailoğullarına 

yaptıklarını zikreder ve onu kınar.

149


 Yabancı ülkede yaşayan Müslümanların 

gördükleri baskı ve eziyet karşısında yardım istemeleri halinde Müslüman 

ülkenin onların yardımına koşması gerektiğini açık bir şekilde ifade eder:  

İnanıp da hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar, 



onların velâyetinden size bir şey yoktur (onları korumakla yükümlü 

değilsiniz). Fakat dinde yardım isterlerse (onlara) yardım etmeniz gerekir. 

Yalnız, aranızda antlaşma bulunan bir topluma karşı (yardım etmeniz) 

olmaz. Allâh, yaptıklarınızı görmektedir

.”

150



 

 

Yine bu bağlamda Mekke’de kalıp da yardım isteyen mü’minlerle ilgili 



şu ayet de konuyu açıklayıcı niteliktedir:  

 “Size ne oldu ki Allâh yolunda ve; “Rabbimiz bizi şu, halkı zâlim 



kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı 

ver!” diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz

?”

151



 

Bu ayet Mekke’den Medîne’ye hicret edenlerle beraber gidemeyip 

Mekke’de müşriklerin egemenliği altında kalmış olan Müslümanların 

gördükleri eziyet ve işkence sebebiyle ettikleri feryada diğer Müslümanların 

başka yol yoksa savaşla bile olsa yardım etmeleri gerektiğini ifade 

etmektedir ki bu hüküm benzeri bütün durumlar için geçerlidir.  

Kur’ân-ı Kerîm’in “Fitneyi kaldırmak ve din Allâh’ın oluncaya kadar 

savaşma

” emrinin

152

  de  konuyla  ilgisi  vardır. Fitnenin bir çok anlamı



153

 

olmakla birlikte burada dinden döndürmek için şiddetli baskı yapmak



154

 veya 


ülkeden çıkarmak

155


 anlamına geldiği ifade edilmektedir. Nitekim Kur’ân-ı 

Kerîm Müslümanların imanlarından döndürülmek için maruz kaldığı 

muameleden bahsetmektedir.

156


 Fitnenin adam öldürmekten beter olduğunu 

ifade eden ayette de bu noktaya dikkat çekilmektedir.

157

  Kelimenin Kur’ân-ı 



Kerîm’de ki yakmak, ateşe atmak, öldürmek, sürgün etmek, saptırmak gibi 

anlamları

158

 da dikkate alındığında dine karşı oluşturulan bu baskı ve kaos 



ortamının dayanılmaz boyutlarda bir özellik arzettiği söylenebilir. Buna göre 

bu tür bir baskının oluştuğu ve insanların inançları sebebiyle eziyete maruz 

                                                           

149


 Kasas (28), 4-6; A‘râf (7), 137; Şu‘arâ’ (26), 59; Mü’min (40), 23-26. 

150


 Enfâl (8), 72. 

151


 Nisâ’ (4), 75. 

152


 Bakara (2), 191, 193. 

153


 Bk. Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbü’l-‘Ayn, s. 489, “t.g.v” md.; Râgıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 454, “t.g.y.” md 

154


 Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitaâbü’l-‘Ayn, s. 622, “f.t.n.” md.  

155


 Ebü’l-Bekâ’, el-Külliyyât (nşr. Adnan Dervîş-Muhammed el-Mısrî), Beyrut 1413/1993, s. 692, “el-Fitne” md. 

156


 Bakara (2), 109. 

157


 Bakara (2), 217. 

158


 Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitaâbü’l-‘Ayn, s. 622, “f.t.n.” md.; Râgıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 560-561, “f.t.n.” md.; 

Ebü’l-Bekâ’, el-Külliyyât (nşr. Adnan Dervîş-Muhammed el-Mısrî), Beyrut 1413/1993, s. 692, “el-Fitne” md. 




Cihad Şiddete Referans Olabilir mi? 

 

 



65

kaldıkları bir ülkeye özgürlük ve güvenlik sağlamak amacıyla yapılan 

savaşın meşru olduğu anlaşılmaktadır. Dinin yalnız Allâh’ın olması da bu 

ortamın temin edilmesi anlamına gelmelidir. Çünkü Ahmet Küçük’ün de 

isabetle belirttiği gibi özgürlük ve güvenliğin sağlanması sağlıklı bir tercih 

yapabilmenin en temel şartıdır.

159

  

Burada bir husus daha ayetin anlaşılmasına yardımcı olabilir. Din 



kelimesinin sadece Allâh’ın kullarına peygamberleri aracılığıyla bildirdiği 

yasalar manzumesi değil aynı zamanda kanun anlamı da vardır. Mesela 

Yûsuf suresinin 76. ayetinde “Yoksa kralın dinine göre (Yûsuf) kardeşini 

alıkoyamazdı”

 ayetinde din kelimesi kanun anlamındadır.

160

 Burada da 



Fitneyi kaldırmak ve din Allâh’ın oluncaya kadar savaşmak

 din ve vicdan 

özgürlüğü alanında uygulanan baskı ve şiddet kalkıp kaos ortamından 

çıkarak kanun hakimiyeti sağlanıncaya kadar savaşmak anlamı ortaya çıkar.  

     

 “Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi 

çıkardıkları yerden siz de onları  çıkarın. Fitne adam öldürmekten daha 

korkunçtur. Mescid-i Haramda onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla 

savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları katledin, işte 

kafirlerin cezası böyledir.”

 

161



 

 

 “Onlarla savaşın ki, fitne (baskı) ortadan kalksın, din yalnız Allâh'ın 



dini olsun. (Yalnız O'na tapılsın) Eğer (saldırılarına) son verirlerse artık 

zâlimlerden başkasına düşmanlık olmaz

.”

162



  

 

VIII-Cihad’ın Savaş Boyutu İle İlgili Tespitler:  

Kur’ân-ı Kerîm savaşı meşru kılan bir sebebin ortaya çıkması halinde 

savaşmaya izin vermekle birlikte savaş esnasında da temel insan hakları ve 

insani değerlerin gözetilmesini ister. Savaşa izin veren ayette “haddi 

aşmayın

” ifadesi

163

 bunu amirdir.  



Haddi aşmak hangi hallerde ortaya çıkabilir? Bunları  şu  şekilde 

hulasa edebiliriz: 

a-Savaş  dışı unsurların hedef alınması halinde: Hz. Peygamber’in 

kadınları, çocukları, yaşlıları, din adamlarını, mabetleri, ağaçları ve 

                                                           

159


 Kur’ân’da Toplumsal Sınanma ve Sonuçları (basılmamış doktora tezi, SÜ SBE), Konya 2006, s. 83. 

160


 Mukâtil b. Süleymân, el-Eşbâh ve’n-nezâir, s. 134; İbn Fâris, Mu‘cemü mekâyîsi’l-luga, Beyrut 1420/1999, I, 428, “dîn” 

md. 


161

 Bakara (2), 191. 

162

 Bakara (2), 193. 



163

 Bakara (2), 190. 




Prof. Dr. Saffet KÖSE 

 

 



66 

hayvanları saldırıdan masûn sayması, yağma ve işkenceyi yasaklaması,

164

 

keza Kur’ân-ı Kerîm’in esirlere iyi muamele edilmesini emretmesi



165

 bu 


açıdan haddi aşmamanın ne anlama geldiğini açık bir şekilde anlatmaktadır. 

Buna göre savaş esnasında Müslüman askerin muhatabı sadece kendisine 

karşı savaşan unsurlardır. Bunun dışındakiler yani sivil hedefler savaş 

dışıdır ve aksi bir durum açık bir saldırı haline dönüşür ve sonucunda bu 

eylemi gerçekleştirenler cezalandırılırlar.  

b-Aşırı güç kullanımı ve şahsî intikam saikiyle hareket edilmesi 

halinde: Kur’ân-ı Kerîm savaş  sırasında düşmanın  şerrini defedecek 

miktardan fazla güç kullanımını yasaklamıştır. 

 “Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın; 

Allah'tan korkun, bilin ki Allâh (günâhlardan) korunanlarla beraberdir

.”

166



 

 

Kur’ân-ı Kerîm şahsi intikam duygularıyla yapılan savaşın amaçtan 



sapma olduğuna işaret ederek bu tür saiklerle hareket etmeyi yasaklar. 

Mesela müşrikler Uhud’da savaş başladığında  şehit olan Müslümanların 

organlarını keserek intikam yoluna gitmişlerdi. Ebû Süfyân’ın karısı Hind 

onlardan bir dizi yaparak boynuna takmış, kininden Hz. Peygamber’in 

amcası Hamza’nın ciğerini çıkararak çiğnemişti.

167


 Bunlardan son derece 

etkilenen Hz. Peygamber ve Müslümanlar derin üzüntünün tesiriyle onlara 

benzeri görülmemiş bir şiddet uygulama hislerine kapılınca Nahl suresinin şu 

126-127. ayetleri nazil oldu:

168

 

 



"Eğer ceza verecekseniz size yapılanın misli ile ceza verin. Ama 

sabrederseniz, elbette O, sabredenler için daha hayırlıdır. Sabret! Senin sabrın 

da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme, kurmakta 

oldukları tuzaktan kaygı duyma!

  

Ayet saldırı karşısında Müslümanların mukabelede bulunmalarının 



hakları olduğunu, ancak gerekenden fazla şiddet ve güç kullanımının haddi 

aşmak olacağını, bunun şahsî intikam çerçevesine gireceğini belirtmektedir 

ki Mâide suresinin ikinci ayetinde müşriklerin haksızlık ve eziyetlerinin 

mü’minleri kin ve intikama sevketmemesi gerektiği açık bir biçimde ifade 

edilmektedir. Daha başta belirtildiği gibi bazı alimlerin cihada belli bir 

süreçten sonra izin verilmesinin sebeplerinden birisi olarak nefis eğitimini 

                                                           

164


 Müslim, “Cihâd”, 2; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 82; Tirmizî, “Siyer”, 48, “Cihâd”, 14; İbn Mâce, “Cihâd”, 38; Dârimî, 

“Siyer”, 5; Mâlik, Muvatta’, “Cihâd”, 11; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 300; IV, 240; V, 358; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-



kebîr (nşr. Hamdi Abdülmecîd es-Silfî), Haydarabad 1322, XI, 179, nr. 11562; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. 

Muhammed A. Atâ), Beyrut 1414/1994, IX, 84, nr. 17949; 90-91, nr. 17966.    

165

 İnsan (76), 8-9. 



166

 Bakara (2), 194. 

167

 İbn Hişâm, es-Sire, III, 34. 



168

 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, VII, 664-666; Tabersî, Mecma‘u’l-beyân, Beyrut, ts. (Dâru Mektebeti’l-Hayât), XV, 138-139. 




Cihad Şiddete Referans Olabilir mi? 

 

 



67

göstermelerinin ne kadar isabetli bir yorum olduğunu bu olay ortaya 

koymaktadır. Bütün bunlar cezalandırmada ancak misliyle mukabelenin caiz 

olduğunu, ötesine ise izin verilmediğini gösterir.  



c-Karşı tarafın barış teklifine ya da savaşı  bırakmış olmsına 

rağmen savaşmaya devam edilmesi halinde: Kur’ân-ı Kerîm, karşı tarafın 

barış teklif etmesi halinde Müslümanların bunu kabul etmelerini

saldırılarını durdurmaları halinde Müslümanların da durmasını istemektedir 

ki aksi bir durum haddi aşmaktır. Mesela şu ayetler bunu ifade etmektedir:  



 “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül 

et. Çünkü O işitendir, bilendir.”

 

169


  

Taberî bu ayetin anlamı ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır: 

“İslam’a girmek, cizye vermek suretiyle İslam ülkesi vatandaşı olmayı kabul 

etmek, barış antlaşması imzalamak (müvâde‘a) gibi barış ve sulh yolunda bir 

tercihte bulunurlarsa sen de barışın yanında yer al ve kabul et.”

170


 

O halde onlar, sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve sizinle 



barış içinde yaşamak isterlerse, Allâh size, onlara saldırmak için bir yol 

vermemiştir

.”

171



 

 

Savaştan vazgeçenler ya da Müslümanlarla arasında barış antlaşması 



bulunan bir ülkeye sığınanlara karşı savaş bitmiştir. Bunların eş ve çocukları 

da dahil olmak üzere ailesi ve mal varlığı dokunulmaz olup onların hayrına 

olacak bir muamele dışında yaklaşım göstermek yasaktır.

172


 Aksi bir davranış 

haddi aşmak anlamına gelir. 

 

 

IX- Tevbe, 9/ 29. Ayetin Yorumu: 

 

ﺪﻳ ﻻﻭ ﻪﻟﻮﺳرﻭ ﹸﱠﷲا ﻡﺮﺣ ﺎﻣ ﻥﻮﻣﺮﳛ ﻻﻭ ﺮﺧﻵا ﻡﻮﻴﻟﺎﺑ ﻻﻭ ﹺﱠﷲﺎﺑ ﻥﻮﹸﻨﻣﺆﻳ ﻻ ﻦﻳﺬﻟا اﻮﻠﺗﺎﻗ





ﹶ ﹶ ﹸ





ﹾ ﹶ

ﹸ ﹶ







ﱠ ﹸ


ﹸ ﹶ

ﹶ ﱠ ﹶ


ﹸ ﱢ



ﹶ ﹸ


ﹺ ﹺ



 ﻦﻳﺬﻟا ﻦﻣ ﻖﳊا ﻦﻳد ﻥﻮﹸﻨﻳ







ﱢ ﹶ ﹾ


ﻥﻭﺮﻏﺎﺻ ﻢﻫﻭ ﺪﻳ ﻦﻋ ﺔﻳﺰﳉا اﻮﻄﻌﻳ ﻰﺘﺣ بﺎﺘﻜﻟا اﻮﺗﻭأ

ﹶ ﹾ ﹸ






ﹶ ﹶ ﹾ ﹶ

ﹾ ﹸ ﹶ ﹶ


ﹶ ﹾ ﹺ




 



 

 “Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, 



Allâh'ın ve Elçisinin harâm kıldığını harâm saymayan ve gerçek dini din 

                                                           

169

 Enfâl (8), 61. 



170

 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, VI, 278. 

171

 Nisâ’ (4), 90. 



172

 Taberî, a.g.e., IV, 201. 




Prof. Dr. Saffet KÖSE 

 

 



68 

edinmeyen kimselerle, küçül(üp boyun eğ)erek elleriyle cizye verecekleri 

zamana kadar savaşın

.” 


  

Batılı araştırmacılar arasında Müslümanların sürekli savaş halinde 

oldukları, karşılaştıkları gayr-ı Müslimlere öncelikle Müslüman olmalarının 

teklif edileceği, kabul etmezlerse Müslüman hakimiyetine boyun eğerek cizye 

vermelerinin isteneceği, bunu da kabul etmezlerse savaşın başlayacağı 

şeklinde bir anlayış hakimdir. Bu fikir, batılı araştırmacılar arasında o kadar 

yaygındır ki bu konuyu işleyen her hangi bir kitaba bakıldığında bu düşünce 

ile karşılaşmamak neredeyse imkansızdır.  Bu tez, Tevbe suresinin 29. ayeti ve 

bazı hadislerle

173


 de temellendirilmektedir. 

Öncelikle bir hususa işaret etmek gerekir ki o da İslam hukukunda ki 

hakim telakkiye göre savaşın sebebi karşı tarafın Müslümanlara saldırısıdır. 

Hanefîler, Mâlikîler ve Hanbelîler bu görüştedir.

174

 Şâfiîler’in savaşın sebebini 



küfür olarak görmelerinin gerekçesine de az yukarıda yer verdik. Hz. 

Peygamber hiçbir zaman ilk savaşa başlayan taraf olmamıştır. Savaşlarının 

sebebi az yukarıda izah edilmişti. Bu sebeple bu ayetin Müslümanlara 

düşmanlığı bulunmayan gayr-ı Müslim bir ülkeye sırf dini sebebiyle saldırıda 

bulunulacağını ifade ettiği şeklinde bir yorum çok fazla tutarlılık arzetmez.  

Tevbe suresinin bu ayeti hicretin 9/630 yılında nazil olmuştur. Yani 

Müslümanların sürekli saldırı altında oldukları, ihanete uğradıkları, biraz da 

güçlendikleri için bertaraf edilmesi gereken ciddi bir düşman olarak telakki 

edildikleri bir dönemde yani saldırıya maruz kaldıkları savaş ortamında 

gelmiştir. Bu sebeple adı geçen ayet ve aynı doğrultudaki hadisler 

Müslümanlara, sırf farklı dinden oldukları için diğer devletlerle doğrudan bir 

savaşı emrediyor değildir. Dolayısıyla  az yukarıda sıralanan savaşı meşru 



kılacak sebeplerin oluşması durumunda

 karşı tarafa öncelik sırasına göre bu 

teklifler yapılacak ve hangisini kabul ederlerse Müslümanlar da ona göre tavır 

takınacaklardır.      



 

Sonuç  

Cihâd sadece elde silah savaşmak değildir. Savaş onun bir boyutudur. 

İslam alimleri, cihadı insanlığın temel değerlerine düşman olan şeytan, nefis 

ve açık düşmanla mücadele olarak anlarlar.



   

Cihadın savaş boyutu diğer kısımları içinde en çok dikkati çeken yönü 

olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in cihad ayetleri ve Hz. Peygamberin uygulamaları 

dikkatli bir şekilde incelendiğinde cihadın  şiddete refans olabilecek bir 

                                                           

173


 Müslim, “Cihâd”, 2; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 82; Tirmizî, “Siyer”, 30, 47; İbn Mâce, “Cihâd”, 38; Dârimî, “Siyer”, 38; 

Mâlik, Muvatta’, “Cihâd”, 11; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 352, 358. 

174

 M. Sa‘îd Ramazan el-Bûtî, el-Cihâd fi’l-İslâm, Dımaşk 1414/1993, s. 94; Ahmet Özel, “Cihâd”, DİA, VII, 528.  




Cihad Şiddete Referans Olabilir mi? 

 

 



69

yönünün olmadığı görülmektedir. Hz Peygamber’in savaş sebepleri tarihi 

olarak ortadadır. Kur’ân-ı Kerîm’in ilgili ayetleriyle birlikte 

değerlendirildiğinde Hz. Peygamber’in bütün savaşlarının, saldırı değil 

savunma karakteri arzettiğini söylemek mümkündür.  

Savaş esnasında da Hz. Peygamber Kur’ân’ın emrinin bir uygulaması 

olarak savaş  dışında kalan hiçbir varlığa zarar verilmesine izin vermemiş, 

işkence gibi insanlık dışı uygulamalar konusunda askerlerini 

bilinçlendirmiştir. Onun öğretisine göre savaşın muhatabı sadece savaş 

halindeki silahlı askerdir.     

Dâru’l-harb kavramı dini sebebiyle saldırıyı hak eden, Müslüman 

yapılması  ya  da  Müslüman  egemenliğine boyun eğdirilmesi gereken gayr-ı 

Müslim ülke anlamında değildir. Müslüman ülke ile arasında barış antlaşması 

olmadığından her an saldırabilecek konumda bulunan gayr-ı Müslim ülke 

demektir ki Müslümanların teyakkuz/alarm durumunda bulunmaları 

gerektiğini ifade eder. 

Tevbe suresinin 29. ayeti doğrudan saldırı anlamında bir hükmü değil 

savaşı meşru kılan sebeplerin oluşması halinde savaş öncesi teklifleri ihtiva 

etmektedir. 

Savaş sonrası uygulamalara gelince Hz. Peygamber savaşın galibiyetle 

sonuçlanmasından sonra savaş esirlerine insani muamele dışında bir 

harekete izin vermemiş, himayesi altında yaşayan gayr-i müslimlerin bütün 

unsurlarıyla din ve vicdan hürriyetlerini, can güvenliklerini, mal emniyetlerini 

temin etmiş, namus, şeref ve haysiyetin korunması, akıl ve düşünce 

hürriyetinin muhafazası prensiplerine sadık kalmıştır. Sadece bu hakları 

koruma karşılığında ödeyebilecek durumda olanlardan askerlik yapmadıkları 

için cüz’i bir vergi olan cizye talep etmiştir.  

Kur’ânın emirleri ve Hz. Peygamberin uygulamalarından hareketle İslam 

hukukçuları bütün toplumların insan haklarında eşit olduğu, uluslararası 

ilişkilerde barış ve adaletin esas alınması gerektiği, barış durumunda diğer 

devlet vatandaşlarının kazanılmış haklarına saygı gösterileceği, savaş 

durumunda düşmanın  şerrini def edecek sınırın aşılamayacağı, savaş 

esnasında savaşa katılanlarla onlara destek verenler dışında hiç bir 

kimsenin hedef seçilemeyeceği, esirlere kötü muamele ve işkence 

yapılamayacağı, temel ihtiyaçlarının karşılanacağı, müslüman devletlerin 

diğer devletlerle yaptıkları antlaşmalara saygı gösterileceği, savaşı gerektiren 

durumlarda karşı tarafa haber verip ikaz etmeden savaşa başlanamayacağı 

prensiplerini kabul etmişlerdi. Bu prensipler tarihi süreç içerisinde bütün 

İslam toplumlarında gözetilmiştir.  

 



Prof. Dr. Saffet KÖSE 

 

 



70 

Yüklə 0,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə