Cihad Şiddete Referans Olabilir mi?
45
3-Nefisle mücâhede:
“Kim cihâd ederse ancak kendi yararına cihâd eder. Allâh, âlemlerden
zengindir. (Kimsenin cihâdına muhtaç değildir. İnsanların cihâd ve ibâdetleri
kendi menfaatleri içindir)
”
47
ayeti bunu öngörür.
4-Hidâyet yolunda şeytana muhalefet etmek suretiyle onunla
mücâhede:
“Ama bizim uğrumuzda cihâd edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz.
Muhakkak ki Allâh, iyilik edenlerle beraberdir
”
48
ayetinden bu anlam
çıkmaktadır.
5-Allâh’a yaklaşma ve O’nun lutfuna mazhar olma amacıyla kalple
mücahede:
“Allâh uğrunda, O’na yaraşır biçimde cihâd edin. O, sizi seçti”
49
ayetinden bu sonuç çıkmaktadır.
Fîrûzâbâdî
bu kategorik ayırımdan sonra gerçekte mücâhede’nin üç
grupta ele alınması gerektiğini söyler ve Râgıb el-Isfahânî’nin şu tasnifine
katılır:
1-Açık düşmanla cihad
2-Şeytanla cihad
3-Nefisle cihad.
50
Nefisle mücadelenin açık düşmanla savaştan daha büyük cihâd olarak
kabul edilmesi bir başka ifadeyle iç düşmanla savaşın dış düşmanla savaştan
daha önemli görülmesinin iki temel sebebi olabilir. Birincisi nefsine yenik
düşmüş olan insanların sahip oldukları gücü her an başta kendisi olmak
üzere çevre ve toplum aleyhine kullanabilecek bir potansiyele sahip olması.
İkincisi de herhangi bir nedenle savaş çıkması durumunda nefsine yenik
düşmüş olan bir insanın savaş esnasında savaş ahlakına riayet etmesinin
düşünülemeyecek olmasıdır. Her iki durumda da temel insani değerlerin
zarar görmesi kaçınılmazdır. Çünkü böyle bir insan artık benliğini
kaybetmektedir. Bu sebeple bazı alimler özellikle İslâm’ın ilk yıllarında
savaşa izin verilmemesinin sebeplerinden birisi olarak insanların eğitilmeleri
ve nefis terbiyesine kavuşturulması olarak zikrederler. Çünkü Arap kabileleri
dört ay dışında hiçbir insani değer tanımadan intikam, şovenizm, dünya
menfaati gibi sebeplerle savaşı bir yaşam biçimi haline getirmişlerdi. Onların
bu alışkanlıklarının özellikle tedavi edilmesi icap ediyordu. Bu bağlamda
gönüllerdeki cahiliye hisleri silinip, kin ve nefret ateşi söndürülüp onun
yerine en yüce insani duyguların yerleşmesi lazımdı ki bu bir süreci
47
Ankebût (29), 6.
48
Ankebût (29), 69.
49
Hacc (22), 78.
50
Fîrûzâbâdî, Besâiru zevi’t-temyîz fî latâifi’l-Kitâbi’l-‘Azîz, Kahire 1416/1996, II, 401-403, “c.h.d.” md.
Prof. Dr.
Saffet KÖSE
46
gerektiriyordu. Aksi takdirde eski alışkanlıkları tekrar nüksedebilir ve
bundan da insanlık zarar görebilirdi. “Yâ Rasûlallah biz müşrik iken daha
başımız dik ve kimseye boyun eğmeden yaşardık, Müslüman olduk boynumuz
büküldü, niçin savaşmıyoruz
?” diyen Abdurrahmân b. Avf ve arkadaşlarına
Hz. Peygamber: “Ben affetmekle emrolundum, onun için kimseyle
vuruşmayın
” buyurmuştur
51
ki gerçekten bu büyük bir erdem ve önemli bir
eğitim hamlesidir. Bu sebeple hemen işin başında savaşı isteyenlere ve
savaşmaya izin verilmemesini bir aşağılanma kabul edenlere Allâh Te‘âlâ’nın
öncelikle namaz ve zekatla bu duyguları kazanarak derûnî anlamda bir
arınmanın temini için
52
ikazda bulunması
53
İslam’da şiddetin tasvip
edilmediğinin bir ifadesi olarak önemli bir örnektir.
54
Gerçekten bütün saldırılara rağmen savaşmaya belli
bir dönemden
sonra izin verilmesi sadece Müslümanların güçsüz olmalarıyla izah edilemez.
Özellikle savaşçıların belli bir eğitim sürecinden geçirilmesi şiddetin
meşruiyeti ve ölçüsü ile ilgili de ipuçları vermesi noktasında ilginçtir.
Konunun bir başka boyutu da az önce söylendiği gibi savaş ahlakı ile
ilgilidir. İnsanlara belli bir eğitim düzeyi kazandırmamış ve ahlaki kontrol
mekanizmalarını etkinleştirememiş olsaydı -az ileride değinileceği üzere- Hz.
Peygamber’in çevre de dahil olmak üzere savaşmayan hedef alınamaz
şeklinde vazettiği temel ilkenin sonucu olarak muharebe esnasında sadece
silahlı askerlerin muhatap alınmasını öngören talebinin yerine getirilmesi
oldukça zorlaşabilirdi. Çünkü savaş öfke duygusunun yoğun yaşandığı bir
ortamı ifade eder. Bu duygunun terbiye edilmemesi insanı azgın bir
hayvandan daha yıkıcı hale getirir. Az ileride değinileceği üzere Uhud savaşı
sonrası müşriklerin yaptıklarından çok etkilenen Müslümanlar intikam
hisleriyle dolunca Nahl suresinin 126-127. ayetiyle uyarılmışlardır. Bu da
gösteriyor ki nefis eğitimi uzun bir süreç olarak devam etmektedir.
Bütün bu sebeplere binaen bazı alimlerin cihadın meşru kılınmasının
hikmetini, eksiklikleri bulunanların bu eksikliklerinin giderilip kemale
erdirilmeleri ve onların ortaya çıkaracağı kargaşa/bozgunculuk (fesâd) ile
taşkınlık ve kışkırtmalara engel olmak şeklinde belirlemeleri oldukça
çarpıcıdır.
55
Ortak bir görüş olarak şunu ifade etmek gerekir ki İslâm alimlerinin
öngörmüş olduğu cihâdın bütün kategorilerinde saldırı halinde bir düşman
söz konusudur ve buna uygun araçlar, yöntemler belirlenmiştir. Cihâd’ın da
saldırı halindeki bu düşmanların gücünü kırmayı amaçladığı dikkati çeken
önemli hususlardan birisidir. Bu sebeple bazı dilcilerin cihâdın tanımını:
51
Nesâî, “Cihâd”, 1; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, Beyrut 1420/1999, IV, 173; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘azîm (nşr. M.
İbrahim el-Bennâ v.dğr.), İstanbul 1985, II, 315.
52
Nisâ’ (4), 77.
53
M. Reşîd Rızâ, Tefsîru’l-Menâr, Beyrut, ts. (Dâru’l-Ma‘rife), V, 264.
54
bk. Cevdet Said, İslâmî Mücadelede Şiddet Sorunu (trc. H. İbrahim Kaçar), İstanbul 1995, s. 48, 111.
55
Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, III, 109.