Cihad Şiddete Referans Olabilir mi?
47
ﻭﺪﻌﻟا ﺔﻌﻓاﺪﻣ ﰲ ﻊﺳﻮﻟا غاﺮﻔﺘﺳا
“Cihâd veya mücâhede düşmana karşı müdafaada (düşmanı geri
püskürtmede) bütün gücü sarfetmektir
” şeklinde yapmaları anlamlıdır.
56
Sonuç olarak Râgıb el-Isfahânî’nin cihâdı üç düşmana karşı yapılan
mücadele olarak bölümlemesi bunun da kabul görmesi Kur’ân-ı Kerîm’in ve
hadislerin ruhuna uygun gözükmektedir. Çünkü mücâdele, Allâh yolunda
kalmak isteyenlerle Allâh yolundan döndürmek isteyenler arasında
geçmektedir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîslerde özellikle el-cihâd fî
sebîlillâh
ile es-saddü ‘an sebîlillâh ifadelerinin
57
kullanılmış olması bu
açıdan anlamlı ve oldukça açıklayıcıdır.
el-Cihâd fî sebîlillâh Allâh yolunda
çaba sarfetmek, es-saddü ‘an sebîlillâh de Allâh yolundan vazgeçirmek
demektir. Nitekim Kur’ân müşriklerin Allâh yolundan vazgeçirme çabalarına
işaret ettikten sonra güçleri yetmiş olsa Müslümanları dinlerinden
döndürünceye kadar savaşmaya devam edeceklerini haber vermektedir.
58
Bunun sebebi de İslâm’ın gelişidir. İslam’ın gelişi karşı tarafın
tuğyan ve
küfrünü
arttırmış,
59
bu da onların kin ve düşmanlıklarına, saldırılarına hız
kazandırmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in ısrarla
üzerinde durduğu üzere
Müslümanlara Allâh yolundan dönmeleri ve dinlerinden vazgeçmeleri için
her türlü eziyet ve baskı reva görülmüş buna karşılık başlangıçta
Müslümanlara bir çok güçlük içinde Allâh yolunda hicret yolu görünmüştü.
60
Habeşistan ve Medîne’ye yapılan hicretler bu sıkıntılı durumun çıkış yolu idi.
Müşriklerin buralarda da onların peşini bırakmadıkları çok iyi bilinmektedir.
Daha sonra Allâh yolundan vazgeçirme faaliyetleri ve bu yoldan döndürme
çalışmaları hız kesmeyince hatta daha da şiddetlenince Allâh yolundan
döndürmeye
karşı Allâh yolunda savaşmaya izin verilmişti. Bu mücadele açık
düşmanlarla yapılan savaştı. Mücadelenin bir de mali boyutu vardı. Onlar
mallarını Allâh yolundan vazgeçirmek için harcıyorlardı. Müslümanlardan da
aynı şekilde mallarını Allah yolunda harcayarak mücadele etmeleri
istenmiştir.
61
Allah yolundan alıkoyan ve vazgeçirmeye çalışan diğer iki düşman da
şeytan ve nefistir. Şeytan Allâh yolundan vazgeçirmek ve döndürmek için bir
takım şeyleri süslü gösterir ve Allah yolundan saptırır.
62
Ancak o ihlaslı
kullara zarar veremeyecektir.
63
O halde şeytanla cihâd, Allâh’a samimi bir
teslimiyetle başarıya ulaşabilir.
56
Fîrûzâbâdî, Besâiru zevi’t-temyîz fî latâifi’l-Kitâbi’l-‘Azîz, Kahire 1416/1996, II, 401-402, “c.h.d.” md.
57
Nisâ’ (4), 160; A‘râf (7), 45, 86; Enfâl (8), 36, 47; Tevbe (9), 34; Muhammed (47), 1, 32, 34.
58
Bakara (2), 217.
59
Maide (5), 64, 68.
60
Nisâ’ (4), 89, 100; Nûr (24), 22.
61
Bakara (2), 195, 261-262; Enfâl (8), 60.
62
Neml (27), 24; Ankebût (29), 38; Zuhruf (43), 37.
63
Hicr (15), 39-40; İsrâ’ (17), 61.
Prof. Dr.
Saffet KÖSE
48
Tam bu noktada nefis ve şeytan ile cihadın/mücadelenin dış düşmana
göre daha önemli olmasının bir sırrı daha ortaya çıkmaktadır. Çünkü insanı
yönlendiren iç dünyasıdır. Allah yolundan vazgeçirebilmek için dış baskının
dolayısıyla dış düşmanın bir etkisi yoktur. Çünkü dış baskı ile insanın
kalbine hakim olmak imkansızdır. Bu mücadele sırasında ölüm hali de
şehitlikle taçlanmakta, kişi ebedi saadete ermektedir. Bu sebeple dış
düşmandan her zaman korunma imkanı vardır. İç düşman ise müslüman ile
içeriden mücadele etmekte ve onu dininden çevirmek için daha etkili
olmaktadır. İnsan için bu alemde en büyük değerin iman olduğu dikkate
alınırsa nefisle savaşın dış düşmanla savaştan niçin daha önemli olduğu
ortaya çıkar.
Kur’ân-ı Kerîm, burada cihâd açısından çok ince bir noktaya daha
vurgu yaparak iki yolda mücadeleyi karşılaştırır ki cihâdı açıklayıcı olması
bakımından son derece dikkate değer bir husus olarak göze çarpmaktadır.
Mü’minler Allâh yolunda savaşırlarken
64
kâfirler tâgût yolunda
savaşmaktadırlar.
65
Kur’ân’a göre Allâh insanları karanlıktan aydınlığa
çıkarırken tâgût
aydınlıktan karanlığa çıkarmaktadır.
66
Müfessirlere göre
birinci ayette tâgût’tan maksat şeytan iken, ikincisinde Ka‘b b. Eşref’in
(ö.3/624) sembolize ettiği
67
şeytanca zihniyete sahip
68
inatçı, zorba, despot,
zalim, kural tanımayan, gücünü biraz da mistik, ilâhî ya da kehanet, sihir
gibi olağanüstü özelliklerinden aldığı intibaı veren bir yapıya sahip olan
kişilerdir.
69
Ka‘b b. Eşref’in kişiliği konuyu aydınlatmaktadır. Bu zat, bazı
müşriklerin ve diğer bazı gayr-ı Müslim unsurların taparcasına bağlılık
hissettikleri bir kişiydi. Bedir savaşından sonra Mekke’ye giderek müşrikleri,
şiirleriyle Müslümanlara karşı tahrik etmiş, intikam duygularını körüklemiş,
onları cesaretlendirmiş, yine onları servetiyle desteklemiş, Hz. Peygamberi ve
Müslümanları şiirleriyle hicvetmiş, bunlarla da yetinmeyerek kırk kadar
adamıyla Müslümanlara karşı savaşmak üzere Mekkelilerle anlaşmıştı.
70
Onun bu saldırıları karşısında Hz. Peygamber öldürülmesini istemiş ve
kendisi katledilmiştir. Bu tür insanlar azgınlık ve taşkınlık yapmaları, hak
tanımamaları ve her türlü entrikaya başvurarak saldırganlıklarıyla şeytanla
birleşmektedirler. Aynı kökten gelen tâgî kelimesi de engellere bakmaksızın
ve özellikle de dini ve ahlakî mülahazaları çiğneyerek yoluna devam eden,
kendisini hiçbir şeyin durdurmasına izin vermeyen ve kendi gücüne güveni
sınırsız olan kişi demektir.
71
64
Nisâ’ (4), 76; Tevbe (9), 111; Sâff (61), 4; Müzzemmil (73), 20.
65
Nisâ’ (4), 76.
66
Bakara (2), 257.
67
Mukâtil b. Süleymân, el-Eşbâh, s. 116; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, IV, 172-173.
68
Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbü’l-‘Ayn, s. 489, “t.g.v” md.; Râgıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 454, “t.g.y.” md.
69
Bakara (2), 257; Nisâ’ (4), 51, 60, 76; Maide (5), 60.
70
M. Ali Kapar, “Ka‘b b. Eşref”, DİA, XXIV, 3-4.
71
T. Izutsu, Kur’ân’da Dini ve Ahlâkî Kavramlar (trc. Selahattin Ayaz), İstanbul 2003, s. 235.