İslam ve İrfan



Yüklə 393,23 Kb.
səhifə14/20
tarix01.08.2018
ölçüsü393,23 Kb.
#60432
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   20

GAYB İLMİ


Kur'an'ı bir bütün olarak ele alan ayetler üzerinde tedebbür eden bir insan, gayb ilminin iki çeşit olduğunu teslim eder. Bir kısım gayb ilmi vardır ki bunu Allah'tan başka hiç kimse bilemez. Kıyametin ne zaman kopacağı veya Mehdi'nin ne zaman zuhur edeceğini O'ndan başkası bilemez. Ama bir gayb ilmi de vardır ki Allah-u Teala bunu Resullerine ve evliyaya öğretmiştir.

Ayrıca bazı ayetlerde gayb ilmini Allah'tan gayrisinin bilemeyeceği beyan edilmişse bu istiklal ve Allah'tan ayrı bir bilginin varlığını nefyetmektedir. Evet, gerçekten Allah-u Teâlâ’nın izni olmaksızın bir tek şey bilinemez. Bir tek yaprak dalında hareket edemez ve karınca ağzına bir şey alamaz. Ama Allah bazı gayb ilimlerini peygamberlerine ve evliya kullarına bildirmişse bunun akıl ve İslam'a zıtlığı düşünülebilir mi? Kesinlikle hayır. Mucizeler de Allah'ın emriyle gerçekleşmiyor mu? Eğer bir insan peygamberin Allah'ın izni ve iradesi olmaksızın bırakın mucizeyi bir tek adım bile attığını düşünüyorsa delalet içindedir. Çünkü peygamberler de dâhil her şey Allah ile kaimdir.

Her şeyin kıvamı Allah iledir Ama şimdi Allah hakkı sabit ve batılı zail kılmak için bazı peygamberleri ve velilerinin eliyle bir takım mucize ve kerametler göstermişse bunun tersliği nerededir? Allah feyyazdır. Kulunu dilediğini verir. İstediğini aziz kılar. "Tasavvuf ve İslam" kitabının yazarı bu hususta da demagoji yapmıştır. İstiklali bir şekilde Allah'tan gayri hiç kimsenin gaybı bilemeyeceğini ifade eden ayetleri ele almış ve Allah'ın dilediği kullarına bir takım gaybi bilgileri vereceğini ifade eden ayetleri kulak ardı etmiştir. Bakınız bu hususta da uzun uzadıya bahsettikten sonra şöyle diyor: "Allah'tan başka hiçbir kimse gaybı bilemez. Allah her çeşit gayb haberlerinden dilediğini yalnız peygamberlerine vahyederek bildirmiştir. Son peygamber (S)'e bildirilen gayb haberleri Kur'an'da yer almış olanlardan ibarettir. Bunun dışında "Allah gaybı dilediğine dilerse bildirir." formülüyle peygamberin dışındaki bazı kimselere de gaybın bildirdiği iddiası nereden gelirse gelsin batıldır." (s. 127)

Şimdi gelin bir de bu hususta Tefsir-i Numune (c.25, s. 142-158) ne diyor ona bir bakalım:

"Kur'an'ın çeşitli ayetlerine dikkatle teveccüh eden bir insan anlar ve görür ki gayb ilmi hakkındaki var olan ayetler iki kısımdır. Bir kısmı gayb ilmini Allah'a mahsus bilmekte ve gayrisinin gayb ilminden mahrum olduğunu belirtmektedir. Örneğin

"Gaybın anahtarları O'nun yanındadır; O'ndan başkası bilemez." (En'am/59)

Hakeza: "De ki Allah'tan başka yer ve göklerde olan hiç kimse gaybı bilemez." CNeml/65)

Hakeza: "De ki ben sizlere "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum ve ben gaybı da bilmem." (En'am/50)

Hakeza: "De ki gayb Allah'a mahsustur." (Yunus/20)

İkinci kısım ayetler ise Allah'ın veli kullarının da bir takım gaybi ilimleri icmalen bildiğini ifade etmektedir. Örneğin Hz. İsa (A) şöyle diyor: "Ben yediklerinizi ve evlerinizde sakladıklarınızı sizlere haber veririm.". (Al-i İmran/49)

Usulen peygamberlere bildirilen vahy de bir çeşit gaybi şeylerdir. Hakeza bu icmali gayb ilmi Allah'ın diğer peygamber olmayan Allah'ın velileri içinde geçerlidir. Nitekim Nehc'ül Belağa'da yer alan bir takım gelecekle ilgili haberler de Hz. Ali'nin bu icmali gayb ilmine sahip olduğunu göstermektedir. Örneğin Hz. Ali Basra halkını yeren bir hutbesinde şöyle diyor:

"Yer ve gökten her taraftan Allah'ın azabının sizleri çepeçevre sardığını ve caminizin suda yüzen gemi gibi sularda gömülü kaldığını görüyor gibiyim." (13. Hutbe)

Vefya Hicr b. Kays'a vefatından sonra zorla kendisine lanet ettireceklerini haber vermişti. Veya Mervan hakkında yaşlandıktan sonra delalet bayrağını eline alacağını söylemişti.

Veya Kümeyl b. Ziyad, Haccac'a "Beni senin öldüreceğini Hz. Ali bana önceden haber vermişti." demiştir.

Veya Haricilerle savaşmaya giderken "Bizlerden on kişi ölecek onlardan ise sadece on kişi kalacak." demiştir.

Hakeza Esba' b. Nebate'ye de Kerbela'dan geçerken İmam Hüseyin'in şehid olacağı yeri göstermişti.

Allame Meclisi Bihar'ul Envar'da (c.26) bu hususla otuza yakın hadis nakletmiştir.

Dolayısıyla gaybın sadece Allah'a mahsus olduğunu beyan eden ayetler istiklali bir şekilde ifade etmektedir. Bunu (yani gayb ilmini) bizzat istiklalen bilen sadece Allah'tır. Diğer kullar ise Allah'ın bildirmesi ile bu ilme sahiptirler. Kendiliğinden bir ilme sahip değildirler.

Ayrıca Allah'ın veli kullarının bu ilmi icmali, Allah'ın ilmi ise tafsilidir, Allah'ın ilmi bilfiildir. Velilerin ilmi ise bilkuvvedir. Yani irade ettiklerinde Allah da onlara öğretmektedir. Böylece peygamber ile Allah'ın velilerinin ilmi hususundaki birçok sorun da kendiliğinden hallolmaktadır. Dolayısıyla zehirli bir su veya ekmeği bildikleri halde yemelerinin hikmeti de anlaşılmaktadır.

Yani onlar gayb esrarının kendilerine aşikâr olmasını irade etmiyorlardı. Ayrıca maslahat da onların her türlü gaybi haberleri bilmemesini gerektirmektedir. Zira imtihan onların tekâmül ve kemaline neden olmaktadır. Nitekim hicret esnasında Hz. Ali, Rasulullah'ın yatağına yatınca müşriklerin kendisine ne yapacaklarını da bilmiyordu. Burada maslahat imamın hakikatleri bilmemesidir. Ta ki ilahi imtihan tahakkuk etsin. Yoksa eğer Hz. Ali müşriklerin kendisine bir şey yapmayacağını bilseydi o kadar da övgüye değer bir amel olmazdı."

Velhasıl sadece gayb ilmini bilmek hususunda değil her türlü davranışlarda kendisini Allah'tan müstağni gören herkes dalalet içindedir.

Tüm varlıklar birer hiçtir. Baki kalacak olan tek şey Allah'ın vechidir. Diğer varlıklar her şeyi ile Allah'a muhtaç durumdadır. Ama Allah dilediğine dilediğini verirse bunun İslami sakıncası nelerdir? Allah'ın feyzinin muhasebesi olur mu? Allah mutlak feyyazdır. Feyzinin haddi ve sının yoktur. Bir tek an Allah feyzini kaldırsın tüm âlem yok olur. Bizler Ehl-i Beyt ve Rasulullah hakkında ne biliyoruz? Allah'ın velilerini nasıl tanıyoruz?

Anadan doğma kör olduğumuz için renkleri inkâr ediyoruz. Fil'in bacağına dokununca sütun gibi olduğunu hayal ediyoruz. Bundan da ötesi rengi görenleri de tekzip ediyoruz. Uykudayız rüya görüyoruz ama bunların rüya olduğunu da bilmiyoruz. Uykuda rüyalar da gerçek olur insana. Allah'ım ne zaman uyanacağız? Ölmeden bir defa olsun uyanıp da gerçekleri göremeyecek miyiz? Bizlere de cemalini görmek nasip olmayacak mı? Allah'ım veli kulların senden neyi istemişse bize de onu nasip et her neden sakınmışsa bize de ondan sakınmayı lütfet.

Biz irfan ve tasavvuf adına toplumda birçok hurafelerin İslam dışı şeyler olmadığını söylemiyoruz. Biz diyoruz ki gelin hep birlikte bu hurafeleri temizleyelim. İrfan ve tasavvuf adına cahil insanla" kandırıp bu işin kaymağını yiyen kimseleri deşifre edelim. Ama bu pireler için sıcağa muhtaç olanlara bir yorgan olan Allah'ın veli kullarını yakmayalım. Gerçekten de üstad. M. Taki Caferi'nin dediği gibi tarih bizleri mahdut kılıyor. Şahsiyetlerin büyük bir kısmını toprağa gömüyor. Dolayısıyla Mevlana hakkında Muhyiddin-i Arabî hakkında hemen hüküm vermemeliyiz.

Mevlana'ya, dinle, takvayla, irfanla hiçbir ilişkisi olmayan insanlar sarılmışsa bu bizim suçumuz değil mi? Biz sahip çıkmadık, biz bu arifleri tanımak istemedik. Suçladık durduk. Dolayısıyla sahipsiz gören kurtlar saldırdı, sahip çıkmaya çalıştı. Gerçekten bugün Mevlana'yı savunan ve sevdiğini iddia edenlerden çoğu Mevlana'yı tanımıyor.

Mevlana'nın şahsiyetinin bunlarla hiçbir ilişkisi yok. Muhyiddin-i Arabî de diğer arifler için de durum aynıdır. Halkımızın bilgisizliğinden istifade ediliyorsa biz bunu ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Örneğin: "Namazda bile insan şeyhini göz önünde bulundurmalı, şeyhin içki içtiğini bile görsen itiraz etme tevil et" gibi laflar ediliyorsa "Hayır namazda sadece Allah'a teveccüh etmek gerekir; şeyh her kim olursa olsun İslami adaba uymalıdır. Eğer şeyh iyi olsaydı ameli de iyi olurdu. İyi bitki iyi yerde yeşerir. Pis bitkiler çorak yerde yetişir." diyerek reddetmeliyiz.

Bu gibi İslam dışı sözlerle hiçbir ilgisi olmayan şeyhlere ariflere saldırmak akıl işi midir? Onların suçu nedir? İrfan hırsızları 'Çin irfanın ev sahipleri dövülür mü? Mehdi zuhur ettiğinde ben Mehdi'nin taraftarıyım diyen münafıklardan da o kadar insanı öldürecek ki halk" yahu bu kendi adamlarını öldürmek İçin mi geldi" diyecekleri gibi bugün Mevlana ve İbn-i Arabî de gelse aynı şeyi yapacak ve kendilerini sevdiğini iddia eden birçok insanı reddedecektir. Nitekim Hz. İsa içinde neler dediler? Onun hakkında ulûhiyet iddialarında bile bulunulmadı mı? Şimdi bunların İsa ve Musa'yla ne ilgisi vardır. Allah hakkında bile "Onun kızları vardır" diye iftira eden bu insanlar Mevlana ve İbn-i Arabî hakkında hiçbir şey dememişler midir? Neden hep büyük arifler nezdinde hiç, bir ilmi sıhhati olmayan "Ariflerin Menkıbeleri" kitabına sarılıyorsunuz? Mevlana hakkında İbn-i Arabî hakkında M. Taki Caferi Ayetullah Cevadi-i Amuli, Hasanzade-i Amuli, Muhattahi, İmam Humeyni vb. ariflerin ne dediğine bir bakmıyorsunuz?

Bir de bunları okuyun M. Taki Caferi'nin şerh-i Mesnevi'sini okuyun. Ayetullah Hasanzade-i Amuli'nin Fusus'ul Hikem şerhini okuyun. Ben Fusus'ul Hikem kitabının Türkçe tercümesinde onlarca hata yanlışlık buldum. Alın bakın aslı ile mukayese edin, ne gibi büyük hataların olduğunu siz de görün. İnsan bu gibi önemli konularda kaynak kitapları okumalıdır. Tercüme kitaplar ile bu işler halledilemez. Veya en azından aslı ile tatbik edecek bir gücü olmalıdır insanın. Türkiye'deki tercüme hatalarını bir araya toplasan mizah kitabı sayılacak büyük bir ansiklopedi vücuda gelir.

Siz kalkmış buna rağmen hemen hüküm veriyorsunuz. İbn-i Sina'nın kırk defa okuyup da anlamadığı meseleleri benim senin gibi mütercimlerin kaleminden okuyup anladığımızı iddia ediyoruz. Hz. Ali (A)'ın şahsiyeti bile tahrif edilmedi mi? Ona Allah diyenler olduğu gibi yetmiş yıl minberlerde lanet edenler de olmadı mı? İmam Hüseyin (A) için "Asi" diyenler olmadı mı? Şimdi bu büyük zatların halkın haklarında söylediği bu laflarla ne ilgisi var. "Şeyh uçmaz onu müridleri uçurur." sözü bizlere birçok gerçekleri göstermiyor mu?

Ama şunu da ifade etmek gerekir ki Hz. Hüseyin (A) için "Dangalak neden gitti de kendini ölüme attı?" diyen cahil insanlar bu hakikatleri hiçbir zaman anlayamazlar. Bunlar çağdaş haricilerdir. Secdeden alınları yara olan bu insanlar, bir tek haram lokmayı ağızlarına koymazken, Allah'ın dostlarının kanını içmeyi mubah gören zihniyetin varisleridir.

Bunların ilahi aşk ve kalp sefasından hiçbir nasipleri de yoktur Bunlar kuru akıl ehlidir. İblis gibi her şeyi akıl ile tartar ve akla uymayan her şeyi kalpleri kabullense de reddederler. "Beni ateşten onu topraktan yarattın. Ateş topraktan üstündür" diyerek akli ilkelere sarılırken "Allah ne diyorsa onu yap" diyen kalbin sesine aşkın ifadesine kulak vermezler. Bunların kalbinde hastalık vardır Allah da onların bu kalbi hastalıklarını arttırmış, hidayetten mahrum kılmıştır.

"Biz kuru akıl ehli değil aşk ehliyiz" diyen Ayetullah Beheşti ne de güzel ifade etmiş bu hakikati öyle değil mi? Allah "Âdem”e secde edilmesini emredince aşk ehli melekler hemen secdeye kapandılar. İblis gibi akıllarına dayanmadılar. Dolayısıyla biz de Allah'a; Allah'ın emirlerine teveccüh etmeliyiz. Ne diyorsa Onu yapmalıyız. Kâbe gibi taştan bir binayı tavaf edip Hacerul Esved'e el süren ama Rasulullah ve Allah dostlarının kabrini ziyareti, el sürmeyi ve öpmeyi şirk bilen akla ne demeliyiz?

Her şeyin altında şirki arayan bu kuru akıl ehline ne yapmak gerekir? Elindeki meal ile Kur'an müfessirleri kesilen yüz yıllık ilmi makamı, birkaç günde elde ettiğini sanan bu insanlara hangi dille bilgisizliklerini ifade etmek mümkündür? Gerçekten de biliyoruz ki hidayet Allah'ın elindedir. Dolayısıyla böyle insanlar için Allah'tan hidayet dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden.



Yüklə 393,23 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə