38
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
“
Bu, tanrı Allat’ın [beyti] evidir. Tanrı Allat Busralıların tanrısıdır”
71
ifa-
deleri yer almaktaydı.
Resim 3: Cebel Ramm (Ürdün Vadiyu’r-Remm’de bulunmaktadır),
eteklerinde bulunan
Allat mabedinin kalıntıları.
72
Sonuç olarak bu veriler Lât putunun iddia edildiği gibi Hicaz men-
şeli olmadığını ortaya koymaktadır. Nebatilerin tanrıçası Lât’a ve diğer
iki tanrıça yani Uzza ve Menat’a daha sonraki dönemlerde Hicaz böl-
gesinde de tapınılmaya başlanmıştır. Şinasi Gündüz’ün de ifade ettiği
gibi bu durum Arap paganizmi üzerinde Nebatilerin ciddi bir etkisinin
bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
73
4. Amr b. Lühey ve Lat Kültünün Hicaz’a İntikali
(Mekke, Taif, Nahle)
Lât’ın Hicaz’a dışarıdan geldiği kesin olmakla birlikte buraya ne
zaman ve nerden getirildiği tam olarak tespit edilememektedir. Dahası
Arap yarımadasına putların daha önce getirildiğini de ortaya koymak
olası görünmemektedir. İbn Kelbî, Yarımadaya ilkin Menât’ın daha
sonra Lât’ın getirildiğini söylemektedir. Ancak çağdaş Arap tarihçile-
rinden Cevad Ali’nin de ifade ettiği gibi bunu tam olarak tespit etmek
oldukça zordur. Zira her ikisi de kadim tanrılardan olup Nebatî ve Sa-
71 Bkz. Robert Wenning, “The Betyls of Petra”
Bulletin of the American Schools of Oriental
Research
, No. 324, Nabataean Petra (Kasım 2001), s.81.
72 Bu resim. Glenn J. Corbett,
“DESERT TRACES Tracking the Nabataeans in Jordan’s
Wâdî Ramm”
Near Eastern Archaeology, Vol. 75, No. 4, The American Schools of Oriental
Research yayınları, Aralık 2012, s. 210.
73 Geniş bilgi için bkz. Şinasi Gündüz, “Cahiliye Dönemi Arap Politeizmine Nebatîler’in Et-
kileri
”,
Dinler Tarihi Araştırmaları - I, (Sempozyum: 8-9 Kasım 1996), 1998, s. 355-380.
Cahiliye Döneminde Lât Kültü
39
fevî metinlerinde adlarına rastlanmaktadır.
74
Yanı sıra klasik dönem
İslam tarihçileri Hicaz putperestliğinin başlangıcını genelde Amr b.
Luhay’a bağlamış ve onun musap olduğu bir cilt hastalığının tedavisi
münasebetiyle Suriye bölgesine gittiğini, dönerken de başta Lât ve Hu-
bel olmak üzere meşhur putların çoğunu getirdiğini iddia etmişlerdir.
75
Yine Vehb b. Münebbih ile İbn Hişam da Lât’a ibadet eden ilk şahsın
Amr b. Kamia yani Amr b. Luhay olduğunu söylemektedirler.
76
Keza
İbn Hişam, Amr b. Luhay’ın sadece Lât ve benzeri putlara ibadeti meş-
rulaştırmadığını, onun aynı zamanda Bahira, Saibe, Vasile ve Ham
gibi değişik fıkıhlara tabi olan uygulamaları da başlattığını ifade et-
mektedir.
77
Kimi rivayetler ise Amr b. Luhay halka tanrının Kışın Taif’e
Lât’ın yanında, yazın ise Uzzâ’nın yanında ikamet ettiğini söyleyerek,
hem Lât’ın bulunduğu bölgeyi kutsallaştırdığını hem de bu yolla halkı
ona ibadete davet ettiğini ifade etmektedirler.
78
Ezrakî, Lât hakkında
bilgi verirken onun aslında Sakif kabilesine mensup bir adam oldu-
ğunu, öldüğünde Amr b. Luhay’ın Sakiflilere onun ölmediğini, ancak
bahis mevzuu taşın içine girdiğini söylediğini ve kendisine ibadet edip
üzerine bir binanın yapılmasını kendilerine tavsiye ettiğini söylemek-
tedir.
79
Yakut el-Hamevî ise Amr b. Luhay’ın onlara ibadet etmeleri için
söz konusu taşın üzerine bir de put diktiğini ilave etmektedir.
80
Buhârî
şârihlerinden Bedrettin el-Ayni (855/1451) ve Kastallânî (923/1517)
ise Lât’ın Amr b. Luhay’ın kendisi olduğunu söylemektedir.
81
Görüldüğü gibi İslam tarih kaynaklarında var olan rivayetler Taif’te
bulunan Lât’ın mazisini Amr b. Luhay öncesine götürememekte, en
fazla Huzâalılar dönemine kadar götürebilmektedirler. Amr b. Luhay’ın
tam olarak ne zaman yaşadığı bilinmemektedir. Ancak Huzâa kabile-
sinin Mekke hâkimiyetini liderlerinden biri oluşu Hz. İsa’nın ölümü-
ne yakın bir dönemde yaşadığını düşündürtmektedir. Oysa yukarıda
da aktardığımız gibi Yunan tarihçi Heredot milattan önce 525 yılında
Akabe Körfezi dolaylarında bir Lât mabedinden bahsetmektedir. Bu,
Lât ve mabetlerinin bu tarihlerden çok önce var olduğunu ve kült mer-
kezinin İslam tarihçilerinin iddia ettikleri gibi Taif olmadığını, buraya
daha sonra geldiğini ortaya koymaktadır. Zaten Amr b. Luhay ile ilgili
anlatılanlar da Lât’ın Hicaz dışından geldiğini netleştirmektedir.
74 Bkz.
Cevad Ali, VI, 229.
75 Yakut el-Hamevî,
Buldân, V, 4.
76 Bkz. Vehb b. Münebbih,
Kitâbu’t-ticân fi muluki’l-Himyer, (tahk ve neşer: Merkezu Dirâsât
ve’l-ebhâs el-Yemeniye], San’a 1979, 217.
77 Bkz. İbnHişam,
Sire, (tahk: İbarhim Ebyarî), I, 76.
78 Bkz. Muhammed b. Yusuf es-Salihî eş-Şamî (ö: 942/),
Subulu’l-Huda ve’r-Reşâd fi sireti
hayri’l-ibâd,
(tahk: Adil Ahmed Abdulmecid-Ali Muhammed), I-XII, Beyrut 1993, VI, 196.
79 Bkz. Ezrakî, I, 126; Suyutî,
ed-Durru’l-mensûr, VII, 653.
80 Bkz. Yakut, V, 4.
81 Bkz. Bedrettin el-Aynî,
Umdetu’l-Karî, XIX, 201; Kastelanî (ö: 923/1517),
İrşadu’s-Sarî li
şerhi Sahih el-Buharî,
I-X, Mısır 1323, VII, 361.