İstanbul üNİversitesi



Yüklə 14,12 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə63/63
tarix19.07.2018
ölçüsü14,12 Mb.
#56886
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   63

_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
182
 
 
edecektir.  Memleketin  sanat  hissiyle  doğan  evlâdını  toplamak  için  yapılan  bu  yere 
kimler girebilecektir? 
O da bir meseledir. 
Müessesin  gayeye  gidebilmesi  onu  mümkün  mertebe  komisyonlar  ve 
heyetlerin  tesirinden  azade  ve  müstakil  bir  vaziyette  bırakmakla  mümkün 
olabilecektir.  Eserleri  okuyup  kabul  edecek  fakat  gerek  program  ve  gerek  idare 
işlerine katiyen müdahale etmeyecek bir okuma heyeti “heyet-i edebiye” kâfidir.  
Tiyatro  âlemi  dedikodunun  en  çok  olduğu  bir  yerdir.  Sanatkârlar  arasındaki 
kıskanmalar,  hasetler,  müelliflerin  eserlerini  oynatmak  için  gösterdikleri 
hırçınlıklar, gazetecilerin tenkitleri, himâyeler, sevdalar, tezvirler velhâsıl her türlü 
entrikalara karşı hedefe doğru gidebilmek için geçittir. 
Avrupa’da dahi mevcut olan bu müşkülat memleketimizde tiyatro mümtaz bir 
mevki alınca daha çok olacaktır.  
Bundan sonra tiyatronun sahne ve dekora ait husustaki tek emelini düşünmek 
lazım gelir. Yirmi seneden beri tiyatro sanatının geçirdiği inkılaptan bihaberiz. Başka 
memleketlerde  tiyatroya  dair  yüzlerce  gazete,  yüzlerce  risâle  çıkıyor;  dekora  dair 
yazılmış eserlerin haddi hesabı yok.  
Muhtelef nazariyeler birbirleriyle çarpışıyor, tecrihler yapılıyor. Hatta sırf bu 
sanat  tecrihlerini  yapabilmek  için  milyonlar  serefiyle  yeni  binalar,  yeni  sahneler 
vücuda  getiriliyor.  Sahnelerin  tarzları  ayrılıyor,  eserle  muhiti,  muhitle  aktörlerin 
kostümü  arasındaki  münasebetler  tahlil  ediliyor,  sahneden  resim  kaldırılıyor. 
Artistlere  resmeden  elbise  getiriliyor.  Mûsikîye  göre  dekor,  piyese  göre  ziya, 
tiyatronun  küçüklüğü,  büyüklüğü  binlerce  meseleler  münakaşa  ediliyor  ve  sanat 
tayyare süratliyle ilerliyor da biz hala “Sir Antoine” den kalma realist dekorları bile 
yapamadığımıza teessüf ediyoruz. 
Celal Esad  
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
183 
 
Osmanlıca Metin 
 
 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
184
 
 
 
 
 
 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
185 
 
Celal Esad Arseven Kimdir? 
İstanbul’un tarihi topografyasından operaya, Türk süsleme sanatlarından film 
yapımına kadar farklı alanlarda çalışmalar yapmış, eserler üretmiş bir sanat tarihçisi 
ve  sanatçıdır.  1876’da  Beşiktaş’ta  dünyaya  gelen  Arseven,  Beşiktaş  Taş  Mektep’te 
başlayan  ve  Mektebi  Harbiye’de  sonlanan  eğitim  yılları  boyunca  altı  okul 
değiştirmiştir.  Buna  sebep  olarak  Arseven’in  resim  sanatına  küçük  yaşlarda 
başlayan  ilgisi  ve  öğrenme  arzusunun  aile  beklentileri  ile  çatışması
1
  gösterilebilir. 
Ancak  bu  çatışmadan  Arseven  galip  çıkmıştır.  Okullarla  birlikte  değişen  çalışma 
ortamlarına  ve  aile  baskısına  rağmen  döneminin  önemli  ressamlarından  ve 
sanatçılarından  dersler  almış,  atölyelerine  katılmış  ve  henüz  yirmi  yaşında  iken 
‘Resim Kütüphanesi’ başlıklı bir kitap serisi çıkartmaya başlamıştır.
2
 
Mimarlık,  belediyecilik,  şehircilik  ve  kütüphaneler  üzerine  çeşitli  eserleri 
bulunan;  Devlet  Güzel  Sanatlar  Akademisi  Türk  Sanat  Tarihi  Enstitüsünün 
kurucularından olan Arseven, Nejat Diyarbekirli’ye göre;  bir ressam, yazar, şehir ve 
çevre plancısı, ansiklopedist ve sözlükçü olarak Türk Sanatı sahasının ilk öncüsü ve 
çok yönlü bir ilim adamıdır (Diyarbekirli 1972: 303). Beş ciltlik Sanat Ansiklopedisi, 
dört  ciltlik  Türk  Sanatı  Tarihi,  Sanat  Kamusu  (Fransızca  ve  Türkçe)  en  önemli  ve 
bilinen  eserleri  arasındadır
3
.  Arseven,  Türk  sanatını  diğer  İslam  medeniyetleri  ve 
kültürleri  ile  aynı  çatı  altında  incelemeyi  ya  da  onların  etkisi  altında  özelliğini 
yitirdiğini  öne  süren  görüşü  reddetmiş  ve  bu  görüşün  önce  Türk  araştırmacıları 
tarafından  terk  edilmesi  gerektiğini  savunmuştur.  Doğan  Kuban,  Arseven’in  bu 
yaklaşımını “Batının geliştirdiği kriterlere göre sanat tarihi öğrenmiş bir genç Türk 
düşünürünün  kendine  özgü  bir  Türk  Sanatı  olduğunu  ileri  sürmesi  büyük  bir 
entellektüel  cesaretti”  diye  yorumlar
4
  (Kuban  1962:  18).  1971’de  Devlet  Kültür 
Armağanı alan Arseven aynı yıl vefat etmiştir.  
Arseven ve Sahne Sanatları  
Sanatın hemen hemen her dalı ile ilgilenmiş olan Arseven; piyano, akordeon, 
gitar  ve  ut  çalardı  (Diyarbekirli 1972: 309).  Resim sanatına  olan  merakı,  çocukken 
yemek  yediği  siniler  ve  tepsilerdeki  süslemeler,  işlemeler  ve  boyalı  resimlerce 
tetiklenmiş,  kâğıtları  aşıp  kömürle  duvarlara  yaptığı  resimler  yüzünden  zor 
                                                           
1
  Ressam  olma  isteğine  karşı  çıkan  amcası  Kazım  Paşa’nın  kendisine  her  gün  söylediklerini  şöyle 
özetler:  “Sadrazam  Esad  Paşanın  oğlu  nasıl  ressam  olur?  Bu  ailemizin  şerefine  yakışır  mı?  Bu  kadar 
tahsiline yazık değil mi? Baban gibi devlete, millete, hizmet edecek büyük bir adam olmalısın. Seni Bâb-ı 
Ali’ye  kâtip  yapalım,  istersen  Harbiye’ye  yazdıralım,  zabit  çıkar  ve  bir  gün  paşa  olursun”  (Arseven 
1993: 43). 
2
  Harbiye  Mektebinde  Şeker  Ahmet  Paşa  ve  Kolağası  Üsküdarlı  Ali  Rıza  Bey’den  ders  alma  fırsatı 
olmuştur  (Arseven  1993:  46).  Arseven’in  yazı  hayatı  daha  öncesinde,  Mektebi  Mülkiye’  de  okurken 
başlamıştır. Kendi evinde bastığı Kahkaha adlı karikatür dergisi (Arseven 1993, 13)  
3
 Detaylı bibliyografya için bakınız: Semavi Eyice, 1942, “Celal Esad Arseven”, Belleten, 142 s. 173-202. 
4
  Arseven,  1910  yılında  İstanbul’un  eski  eserleri  üzerine  yaptığı  incelemeleri  Eski  İstanbul-  âbidat  ve 
mebânisi,  Şehrin  Tesisinden  Osmanlı  Fethine  Kadar  adlı  kitabında  bir  araya  getirmiştir.  Bu  eserin 
Paris’te kendi çevirisi (Essad Djelal., 1909, Constantinople:  De Byzance à Stambul, H. Laurence, Paris.) 
ile yayınlanması sonrasında gördüğü tepkiyi ile ilgili şöyle der: 1909 yılında yayınladığımız bir kitapta 
ilk defa kullanılan “Türk Sanatı” deyimi, Arap ve İranlı sanatı dışında bir Türk sanatının var olduğuna 
inanmak istemeyen birkaç tenkitçinin bazı itirazlarıyla karşılaştı” (Arseven 1984: 6).    


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
186
 
 
zamanlar geçiren
5
 Arseven’in yazıya döktüğü hatırlarında, tiyatro veya diğer seyirlik 
sanatlara  karşı  buna  benzer  bir  tutku  ile  başlayan  bir  bağ  olmadığını  görürüz.
6
 
Ancak  hem  plastik  hem  de  sahne  sanatlarında  da,  yurt  içinde  ve  yurt  dışında,  ‘ilk’ 
denebilecek eserlere ve projelere imza atmıştır.
7
 
Darülbedayi Dönemi  
Darülbedayi-i  Osmani’nideki  idari  görevinden  önce  1914  yılında  Fransa’dan 
İstanbul’a bu ilk konservatuar ve ödenekli tiyatronun ‘umum müdürü’ olmak üzere 
davet edilen Andre Antoine’nin bir dönem yardımcılığını yapmıştır. Antoine’nin aynı 
yıl içerisinde savaş sebebi ile geri dönmek zorunda kalışı ve yaşanan diğer sıkıntılar 
sebebiyle kapanma noktasına gelen Darülbedayi’nin, alınan önlemler ve kararlar ile  
‘ikinci kuruluş’ yılı sayılan 1915’te göreve başlamıştır.  
Aynı  dönemde  Kadıköy  Belediye  müdürü  olan  Arseven,  görevlerini  fahri 
olarak yerine getirecek yedi kişilik bir yönetim kurulunun üyesi olmuştur. 7 Mayıs 
1915’te  ilk  kez  yapılan  yönetim  kurulu  toplantısında  da  sekreter  olarak  atanmıştır 
(Sevengil  1934:  99).  1926  ve  sonrasına  denk  gelen  bir  sonraki  yeniden  yapılanma 
döneminde de Darülbedayi’nin idare meclisi kaldırılmış, belediyeye bağlı ilk düzen 
kurulmuş ve Arseven hem müdürlüğe hem de edebi heyet üyeliğine tayin edilmiştir. 
1927  baharında  Arseven’in  yerine  Suphi  sadık  Bey  getirilmiş  ve  aynı  dönem 
Rusya’dan  dönen  Muhsin  Ertuğrul  artık  Darülbedayi’nin  ‘sanat  işlerinin  başına’ 
gelmiştir (Sevengil 1934: 99).  
İdari görevlerinin yansıra Arseven, Darülbedayi sahnelenen oyunların kostüm, 
sahne, dekor düzenleri ile de ilgilenmiştir. Örneğin, Halide Edip’in yazdığı bir opera 
librettosunun  sahnelenmesi  için  seçilen  kurulda  yer  almış  ve  dekorları  Viyana’da 
yaptırma görevini üstlenmiştir (Nutku 1969: 43).  
                                                           
5
  Arseven  bir  anısını  şöyle  anlatır:  “Bir  daha  duvarlara  resim  yaparsan  ellerini  bağlayıp  seni  yüke 
kapatacağız,  diyorlardı.  Pulat  tepsi  üzerindeki  resimleri  gördükçe  yine  hevesim  uyanıyor,  fakat  artık 
korkudan  duvarlara  resim  yapamıyor,  kağıtlar  üzerine  küçük  resimler  yapmakla  iktifa  ediyordum. 
Bütün emelim bunlar gibi boyalı resim yapmaktı” (Arseven 1993: 29).  
6
  Diyarbekirli,  Celal  Esad’ın  tiyatroya  olan  ilgisini  ise  şöyle  ifade  eder:  “  Tiyatroya  merakı,  küçükken 
Ramazan  aylarında  devam  ettiği  Karagöz  gösterilerinden  sonra  başlamıştı.  Ayrıca  meddahların 
gösterilerini  ve  Galata’da  o  devrin  namlı  pandomim  artistlerinin  temsillerini  izlemişti.  Yine  ramazan 
aylarında Şehzadebaşında gösteriler yapan Abdürrezzak ve Mınakyan’ın temsillerine büyükleriyle sık sık 
giderlerdi  […]  Nitekim  kısa  zamanda,  tiyatro  merakı  gönlünde  kıvılcımlar  yaratmış,  Beşiktaş’taki 
konaklarında bir sahne kurarak mahalle arkadaşlarıyla bir hayli tiyatroculuk oynamışlardı” (Diyarbekirli 
1972: 307).  
7
 Birinci Dünya savaşı yıllarında müttefik devletlere Türkleri iyi tanıtmak amacıyla yapılan girişimlerde 
Celal Esad’ın hazırladığı rapor uygulamaya geçirilmiş ve Avrupa’da sergiler açma ve konserler verme 
kararı  alınmıştır.  Bu  sayede Avrupa’da  ilk  Türk  resim  sergisi gerçekleştirilmiştir  (Arseven 1993:  20).  
Sergide,  Namık  İsmail,  Feymahan,  Çallı  İbrahim,  Hikmet  Onat,  Sami  Yetik’in  eserleri  yer  almıştır.  Bu 
sergi için Arseven: “Bunda esas itibariyle nazar-ı dikkate aldığım mesele Avrupa’da yalnız muhaberedeki 
cesaret  ve  kuvvetiyle  tanınan  ve  fakat  medeniyette  ve  sanatta  geri  kalmış  bir  millet  gibi  telâkki  edilen 
Türklerin  kültür  ve  sanat  sahasındaki  kabiliyetlerini  göstererek  müttefik  milletlerde  bir  sempati 
uyandırmaktı. Bunun için de Viyana ve Berlin’de Türk ressamlarının eserlerinden bir sergi yapmak faideli 
olacağı kanaatinde olduğumu yazmıştım” der (Arseven 1993,  62). Arseven ayrıca 1918’de Almanya’da 
kurduğu  Trans  Orient  Film  şirketi  ve  gösterime  giremesede  senaryo  yazarlığını  ve  yönetmenliğini 
üstlendiği Die Tote Wacht adlı filmi ile ilk sinemacılarımızdan sayılır (Arseven 1993: 164). 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
187 
 
Eserleri  
Selim-i Salis (Üçüncü Selim)
8
 
1909’da Salah Cimcoz ile birlikte yazdığı, üç perdelik tarihi bir oyundur. Eser, 
“ilk  defa  6  Eylül  1910’da  Beyoğlu’nda,  eski  Halep  Çarşısı  içindeki
9
  tiyatroda 
Mınakyan  Efendi’nin  Osmanlı  Dram  Kumpanyası  tarafından”  oynanmış  ve  yaklaşık 
dört  yüz  seksen  altı  defa  sahnelenmiştir  (alıntılayan  Sevengil  1934:  39-40).
10
 
Dekorları kendisi tasarlayıp Paris’ te yaptıran Celal Esad, bu oyunda “modernleşme 
sorununu işlerken Napoleon ile III. Selim arasında bağlar kurar”(Arseven, Sanat ve 
Siyaset… 164). 1958 yılında da Şehir Tiyatroları’nda Behzat Butak tarafından Üçüncü 
Selim adıyla tekrar sahnelenmiştir (Diyarbekirli 1972: 307). 
  
Bay Turgan (Büyük Yarın) 
Arseven’in  1913  yılında  yazdığı  üç  perdelik  tarihi  dram  1914’de  ilk  kez 
Tepebaşı  tiyatrosunda  sahnelenmiştir.  Daha  sonra  1936’da  müzikli  olarak  tekrar 
sahnelenen  oyunun  dekor  ve  kostüm  tasarımı  Arseven’e  aittir.
11
  Oyunun  1937 
baskılı  nüshasında  Arseven’in  sahne  tasarımı  çizimlerine  yer  verilmiştir  Oyun  ile 
ilgili Tercümanı Hakikat gazetesi 31 Aralık 1914 sayısında Bay Ağa Oğlu Ahmed ve 
İkdam  gazetesi  29  Aralık  1914  sayısında  Ahmet  Cevdet’in  yazıları  vardır  (Arseven 
1939: 160-169, 171-173).  
 
 
 
 
 
                                                           
8
  Oyun,  Alemdar  Vak’ası  yahut  Sultan  Selimi  Salis  adıyla  Sedat  Semavi  tarafından  beyaz  perdeye 
aktarılmak 
istenmiştir. 
Bu 
ilk 
tarihi 
film 
denemesi 
yarım 
kalmıştır. 
(http://www.kameraarkasi.org/sinema/makaleler/yarimkalanfilmler.html) 
9
 Varyete Tiyatrosu (Théatre des Variétés). Eser ‘Yeni Tiyatro’ oyuncuları tarafından sahnelenmiştir  
10
 Salah Cimcoz ile Abdülhamit döneminde Paris’e ‘kaçan’ Arseven eserin yazılış aşaması ile ilgili  şöyle 
der: “Paris’e varınca Türkiye’deki garplılaşma temayüllerini gösteren ve mevzuu itibariyle Fransız’ları 
da  ilgilendiren  bir  piyes  yazıp  oynatmak  ilk  işimiz  olacaktı.  İşte  Üçüncü  Selim’i  bu  maksatla  evvelâ 
Türkçe  olarak  kaleme  aldık,  Fransızcasını  da  İzzet  Melih  Bey’e  hazırlattık  […]  İstanbul  Hareket 
Ordusu’nun  gelmesi  ve  ortalığın  yatışmasından  sonra  memlekete  döndük.  Abdülhamit  tahttan 
indirilmişti. Hürriyet’in artık kuvvetle yerleştiğine kanaat getirdiğimiz için Paris’te oynatmak fırsatını 
bulamadığımız  Üçüncü  Selim’i  İstanbul’da  Türkçe  olarak  oynatmayı  kararlaştırdık.  Piyesimizi 
Mınakıyan Efendi’nin Osmanlı Dram Kumpanyası’na verdik.” (Arseven 1993: 39)  
11
 Diyabekirli oyundan şöyle söz eder: “Konu Orta çağın İç Asya’sında, Türk toplulukları arasında geçtiği 
için,  ‘Türk  Kıyafetleri’  üzerine  araştırmalar  yapmış,  gerekli  olanları  tespit  etmiş  ve  temsillerde  bu 
kostümler giyilmiştir. Ayrıca suluboya ile yapmış olduğu modellerini ve İç Asya ile ilgili sahne dekorlarını 
sergilemiştir. Bugün bile Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde 20 yıldır okutulan ‘Üslüp ve Kostüm Tarihi’ 
derslerinde  Tarih  boyunca  Türk  kıyafetleri  gösterilmezken  ve  Yunan  Roma  kıyafetleri  öğretilirken, 
daha I. Dünya harbinden önce Celal Esad’ın “Milli Kültürümüz” üzerine yaptığı bu araştırmaları takdirle 
karşılamamak  ona  hayranlık  duymamak  elde  değildir[..]piyesin  bütün  ruhunu  temsil  için,  dekorları 
tanzim  hususunda  ihtiyar  ettiği  fedakarlık  ve  Türk  ruhunu  tecelli  ettirmek  suretile  gösterdiği  yenilik 
sahnelerimize  şimdiye  kadar  ilk  defa  olarak  kaydedilecek  en  büyük  bir  muvaffakiyettir  (Diyarbekirli 
1972: 307). 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
188
 
 
Ş
aban 
Arseven’in  Fransızca  yazdığı  ancak  sonra  Almanca’ya  çevrilen  ve  Viyana’da 
sergilenen  ilk  Türk  operetidir.
12
  İlk  gösterimi  20  Şubat  1918’de  Volksoper’de 
olmuştur (Fremden-Blatt 7). Dekor ve kostüm tasarımı Arseven’e aittir.
13
 Bestesini 
Victor  Radeglia  yapmıştır.  Eser  ile  ilgili  İkdam  Gazetesi  10  Mart  ve  13  Mart  1918 
tarihli  sayılarındaki  yazıların  yanı  sıra  Viyana  basınında  da  gösteriminden  sonra 
yazılar yer almıştır (Nutku 1969: 41).     
Saatçi  
Darülbedayi  1931-32  oyun  sezonunda  dokuz  kez  sahnelenmiş  bir  operettir 
(Sevengil 1934: 60). Sevengil yazarı ve bestekârı Celal Esad olarak belirtmiş (1934: 
51)  ancak  Nutku  (1969:  119)  Yaşar  Nabi’nin  bir  yazısına
14
  dayanarak  bestekârı 
Hasan Ferit Alnar olarak belirtmiştir. Oyunun Darülbedayi dergisi ilanında ise Celal 
Esad adı geçmektedir  
Büyük İkramiye  
Arseven’in  Yusuf  Sururi  ile  yazdığı  ve  1933  yılında  sahnelenen  bir  operettir. 
İBB  Şehir  Tiyatroları  kütüphanesindeki  nüshasında  3  perdelik  komedi  olarak 
kaydedilmiştir.  
Bir İki Üç Dört…  
Arseven’nin yine Yusuf Sururi ile birlikte yazdığı bir eserdir.(Özön ve Dürder 
43) Bestesi ise Arseven’e ait 3 perdelik musikili komedi’dir.  
Yaman Don Kişot  
Yusuf Sururi ile yazdığı bu diğer eser 1937-39 oyun sezonunda sahnelenmesi 
kabul edilmeyen on yedi oyun arasındadır (Nutku 1969: 242).  
Gökte Ararken 
Nejat Diyarbekirli Bay Turgan’dan sonra Arseven’nin Gökte Ararken isimli bir 
oyunu tercüme ettiği bilgisini verir (Diyarbekirli 1972: 309).  
 
 
 
 
                                                           
12
 10 Mart 1918 tarihli İkdam sayısı yazısında eserin önce Türkçe yazıldığı sonradan Almanca’ya 
çevrildiği yazmaktadır.  
13
  Bu  eseri  için  yazar  şöyle  der:  “Bütün  emelim  Türk  musikisini,  Ruslar,  Macarlar,  Polonyalılar  gibi 
polifonik  yani  çok  sesli  bir  musiki  haline  getirerek  garp  âlemine  tanıtmaktı.  Bu  haye  ile  İstanbul’da 
bulunan ve musiki eserleri naşiri Ricordi’nin musiki şefi olan Radeglia’yı bularak, yazdığım bir operanın 
armoni  ve  orkestrasyonlarını  yapmasını  teklif  ettim.  İşe  başladık  ve  birkaç  ayda  operayı  bitirdik.  Şaban 
ismini  verdiğim  bu  operam,  para  kazanmak  için  Anadolu’dan  gelen  Şaban  isminde  bir  köylünün 
İstanbul’da  geçen  macerası  idi.  Müzik  motifleri  de  Dede  ve  Itrî  gibi  eski  Türk  musiki  üstadlarının 
eserlerinden alınmıştı. Henüz bir opera heyetine malik olmadığımız için bunu, o zaman İstanbul’da temsil 
etmek mümkün değildi[…] Hiçbir opera arkası arkasına bir iki defadan fazla oynanmadığı halde ‘Şaban’ 
yedi defa temsil edilmişti” (Arseven 1993: 132-133). 
14
 (Yeni Mecmua ‘Darülbedayi’ Aralık 1932). 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
189 
 
KAYNAKLAR 
AHMET, Ağaoğlu, 14 Aralık 1914, “Büyük Yarın”, Tercümanı Hakikat Gazetesi
İstanbul. 
ARSEVEN, Celal Esad, 24 Mart 1927, “Bizde Temaşa Sanatı”, Hayat Mecmuası
İstanbul. 
ARSEVEN, Celal Esad, 1937, Bay Turgan, İstanbul. 
ARSEVEN, Celal Esad, 1939, Büyük Yarın, İkdam Matbaası, İstanbul. 
ARSEVEN, Celal Esad, 1984, Türk Sanatı, Cem Yayınevi, İstanbul.  
ARSEVEN, Celal Esad, 1993, Sanat ve Siyaset Hatırlarım, (Haz., Ekrem Işın), İletişim 
Yayınları, İstanbul. 
CEVDET, Ahmet, 14 Aralık 1914, “Büyük Yarın”, İkdam Gazetesi, İstanbul. 
DİYARBEKİRLİ, Nejat, 1972, “Türk Sanatının Büyük Kaybı Celal Esad Arseven”, Türk 
Kültürü, 113, s. 303-314. 
EYİCE, Semavi. 1942, “Celal Esad Arseven”, Belleten, 142, s. 173-202. 
KUBAN, Doğan. 1962, “Celal Esad Arseven ve Türk Sanatı Kavramı”, Mimarlık, 72, 
s.18-20. 
NUTKU, Özdemir. 1969, Darülbedayi’nin Elli Yılı: Darülbedayi’den Şehir Tiyatrosu’na
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Ankara. 
ÖZÖN, M. Nihat ve DÜRDER, Baha. 1967, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, Remzi 
Kitabevi, Ankara. 
SEVENGİL, Refik Ahmet. 1934, Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu, 1. Cilt, Kanaat 
Kütüphanesi, İstanbul. 
SEVENGİL, Refik Ahmet. 1968, Türk Tiyatrosu Tarihi: Meşrutiyet Tiyatrosu, Devlet 
Konservatuarı, İstanbul. 
 

Yüklə 14,12 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   63




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə