İtikâdî Mezheplerde İman-İslam İlişkisi
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
107
Konuya ilişkin bu farklı yaklaşımlardan yola çıkarak Mâturidî, iman ve islam’a
lügat açısından bakıldığında aralarında ayırım yapmayı gerekli görürken, muhteva
açısından bakıldığında ise aynı muhtevaya sahip oldukları sonucunu elde
etmektedir. Bu durumda ayırım yapılması gereken husus, bunların kavram olarak
farklı şeyler olduğu iken; özdeş olarak kabul edilmelerinin temeli ise pratikte
delalet ettikleri muhteva
21
ve kendileriyle hedeflenen amaca dayanmaktadır.
Mâturîdî’ye göre kendileriyle hedeflenen amaç açısından iman ve islam
kavramları birdir. Ancak dil açısından kastedilen mana noktasında farklılık arz
etmektedirler. İslam bir dinin adı olarak kullanıldığı halde, iman için böyle bir
kullanım söz konusu değildir. Kendilerinden hedeflenen amaç açısından ele
alındığında ise imandan kastedilen; kişinin Allah’ın birliğini, yaratma ve
yarattıklarına hükmetme gücünün O’na ait olduğunu ve bu konuda eşi ve benzeri
olmadığını tasdik etmesidir. İslam’dan kastedilen ise kişinin her şeyini tam bir
kulluk tevazusuyla Allah’a teslim etmesi ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamasıdır.
Sonuç olarak her ikisi de kendilerinden kastedilen nihai mana açısından bir
noktada birleşmektedirler.
22
Bu nokta teslimiyettir. Çünkü teslimiyetin olabilmesi
için öncelikle Allah’ın varlığı ve birliği ile O’nun emir ve yasaklarının tasdik
edilmesi gerekir ki bu da imandır. Bu durumda iman ve islam, kavram olarak
farklı olsa da birbirlerinden bağımsız olarak var olamazlar. Bir kişiye “Mümindir
ama Müslüman değildir.” veya “Müslümandır ama mümin değildir.” demek
şer’an doğru değildir. “İman ve islam birdir.” cümlesinden anlaşılması gereken
budur.
23
Meseleye mümin ve Müslümanın sahip olması gereken sıfatlar bağlamında
yaklaşan Matûridî’ye göre imanın bütün şartlarını yerine getiren kişi Müslüman
iken, islam’ın bütün şartlarını yerine getiren kişi de mümindir. Mümin ve
Müslüman olmanın gerektirdiği şartların aynı olması ya da aynı şartlara haiz
olanlara hem mümin hem de Müslüman sıfatının verilmesi, iman ve islam
kavramlarının mahiyet açısından aynı anlama geldiğini göstermektedir.
24
Matüridiler her mümini amelsiz de olsa Müslüman olarak gördüklerinden iman ve
İslam kavramlarının mahiyetleri bakımından özdeşliğini savunmak durumunda
kalmışlardır. Onlara göre mümin ve Müslüman vasıflarının bir kişide tahakkuk
etmesi; amele değil, imana taalluk eden bir meseledir.
Sonuç itibariyle, her ne kadar kullanılan kelime zaman zaman farklılık arz
etse de nihai hedefte iman ile islam aynı mana ve müsemmalar için kullanılan
özdeş isimler olup birisinin bulunmasıyla diğeri de mevcut olur. Yani her
Müslüman, mümin ve her mümin Müslümandır. Zira İslam mezheplerince kişiyi
İslam’dan çıkaran davranışlarla imandan çıkaran davranışlar aynı olduğu gibi
ahirette mümin ve Müslümana vaadedilen nimetler ve mekân da aynıdır. Ayrıca
dünya ve ahiret planında tüm mükellefler, mümin ve kâfir şeklinde tasnif
21
Izutsu, Toshihiko, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, çev.: Selahattin Ayaz, İstanbul 2005, s.
84
22
Mâturidî, Kitabu’t-Tevhid, s. 492-493; Te’vilat, c. 2, s. 269-270; c. 7 s. 97, 105; c. 14, s. 78.
23
Taftazani, Mesud b. Ömer b. Abdullah, Şerhi Akaidi Nesefi, Kahire 1988, s. 83.
24
Mâturidî, age, s. 494.
Yrd. Doç. Dr. Hilmi
Karaağaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
108
edildiğinden Müslüman için farklı bir sınıflandırma yapılmamıştır.
25
Tüm bu
gerekçeler iman ve islam’ın mahiyet açısından aynı olduğunu göstermektedir.
Maturidî, Hucurât 49/14’te iman ve islam kavramlarının farklı anlamlarda
kullanılmasını, umumi lafız kullanılmakla birlikte ayetteki kalplerine iman
girmemiş bir grup bedevinin kastedildiği hususi bir kullanım olarak kabul eder.
Çünkü ayette muhatap, gerçek anlamda iman etmemekle birlikte, öldürülme
korkusu ya da ganimet elde etme arzusuyla zâhiren İslam’ı kabul ederek
müminlere katılan bir grup bedevidir. Mezkûr ayeti, bütün bedevileri kapsayacak
şekilde tefsir etmek mümkün değildir. Bu özel kullanımdan yola çıkarak iman ve
islam kavramlarının farklı kavramlar olduklarını iddia etmek imkansızdır.
26
Kendine has semantik yöntemi takip eden İbn Hazm, iman ve islam
kavramlarının Arapçadaki anlamı ile Allah’ın Kur’an’da bu kavramlarla kastettiği
anlamın birbirinden farklı olduğunu öne sürmektedir. Onun semantik yöntemine
göre bazı kavramlar vahiyle, önceki anlamlarından farklı anlamlar kazanmıştır.
Arapçada iman, tasdik iken, vahiyle birlikte iman; tüm itaat fiilleri ve
itaatsizlikten kaçış eylemleri için kullanılmıştır. Aynı şekilde teberru, yani
sorumluluktan kurtulmak ve onu başkalarına devretmek anlamında olan islam
sözcüğü, vahiyle birlikte bütün itaat fiilleri için kullanılan bir isim olmuştur.
Vahiyle kavuştukları bu yeni muhteva göz önüne alınarak; Allah’a, Resulüne ve
vahiyle bildirilen ilahi emir ve yasaklara tabi olan kimseler hem mümin hem de
Müslüman ismine layık olmaktadır. Bu anlamda iman ve islam, aynı içeriğe sahip
özdeş kavramlardır. Ancak kazandığı bu yeni içerikle birlikte bu kavramlar bazı
ayet ve hadislerde sahip oldukları ilk anlamlarda da kullanılmışlardır. Mesela
islam kavramı Hucurât 49/14’te istîlam, yani bir kişinin kendini İslam dinine,
ölüm korkusu gibi gerekçelerle, kalben inanmaksızın teslim etmesi demektir. Bu
içerik kullanıldığında iman ve islam birbirinden farklı anlamları muhtevidir.
27
Kelimelerin literal anlamları ile ayet ve hadislerdeki anlamları arasındaki içerik
farkını İbn Hazm, vahiy öncesi ve sonrası kullanımdaki anlam farkıyla
açıklamıştır. Ancak ayet ve hadislerde iman ve islamın her iki anlamda da
kullanılması bu ayırımın çok tutarlı olmadığını göstermektedir. Ayrıca İbn Hazm
ve Mâtürîdî aynı anlam konusunda birleşmekle birlikte anlamın içeriği konusunda
ayrıldıkları görülmektedir. Birisi iman ve islamın tanımına amelleri dahil ederken
diğeri etmemektedir. Bu da konunun esas itibariyle iman-amel ilişkisi ile iç içe
olduğunu göstermektedir.
İman hususunda eser vermiş bazı Selefiler de ısrarlı bir şekilde iman ve
islam kavramlarının özdeşliğini savunmuşlardır. Buhârî (ö.256/870)’ye göre
islam’ın din adı olması anlamının yanında bir de öldürülme korkusu gibi
nedenlerle teslim olma anlamı vardır. Bedevilere, kalblerine iman girmediği
gerekçesiyle iman yerine islam olduklarını söylemelerinin tavsiye edilmesine
ilişkin ayet ve Hz. Peygamber’in ganimetten mümin bir topluluğa pay dağıtırken
25
Mâturidî, age, s. 496; en-Nesefi, Tabsıratu’l-Edille, c. 2, s. 426-427.
26
Mâturidî, et-Te’vilat, c. 14. s. 78.
27
İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed, el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâi ve’n-Nihal, Beyrut ty, c.
3, s. 270; Izutsu,
İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s. 87-88.