İtikâdî Mezheplerde İman-İslam İlişkisi
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
113
islam’ı kabul etmesi, tasdik ve iman ile olmasa da o kişi Müslim adını alır. İman
ise daha özeldir ve zorunlu olarak islam’ı kabul etmeyi gerektirir. Bunun için her
mümin aynı zamanda müslimdir. Fakat her müslim, mümin değildir.
52
Bakıllani’ye göre islam, teslim olmak ve itaat etmektir. İnsanın rabbinin
emirlerini kabul ederek onlara uyması ve O’nun için yaptığı her taat fiili, islamdır.
Kalbî tasdik anlamındaki iman ise islamın hasletlerinden sadece bir tanesidir.
Ayetlerle de sabit olduğu üzere
53
iman, islam değildir.
54
Râfizilere göre iman, Allah’ı, elçisini, imamı ve onlardan gelen her şeyi
bilmek ve ikrar etmektir. Bunları bilen ve ikrar eden hem Müslüman hem de
mümindir. Ancak ikrar etmekle birlikte haklarında bilgi sahibi olmayanlar
Müslüman olmakla birlikte mümin değildirler.
55
Görüldüğü üzere iman ve islam
kavramlarının farklılığını benimseyen Rafizilerin, bu ayırımda temel kriterleri
bilgi sahibi olmaktır. Ancak tasdik içermeyen bilginin iman olması mümkün
değildir. Bilgi kişiyi imana sevk eden araçların başında gelmekle birlikte tek
başına iman olamaz. Zira, Ehl-i kitap Hz. Peygamber’i kendi çocukları gibi
bilmelerine rağmen
56
, bu bilgileri onları tasdike sevk etmediği için iman sahibi
olarak kabul edilmemişlerdir. Bu sebeple bilgiyi, mümin ile Müslüman arasındaki
farkın dayanağı olarak kabul etmek doğru değildir.
İman ile islam kavramlarının hem lügat açısından hem de muhteva
açısından farklı olduğunu savunanlar bu kavramların kendi aralarında birbirlerine
üstünlükleri noktasında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları imanın islam’dan daha üstün
ve kapsayıcı olduğunu savunurken, diğerlerine göre ise islam, imandan daha
üstündür.
2.1. İman, İslam’dan Üstündür
İmanın, islam’dan üstünlüğü konusunda başlıca iki delil ileri sürülmüştür.
Bunlardan ilki, Hucurât 49/14 ayetinde iman iddiasında bulunan bedevilerin bu
iddialarının reddedilerek islam olduklarını ifade etmelerinin belirtilmesidir. Diğeri
ise Hz. Peygamberin bir uygulamasıdır. Sa‘d b. Ebi Vakkas’ın (55/764)
anlattığına göre Resulullah’a bir grup insan gelerek ganimetten pay istediler. O,
birisi hariç gelenlerin hepsine verdi. Bunun üzerine Sa‘d: “Ey Allah’ın Resulü!
Onların hepsine verdin, sadece birini ayırdın. Allah’a yemin ederim ki o,
mümindir.” deyince Resulullah, “Hayır o Müslümandır.”, cevabını verdi.
57
Bu
hadiste mümin ganimette hak sahibi iken, Müslümanın aynı hakka sahip
olmaması, imanın islama üstünlüğünü açıkça göstermektedir.
52
el-Bâkıllânî, Kâdî Ebu Bekir Muhammed b. et-Tayyib, Kitabu’t-Temhidu’l-Evâil ve Telhisu’d-
Delâil, Beyrut 1987, s. 392.
53
Hucurât 49/14.
54
el-Bâkıllânî, et-Temhid, s. 392.
55
Eş’ari, Makalatu’l-İslamiyyin ve İhtilâfu’l-Musallin, Beyrut 1995, c. 1, s. 125.
56
Bakara 2/146.
57
Buhârî, İman, c. 1, s. 12; Müslim, İman, c. 1, s. 132; Nesâi, İman, c. 8, s. 103-104; İbn Ebi
Şeybe,
Kitabu’l-İman, s. 24; İbn Mende,
Kitabu’l-İman, c. 1, s. 316.
Yrd. Doç. Dr. Hilmi
Karaağaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, sayı: 2
114
İbni Teymiyye’ye göre Cibril hadisinde de belirtildiği üzere dinin ihsan,
iman ve islam olmak üzere üç derecesi vardır. Bunların en yücesi ihsan, ortası
iman, bidayette ise islam gelir. Her muhsin mümindir, fakat her mümin muhsin
değildir. Aynı şekilde her mümin Müslüman iken, her Müslüman da mümin
değildir. Bu anlamda iman, islam’dan daha yüksek ve şümullü bir kavramdır. Zira
islam, itaat fiilleri anlamına gelmektedir. İtaat fiilleri olarak amel, imana dahil
olduğu için iman, islam’ı kapsamaktadır. İslam, imanın bir bölümüdür.
58
Başlangıçta genel anlamda imanın hakikatlerini bilmeden islamı kabul
etme söz konusu olduğu için islama girme hususunda herkes eşit iken aynı durum
iman için geçerli değildir. Zira iman umûmî, islam ise hususidir. İman bir daire
olarak kabul edildiğinde, islam onun içerisinde daha küçük bir dairedir. Yani
islam, iman’ın bir bölümüdür. İman; tasdik, ikrar ve ameldir. Bu sebeple itaat
fiilleri anlamına gelen islam, imanın sadece ameli yönünü ifade eder.
İbni Teymiyye, semantik teorisinden yola çıkarak iman ve islam
kavramlarının ayet ve hadislerde farklı anlamlarda kullanılmasını açıklamaya
çalışır. Bu teoriye göre bir terimin tek başına mutlak kullanımı ile başka terimlerle
bağlantılı bir şekilde kullanılmasında -kendileriyle kastedilen anlam bakımından-
farklılıklar vardır. Benzer şekilde iman terimi de ayet ve hadislerde bazen tek
başına,
59
bazen de islam
60
ve salih amellerle
61
bağlantılı olarak kullanılmıştır. Bu
kullanımların ilkinde yani iman, herhangi bir sınırlama olmaksızın mutlak bir
şekilde kullanıldığında, kelime doğal ve en geniş anlamında anlaşılmalıdır. Bu
kullanım tarzıyla iman tanımının içine islam ve salih amellerin tamamı girer. Bu
anlamda iman, kalbî tasdikle birlikte bu tasdikin gereklerine uygun hareket etmeyi
kapsamaktadır. İmanın şubelerine ilişkin hadisler,
62
imanın bu kullanımının en
güzel örneğini teşkil etmektedir. İman ve islam birlikte kullanıldığında ise bu
kavramların anlam sahası sınırlanmaktadır. Bu kullanımda iman; Allah’a,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe kalben inanmak iken,
islam zahirî ameller olarak; Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed’in risaletine
şehadet, namaz, zekât, oruç ve hac’tır. “İslam zahirde, iman ise kalptedir.”
63
hadisi
bu ikinci tarz kullanımı açıklar mahiyettedir.
64
Sonuç itibariyle İbn Teymiyye’ye
göre tüm kullanım şekillerinde iman ve islam kavramları birbirinden farklı
anlamlar taşımakla birlikte herhangi bir sınırlama olmaksızın kullanıldığında
iman, islamı kapsamaktadır.
Genel anlamda kullanıldığında kalbî tasdik, ikrar ve amel anlamına gelen
iman, hem yeni dine teslim olmak anlamında hem de imanın zahirî tezahürü
58
İbn Teymiyye, Mecmeu’l-Fetava, c. 7, s. 8.
59
Ahzâb 33/35.
60
Hucurât 49/14; Zâriyât 51/35-36.
61
Bakara 2/277.
62
‘İmân yetmiş küsur veya altmış küsur şubedir. Bunların efdali ‘La ilahe illallah’ demek, ednası
ise yoldan zahmet verecek şeyi gidermektir. Hâyâ da imanın bir şubesidir’. Hadisin farklı
varyantları için bak. Buhârî, İman, c.1, s. 8; Müslim, İman, c. 1, s. 63; Tirmizi, İman, c. 5, s. 10;
İbn Mace, Mukaddime, c. 1, s. 22; Ebu Davud, Sünnet, c. 5, s. 56; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.
2, s. 414, 445; Nesai, İman, c. 8, s. 110.
63
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 134.
64
İbn Teymiye, Mecmeu’l-Fetava, c. 7, s. 13-14, 103-105.