1960-2000 Döneminde Türkiye’de Elit Zihniyeti (117-134)
123
alanlarından birisidir. Daha önce açıklanan
boyutlarla benzerlik kurmak gerekirse; Doğu-
Batı ikileminde Doğuya, aydın-halk ikileminde
ise halka karşılık geldiği söylenebilir.
Ziya Gökalp taşrayı, “medeniyet probleminin
çözümünde esas alınacak bozulmamış olanın
kaynağı” olarak nitelemektedir. Aydınlar önce
bu kaynaktan (halktan) öz “Türk” kültürünü
alacaklar, sonrasında Batı medeniyetinin kla-
siklerinden alacakları ilhamla bu özü yetkin
kültürel ürünlerin üretiminde kullanacaklardır
(Gökalp 1970). Taşrada yaşayan ve Ziya Gö-
kalp’ın deyimiyle bozulmamış Türk kültürünü
taşıyan insanlar, İkinci Meşrutiyet sonrası sü-
reçte önemli birer figür olarak gerek edebiyat
eserlerinde, gerekse düşünce dünyamızda yer
alacaklardır (Türkeş 2005: 159).
Taşranın edebiyat alanında ön plana çıkması,
politik hareketlerin etkisiyle olmuştur. İkinci
Meşrutiyet sonrası Türkçülük akımının sonucu
olarak halkçı ve toplumcu düşünceler yaygın-
laşmış ve taşra işlenmeye başlamıştır. Nitekim
Ebubekir Hazım Tepeyran’ın “Küçük Paşa”sı
ile Ömer Seyfettin’in “Yalnız Efe”si bu dö-
nemde yazılmıştır (Türkeş 2005).
Millî edebiyat akımının da etkisiyle dikkatlerin
taşra üzerinde yoğunlaşması; ileriki yıllarda,
taşranın anlatıldığı çok sayıda romanın yazıl-
masını sağlayacaktır. Bu romanların birçoğun-
da; yerel ve bozulmamış olanı temsil eden
taşra, aydının ortaya çıktığı metropol ile tezat-
lıkları içinde ele alınmaktadır. Ancak, edebi-
yatta taşraya gösterilen bu ilgi 20. yüzyılın son
çeyreğinde giderek azalacaktır. 20. yüzyılın
başında aydınlar tarafından keşfedilen ve 80’li
yıllara kadar yoğun şekilde romanlara konu
olan taşra; tüketim ekonomisi ve küreselleşme
sürecinde paranteze alınacak ve unutulmaya
yüz tutacaktır (Türkeş 2005).
Cumhuriyet döneminde taşraya gösterilen ay-
dın ilgisi, Cumhuriyet idealleri ile örtüşmekte-
dir. Taşranın çeşitli tipler ve mekânlarla edebi-
yatta kullanılması; bütün ülke sathında yürütü-
len daha büyük bir mücadelenin manivelasıdır
(Türkeş 2005).
Yazarların, egzotik, yabancı, garip buldukları
taşraya yaptıkları –fiili ya da hayali- ziyaret-
lerin, modern hayatın sağladığı ve sağlaya-
cağı imkânları barındıran büyük kentlerin dı-
şındaki hayatları gözlemleme yolundaki bü-
tün gayretlerin ve sonuçta bu gayretlerin
merkezine yine kendilerinin yerleştiği… ro-
manlarla ifade etme isteklerinin bir kö-
ken/kimlik arayışıyla, romantik yanı ağır ba-
san karmaşık bir hissiyatla ilişkisi vardır.
Türk romanında Anadolu’ya taşra olarak ba-
kan… göz, işte bu entelektüelin gözüdür…
“zencileri”, “kırmızı” ya da “sarıları” birbi-
rinden ayırt etmeyen, etmek istemeyen or-
yantalist seyyahlar gibi, taşranın bütün kent,
kasaba ve köylerini, bütün insanlarını ve bü-
tün hayatlarını aynılaştıracaktır (Türkeş
2005: 162).
Taşraya bakan aydının bu şematize etme alış-
kanlığı, sahip olduğu dünya görüşünün –
kültürlenmesinin- bir ürünü olmalıdır. Çünkü,
insanları karşılaştıkları herhangi bir şeyi değer-
lendirirken; o şey hakkında geçmiş yaşantıları-
na bağlı olarak oluşturduğu inanç ve beklentile-
rini –şemaları- esas alır.
2.4. Zenginliğe Bakış
Zengin, “parası ve malı çok olan, varsıl” anla-
mına gelmektedir (Püsküllüoğlu 2007: 1922).
Zenginlik, hem temel ve toplumsal ihtiyaçların
rahatça karşılanması, takdir ve saygı görme,
güç sahibi olma… bakımından önemli olduğu
gibi; zenginliğin hangi yollarla, nasıl edinildiği
de önemli bir konudur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda zenginlik; varolan
toplumsal yapı nedeni ile sadece devlet düze-
yinde onaylanan ve bu zenginliğin “adaletle”
dağıtıldığı bir yapı içinde olumlanan bir duru-
ma tekabül eder. Bu durum Osmanlı İmparator-
luğu’nda merkezkaç iktidar odaklarının ve
zenginleşme olanaklarının oluşmasını engelle-
miştir. Ancak Tanzimat’ın ilanı bu olguyu
değiştirmiş ve getirilen hukuki güvencelerle
sermaye birikiminin önü açılmıştır (Mardin
2003a: 109).
Osmanlı toplumunu zihniyet temelinde incele-
yen Ülgener’e göre (2006b) devletin merkezin-
deki zenginleşme, iktidarın saray merdivenle-
rinden; taşradakinin ise tekkelerin kapılarından
geçtiğini söylemektedir. “Büyük patron”dan
“küçük patron”lara doğru yayılan bu rant da-
ğıtma mekanizması; Osmanlı İmparatorlu-
ğu’nun temel karakteristiklerinden birisidir (3).
Selçuk İletişim, 7, 3, 2012
124
Bu “kültür” günümüzde de devam eden büyük
bir gelenek inşa etmiştir (Komşuoğlu 2009:
21–54).
Mardin 1980 yılında yazdığı “Türkiye: Bir
Ekonomik Kodun Dönüşümü” isimli makale-
sinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda hâkim olan
ekonomik kodun bıraktığı mirasın 1970’lerin
sonundaki Türkiye’de nasıl olduğu hakkında
şunları söylemektedir:
Cumhuriyetin ilk günlerinin burjuva olma
yolundaki bürokratının yıpranması, herhangi
bir meşruluğu veya etkisi bulunan “ara sınıf-
lar” hakkındaki geleneksel kuşkunun aldığı
yeni biçimdir… Türkiye’nin önde gelen sa-
nayici ve işadamlarının birkaçı, sistem içinde
boy gösterme olanağına kavuşturulmuşlardır.
Çünkü bunlar, tıpkı geleneksel sistemdeki
faizciler kadar kolay bir biçimde denetim al-
tında tutulabilmektedirler. Bununla birlikte,
piramidin geri kalan bütün bölümü, görece
“eşit” insanlardan meydana gelmelidir. Bu,
muhtemelen Osmanlı İmparatorluğu’nun te-
mel ekonomik kodudur ve şimdi de modern
Türkiye’de, bir biçimde yeniden üretilmek-
tedir. Böyle bir sistemin yaşayabilir olup ol-
madığı ise başka bir sorudur (Mardin 2004b:
238).
Mardin’in ifade ettiği görece eşit insanlar;
Ülgener’in (2006b) aydın-halk başlığı altında
yaptığı sınıflandırmadaki Bağdatlı Ruhi tara-
fından temsil edilmektedir. Ziya Paşa ise tepe-
de yoğunlaşan dar bir iktidar kadrosunu temsil
eder. Bu durum 1980 sonrasında zenginliğin
“meşru” hale gelmesi ile ciddi bir dönüşüm
geçirecektir. Eski Osmanlı kodunun yerini yeni
bir ekonomik kod alacak ve yeni yaşam tarzları
bu bağlamda toplumda kök salmaya başlaya-
caktır (Bali 2002).
2.5. İktidara Bakış
İktidar kavramı Türkçe sözlükte (Püsküllüoğlu
2007) “bir şeyi yapabilme gücü, erk”; “bir işi
başarabilme yetkisi ve yeteneği”; “devlet yöne-
timini elinde bulundurma ve devlet gücünü
kullanma yetkisi”; “bu gücü ve yetkiyi elinde
bulunduran kuruluş, parti” olarak açıklanmak-
tadır.
Türk toplumu özelinde iktidar kavramının
taşıdığı anlam, Mardin’in (2003b) “merkez
çevre” sınıflandırması ve Divitçioğlu’nun
(2010) “Asya tipi üretim tarzı” bağlamında
tanımladığı büyük bir gelenek üzerine otur-
maktadır. Türkiye’deki politik ve kültürel bö-
lünme Mardin’e göre, merkez çevre ikilemi
üzerinden okunabilir. Avrupa toplumlarında
üretilen özerk yapılar, merkezle müzakere
halinde sürekli eklemlenme yaşarken (önce
burjuvazi sonra işçi sınıfı) Osmanlı geleneğin-
de merkezle eklemlenme Batı tipi bir gelenek
inşa edememiştir. Osmanlı’da ortaya çıkan
durum, modernleşme sürecinde keskinleşen bir
kültürel dönüşüm ve bilinç yarılması olarak
güç kazanmıştır (Mardin 2003b).
Toplumlar belli bir kültürel gelenek üzerine
otururlar. Osmanlı Türk geleneğinde iktidarın
meşruiyeti “daire-i adalet” olarak adlandırılan
bir formül ile sağlanmaktadır. Divitçioğlu’na
göre bu formül, İslam ülkelerinin iktisadi ve
sosyal yapılarını belirlemede kullanılabilecek
bir modeldir. Bu bağlamda, devletin toprak
üzerindeki mülkiyetinin tek gerekçesi, üzerine
aldığı kamu iş ve hizmetlerini yapmasıdır. Yani
adalet mülkün temelidir. Bu model, durağan bir
toplum modelini göstermektedir (Divitçioğlu
2010). Bu döngü devam ettiği sürece devlet
iktidarı meşrudur ve toplumun zihniyet dünyası
bunu onaylar.
Mülk ve Devlet asker ve rical iledir.
Rical mal ile bulunur.
Mal reayadan husule gelir.
Reaya adlile muntazam-ül-hal olur (Naima
1967: 49).
K.B.A.’nın Türk toplumunda iktidar ile olan
ilişkisi; geleneksel iktidar algısını referans
alarak, onunla arasına koyduğu mesafe çerçe-
vesinde değerlendirilebilir. Bu algıda devlet ve
bürokrasi merkezi bir rol oynamaktadır.
3. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE VERİLE-
RİN TOPLANMASI
Bu araştırma, Türk romanlarının içeriği üzerin-
den K.B.A.’nın 1960 ve 1980 ile 1980–2000
yılları arasındaki dönüşümünü anlamaya yöne-
lik bir çalışmadır. Dolayısıyla, bir durum sap-
tama çalışmasıdır ve tarama modeline girmek-
tedir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerin-
den belge incelemesinin özel bir türü
olan “hermeneutik” (yorumbilgisi) teknik kul-
lanılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |