Selçuk İletişim, 7, 3, 2012
178
ezici çoğunlukla OECD ülkelerinde bulunma-
sından hareketle onların gerçekten çokuluslu
oldukları noktasında şüpheler bulunmaktadır.
Ayrıca Castells, aynı yerde, çokuluslu şirketle-
rin “üst düzey personeline, şirket kültürüne,
doğduğu ülkenin hükümetiyle ilişkilerine ulu-
sal niteliklerin damga vurduğunu” belirtmekte-
dir. Bu nedenle söz konusu şirketler, “ulusüstü”
değil, çokuluslu şirketlerdir. Yani, “ulusal
tabiiyete ve ulusal bağlama kayıtsız olmaktan
çok, ulusal düzeyde birçok bağlantıları vardır”
(Castells 2008: 153).
Mevcut durum, küreselleşen dünyada, tüm
uluslardan bağımsız ve ulusüstü şirket ve faali-
yet yapısına işaret etmemektedir. Aksine birçok
ulusla girilen eşit olmayan bir takım ilişkiler
zincirinin varlığına vurgu yapmaktadır. Bu eşit
olmayan ilişkiler, kendiliğinden değil fakat son
derece organize bir çabayla neo-liberal piyasa
koşullarında ortaya çıkmıştır.
1.3. Yeni Medya, Neo Liberal Düzenlemeler
ve Çokuluslaşma
1970’li yıllardan itibaren medyanın geçirdiği
değişimin sadece teknolojik olmadığını, tekno-
lojik gelişimin ekonomik ve siyasal dönüşümle
iç içe bir görünüm sergilediğini Ozanich ve
Wirth (2004) gibi pek çok bilim insanı (Başa-
ran 2005, Castells 2008, Geray 2002, 2005a,
2005b, Low 2002, Törenli 2003, 2005, Taş
2006) belirtmiştir. Öncelikle, sayısal teknoloji-
de ortaya çıkan büyük ilerlemeler sayesinde,
geleneksel iletişim araçlarının birbirinden farklı
iletişim ortam ve araçlarına bağlı yapısı sarsıl-
mış, farklı iletişim araç ve ortamlarını aynı
iletişim aracı ve ortamına taşımak olanaklı hale
gelmiştir. Bu şekilde kısaca ifade ettiğimiz
gelişimin yöndeşme kavramının teknoloji aya-
ğını oluşturduğu bilinmektedir. (2)
Teknolojik yöndeşmeyle beraber gelişen eko-
nomik yöndeşme olgusu ve neo liberal düzen-
lemeler, telekomünikasyon alanının serbest-
leşme (deregülasyon) politikalarıyla yeniden
düzenlenmesi, sözü edilen dönüşümde kilit bir
rol oynamıştır (Geray 2005c: 80). Bunun nede-
ni, teknolojik alanda gerçekleşen yöndeşmenin,
daha çok ülkelerin telekomünikasyon alt yapı-
larında gerçekleşmesidir. Uydu ve kablo şebe-
keleri üzerinden gönderilmeye başlanan sayısal
sinyaller, telekomünikasyon şebekeleri aracılı-
ğıyla yayıncılık, alışveriş ve bankacılık gibi
ticari faaliyetlerin yapılmasını hem mümkün
hale getirmiştir hem de telekomünikasyona
özgü olan daha önce belirttiğimiz karşılıklı
iletişim olanağının sözünü ettiğimiz alanlarda
kullanılmasına olanak tanımıştır. Bu nedenle
telekomünikasyon alt yapısını, yeni birikim
rejimine göre, ticari bir biçimde düzenlemek
ihtiyacı ortaya çıkmıştır (Törenli 2003: 211-
214).
Bu çerçevede, telekomünikasyon sektörünün
geçirdiği dönüşüm kapitalizmin dönemsel
birikim stratejileriyle yakından ilişkilidir.
Geray’a göre (2005c: 75-80) 1970’lere kadar,
ülkelerin sahip olduğu telekomünikasyon hiz-
metlerinin mülkiyeti % 100 devlete ya da özel
bir kuruluşa ait olmuştur. Çünkü telekomüni-
kasyon hizmetlerinin faaliyeti ölçek ekonomisi
içinde anlamlı olmaktadır. Bir başka ifadeyle,
bir telekomünikasyon hizmetinin birim maliye-
ti, pazarı % 100 kontrol eden bir kuruluş tara-
fından en ucuz biçimde sağlanabilmektedir.
Hizmet ne kadar çok kişiye ulaşırsa o oranda
bir ucuzlama görülmektedir. Bu durum, tele-
komünikasyon sektörünün rekabete uygun
olmayan yapısıyla da desteklenmiştir. Aksi
takdirde, rekabet koşullarında, her şirket kendi
şebeke alt yapısını kurmak yükümlülüğünde
olacaktır veya pazar küçük, yerel şirketlerin
standartlaşmamış ve pahalı hizmetlerine tabi
olacaktır. Bu nedenle telekomünikasyon hiz-
metleri 1970’lere kadar doğal tekel olarak
görülmüştür. Sözü edilen durum, kamusal
telekomünikasyon sektörünün kendine özgü
durumuyla bağlantılandırılmıştır (Low 2002:
55, 74-75).
Low (2002: 74-78) ve Geray (2005: 80-81),
telekomünikasyon sektörünün neo liberal biri-
kim rejimi ekseninde yeniden düzenlenmesinde
kırılma noktasının, 1982 yılında AT&T’nin
(American Telegraph and Telephone Company)
yediye ayrılarak özelleştirilmesi ve pazardaki
tekel konumuna son verilmesi olduğunu be-
lirtmiştir. İlerleyen dönem, dünyanın diğer
bölgelerinde çoğunlukla PTT adıyla örgütlen-
miş telekomünikasyon hizmetlerinin rekabete
açılmasına ve özelleştirilmesine sahne olmuştur.
Bu çerçevede Geray, aynı yerde, GATT anlaş-
malarının karara bağlandığı Uruguay Yuvarlak
Masa Toplantıları neticesinde GATS (Hizmet-
ler Ticareti Genel Anlaşması) kapsamında
Hürriyet A.Ş. Örneğinde Yeni Medya Sektörü… (173-190)
179
“iletişim ağlarının işletilmesi, veri akışı ve
diğer telekomünikasyon hizmetlerinin düzen-
lenmesi” kararının alındığını vurgulamıştır.
Ancak telekomünikasyon hizmetlerinin serma-
ye girişine açılması yönündeki düzenlemeler,
DTÖ’nün kurulmasından sonra Şubat 1997’de
yapılan
Telekomünikasyon
Anlaşması’yla
belirlenmiştir. Bu anlaşmayla beraber oluşturu-
lan Düzenleyici Referans Belgesi (3) ile içinde
Türkiye’nin de bulunduğu üye ülkelerin aşağı-
daki kararları uygulaması kabul edilmiştir:
“(1) Telekomünikasyon sektöründe yerle-
şik işleticilerin anti-rekabetçi tutumlarının
engellenmesi, (2) piyasaya girecek firma-
ların yeni ağlar kurmasına gerek kalma-
ması için mevcut ağlardan yararlanabil-
mesinin sağlanması, (3) sektöre yeni giren
şirketlerin telekomünikasyon hizmetlerini
‘evrensel hizmet’ anlayışıyla vermesi, (4)
telekomünikasyon hizmetlerinin verilmesi
kriterlerinin kamuoyuna açık bir lisansa
bağlanması, (5) telekomünikasyon sektö-
rünün düzenleyecek ‘bağımsız ve tarafsız
düzenleyici
kuruluşlar’ın
kurulması”
(Geray 2005: 81-83). (4)
Görüldüğü gibi telekomünikasyon sektörüne
yönelik düzenlemeler, devletin elini bu alanda
faaliyet gösteren ticari bir aktör olarak çekmesi,
yeni aktörlerin sektöre girişinin kolaylaştırıl-
ması ve bu entegrasyon kurallarının belirlen-
mesi yönünde gelişmiştir. Kısaca söz konusu
olan durum, dünyada, daha önce çoğunlukla
devlet tekelinde olan telekomünikasyon sektö-
rünün rekabete açılmasıdır.
Sözü edilen çerçevede, Türkiye’de de teleko-
münikasyon alanını düzenleyen özerk bir kuru-
luşun da kurulması öngörülmüştür. 2001 yılın-
da IMF’nin baskısıyla telekomünikasyon sektö-
rüne özel ve yabancı yatırımların girişini kolay-
laştırılması/düzenlenmesi yetkisi Ulaştırma
Bakanlığı’ndan alınarak “özerk” bir kurum
olan Telekomünikasyon Kurumu’na (kurumun
adı 2008 Kasım’ında çıkan Elektronik Haber-
leşme Kanunu ile Bilgi Teknolojileri ve İleti-
şim Kurumu (BTK) olarak değiştirilmiştir)
devredilmiştir (Geray 2005: 160). BTK ise,
“özerk” bir kuruluş olarak, kendi amacını “pi-
yasanın rekabete açılması (serbestleşme) ve
özelleştirme nedeniyle ortaya çıkabilecek prob-
lemlerin veya oyun kurallarındaki belirsizlikle-
rin, tarafsız ve konusunda uzman olan bir kuru-
luşça giderilmesi” olarak açıklamaktadır (Yu-
nus Kibar’la Yapılan Görüşme 2011).
20. yy.’ın sonlarında telekomünikasyon sektö-
rünün altyapısına ve aktörlerine yönelik düzen-
lemeler devam ederken, bir bütün olarak med-
ya
faaliyetlerinin
dönüşümü,
ekonomik
yöndeşmenin getirdiği sonuçlar üzerine temel-
lenmiştir. (Törenli 2005: 124). Daha önce de
belirttiğimiz gibi, farklı iletişim türlerinin aynı
iletişim ortamına taşınabilmesiyle, bir başka
ifadeyle, geleneksel medyanın içerik/araç ikili-
ğinin kırılmasıyla, daha önceleri iletişim sektö-
rünün farklı mecraları olarak belirginleşen
faaliyet alanları arasındaki makas kapanmaya
başlamıştır. Ozanich ve Wirth (2004: 76-77),
sözünü ettiğimiz bu durumu güncel medya
endüstrisinin oluşumdaki birinci etken olarak
görmektedirler. Böylelikle, daha önceleri farklı
ticari alanlarda faaliyet gösteren şirketler çeşitli
kaygılardan dolayı diğer faaliyet alanlarına
yatırım yaparak ekonomik yöndeşme ve yo-
ğunlaşma pratiklerine dahil olmuşlardır.
Bu noktada van Dijk (1999: 61-62), medya
kuruluşlarının yapısında ve faaliyet alanlarında
belirginleşen yöndeşmenin üç ayrı alanda ya-
şandığını belirtmektedir. Bunlar, yeni medya
sektörünün bileşenleri olarak ifade edilen tele-
fon (telefon ve bilgisayar gereçleri, telefon
şirketleri, telefon ve internet servis sağlayıcıları
gibi),
bilgisayar
(kablo,
decoder
ve
switchboxes üreticileri, kablo şirketleri, prog-
ram yapımcıları gibi) ve yayıncılık (yayın şir-
ketleri, yayın kanalları, yayın operatörleri gibi)
kategorileridir.
Ekonomik yöndeşme sektörel yöndeşme olarak
da anılmaktadır. Aydoğan’a göre (2005: 264)
sektörel yöndeşmenin ana gövdesi donanım
(enformasyon teknolojisi veren firmaların tele-
komünikasyon araçları da üretmesi), hizmet
(telekomünikasyon
operatörlerinin
internet
hizmeti vermesi, yayın kuruluşlarının internet
üzerinden yayın yapması ve kablolu TV opera-
törlerinin telekomünikasyon hizmeti vermesi)
ve içerik (geleneksel medya için içerik üreten-
lerin yeni medya için de içerik üretmesi, ileti-
şim sektöründe olan ancak içerik üretmeyen
firmaların içerik yatırımı yapması ve iletişim
sektöründe olmayanların içerik yatırımı yap-
ması) alanları arasındaki yakınlaşmaya dayan-
maktadır.
Dostları ilə paylaş: |