Selçuk İletişim, 7, 3, 2012
214
kaos gibi birbirine zıt kuvvetler arasındaki
nazik dengeye inanan tipik Japon/Doğu bakışı-
nı göstermektedir. Budizmde, Tanrı ve Şeytan
gibi kavramlar yoktur. Bunun sonucu olarak
Budistler ‘iyi’ ya da ‘kötü’ yerine doğru ve
yanlış üzerine yoğunlaşmakta, doğru seçimler
ve yanlış eylemler önem kazanmaktadır. ‘Doğ-
ru’ seçimler ve eylemler düzeni ve dengeyi
sağlayıp uyumu güçlendirirken, ‘yanlış’ eylem-
ler ise dengeyi bozarak kargaşa, başkaldırı ve
yıkıma yol açmaktadır. Sui-Lin (2007) orijinal
filmdeki korkutucu ve yıkıcı kadın hayalet
Sadako’nun ortaya çıkışını, bazı ‘yanlış’ ey-
lemler ile bağlantılandırır. Bir basın toplantı-
sında geleceği görme yeteneğine sahip annesi-
nin bir gazeteci tarafından saldırıya uğrayarak
alay edilmesi, bir dizi hatanın başlangıcını
oluşturur. Duruma tanık olan ve kızan Sadako,
yüzünü örten uzun siyah saçları arasından yal-
nızca bakışıyla/düşüncesiyle annesiyle alay
eden gazetecinin ölümüne neden olur, daha
sonra ise babası Dr. Ikuma tarafından kuyuya
atılarak öldürülür. Bu iki durumda da kargaşa-
nın düzene, korkunun sorumlu/doğru davranışa
baskın geldiği görülür. Bu andan itibaren fil-
min anlatısı, söz konusu olayların sonuçlarını
takip eder. Sadako’nun suç işlemesinin nedeni,
kendisiyle alay edilen, küçük düşürülen anne-
sini basın toplantısındaki gazetecilere karşı
savunmaktır. Bu Sadako’nun cinayet işlediği
gerçeğini değiştirmemekle birlikte onu bu
eyleme/eylemlere iten nedenleri anlamamızı
sağlayan bir bağlam oluşturur.
Amerikan çevrimindeki Samara karakteri ise
yıkıcı, doğaüstü gücün bir örneğini oluşturur.
Sadako’nun aksine, Şeytan (The Omen) benzeri
Amerikan doğaüstü korku filmleri geleneğini
takip eder görünmektedir. Samara’nın Morgan
ailesi tarafından evlatlık olarak alınmasının
ardından ailede; atların gizemli bir hastalığa
yakalandıktan
sonra
intihar
etmeleri,
Samara’nın üvey annesi Anna’nın gittikçe
paranoyaklaşarak cinayet ve intihara sürüklen-
mesi gibi bir sürü felaket birbirini izler.
Sadako’dan farklı olarak Samara’nın kötülük
ile bağlantısının kaynağı açık değildir, gizemli-
dir. Tedavi amacıyla klinikte kalan Samara,
annesinin gördüğü görüntülerin kaynağının
kendisi olduğunu, doğaüstü güçlere sahip oldu-
ğunu kabul eder, ama bunlara engel olamadığı-
nı da ekler. Böylece Samara’nın kötülük yap-
masına neden olan gizemli gücün kaynağı,
Batı’nın doğaüstü kötü tanımlarına uyar gibi
görünür.
Japon çevriminde kötülüklerin ortaya çıkışının
arkasında erkeğin de bir rolü bulunur. Toplum-
sal işlevi kadınları koruyup göz kulak olması
gereken erkekler tarafından hunharca öldürüle-
ne kadar, kadınlar Japonların patriyarkal kültü-
ründe beklendiği üzere oldukça sıradan, tama-
mıyla boyun eğen, kurallara saygılı olarak
gösterilir. Sadece bu ihanetten sonra, söz konu-
su kadınlar güç sahibi ve tam öcünü alma yete-
neğine sahip dehşet verici doğaüstü varlıklara
dönüşürler (Sui-Lin, 2007). Sadako babası
tarafından haksızlığa uğramıştır ve bunun telafi
edilmesi için ilgi ve sevgi gereklidir. Burada
Japonya’da çocukların büyütülmesi ile ilgilen-
meyen ve geleneksel bir aile yapısı içerisinde
bile hep eksik bir figür gibi kalan babaların
modern toplumda izdüşümünü görmek müm-
kündür. Öte yandan, unutulmamalıdır ki, baba-
sının Sadako’yu kuyuya atmasının sebebi de
onun toplumun onaylamadığı psişik güçlere
sahip olmasıdır.
5.3. Yalnız Anne
Karanlık Sular filminde de hem Japon hem
Amerikan yeniden yapımı film tarafından pay-
laşılan tema, kocasından yeni ayrılan bir kadı-
nın çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamaktaki
yetersizliği ve bunun çocuk üzerine olumsuz
etkisidir. Filmin önemli bir kısmı koskocaman,
ruhsuz beton bir apartmanın içinde geçer. Ge-
rek apartmanın gerek oturdukları evin sevimsiz
duvarları ve koridorları, bir bakıma tek başına
çocuk yetiştirmeye çalışan annenin çaresizliği-
nin altını çizer. Martin’e (2008:1) göre otur-
dukları dairenin tavanından su sızması, duvar
kâğıtlarının bozulması ve duvarın nemden
çürümesi, lavabonun tıkanması, taşması ve
binadaki bozuk asansör, küçük kızına bakmak
için mücadele eden genç annenin kırılgan zihin
durumunu göstermektedir. Söz konusu prob-
lemlerin çözülmesi yerine gittikçe kötüleşmesi,
annenin zihin durumunu daha kırılgan hale
getirir.
Boşanmanın yarattığı parçalanma ve modern
toplumun gerekleri nedeniyle çocuğuyla ilgile-
nemeyen anne teması hem orijinal hem Ameri-
kan yapımı filmde değişik şekillerde sık sık
karşımıza çıkar ve çapraz kesme sahneleri ile
Toplumsal Cinsiyet ve Sinemaya Yansıması… (206-217)
215
birbirine bağlanır. Ancak çalışan kadın imgesi
Japon çevriminde Amerikan çevrimine göre
daha olumsuz yansıtılır, kadının çocuğu ile
ilgilenmesinde bir engel olarak sunulur.
Genç anne Yoshimi/Dahlia da çocukluğunda
annesi tarafından ihmal edilmiştir. Filmde bu
ihmal ile İkuko/Cecilia ve Mitsuko/Natasha’nın
ihmal edilmeleri arasında bir paralellik kurulur.
Özellikle Japon çevriminde bu daha da belir-
gindir. Örneğin, Japon çevriminde Yoshimi iş
görüşmesinde beklemek zorunda kaldığında,
kreşte onu bekleyen kızı Ikuko’yu kapı aralı-
ğında, yalnız başına ve küçük silüet şeklinde
görürüz. Sınıfta kimse yoktur ve sessizdir.
Ikuko da tıpkı kendisinden önce benzer dene-
yimi yaşamış olan Mitsuko ve annesi Yoshimi
gibi, oldukça durgun ve sessiz bir şekilde diğer
çocukların aileleri ile buluşmasını dikizler.
Yoshimi’nin ise yayıncılık firmasından bir
türlü ayrılamadığını ve telaşlı bir şekilde tele-
fon ile okula ulaşmaya çalıştığını görürüz. Bu
sırada Yoshimi’nin kendi annesi tarafından
okulda terk edildiğini anımsatan bir flashback
görülür ve Yoshimi utanç ve umutsuzluk hisse-
der. Görüntü birden sağanak yağmurda şemsi-
yesi ile okulun bahçesinde bekleyen yalnız
Ikuko’ya kesme yapar. Caddenin karşısına
bakarken, kendi yaşında olan sarı yağmurluklu
bir kız çocuğunu görür, o da yalnızdır. Bu,
Ikuko’yu seyreden Mitsuko’nun hayaletinin
görüntüsüdür. Daha sonra film, en son iki yıl
önce aynı kreşte görülen Mitsuko’nun ailesi
tarafından yağmurlu bir günde terk edilişine
flash back yapar (Martin 2008: 2). ABD çevri-
minde de Dahlia’nın annesi ile sorunlu ilişkisi
tekrar tekrar ve özellikle de Dahlia’nın çaresiz
kaldığı sahnelerde karşımıza çıkar. Her iki
filmde de eşlerinden yeni ayrılan anne
Yoshimi/Dahlia’nın kendi çocukluklarındaki
yalnızlık ve terk edilme deneyimlerini hatırla-
maları, kendilerinin hem anne hem kadın ola-
rak başarısızlığa uğradığı sahnelere denk gel-
mektedir.
İhmal edilen çocuk teması, filmdeki intikamcı
hayalet öğesi ile de ortaya çıkar. Olumsuz
olaylar su deposuna düşerek ölen küçük kız
Mitsuko/Natasha’nın yalnızlığı, kendine ilgi ve
şefkat gösterecek bir anneden yoksun olmasın-
dan kaynaklanır. Ne yaparsa yapsın mükemmel
olamayan annelik fikri, filmin sonunda da
karşımıza çıkar. Mitsuko/Natasha’nın küçük
kız Ikuko/Cecilia’yı ele geçirmesi, anne
Yoshimi/Dahlia’yı seçim yapması imkânsız bir
pozisyona yerleştirir. Yoshimi/Dahlia filmin
doruk noktasında, çok zor bir karara zorlanır:
Kızını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya
kalan Yoshimi/Dahlia, umutsuz bir şekilde
kızının yaşama dönmesini ister. Ancak kendi
kızını bırakıp Mitsuko/Natasha’ya annelik
yapmayı kabul etmesi ile kendi kızının hayatını
kurtarabilir. Böylelikle kızı Ikuko/Cecilia’nın
yaşamına devam edebilmesi için kendisini feda
eder. Böylece Yoshimi/Dahlia, kendisinden
önce başka bir annenin işlediği günahın, yaptı-
ğı hatanın bedelini kendi hayatıyla ödemek
zorunda kalır.
Canavar kadın tartışmasında olduğu gibi film-
ler arasındaki başlıca farklılık, erkeklerin oy-
nadığı rol ile ilgili olarak karşımıza çıkar. Film-
lerde çok sayıda erkek karakter yer almaktadır:
avukat, eski koca, kocanın avukatları, Japon
çevriminde anaokulu müdürü. Amerikan çev-
riminde erkeklerin yalnız anneye destek olma-
ya daha yakın oldukları görülür. Genç/yalnız
anne Dahlia, kızı Cecilia ve eski kocasına ula-
şamadığında avukatından yardım ister ve so-
nunda avukatının da yardımıyla kızının iyi
olduğu haberini alır. Avukatın yardımcı olmak
için çabaları filmin önemli bir kısmını oluştu-
rur. Japon çevriminde ise avukat daha silik bir
rol oynar.
Japon çevriminde, kızı kreşte hastalandığında
iyi davranmadıkları için Yoshimi öğretmeni
suçlar. Ancak koridorda kendisiyle konuşan
erkek müdür, bir otorite figürü olarak,
Ikuko’nun garip davranışının Yoshimi’nin
boşanması yüzünden olabileceğini ima eder.
Amerikan çevriminde ise Cecilia’nın gittiği
anaokulunda önceki çevrimde olduğu gibi
erkek bir müdür yoktur. Anne Dahlia doğrudan
güler yüzlü kadın öğretmen ile iletişimde bulu-
nur. Filmin hastalık sahnesinde anneye ulaşı-
lamadığı için babaya haber verilmiş ve Cecilia
okulun kurallarına göre bir hastaneye gönde-
rilmiştir. Doğrudan bir suçlama sahnesi yoktur.
Bu, Batılı modern toplumda keskin bir şekilde
ayrışmış kadın-erkek rolleri yerine paylaşmaya
dayalı cinsiyet rolleri anlayışına geçildiği şek-
linde yorumlanabilir.
SONUÇ
Toplumsal alanda yaşanan değişimler kadının
özel ve kamusal alanda üstlendiği rol ve statü-
lerde değişikliklere yol açmaktadır. Kadın
Dostları ilə paylaş: |