Kadina yöneliK ŞİddetiN Önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki noksanliklarin tespiTİne iLİŞKİn rapor


Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı İdare Amiri Alpaslan Onaylı



Yüklə 447,57 Kb.
səhifə6/18
tarix14.01.2018
ölçüsü447,57 Kb.
#20524
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18

3. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı İdare Amiri Alpaslan Onaylı

03.02.2010 Çarşamba günü saat 14.30’da Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı İdare Amiri Alpaslan Onaylı, alt komisyon tarafından dinlenilmiştir.


Kadına yönelik şiddetle mücadele üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yoğun bir çalışma yapmaya başlamasının 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile gerçekleştiği belirtilmiştir. İlk olarak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile protokol imzalandığı, protokol kapsamında öncelikle amir sınıfından 245 eğiticinin eğitildiği, daha sonra bu eğiticiler vasıtasıyla polis merkezlerinde çalışan 40 binden fazla personelin eğitildiği ifade edilmiştir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüyle yapılan son protokol gereğince de eğitici eğitimi verilen 245 amir sınıfı personelin 15 tanesinin usta eğitimi adı altında çok yoğun bir eğitimden geçirilmekte olduğu söylenmiştir. Gerçekleşmekte olan usta eğitimden sonra, bu 15 kişinin, Emniyet Genel Müdürlüğünün ülke genelindeki kadına yönelik şiddetle mücadele politikalarını belirleyeceği ifade edilmiştir. Verilen eğitimler sonucu ortaya eğitim materyallerinin çıktığı, bir mağdurun polis merkezine gelmesi ile başlayan ve son safhaya kadar yapılan bütün idari işlemlerin nasıl geliştiğinin anlatıldığı eğitici bir filmin yapıldığı söylenmiştir.
Verilen eğitimin çıktılarından bir tanesinin “aile içi şiddet kayıt formu” olduğu, bu kayıt formu sayesinde mağdurun içinde bulunduğu riskin değerlendirmesinin yapıldığı, bunun mağdura uygulanacak prosedürde bir standart sağladığı ve vakaların kayıt altına alındığı ifade edilmiştir. Bu kaydın dijital ortamda yapıldığı, bu şekilde il bazında ve ülke genelinde yıllar itibariyle karşılaştırmalar yapılabileceği vurgulanmıştır. Sisteme girilen kayıtlar incelendiğinde, 2008 yılında 2007 yılına oranla aile içi şiddetle ilgili olarak polis merkezlerine yapılan başvurularda %13’lük bir artış olduğu söylenmiştir. Ancak bu artışın, Türkiye’de aile içi şiddet artıyor olarak yorumlanamayacağı, asıl meselenin var olan şiddetin artık gizlenmemesi olduğu vurgulanmıştır.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuyla bir protokol yapıldığı, bu protokolle her iki kurumun da kurumsal kapasitesinin geliştirilmesinin hedeflendiği ifade edilmiştir. Ancak Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunun birçok ilde sığınma evinin ve ilk istasyonlarının3 mevcut olmadığı söylenmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda yeterli sayıda uzman personel bulunmadığı, bundan dolayı şiddet mağdurunun adliyede, polis merkezinde ve sağlık kurumunda işlemlerinin tamamlanmasının ardından, mağdurla ilgilenecek uzman bulunamadığı belirtilmiştir. Bazı mağdurların Cuma günü akşam saat altıdan sonra polis merkezine geldiği, işlemlerin tamamlanmasının ardından barınma ihtiyacının ortaya çıktığı ancak o saatte Sosyal Hizmetlerde muhatap bulunamadığı, dolayısıyla mağdur kadının polisin imkanlarıyla pazartesi gününe kadar barındırıldığı ifade edilmiştir. Daha uzun tatillerin olduğu dönemlerde bu durumun daha büyük sıkıntı yarattığı söylenmiştir. Sosyal Hizmetlerin bu konuda 7/24 esasına göre çalışmasının gerektiği ancak bunun yerine icapçı sistem ile çalışıldığı vurgulanmıştır. İcapçı sistemde, mesai bitiminde, o gün için olan nöbetçi kimsenin nöbetini evinde tuttuğu, acil bir durumda çağrı üzerine geldiği anlatılmıştır. Ancak bu durumda da nöbetçi kişilere ulaşılamadığı, ulaşıldığında da kimi zaman görevlilerin gelmek istemediği ifade edilmiştir.
İlde yahut ilçede şiddet mağduru olan kadını yerleştirecek sığınma evi bulunmadığı zaman polisin ciddi problemler yaşadığı, yakın illerdeki sığınma evleri ile irtibata geçildiği yahut Alo 183’ün ( Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yardım hattı) aranıldığı ifade edilmiştir. Polis merkezlerinde, özellikle ilçelerde kadın personel konusunda yetersizliklerin olduğu söylenmiştir. Polis teşkilatında çalışan kadın oranının %6 olduğu ifade edilmiştir.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede bir “uygulama modeli taslağı” geliştirildiği, çocuk şube müdürlükleri benzeri bir yapının önerildiği, bu yapıların yarı sivil yarı resmi şekilde çalışması gerektiği; mağdur kadın bu birimlere başvurduğu zaman izleme, önleme ve müdahale işlemlerinin üçünün de bir arada yapılabileceği anlatılmıştır. Bu birimlerin bütçelerinin il özel idarelerince oluşturulabileceği ifade edilmiştir. Bu birimlerin isminin “Sosyal Destek ve Danışma Merkezi” olabileceği söylenmiş, mağdurların polis merkezinden sağlık birimine, adli tıpa, oradan adli birimlere tekrar gitmesinin önüne bu merkez sayesinde geçilebileceği ifade edilmiştir. Mağdur kadının bu şekilde kurum kurum dolaşmasının kadını daha da mağdur ettiği belirtilmiştir. Önerilen merkezde adli tıptan bir uzmanın da olmasının gerektiği, mağdurun muayenesinin bu merkezde yapılmasının gerektiği ve bu merkezin polis merkeziyle ortak çalışmasının gerekliliği vurgulanmıştır. İllerde kurulmuş olan denetimli serbestlik birimlerinin aile içi şiddet konusunda özel çalışma yürüttükleri ancak bu birimlerin ihtiyacı tam karşılamadığı ifade edilmiştir.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede kurulması önerilen yeni birimlerin koordinasyonun adli makamlar tarafından yapılmasının gerektiği, belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının, Milli Eğitimin ve sağlık kuruluşlarının katkı sağlamasının gerektiği vurgulanmıştır.
Emniyette diğer birimlerden ayrı bir şekilde kurulmuş olan çocuk şube müdürlüklerinin yapısının biraz daha genişletilerek, bazı ülkelerde uygulaması olan “Aile Koruma Birimi” haline getirilmesinin mücadelede etkin katkı sağlayacağı ifade edilmiştir.
Emniyet personeline kadına yönelik şiddetle mücadele eğitimleri vermenin yanı sıra polis meslek yüksekokullarının ders müfredatına aile içi şiddetle mücadelenin konulduğu anlatılmıştır. Yılda, şahsa karşı ve mala karşı ortalama 1 milyon suçun işlendiği, bunlardan 30 bine yakınının aile içi şiddetle alakalı olduğu belirtilmiştir.
Türkiye’de neyin şiddet olduğu konusundaki algının bölgeden bölgeye değiştiği, İstanbul’da karşıdaki kişiye bağırmanın şiddet olarak algılanırken, Güneydoğu’da kadınların ciddi boyutta şiddet görene kadar karakola gitmediği ifade edilmiştir. Ancak aile içi şiddetin Güneydoğu Anadolu’da çok yaygın olduğu algısının yanlış olduğu, yapılan araştırma sonucunda bölgenin Türkiye’de aile için şiddetin en çok görüldüğü dördüncü bölge olduğu vurgulanmıştır. Türkiye’de aile içi şiddetin en yoğun görüldüğü bölgenin kuzeydoğu Anadolu olduğu belirtilmiştir.


Yüklə 447,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə