Kaynak 1: At, adımına göre değil, adamına göre yürür



Yüklə 28,9 Kb.
tarix21.03.2018
ölçüsü28,9 Kb.
#32707

ETKİNLİK 3: BOZKIR KÜLTÜRÜNDE ATIN YERİ





Kaynak 1: At, adımına göre değil, adamına göre yürür...


Moğol Göçebe Feodalizmi ve Moğolların İçtimai Teşkilatı kitaplarının yazarı sosyolog-tarihçi B.Y. Vladimirtsov, at sürüsü bulunmadıkça bozkır ekonomisinin devamını olanaksız sayar. Savaş, av, ulaşım, beslenme ve ticaret ata dayanır.

Bir boyun savaş gücü ya da serveti, sahip bulunduğu at sürüsüyle ölçülür.

Küçükbaş hayvan besleyenlerin göçerliği kısa mesafeleri içine alırken, yılkı sürülerine dayanan göçebelik uzak mesafeleri kapsar. At besleyici yılkı çobanları bozkırın aristokrasisini, yani ak budunu oluşturur.

Türklerde kırbaç, hakanlık sembolüdür. Geç Antik Dönem’de ve Ortaçağ’da, kuzeyin atlı halklarının hükümdarlarının unvanı Aspavati, “atın efendisi” sözcüğü, Türk hakanlarına unvan olarak verilmiştir. Protokole ellerinde çobanlığa ait aletlerden biri olan kırbaçla çıkarlardı.

Bazı boylar adlarını at cinslerinden alır. Peçeneklerin her boyunun birer at rengine dayandırılan adları bulunduğu gibi, diğer Türk topluluklarında da boylar, “Ala-yuntla,” “Alaca-atlı,” “Toraygır,” “Dor aygır” gibi isimler taşır.

Bozkır boylarında tuğun önemi büyüktür. Tuğu alan, komutayı ele alır. Boyların tuğlarına konulan hayvan başları ya da kuyrukları, hayvan-boy ilişkisini temsil eder. Kağanın çadırının önüne tuğ dikilir. Tuğda imparator ve ailesinin, bütün halkın koruyucu ruhu yaşar. Moğol ve Kalmuk boylarının tuğlarında da amblem bulunur. Bu amblemler içinde resmi çizilen hayvanlardan biri de attır.

Türklerin Orta Asya steplerinde başıboş dolaşan, “tarpan” denen yarı vahşi atları nasıl yakaladıkları kitabelerde anlatılmaktadır.

Binicilik elbisesi, araba, kısrak sütü içme geleneği vb. at yetiştiriciliğiyle ortaya çıkar.

Bizanslı yazar Priscus, Hun imparatoru Attila’yı at sırtında yemek yiyip şarap içerken gördüğünü yazar.

Ammianus, “...Hunlar’ın biçimsiz ve ölçüsüz yapılmış ayakkabıları yürümelerine olanak vermez. Bu nedenle yaya savaşmayı hiç beceremezler, ama eyerin üzerinde küçük, çirkin atlarına yapışmış gibidirler. Bütün yaşamları at sırtında geçer. Ata bazen alışılmış biçimde, bazen de kadınlar gibi yan binerler. Toplantılarını ve alışverişlerini at sırtında yaparlar. At üstünde yerler içerler ve hatta atlarının boynuna doğru eğilerek uyurlar” demektedir.

At, binlerce kilometrelik çöllerde bozkır insanına hareketlilik kazandırır. Bozkır atı, elverişsiz yerlerde dahi, konaklamadan 60 kilometre yol alabilir. Atın getirdiği hareketlilik, arabalar üzerine kurulmuş çadır-evlerle tamamlanır. Konaklamalarda çadır kurulması, eşyaların indirilmesi ve yola çıkılacağı zaman toplanmak vakit aldığından, arabalı çadır icat edilir. Böylece çabuk yer değiştirme ve baskınlarda hemen toparlanıp kaçma olanağı doğar, göçler kolaylaşır.

Hunlar yemeklerini pişirmezler ve çeşni katmazlar. Yabanıl bitki kökleri ve at eyeri altında yumuşatılmış et yerler.

Türk ve Moğollarda zamanın sınıflaması için hayvanlar seçilir. Bozkırda kullanılan “12 Hayvan Takvimi”ne göre, her yılı bir hayvan temsil eder. At da bunlardan biridir.

Bozkırda yönlerden biri atla simgelenir. Rüzgâr unsuru fallarda hızı, ısıyı ve sesi ifade eder. Rüzgârla at örtüştürülerek atın kanatlarıyla havada uçtuğu tasavvur edilmiştir.





Kaynak 2: At binenin, kılıç kuşananın...


Bozkır insanı, atlarının hızına güvenerek “vur-kaç” savaşı yapar. Yakın dövüşü değil, okla uzaktan dövüşü yeğ tutar. Dörtnala at üstünde giderken uzak mesafeye ok atmayı, bozkır savaşçısı daha çocukken öğrenir.

Bozkır insanının savaş gücü, atının besili ya da zayıf oluşuyla ölçülür. Orhun Yazıtları’nda ordunun savaşa elverişsiz durumda olduğunu anlatmak için, “Atlarımız zayıftı” denmektedir.

Cengiz Han, düşmanını tehdit amacıyla “Atlarımız besili” haberini yollar.

Atsız bir insanın savaşta işe yaramayacağına inanılır:

Cengiz Han, “Atından düşen adam nasıl kalkabilir? Ayağa kalksa bile atlı düşmanlara karşı nasıl savaşabilir ve nasıl yenebilir?” diye sorar.

Orhun Yazıtları’nda Kül-Tegin’in yaptığı savaşlardan çok bindiği atlar, giysisinin rengi, geldiği yer, fizik özelliği, ilk sahibinin adı vb. belirtilerek uzun uzun anlatılır:

İlkin Tadır Çor’un boz atına binip saldırdı

İkinci kez İşbara Yamtar’ın boz atına binip saldırdı

Üçüncü kez Yigen Silig Beg’in giyimli doru atına binerek saldırdı (….)

Göktürklerde savaşta yararlılık gösteren atlara unvanlar verilirdi.

Atlı arabaların, hem içinde yaşanan büyük çaplı dört tekerlekli, hem de savaş amacıyla kullanılan küçük çaplı iki tekerlekli tipini bir arada kullanırlardı. Araba kafileleri bir araya geldiğinde surların işlevini üstlenir, tehlike halinde daire şeklinde dizilerek savunma yaparlardı.

İstemi Kağan’ın kağnısının, gerektiğinde atların çektiği taht işlevi gördüğü Bizans yazarlarınca anlatılmaktadır.

Bizans elçileri, Attila’yla ilk diplomatik müzakere ve antlaşmayı 435 yılında Margus kenti surlarının dışında yaparlar. Attila atının sırtında müzakereleri yürütür. Bizans elçileri de yerde durmayı küçük düşürücü bularak atlarına binerler.

Proto-Bulgarlarda at kuyruğu askeri bayrak olarak kullanılır.

Savaşlarda Sarmatlar, İskitler, İxamatae adlı boyun süvari kadınları kement atmadaki ustalıklarıyla tanınır.




Kaynak 3: At demem sana kardaş derim!


Bozkır yaşamında atın gök kökenli olduğuna inanılır. MÖ 140 yılına ait bir Çin kaynağı, Orta Asya’da göksel bir attan inen ve kan terleyen at türünün varlığından söz eder. Göksellik, Tanrısallık gibi bir anlam taşır. Şaman göğe atla çıkar. Kanatlı atlar vardır. Bozkırda atın kişnemesine, huysuzlanmasına vb. göre geleceğin iyi ya da kötü olacağına inanılır.

Çin kaynakları, Batı Türkistan mabetlerindeki resimlerden söz eder:

“Burada tanrı resimleri bulunmayıp kapısı batıya açılan bir kulübe vardır. Mabette, gökten indiği söylenen bakır bir at yer alır, yarı yarıya toprağa batmış olarak bulunduğu düşünülür. İnanışa göre beşinci ayda, oradaki ırmaktan altın bir at çıkarak kişner. Bakır ve altın at böylece çiftleşir, ilahi ve değerli atların doğuşuna kaynaklık eder.”

Savaşçı ölünce atı da öldürülür ve at, sahibiyle birilikte gömülür. Sahibi öteki dünya da atına biner.

Thamimasades veya Thagomasadas-Poseidon akarsu ve özellikle deniz tanrısı aynı zamanda atın ve biniciliğin koruyucusu olarak “At Tanrısı Kralı” İskitler tarafından saygı görür.

Kat kat düşünülen semada yaşayan Gök Tanrı, insanlardan farklı düşünülmez. Onun da sarayları, adamları, atları vardır.

Gökteki yıldızlardan Solban (Zühre) tanrı sayılır. At sürüsüne sahiptir ve atları korur. Buryatlar, atı çok sevdiğine inandıkları Solban’a at kurban ederler.

En büyük kurbanlar, belli zamanlarda ve devamlı olarak Gök Tanrı’ya, Yer Tanrı’ya ve atalara sunulur. En değerli kurban, ak boz aygır ya da ak boz kısraktır.

Her yıl tekrarlanan büyük kurbanların yanı sıra, kuraklık, ittifaklar, sefer hazırlığı, yengiler, ölümler vb. nedeniyle, pek çok vesileyle kurban keserler. Göktürkler bir ittifak antlaşması yapmadan önce, bir köprü üzerinde ak boz at keserler. Sonra ittifakı imzalayan iki hükümdar, bir düşman şefinin kafatasından yapılmış kadehten kurbanın kanını içerler. Anlaşmayı bozan hükümdarın birlikte öldürülen kurban gibi öleceğine inanılır.

Şamanın dinsel törenlerde kimliğine büründüğü hayvanlardan biri de attır. Tören hazırlıkları tamamlanınca, şaman çadırdan çıkar, içi otla doldurulmuş bir kaza biner. Kaz, onun yardımcı ruhudur, kaz gibi şarkı söyler, onun duygularını dile getirir, şaman kaz olur. Daha sonra şaman kaz üstünde, kurban edilecek atın ruhunun peşine düşer. Ruhu kovalama ve yakalama taklidi yapar, at gibi kişner, çifteler atar. Böylece sırayla şaman-kaz-at olur. Kementle insan olarak atı, daha doğrusu kendini yakaladığında, at olarak da soluksuz kalır. Boynuna ip atılmış atın sesine benzer sesler çıkarır, sıçrar, ayaklarıyla ileri geri tepinir, yakalanmış atı taklit eder. Yakutların şamanı, gök yolculuğunda şu şarkıyı söyler:

“Ey yerin kudretli boğası! Ey bozkırların kudretli atı! Ben bir yabani at değil miyim? Ben de yüksek sesle kişniyorum”.

Atı olmayan dindar kabul edilmez. Çünkü evcilleştirdikten sonra “Yund” veya “Alaca” gibi adlar verdikleri atları birer totemdir.

Destanlarda düşmanın yaklaştığını yiğide atı bildirir. Dede Korkut’ta Beğil Bey’in al aygırı, uzaktan düşmanın kokusunu alır ve yaralı yiğidi sırtında üç gün taşır.

Dede Korkut öykülerinde boz aygırlı Bamsı Beyrek, atını “kardeşim” diye över ve onu kardeşinden, en yakın silâh arkadaşlarından yeğ tutar:

“At demem sana kardaş derim/Kardaşımdan yeğ!/Başım beraberi/Başıma iş geldi yoldaş derim/Yoldaşımdan yeğ!”

Salur Kazan, Beğil Bey’in geyik avındaki başarılarını yiğidin yeteneğine değil, atın hünerine bağlar:

“At işlemezse er öğünmez, hüner atındır.”

Manas Destanı’nda Manas ve ailesi at çobanıdır.




ÇALIŞMA SORUSU

Göçebelerin yaşamında atın (tabloda belirtilen konularda) taşıdığı önemi açıklayınız.

Siyasette





Günlük Yaşamda





Din ve İnanışlarda





Destanlarda





Savaşlarda





Kaynaklar:

Avcıoğlu, Doğan, Türklerin Tarihi, Birinci Kitap, Tekin Yayınevi, 2006



Öngel, Hasan Basri, Türk Kültür Tarihinde Spor, Kültür Bakanlığı, 2001
Yüklə 28,9 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə