Kitabiyat Nilüfer Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı, baskı), Derlem Yayınları, İstanbul, 2010, 569 sf



Yüklə 208,09 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix22.10.2018
ölçüsü208,09 Kb.
#75369


289

ÇTTAD, IX/20-21, (2010/Bahar-Güz), s.s.289-294

Kitabiyat

Nilüfer Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı, (1. Baskı),

Derlem Yayınları, İstanbul, 2010, 569 sf.

Özet

XVIII.  yüzyıl  sonlarında  ortaya  çıkan  Milliyetçilik  olgusunun  etkisi  ve  Avrupalı 

büyük  devletlerin  desteği  ile  Osmanlı  İmparatorluğu  bünyesinde  yer  alan  Mora  Rumları, 

1820 tarihinde başlayan ve 1829 yılında sonuçlanan büyük isyanları neticesinde Yunan dev-

letini oluşturdular. Bu tarihten itibaren Yunan siyasi, toplumsal, askeri ve kültürel çevreler-

inde “Büyük Yunanistan” olgusu olarak Türkçeleştirilebilinen “Megali İdea” ülküsü hâkim 

olmaya başlamıştır. Bu olgu ile İstanbul da dâhil olmak üzere tüm Trakya, Batı, Kuzey ve 

Güney Anadolu kıyılarının Yunan egemenliği altına girmesi hedeflenmiştir.

Megali İdea ülküsünün de etkisiyle Yunan literatüründe egemenlik altına alınmak 

istenen Ege’nin karşı kıyısı için “Küçük Asya” anlamına gelen “Mikra Asia”, Yunan ordusu-

nun Anadolu’ya yönelik 1919’dan başlayan işgal eylemi için de “Küçük Asya Seferi” ifadeleri 

kullanılmaktadır.  Yunanistan  tarafından  gerçekleştirilen  1919-1922  tarihleri  arasındaki  bu 

işgal eyleminin, bu sürecin oluşum aşamalarının ve sonuçlarının Yunan tarihçiliği tarafından 

irdelenmesi,  Türk  kesimi  tarafından  bilinen  bir  olgunun  faklı  bir  bakış  açısıyla  ortaya 

konulması,  yazarın  da  ifadesiyle  Yunan  tarihçiliğinin  konuya  yaklaşımını  ve  varsa  Türk 

tarih yazımıyla farklılığının ortaya konulması Nilüfer ERDEM tarafından hazırlanan Yunan 



Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı (1919-1923) isimli kitapta yer almıştır. Eser aynı za-

manda Helenizm olgusunun ortaya çıkışı ve şekillenmesi üzerinde de durmaktadır. 



Anahtar Kelimeler:  Helenizm, Megali İdea, İzmir, Kral Konstantin, Başbakan Venizelos, 

Mudanya Ateşkes Antlaşması, Lozan Barış Antlaşması.

Abstract

The impact of Nationalism phenomena which emerged in the last period of XVIII. 

Century and Peloponnesian Rums which had took place in the Ottoman Empire structure via 

big European states’ backup, composed Greek state thanks to revolts which began in 1820 and 

lasted 1829. Since that date “Megali Idea” ideal which was given a Turkish form as “Great-

er Greece” has became active in Greek political, social, military and cultural environment. 

Whole Thrace, West, North and South Anatolian coasts, including Istanbul were aimed to 

came under Greek sovereignty by this phenomena.




Mustafa ÖZDEMİR

290


ÇTTAD, IX/20-21, (2010/Bahar-Güz)

With effects of Megali Idea ideal, “Mikra Asia” which means “Asia Minor”, is used 

for the facing coast of the Aegean, where was aimed to annex and “Asia Minor Campaign” 

is used for the occupation of Greek Army which began in 1919. The occupation which was 

carried out by Greece between dates of 1919-1922, steps of this process and the examination 

of  its  consequences  by  Greek  historiography,  introduction  of  a  phenomena  with  different 

point of view which is known by Turkish side, as author’s expression the approach of Greek 

historiography to the issue and if there is, revealance of the difference with Turkish history 

orthography were mentioned in the book Anatolian Movement with the Eye of Greek Historiogra-

phy (1919-1923) , which was prepared by Nilufer ERDEM. At the same time, this work harps 

on the emergence and the form of Hellenism.



Key Words: Hellenism, Megali Idea, Izmir, King Constantine, Prime Minister Venizelos, 

Armistice of Mudanya, Lausanne Peace Treaty.

 

Ünlü tarihçi Arnold Toynbee’ye göre etnik temellerin söz konusu olduğu 



ulus-devlet  kaynaklı  tarihsel  araştırmaların,  gerçeği  tam  olarak  ve  gerektiği  gibi 

ortaya  koyması,  özellikle  bu  araştırmaları  yapan  araştırmacıların  belli  bağlarla 

aidiyetlerinin  olması  dolayısıyla  söz  konusu  olmayacaktır.  Bu  nedenle  tarihsel 

araştırmalarda ulus-devlet yerine analiz düzeyi olarak daha bütünsel bir yaklaşımın 

sonucu olan kültürler, başka bir deyişle medeniyetlerin ele alınması, daha tutarlı 

ve  bütüncül  değerlendirmelerinde  yapılmasını  beraberinde  getirecektir.  Kısacası 

bütünsel  bir  kültüre  olan  aidiyet  bağı  bir  anlamda  daha  dar  bir  aidiyet  bağını 

oluşturan,  aynı  zamanda  bunu  zorunlu  kılan  ulus-devlet  temeli  araştırmalardan 

daha nesnel bir özellik taşıyacaktır.

 Yunan  tarihçiliği  genel  olarak  incelendiğinde  içinde  bulundukları 

Yunanlılık  aidiyetinin  oldukça  etkin  olduğu  görülmektedir.  Özellikle  1919-1922 

tarihleri arasında gerçekleşen Türk – Yunan savaşını Yunanlılık anlayışına uygun 

olarak yorumlamışlar ve bu sayede de bağlı oldukları Yunan toplumunun ulusal 

hislerine temas ederek birliktelik olgusunu güçlendirmeyi amaçlamışlardır.

Farklı  söylemlere  sahip  bazı  Yunan  aydınlarının  varlığına  rağmen 

günümüzde  pek  çok  Yunanlı  için  hala  Helenizmin  sınırları  bugünkü  Yunan 

coğrafyasının çok ötesindedir ve Kuzey Epir’i, tüm Makedonya ile Trakya’yı, hatta 

Anadolu’yu da içine almaktadır.

Helen egemenliğini genişletme ve Türk boyunduruğu altındaki soydaşları 

kurtarmak olarak söylemlendirilen ifade Yunanistan’ın Megali İdea’sının düşünsel 

ve  söylemsel  temellerini  oluşturmuştur.  Bu  ifadenin  bazı  kesimler  tarafından 

1919’da Anadolu’ya yönelik gerçekleşen Yunan işgali ile birlikte dillendirildiğinin 

düşünülmesi hatalı bir yaklaşım olarak nitelendirilebilir. Bu ifade Yunan işgalinden 



Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı

291


ÇTTAD, IX/20-21, (2010/Bahar-Güz)

çok  daha  öncesinde  ortaya  konulmuş  ve  Yunanistan’ın  Osmanlı  ülkesinde  açılan 

özel  okullar  ve  Ortodoks  kiliseleri  aracılığıyla  başlattığı  bir  eğitim  seferberliği 

kampanyasıyla gün yüzüne çıkartılmıştır. Özellikle Trabzon Metropoliti Hrisanthos 

ve  İzmir  Metropoliti  Hrisostomos  gibi  dini  liderler  kilisenin  Helen  söylemlerini 

yaymasında  önemli  rol  üstlenmişlerdir.  Bu  Megali  İdea’nın  başka  bir  boyutudur 

ve  Yunanistan  tarafından  en  az  siyasi  egemenlik  alanının  genişletilmesi  kadar 

önemsenmiştir. Şöyle ki, eğitim seferberliği hedeflerine ulaştığı takdirde ve Anadolu 

Rumları  Helen  bilinciyle  yetiştirilince  bütünselleşmiş  bir  Helen  Ulusu  yaratılmış 

olacak, bu sayede Yunanistan’ın Osmanlı topraklarını ilhakı kolaylaşacaktı.  Atina 

yönetimi tarafından desteklenen Anadolu sınırları içindeki Rum eğitim kurumlarının 

büyük oranda bu amacı gerçekleştirmede başarılı oldukları söylenebilir ki bunun 

da ispatı olarak tarih boyunca Anadolu Türkleriyle yakın ilişkiler içerinde bulunan 

Anadolu  Rum  toplumunun  önemli  bir  kısmının  işgalci  Yunan  ordusuna  destek 

vermesi gösterilebilir.

1919-1922 tarihleri arasında gerçekleşen ve Türk tarihçileri tarafından Milli 

Mücadele, batılı tarihçiler tarafından Türk-Yunan Savaşı Yunan tarihçileri tarafından 

farklı söylemlerle ifade edilmiştir. Örneğin Anadolu harekâtının Türklerin soydaş 

Rumları  öldürmeleri  nedeniyle  düzenlendiği,  Anadolu  sınırları  içerinde  Rumlara 

yönelik olarak soykırım planları yapıldığı ve Yunan ordusunun da Anadolu’ya bu 

planı  engellemek  amacıyla  geldiği,  o  yüzden  Yunanistan’ın  Anadolu’ya  barış  ve 

medeniyet getirmek amacıyla asker gönderdiği söylemleri kullanılmıştır. 

Son derece milliyetçi söylemlere sahip Yunanlı yazar ve tarihçiler dahi, Türk 

komutanların eğitim düzeylerinin ve deneyimlerinin Yunan komutanlara nazaran 

çok daha iyi düzeyde olduğunu kabul etmek zorundan kalmışlardır. Türk ulusal 

direnişinin lideri Mustafa Kemal Paşa’nın askeri dehasını, savaştaki stratejisini ve 

etkinliklerini övmüşler, bunun yanında gerçekleşen zaferde Türk diplomasisinin de 

büyük payı olduğuna işaret etmişlerdir.

Eser  giriş  ve  sonuç  bölümleri  dışında  beş  bölümden  oluşmaktadır.  Giriş 

kısmında  Helen  (Yunan)  ulusunun  isimlendirilmesi  üzerinde  duran  yazar  Türk 

ve  Yunan  taraflarının  Yunan  uluslarını  ve  Rum  halkını  isimlendirmede  farklı 

terminolojiler  kullandıklarını  ortaya  koymaktadır.  Türkiye’de  Rum  denildiğinde 

Ortodoks  olan,  Yunanca  konuşan  Osmanlı  ve  daha  sonra  Türk  uyruklu  olan 

bir  azınlık  mensubunun  anlaşıldığını,  Yunan  ya  da  Yunanlının  ise  Yunanistan 

vatandaşı  olan  Ortodoks  Hıristiyanlar  olarak  nitelendirildiğin  ileri  süren  yazar, 

buna karşılık Yunanistan’da halkın Rum ya da kendi dillerindeki şekliyle Romyos 

sözcüğünü Yunan halkı için kullanıldığını belirtmektedir. Adı geçen tanımlamaların 

tarih  boyunca  nasıl  oluştuğu  üzerinde  de  duran  yazar,  Helenizm  ideololojisi  ile 

Ortodoksluk  mezhebi  arasındaki  ilişkiye  de  değinmektedir  ki  bu  ilişkinin  aynı 

zamanda  Türk  egemenliğindeki  Yunan  nüfusunun  yazarın  ifadesiyle  Türkler 

tarafından  faklılaştırılmalarına  izni  vermeyişinde  de  kilisenin  önemli  etkileri 

olduğuna eserde yer verilmiştir.




Mustafa ÖZDEMİR

292


ÇTTAD, IX/20-21, (2010/Bahar-Güz)

Eser Helenizm ideolojisinin Ortodokslukla olan ilişkisini ortaya koyduktan 

sonra Yunanlılarda ulusal bilincin nasıl oluştuğu sorusuna da cevap bulmaktadır. 

Bu bilincin oluşmasında iç etkenler olarak Ortodoks kilisesi, fenerli Rum bürokratlar 

ve  tüccarları  ile  ayanları  veren  eser  dış  destek  olarak  da  Rus,  İngiliz  ve  Fransız 

etkisinden söz etmektedir.

Yunanlılık bilincinin oluşumda etkili olan iç ve dış etmenlerden bahsedilen 

giriş  bölümü,  Yunanistan’ın  bağımsızlığına  kavuşması  sonrasında  Yedi  Adaları, 

Teselya,  Epir,  Makedonya,  Trakya,  Girit,  Oniki  Adalar,  Kıbrıs,  Anadolu’nun 

Sakarya nehrine kadarki kısmını, Karadeniz kıyılarını zaptederek İstanbul’u başkent 

haline getirecek olan Megali İdea ülküsünün XIX. ve XX. Yüzyıllardaki Yunan dış 

politikasının belirleyici etkeni olduğuna değinilerek son bulmuştur.

Kitabın  “Helenlerin  Cephesinden  Anadolu  Harekâtını  Hazırlayan  Gelişmeler” 

başlıklı  birinci  bölümü  Osmanlı  ülkesinde  ilan  edilen  II.  Meşrutiyet’in  Yunan 

toplumu  tarafından  nasıl  anlaşıldığına  değinerek,  aynı  tarihlerde  Yunanistan’da 

gerçekleşen  Gudi  darbesi  üzerinde  durmuştur.  Ayrıca  1910-1912  döneminde 

Yunanistan ve Venizelos’un gerçekleştirdiği düzenlemeleri tarihsel bir perspektifle 

ele  alan  eser,  Osmanlı  Devleti’yle  yaşanan  Balkan  Savaşları’nda  Yunanistan’ın 

diğer Balkan devletlerinin Yunan çıkar alanlarını ele geçirme riski üzerine savaşa 

girdiği tezinin Yunan tarih kitaplarında yer aldığına da değinmektedir. I. Dünya 

Savaşı sırasında Kral Konstantin’in liderliğini yaptığı savaşta tarafsız kalınmasını 

savunanlar  ile  Başbakan  Venizelos’un  liderliğinde  ki  savaşa  katılınmasını 

savunanlar  arasındaki  mücadelenin  Yunanistan’da  ulusal  bölünmeye  yol  açtığını 

ileri süren yazar eserinde adı geçen bölünmenin ileriki dönemlerde Yunanistan’ın 

gerçekleştireceği Anadolu Harekâtının başarısız olmasındaki etkenlerden birine yol 

açacağına da değinilmektedir.

Kitabın “1919 Yılı Sonuna Kadar Yunan İşgalleri ve Anadolu Harekâtı Çerçevesinde 

Gelişmeler”  başlıklı  ikinci  bölümünde  dünya  savaşı  sonrasında  gerçekleştirilen 

Paris  Barış  Konferansı  ve  bu  süreçte  gerçekleştirilen  Yunan  propagandaları 

irdelenmektedir.  Yapılan  Yunan  propagandalarının  Batı  Anadolu’da  Rum 

çoğunluğu olduğu ve bölge Türk halkının Rum toplumuna zulmetmesi merkezinde 

toplandığı  üzerinde  duran  eser,  gerçekleştirilen  propaganda  ve  Yunan  temsilcisi 

Venizelos’un  konferansa  sunduğu  muhtıranın,  konferanstaki  büyük  devletlerin 

temsilcileri üzerinde etkili olduğu ve İtalya’nın muhalefetine rağmen bölgeye Rum 

toplumunu koruma göreviyle Yunan kuvvetlerinin çıkarılmasına karar verildiğine 

de yer vermektedir. Eserde Batılı büyük devletlerin desteğinin alınması sonucunda 

İzmir’e  yönelik  Yunan  işgalinin  gerçekleşmesi  ve  Osmanlı  yönetimimin  batılı 

devletler tarafından pasivize edilmesi sonucunda 1919 yılının ikinci yarısında Batı 

Anadolu’da  Yunan  işgalinin  ilerleme  sürecine  girdiği  ve  bu  sürecin,  oluşumda 

Yunan ordusunun Müslümanlarda olmak üzere bölge halkının önemli bir kısmının 

destek  vermesinin  de  etkili  olduğunu  savunan  Yunan  tarihçilerinin  görüşlerine 

de  değinilmiştir.  İkinci  bölümün  sonunda  Batı  Anadolu’daki  Yunan  ilerleyişine 

karşı  oluşan  Türk  direnişi  ile  ilgili  Triantafillidis,  Aggelomatis,  Hronopulos  gibi 




Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı

293


ÇTTAD, IX/20-21, (2010/Bahar-Güz)

Yunan tarihçilerinin görüşlerine yer veren eser, adı geçen tarihçiler tarafından barış 

şartlarına karşı reaksiyon göstermeye hazır Türk subaylarının Türk direnişinin lideri 

olarak görülen Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanmasıyla direnişin başladığı, 

direnişin güçlenmesinde İngilizlerin baştaki ilgisizliğinin ve İstanbul’daki İtalyan 

Komiseri Kont Sforza’nın desteğinin etkili olduğu, toplanan Erzurum ve özellikle 

Sivas  kongrelerinin  beyannamelerinin  sadece  padişah  ve  Yunanistan’a  değil  tüm 

batıya sunulmuş bir nota olarak nitelendirildiğine de değinmiştir.

Kitabın “1920 Yılında Yunan Milletvekili Seçimlerine Kadar, Anadolu Harekâtı 

Çerçevesindeki Gelişmeler” başlıklı üçüncü bölümünde 1920 yılı içinde Yunan işgali 

merkezli  Anadolu’daki  durum  ve  Yunan  iç  siyasasında  ortaya  çıkan  gelişmeler 

irdelenmektedir. Yunan Genelkurmayı’nın hazırladığı tarih kitabında yer alan, Sevr 

Antlaşması’nın Yunanistan’ı zor durumda bıraktığını, bu antlaşmanın Yunanistan’ı 

ilgilendiren  hükümlerinin  sadece  Kemalistlere  karşı  zafer  kazanılması  halinde 

dayatabileceği,  dolayısıyla  da  Sevr  Antlaşması’nın  kaderinin  Yunan  ordusunun 

Kemalist  birliklere  karşı  başarılı  bir  harekât  gerçekleştirmesine  bağlı  olduğu 

görüşüne yer veren eser, genel anlamda bir çok Yunan tarihçisinin de bu görüşte 

birleştiklerini belirtmiştir. Aynı zamanda 22 Haziran 1920 Yunan genel taarruzuna 

da yer verilen eserin bu bölümünde gerçekleşen saldırıyla birlikte Türk – Yunan 

savaşının  başladığı,  bu  saldırının  Venizelos  taraftarlarının  beklentilerinin  tersine 

Türklerin  barış  şartlarını  kabul  etmesini  sağlamadığı,  Türk  direnişini  daha  da 

şiddetlendirdiği  ifade  edilmiştir.  Üçüncü  bölümün  son  kısmında  Yunanistan’da 

1920 Genel Seçimleri ve Yunan ordusuna olan etkilerine değinen eser, Venizelos’un 

seçimleri kaybedip ülkeyi terk etmesi, Kral Konstantin’in sürgünden geri dönerek 

iktidarı ele alması ve bazı Venizelist subayların ordudan atılması gibi gelişmelerin 

Yunan  ordusunda  var  olan  Venizelist  –  Konstantinist  ayrımını  derinleştirdiğini 

ortaya koymaktadır.

Kitabın  “Batı  Cephesinde  Yunan  Taarruzu  ve  Düzenli  Türk  Ordusunun 

Mücadelesi” başlıklı dördüncü bölümünde özellikle Çerkez Ethem İsyanı, I. ve II. 

İnönü  Savaşları  ile  Yunan  genel  taarruzu,  Kütahya-  Eskişehir  Savaşları,  Sakarya 

Savaşı  ve  bu  savaşların  ortaya  çıkardığı  siyasal  gelişmelere  yer  verilmiştir.  Eser 

bazı  Yunanlı  tarihçilerin  I.  ve  II.  İnönü  Savaşı’nda  alınan  yenilgiyi  subayların 

tecrübesizliği  ve  yetersiz  istihbarata  bağladıklarını  belirterek  Kemalist  ordunun 

artık disiplinsiz çetelerden değil tamamen disiplinli ordu birliklerinden oluştuğu, bu 

orduda büyük deneyimlere sahip ordu mensuplarının görev yaptığı ve o dönemin 

şartlarına  göre  iyi  silahlanmış  olduklarının  anlaşıldığı  görüşlerinde  Yunanlı 

tarihçilerin birleştiklerine işaret etmektedir. 

Kütahya  –  Eskişehir  Savaşlarında  alınan  Yunan  başarısının  Triantafillidis 

gibi bazı Yunanlı tarihçiler tarafından abartıldığı ve yunan komutanlarının ihtiyatsız 

davrandığı  görüşlerine  yer  veren  eser,  Sakarya  Savaşı’nı  Yunan  ordusunun 

kaybetmesiyle “ordunun bu savaşta filizlerini kaybettiği” ve başarısızlığın ordudaki 

hatalı terfiler ve parti çıkarlarının vatan çıkarlarının üzerinde tutulmasına bağlandığı 

yolundaki Yunan tarihçilerinin görüşlerine de değinmektedir. 



Mustafa ÖZDEMİR

294


ÇTTAD, IX/20-21, (2010/Bahar-Güz)

Kitabın  “Anadolu  Harekâtı’ndan  Anadolu  Felaketi’ne”  başlıklı  son  kısmında 

Türk ordusu tarafından başlatılan Büyük Taarruz ve Dumlupınar Meydan Savaşı ile 

birlikte başlayan Anadolu’daki Yunan gerileyişi ve yerli Rum ve Yunan unsurların 

Anadolu’yu  terk  ediş  sürecine  değinen  eser,  Yunan  tarihçilerinin  ifadesiyle, 

gerçekleşen Anadolu felaketi sonrasında Yunanistan’da oluşan 1922 ihtilali ve Krallık 

yönetiminin  sona  ermesine  değinmekte,  aynı  zamanda  da  Yunan  tarihçilerinin 

gözüyle Mudanya Ateşkesi ve Lozan Barış Antlaşması’nı da irdelemektedir.

Genel anlamda “Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı (1919-1923)”

Türk  Kurtuluş  Savaşı  olgusunun  karşı  tarafın  gözüyle  irdelenmesine  katkıda 

bulunan önemli bir eser olduğu ortaya çıkmaktadır. Kitabın okuyucusu süreçle ilgili 

Yunan  tarihçilerin  yaklaşımları  ve  öne  çıkardıkları  olgular  hakkında  fikir  sahibi 

olabilmekte  ve  Yunan  tarihçileri  arasındaki  farklı  bakış  açılarını  görebilmektedir. 

Anadolu  harekâtını  yaşamış  Yunan  askerlerinin  anıları,  o  döneme  ait  Yunan 

basınında  yer  almış  olan  haberler  ve  farklı  Yunan  tarihçilerinin  dönemi  algılayış 

biçimlerini yansıttıkları görüşleri yazarın da ifadesiyle gerek 1919-1923 sürecinde 

Anadolu’da yaşananların, gerekse aynı süreçte Yunan toplumunun yaşadıklarının 

daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. 



Mustafa ÖZDEMİR

*



Okutman Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü.

 

(mustafa.ozdemir@deu.edu.tr)



Yüklə 208,09 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə