Klasik osmanli çAĞi taşra teşKİlati bağlaminda halep eyaleti’NİN İdari, sosyal ve ekonomik tariHİne dair bazi tespitler



Yüklə 205,43 Kb.
səhifə1/3
tarix15.03.2018
ölçüsü205,43 Kb.
#32164
  1   2   3



KLASİK OSMANLI ÇAĞI TAŞRA TEŞKİLATI BAĞLAMINDA HALEP EYALETİ’NİN İDARİ, SOSYAL VE EKONOMİK TARİHİNE DAİR BAZI TESPİTLER

Prof. Dr. İsmail ÖZÇELİK*



Özet

Osmanlı taşra idaresi, daha önceki Türk- İslam devletlerindeki uygulamalardan birçok temel unsuru bünyesine dâhil etmiş, ancak bu teşkilat yapısını Osmanlılar önemli ölçüde geliştirmişlerdir. Osmanlı taşra teşkilatı, beylik döneminden devletleşme sürecine geçişle birlikte çeşitli aşamalardan geçtikten sonra, XVI. yüzyılda Rumeli, Anadolu, Arabistan ve Kuzey Afrika’da en geniş uygulama aşamasına ulaşmıştır. XVI. yüzyıl Osmanlı tahrir kayıtlarında günümüz Suriye’si toprakları, Osmanlı idari yapılanması içerisinde üç önemli liva şeklinde görülmekteydi. Bunlardan birincisi Suriye’nin güneyini oluşturan Şam livası (Dımaşk), ikincisi (günümüz Suriye’nin kuzeyinde bulunan) Halep livası ve üçüncüsü günümüz Suriye’sinin kuzey batısında bulunan Hama ve Humus livasıydı. XVI. yüzyıldan itibaren Halep Eyaleti XX. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı taşra teşkilat yapılanmasına göre şekillendirilmiş bir idari yapılanma arz etmektedir. Buna göre bu eyalet, saliyanesiz eyaletler kapsamında yer almış ve buraya Osmanlı eyalet idarecileri ve sipahiler atanmıştır. Bunlardan ilki Karaca Ahmet Bey’dir. Osmanlı Devleti, diğer Arap eyaletlerinin aksine Şam ve Halep eyaletlerine özellikle Türkçe konuşan beyler ve sipahiler tayin etmiştir. Bu durum aynı zamanda Halep Eyaletine verilen önemin bir göstergesidir. Kayıtlardan anlaşıldığına göre; Halep Eyaletinde birçok etnik kökenden topluluklar yaşamaktadır. Ancak Halep’in nüfus yapısı esas itibari ile ana unsurunu Arap ve Türkmenler oluşturmuşlardır. Az sayıda Ermeni, Asuri, Yahudi, Kürt ve Çerkez de Halep Eyaletinde yaşantılarını sürdürmüşlerdir. Yine kayıtlar itibarıyla Halep Eyaleti ve çevresinde kadim bir Türkmen iskânının olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 24 Oğuz boyunun en az 10 boyuna ait alt oymak ve cemaatler Halep ve yöresinde yaygın bir şekilde yaşamışlardır. Bu boyların 24 Oğuz boyundan Beydili, Eymur, Afşar, Çepni, Bayat, Döğer, Yıva, Karkın, Kınık ve Peçeneklerin olduğu tespit edilmiştir. Bu 10 Oğuz boyunun alt oymak ve cemaatleri Halep ve çevresinde yaygın bir şekilde yaşantılarını idame ettirmiş ve burada Osmanlı idaresi tarafından iskân edilmişlerdir.



Abstract

The Ottoman provincial administrative structure mostly followed the tradition of Turko-Islamic governmental practices and developed them according to its own needs. In the 16th century, according to Ottoman land registers, Syrian lands were organized under three province. These are the province of Damascus, the province of Aleppo (the northern parts of the nowadays Syria) and the province of Hama and Humus (the western parts of the nowadays Syria). After the 16th century the province of Aleppo was structured as salyanesiz province (taxed directly by the central government) and the Ottoman timar officers and provincial administrators were appointed there in this respect. Contrary to the other Arabic provinces, the Turkish speaking administrators and officers were appointed to Aleppo and Damascus. This was also a result of the importance of the Aleppo province. According to the registers, people from many different ethnic origins lived together in Aleppo. But the majority of the province was constituted of Arabs and Turcoman tribes. There were also some Armenian, Jewish and Caucasian elements in Aleppo. Beside according to the registers Aleppo was an ancient Turcoman settlement. At least ten tribes of twenty-four Oghuz tribes settled and lived in and around Aleppo. Some of them are Beydilli, Eymur, Afşar, Çepni, Bayat, Döğer, Yıva, Karkın, Kınık and Pecheneks. The communities belong to these tribes were lived and settled in and around Aleppo with the support of the Ottoman authorities.



I-Giriş

Osmanlı taşra idaresi, daha önceki Türk- İslam devletlerindeki uygulamalardan birçok temel unsuru bünyesine dâhil etmiş, ancak bu teşkilat yapısını Osmanlılar önemli ölçüde geliştirmişlerdir.1 Osmanlı taşra teşkilatı, beylik döneminden devletleşme sürecine geçişle birlikte çeşitli aşamalardan geçtikten sonra, XVI. yüzyılda Rumeli, Anadolu, Arabistan ve Kuzey Afrika’da en geniş uygulama aşamasına ulaşmıştır. 2

Osmanlı taşra teşkilatı üzerine ilk öncü çalışma İ. Metin Kunt3 tarafından yapılmıştır. Daha sonra yapılan çalışmalar da onun bu görüşlerine yeni bakış açıları getirmiştir.4 Osmanlı taşra teşkilatı ile ilgili XVI. yüzyıl başlarına ait olan bazı kısa listeler yayınlanmış olmakla birlikte, bu konuda yeterli ve geniş çaplı bir neşir çalışması yapılmamıştır.5

Osmanlı taşrasındaki eyalet idaresinin mülkî âmiri olan beylerbeyi, “Paşa Sancağı” diye tabir edilen eyalet merkezinde oturmakta olup, genellikle buradan elde edilen gelirleri tasarruf etmekteydi.6 Klasik Osmanlı eyaleti, tımar sisteminin uygulandığı sancaklardan meydana gelen bir idarî birimdir. Yani sancak; askerî, idarî ve iktisadî açıdan tımar sistemi dâhilinde Devlet-i Aliye’nin taşra idaresinin ana birimidir. Bu idarî sistem içerisinde sancak taksimatı kısmen sabit kalmışsa da, eyaletlerin konumu ve sayısı devletin yıkılışına kadar sürekli değişiklik göstermiştir. Bu değişikliklerde yeni fetihler tek faktör değildi. İktisadî değişmeler de bu hususta etkin rol oynamıştır.7

Osmanlı kayıtlarından anlaşıldığına göre;1580 yılından itibaren “Beylerbeyilik” tabiri yerine “Eyalet” terimi kullanılmaya başlanmıştır. Bu terim XVI. yüzyıl süresince sancak veya vilayet terimlerinden ziyade, bölgesel bir idarî yerleşimi ifade ediyordu. Bu dönemde bir ülke fethedildiği zaman Osmanlı’nın taşra yönetim prensipleri yeni fethedilen bölgeye de uygulanır ve orası ihtiyaca göre birkaç eyalet ve sancağa ayrılarak Osmanlı idari yapılanmasına göre taksim edilirdi. Dolayısıyla bu taksimat esnasında birçok eski sancağın eyalet haline getirildiği de olurdu.8 Her Osmanlı eyaleti ve kendi bünyesindeki kaza- nahiye-köy gibi idarî üniteler, belli bir coğrafî sınıra sahipti. Ancak hemen şunu belirtelim ki, bir Osmanlı eyaleti, günümüzde Türkiye’de mevcut bir ilin sınırlarından çok daha geniş coğrafî sınırlara sahipti. Yani, bir iki istisna dışında, günümüzdeki bir vilayetin genişliği, ancak bir Osmanlı sancağının genişliğine tekabül etmektedir.9

Osmanlılarda eyalet idaresi, devletin karakteristik toprak idare sistemi olan “dirlik sisteminin” uygulanıp uygulanmamasına göre XVI. yüzyıldan itibaren iki ana kategoriye ayrılmıştır. Buna göre: Sâliyanesiz Eyaletler, Bu eyaletler tımar sisteminin uygulandığı ve tahrir yani yazım-sayım işleminin yapıldığı eyaletlerdir. Tahrir sırasında eyaletin gelirleri has, zeamet ve tımar şeklinde dirliklere ayrılırdı. Bu türden eyaletlerin gelirleri içerisinden önemli bir kısmı da padişah hasları olarak merkez hazinesine aktarılırdı.10 Ayrıca, bu eyaletlerin mahallînde yapılan harcamalardan sonra artan para, merkezî hazineye her yıl “irsaliye” olarak gönderilirdi. Saliyânesiz eyaletlerin merkezî otoriteye olan bağlılıkları çok güçlüydü. Çünkü bu eyaletlerde tımar sistemi uygulandığından, siyasî otoritenin tahrir yapmak ve tımarları teftiş etmek gibi sebeplerle taşradaki idari birimler üzerinde sıkı bir kontrolü vardı.11



Sâliyaneli12Eyaletlere gelince: Salyaneli eyaletlerde idarecilere dirlik tahsisi yapılmaz bunun yerine başında bulundukları eyaletin hazinesinden kendilerine nakit olarak takdir edilen salyane (yıllık maaş) verilirdi.13 Salyanelerin ne miktarda olacağı kanunnamelerle tespit edilirdi.14

Halep Eyaletinin Klasik Osmanlı Dönemde Osmanlı Eyaletleri İçindeki Yeri

Tımar Sistemine Dâhil Eyaletler(Salyanesiz E.)15

TımarSistemi Dışındaki Eyaletler(Salyaneli E.)

  • Rumeli

  • Mısır

  • Anadolu

  • Bağdat

  • Karaman

  • Yemen

  • Budin(Budapeşte)

  • Habeş

  • Temeşvar

  • Basra

  • Bosna

  • Lahsa

  • Cezâyir-iBahr-iSefid (kısmen salyaneli)

  • Cezâyir-i Garp

  • Kıbrıs (kısmen salyaneli)

  • Trablusgarp

  • Zülkadriye

  • Tunus

  • Diyarbekir

  • Özi16

  • Rum (Sivas)

  • Atina

  • Erzurum



  • Şam (kısmen salyaneli)



  • Trablus-Şam



  • HALEP17



  • Rakka



  • Kars



  • Çıldır



  • Trabzon



  • Kefe



  • Musul



  • Van (kısmen salyaneli)



  • Şehrizor (kısmen salyaneli)


















Tımar sisteminin uygulandığı eyaletler, Aynî Âlî’nin 1609 tarihli “Kavânîn-i Âli Osman der Mezâmîn-i Defter-i Divan” adlı eserinde belirttiğine göre 23 tanedir. Bunun dışında kalan eyalet sayısı ise 11’dir.

Devlet-i Aliyye’nin ilk dönemlerinde, taşrada mülkî idarede belli konularda müstakil bir kimliğe sahip olan sancak beylerinin, XVII. yüzyılın ortalarına doğru eyalet valileri olan Beylerbeyilerin otoritesi altına girmeye başladıkları görülmektedir.18 XVI. yüzyılın ikinci yarısında bu çatışmanın en kritik noktaya gelmesi üzerine ünlü vezir Köprülü Mehmet Paşa, merkezî idarenin üstünlüğünü yeniden kurmak istemiş, ancak bu girişim çok sayıda ümerayı çevresine toplayan Abaza Hasan Paşa’nın isyanıyla neticelenmiştir.19

Osmanlı taşra idaresi, XVII. yüzyıl sonlarına doğru kısmen değişikliğe uğramaya başlamıştır. 1695 yılından sonra bazı mukataalar, geliri önceden alınmak üzere bazı şahıslara devredilmiştir. İltizam ya da malikâne sistemi20 adı verilen bu sistemde mültezimler bu gelirleri hayatları boyunca ellerinde bulundurma yetkisine sahip olmuşlardır. Bu durum Devlet-i Aliye’nin çeşitli bölgelerinde “Ayan” 21 ismi verilen ve bölgelerinde büyük nüfuza sahip olan kimselerin taşra idaresinde söz sahibi olmalarına ve güçlenmelerine yol açmıştır. XVII. yüzyılın sonlarında da mülkî idarede değişikliklere gidilerek taşra idarecisi olan Beylerbeyi ve Sancak Beyi atamalarında rüşvetin ve iltimasın kaldırılmasına, yönetime getirilecek kimselerin bizzat hükümdar ya da sadrazam tarafından atanmasına dikkat edilmiştir.

Osmanlı Taşra teşkilatında sancak temeline dayanan idarî sistem, eyalet birimlerine rağmen XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir. Fakat Tanzimat’tan sonra, taşradaki eyalet örgütlenmesi değişime uğrayarak, vilayetler esasına göre yeniden düzenlenmiştir.22 Tanzimat döneminde ayrıca taşradaki mahallî idareler de yeni bir düzenlemeye tâbi tutulmuştur.23

II- Osmanlı Hâkimiyetinde Halep Eyaleti

Tarihi MÖ 3000'li yıllara uzanan Halep Şehri ve Kalesi’nde çeşitli hâkimiyetler yaşanmıştır. Sırasıyla şehirde; Mezopotamya’da kurulan eskiçağ devletleri, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Arap hâkimiyeti, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mirdasiler, Ukayliler ve çok kısa bir süreliğine Büyük Selçuklu Devleti, Memlukler ve Osmanlı Devleti hâkimiyeti devirleri yaşanmıştır.

Osmanlı Hâkimiyeti öncesi Halep’in durumu hakkında Arap seyyahı İbni Battuta24 geniş bilgiler verir. Buna göre Halep, XIV. Yüzyılda Hamadanioğulları’nın egemenliği altındaydı. Ünlü Seyyah Halep’ten bahsederken kentin meşhur ve bilinen bir şehir olduğunu devrin büyük şair ve yazarlarının eserlerinde Halep’ten söz ettiğini söyler. Halep’i genç bir kıza benzeten İbni Batuta “Halep perçemleri olan süslü bir genç kızdır. Bolluk ve bereket şehridir” şeklinde ifadeler kullanmıştır. Ayrıca Battuta, Bizans Döneminde Halep’te birçok kilisenin olduğunu ve bu kentin aynı zamanda Hıristiyan dininin önemli bir merkezi durumunda olduğunu yazmıştır.25

İbni Batuta Halep’i tanıtırken şehrin sağlam kalelerle çevrili bir kent olduğunu, Kalesinin etrafının yontulmuş taşlarla örüldüğünü, şehre “Kale Şehri” isminin de verildiğini söyler. Ayrıca Halep şehrinin kalede iki sıra surlar ile korunduğunu, ayrıca şehirde iki büyük su kuyusu bulunduğunu ve aylarca dışarı ile irtibat olması bile su kuyularının halkın ihtiyacını karşıladığını yazar. Halep kalesindeki surların burçlar ile art arda bağlandığını ve burçlar üzerinde kullanışlı odalar olduğunu söyleyen İbni Batuta, her odanın muhteşem sanat eseri olan pencereler ile dışarıya bağlandığını yazmıştır. Bu odaların âdete dönemin şartlarında soğuk hava deposu gibi kullanıldığını ve burada yemeklerin bozulmadığını anlatır.26

İbni Batuta’ya göre, şehre geldiğinde şehrin valisi Argun Deva adında biridir. Valinin adaletli, hukuk bilgisinin çok fazla, ancak çok cimri biri olduğundan bahseder. Ayrıca İbni Batuta bu şehirde her dört mezhep için ayrı bir kadının bulunduğundan da bahseder.27

Osmanlı dönemine gelindiğinde Halep diğer Arap şehirleriyle birlikte Mumlukların elinde bulunuyordu. Arap âlemi Kızıldeniz’deki Portekiz saldırılarından korkuya kapılmış bütün Arap dünyası, umutlarını, dönemin büyük hükümdarı olan Osmanlı sultanına bağlamışlardı. Hz. Muhammed soyundan gelme Mekke şerifi, 1516’da Yavuz Sultan Selim’e bir heyet göndermeyi önermiş, Memluk Sultanı Al-Gavri bunu önlemişti. O zamanlar Arap ülkelerinin Osmanlı yönetimini kabul etmeye hazır oldukları olasıdır; nitekim Sultan Selim, Memluklerin üzerine yürüdüğünde Araplara, kendilerini Memluk boyunduruğundan kurtarmaya ve İslam dünyasını korumaya geldiğini ilan etmiştir.28

Yavuz Sultan Selim'in Memluk Sultanı Kansu Gavri'yi mağlup ettiği Mercidabık Savaşı'ndan sonra (24 Ağustos 1516) Osmanlı hâkimiyeti altına giren Halep şehri (28 Ağustos 1516) doğu ile batı ticaretinde önemli bir merkez olarak gelişme göstermekteydi. Osmanlı hâkimiyetiyle birlikte şehrin geçmişinde rastlanmayan büyük bir gelişme devri başladı ve bu dönem Halep tarihinin birçok bakımdan en parlak dönemini teşkil etti. Suriye bölgesinin fethinden sonra Osmanlılar bölgedeki eski Memluk idari teşkilatını bozmadılar. Halep de Memluk döneminde olduğu gibi Şam beylerbeyi idari bölgesi içinde yer alıyordu.29 Yukarıda da ifade edildiği gibi, günümüz Güneydoğu Anadolu’nun önemli bir kısmı ve Suriye yani Çukurova ile birlikte Yavuz Sultan Selim zamanında düzenlenen Mısır Seferi ile ve Mercidabık Savaşı sonrasında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Memluk sultanının yenilmesiyle neticelenen bu savaş sonucunda Halep alınmış ve akabinde Hama ve Humus ile Şam şehirleri de Vezir Yunus Paşa komutasında ele geçirilmiştir. Sultan Selim, ilk Beylerbeyi olarak da Halep’e Karaca Ahmet Bey’i tayin etmiştir. Bundan sonra Sultan Selim hemen Mısır’a gitmeyip Suriye’deki Arap beylerini elde ederek onlara para ve hediyeler verip gönüllerini almıştır. Kendisine karşı savaşanların bir kısmını affetmiş, Arap eyaletindeki sancaklara sancak beyleri tayin etmiştir. Sultan, Dürzilerin memnun olması için onların beylerinden Maanoğlu’na sancak beyliği vermiştir.30

Halep’in idaresi de daha önceden olduğu gibi Şam beylerbeyi idari teşkilatı içerisinde yer almıştır. Yavuz Sultan Selim’in ölümü ve yerine Kanuni Sultan Süleyman’ın geçmesi üzerine, eski Memluk beylerinden olan ve Yavuz Sultan Selim tarafından Şam Beylerbeyiliği verilen Can-birdi Gazali Halep’i de tesiri altına alan bir isyan başlatmıştır. Can-birdi Gazali şehri kuşatmışsa da Halep halkı, Osmanlı garnizonu ile ortak hareket edip ona karşı direnmiştir. İsyanın bastırılmasından sonra bölgedeki idari teşkilat yeniden düzenlenmiştir.

Ancak Canbardi el-Gazali’nin 1520 deki isyanının ardından, Şam ve Halep eyaletlerine Türkçe konuşan Osmanlı valileri atandı ve tımar sistemi bu eyaletlerde kuruldu. Geleneksel Osmanlı eyalet yönetimi kalıplarının uygulamaya konulması, Suriye içlerine güvenli bir biçimde Osmanlı etki alanına soktu. Eyalet yöneticilerinin başında dili Türkçe olan Osmanlılar vardı. Halep eyaletinin birçok köyüne Türkçe konuşan sipahiler yerleştirilmişti. Diğer Arapça konuşulan eyaletlerin valileri ise tersine, sıklıkla yerel seçkinlerden atandı: Mısır ve Bağdat’a Memluklar, Lübnan’daki Trablusşam ve Irak’taki Basra eyaletlerine kabile şefleri atandı.31

Halep şehrinin XVI. yüzyılda fethedilmesinden sonra Osmanlı kültürüyle yoğrulup şekillendiği gözlemlenmektedir. Zaten Osmanlı devleti Suriye’yi fethedene kadar, imparatorluk inşa etme konusunda yüzyılların deneyimini kazanmışlardı. Bu deneyim Osmanlıları yeni fethettikleri toprakları, iki yoldan birini seçerek birim parçaları haline getirmeye yöneltiyordu. Bu bölgeleri ya doğrudan kendi eyalet yönetimlerine dâhil ediyorlar, ya da fetihten önceki mevcut yöresel seçkinlerin eline bırakıyorlardı. İkinci durumda yerel yöneticiler sultan adına vergileri topluyor ancak öte yandan ciddi bir bölgesel özerkliğe de sahip oluyorlardı. Ele geçirmelerinin neredeyse hemen ardından tüm Suriye topraklarına yönelik araştırma çalışmaları yapmalarına karşın Osmanlılar, burada hangi eyalet sistemini uygulayacakları konusunda başlangıçta biraz tereddüt gösterdiler.

XVI. yüzyıl Osmanlı tahrir kayıtlarında günümüz Suriye’si toprakları, Osmanlı idari yapılanması içerisinde üç önemli liva şeklinde görülmekteydi. Bunlardan birincisi Suriye’nin güneyini oluşturan Şam livası (Dımaşk), ikincisi (günümüz Suriye’nin kuzeyinde bulunan) Halep livası ve üçüncüsü günümüz Suriye’sinin kuzey batısında bulunan Hama ve Humus livasıydı.32 Şam livası aynı zamanda Osmanlı tahrir kayıtlarında Arap vilayeti olarak geçen ve Şam, Gazze, Safed (İsrail’in kuzey kesimi), Salt ve Aclun (Ürdün), Halep, Hama ve Humus (Batı Suriye), Trablus, Antep, Birecik, Adana, Üzeyr,(Osmaniye ve Payas içine alan Sancak) Tarsus ve Sis (Kozan) livalarını kapsayan eyaletin merkez livasıydı.33 Şam livasına baktığımızda bu livanın ise 19 nahiyeden müteşekkil olduğu görülmektedir.34

Halep livası 30 nahiyeden meydana gelmekteydi.35 1536 Tarihinde Halep Livasında 30 nahiye, 15 şehir ve kasaba, 1.062 köy ve 2.342 mezra mevcuttur. Ayrıca Halep’te Halep ve Derbisak kaleleri bulunmaktadır. Bu tarihte Halep Livasına ait 8 kaza bulunmaktadır.36 Halep sancağının XVI. asırda iki önemli şehri bulunmaktadır. Halep hem sancak hem de bölgedeki en önemli ticaret merkezidir.37

Osmanlı Devleti, sözünü ettiğimiz yerleşim birimlerinin 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye Savaşları ile Osmanlı Devleti’ne katıldıktan sonra yapılan tahrirlere göre; Ramazanoğulları’ndan devralınan topraklar, Çukur-ı Abad Eyaleti, Dulkadiroğulları’ndan devralınan topraklar “Zül Kadiriyye Eyaleti” ve Memluklerden alınan topraklar ise “Arab Vilayeti” şeklinde organize edilmiştir. Bu idari yapı içerisinde dikkati çeken bir husus “Çukur-ı Abad Vilayeti”nin (Adana, Üzeyr, Tarsus ve Sis Sancakları) daha sonraki yıllarda “Arap Vilayeti”ne bağlanmış olmasıdır.

III- Osmanlı Devlet İdaresinde Halep Livasının Nüfus ve Etnik Yapısı

Halep Livası’nın nüfus ve etnik yapısına bakıldığında çoğunluğun Müslüman sekeneden olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum Osmanlı resmi tahrir kayıtlarından açıkça anlaşılmaktadır. Tahrirler itibariyle Halep Livasının genel durumuna bakıldığında XVI. yüzyılda Halep livasında meskun 40.491 hane, 11.018 mücerred, 1.321 imam, 45 pir-i fani ve divane, 2 fakir, 16 sipahizade, 80 şerif, 12 ama, 1 mecnun, 43 çeltükçi hanesi, 25 mücerred-i çeltükçi, 10 çeltük nehri reisi, 7 çeltük sakası, 60 kürekçi ve ayrıca Halep Türkmenlerinden 9.954 hane ve 2.753 mücerred olmak üzere toplam 65.828 nefer Müslüman bulunduğu anlaşılmaktadır. Mevcut Müslüman nüfus ekseriyetinin Arap, Türkmen, Çerkez ve Kürtlerden oluştuğunu söylemek mümkündür.

Halep livasında Müslümanların dışında Müslüman olmayan kitlelerin mevcudiyeti de ebetteki söz konusudur. Osmanlı tahrir kayıtlarında bu kesimlerle ilgili kayıtlar yer almaktadır. Kayıtlara göre; Halep Eyaletinde Gayrimüslim olan ve “Gebran cemaati” olarak adlandırılan 170 hane ve 47 mücerred mevcuttur. 16 hanesi çeltükçi olmak üzere, toplam 129 hane Ermeni ile 7 mücerredi çeltükçi olmak üzere 29 mücerred Ermeni yaşamaktadır. Ayrıca 418 Nasara38 hanesi ile 191 mücerredi vardır.

Müslüman ve Hristiyanlardan başka Halep Livasında azda olsa Yahudiler de yaşamaktaydı. Yine Osmanlı Tahrir kayıtlarına göre; Yahudiler sadece bir köyde 6 hane ve 1 mücerred ile meskûn durumdaydılar. Netice olarak Halep livasında 1536 tarihinde yapılan tahrirde yazılmış olan 67.233 nefer bulunmaktadır. Bu da yaklaşık olarak 300.000 civarında bir nüfusa tekabül etmektedir.39



Halep Livasında Arap aşiretlerinin yoğun olarak bulunduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı tahrir kayıtlarına göre; Halep livası mufassal tahrir defteri kayıtlarına bakıldığında Halep livasında bulunan Arap aşiretleri ve cemaatlerinin de Menbic ve Amik nahiyeleri ağırlıklı olmak üzere Şeyzer, Cebel-i Sem’an, Cebbul, Cum, Derbisak, Bakraz (Bakraç) ve Sermin nahiyelerinde yaşadıkları görülmektedir. Konargöçer cemaatler arasında nüfusu en az olan bunlardır. 1536 tarihli defterde Halep Livasında Arap Cemaatlerin çoğu Beni Kilab kabilesine bağlıdır. Arap cemaatlerin toplamı 334 neferdir.40

Görüldüğü gibi Halep'te birçok etnik kökenden topluluk yaşamaktadır. Ancak Halep’in nüfus yapısı esas itibari ile Arap ve Türkmenlerden oluşmaktadır. Çok az sayıda Ermeni, Asuri, Yahudi, Kürt, Çerkez de Halep Eyaletinde şehirde yaşantılarını sürdürmüşlerdir.



Yüklə 205,43 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə