Kuda şu dört element çarmıhından kurtulurum



Yüklə 391,91 Kb.
səhifə6/8
tarix06.02.2018
ölçüsü391,91 Kb.
#26259
növüYazi
1   2   3   4   5   6   7   8

BİOENERJİ VE BEDENİMİZ

Bioenerji çalışmalarında genel psikolojik yapımız ve zihinsel durumumuz son derece önemlidir. Bioenerji uygulayıcısının, çalışmaya başlamadan önce kendisini rahatlaması gerekmektedir. Bu rahatlamayı sağlamak üzere nefesini doğru kullanmayı bilmek zorundadır.

Nefesimiz ve bedenimiz arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır. Örneğin uykuya geçerken belirli bir nefes moduna geçeriz. Grip ve benzeri problemler nedeniyle burnumuzun tıkalı olması nedeniyle uykuya dalmakta zorluk çekeriz. Çünkü nefesimiz yoluyla, artık rahatlıyorum mesajını bedenimize veremeyiz.

Herhangi bir düşünce veya fiziksel bir tehlike karşısında ortaya çıkan stres durumlarında bedenimiz alarma geçmektedir. Bu alarm, varlığımızı korumak amacıyla; bedenimizi ve zihnimizi olabileceği en güçlü pozisyona yükseltmek amacıyla verilmiştir. Stres durumlarında; düşünce hızımız ve belleğimiz ile bedenimiz maksimum performansa ulaşır. Örneğin, bir evli çiftin tartışmasının düşünün. Stres durumu nedeniyle hafızaları ve düşünce hızları maksimum performansa ulaşacağından, yıllar önce olmuş olayları çok hızlı ve güçlü bir şekilde hatırlayarak karşı tarafa kullanmak isteyebilirler.

Stres durumlarında bedenin enerji ihtiyacını karşılamak üzere; nefesimiz ve kalbimiz hızlanır ve kaslarımızda gerilim meydana gelir. Nefesin hızlanması nedeniyle vücudumuza daha fazla oksijen gelmesi istenilir ve kabin de hızlanarak oksijenli kanı daha hızlı bir şekilde kaslara ulaştırması amaçlanır. Gelen enerji nedeniyle de kaslarımızda gerginlik meydana gelir. Aynı şey bizi yoracak kadar koştuğumuz durumlarda da olmaktadır. Nefes ve kalp hızlanmaktadır. Vücut enerji ihtiyacını nefes yoluyla karşılamakta ihtiyaç duyduğunu bildiği kaslara göndermektedir. Sistem kendisini korumak üzere doğal olarak planlanmıştır.

Ancak, stres tepkisi ile spor elbette birbirinden farklıdır. Spor bedensel performansımızı arttırırken stres düşürmektedir. Stres durumları ani enerji ihtiyacı olarak karşımıza çıktığından; vücudumuz bunu karşılayabilmek için, bazı bölümlerine gitmekte olan enerjiyi kısmaktadır. Bu kısıtlanan sistem öncelikli olarak sindirim sistemi olduğundan stres karşısında en çok zarar gören organlar bu sistemden çıkacaktır. Aslında bu alarm sistemi kendi içerisinde son derece anlamlıdır. Düşünün bir kere, stres durumu var, birisiyle kavga ediyorsunuz ve siz birdenbire lavaboya gitme ihtiyacı hissediyorsunuz. Dikkatimizi dağıtacak bu durum stres halinde bizi tehlikeye sokacaktır. Stres durumun uzun sürmesi halinde sıkıntı bu kadarla bitmemektedir. Stres durumlarında; kan damarlarının daralır, kan basıncını yükselmesi, safra boşalımı engellenir, sindirim sisteminin tüm fonksiyonlar azalır, mesane kaslarını gevşetir, insülin salınımı artar, kalın bağırsağın son kısmındaki büzücü kaslar (sfinkterler) kasılır. Bu nedenle uzun süreli stres durumlarında bedenimizde ciddi harabiyet söz konusu olabilir.

Bazı bioenerji uzmanlarının uygulama sonrasında kendilerindeki kötü enerjiyi atabilmek için bazen kustuklarını ifade etmesi bioenerji uygulamalarından çok üzerlerindeki oluşturdukları stres nedeniyledir. Karşılarındaki kişinin beklentilerinin karşılanmasını bireysel bir sorun haline getirmenin oluşturduğu stres nedeniyle; karşıdaki kişiye fayda vermek şöyle dursun, kendi sindirim sistemlerine zarar vermektedirler.

Stres ve bedenimizdeki tepkiler az çok anlaşıldıktan sonra bu konuları neden açıklamaya çalıştığımızı belirtelim. Bioenerji uygulamaları esnasında stres tepkisi vermek en uygunsuz çalışma şekli olacaktır. Enerjimiz karşıdaki kişi yerine kendi bedenimizin bazı bölgelerinde yığılma eğilimi gösterecektir. Bu nedenle herhangi bir nedenle uygulama esansında strese girdiğinizde bu çalışmanın etkisi minimum düzeye inecektir.


BİOENERJİ VE ZİHNİMİZ

Stres durumları düşünceler yoluyla da oluşabilmektedir. Kaygı verici düşünceler zihnimizde bulunduğunda bedenimiz aynı tepkileri sergilemektedir. Örneğin yükseklik korkusu olan birisi yüksek bir binadan aşağı doğru baktığını düşünse yine başı dönmeye, midesi bulanmaya başlayarak aynı stres durumunu bedeninde oluşturabilir. Bedenimiz her zaman düşüncelerimize eşlik etmeye çalışır. Limon yediğimizi düşündüğümüzde ağzımın sulanması, tükürük salgılımızın artması veya sanki limonun tadını alıyor gibi olmamız bunun doğal bir sonucudur.

Anlatılanlardan hareketle herhangi bir nedenle stres durumuna girdiğimizde bioenerji uygulamalarının etkisi minimum düzeye inecek ve sadece manyetik kurallar çerçevesinde işleyeceğinden istenilen sonuçlar tam olarak alınamayacaktır.

Bioenerji uygulayıcısının gerçekte en önemli organı burnudur. Burnunu ve nefes ritmini çok orantılı bir şekilde kullanmak zorundadır. Kendi rahata kavuşamamış bir bedenin başka bir bedene enerji vermesi imkansızdır. Rahat olmayan bir beden, tüm enerjiyi kendisi kullanmak isteyecektir. Bioenerji uygulayıcılarına tavsiyem sanki uyuyormuş gibi nefes almayı öğrenmeleridir. Yüzeysel ve rahat bir formattadır bu nefes şekli. Nefes alış ve veriş süresi genellikle aynıdır. Bu nefes şekli sayesinde uykuda vücudumuzun onarımı gerçekleşir, çakralarımız normal dönüşümüne yakınlaşır.

Uyku sırasında rahatlamış bedenimiz var olan diğer potansiyellerini ancak bu durumda ortaya koyabilmekte ve ruhsal yönü aktif olmaya başlamaktadır. Rüyalar ve farklı manevi yaşantılar uyku durumlarında daha kolay ortaya çıkabilmektedir. Anlatılan nedenlerle Bioenerji uygulayıcıları öncelikle uykuda nefesi taklit ederek, normal hayatlarında da kullanmaya çalışması gerekmektedir. En doğru nefs şekli bebeklerin kullandığı nefes şeklidir.

Doğru nefes kullanılmasıyla bu şekilde, rahatlamış bedendeki enerji ihtiyacı azaldıkça, ters orantılı olarak karşı tarafa aktarabileceği enerji miktarı artacaktır. Ayrıca bu nefes şekli enerji göndermek için en uygun olan teta frekansına geçmemize yardımcı olacaktır.

Bu nefes şekliyle birlikte; bioenerji uygulamalarında nasıl bir zihinsel durum içerisinde olacağımız sorusu bir başka problem olarak karşımıza çıkar. Bu soruya verilecek en güzel cevap anne karnındaki bir bebek nasıl bir zihinsel durumda oluyorsa o şekilde olması lazımdır.

Anne karnındaki bir bebeğin; bir kaygısı, bir düşüncesi, bir beklentisi, bir duygusu veya korumak zorunda olduğu bir varlığının olması elbette mümkün değildir. Bioenerji uygulamalarında da aynı zihinsel durumu oluşturmamız gerekmektedir. Anlatılan duruma muhalif olarak, uygulayıcılarda oluşacak her türlü düşünce ve duygu benliğimizin uzantısı şeklinde tezahür ederek enerjimizin büyük bir kısmını kendi bireysel varoluşumuz için kullanmaya çalışacak ve karşı tarafa aktarabilecek çok fazla bir şeyimiz kalmayacaktır. Bu nedenle benlik ve farkındalık kavramı daha önce uzun uzun anlatılmaya çalışılmıştır.

“Bioenerji uygulamalarında şunu düşünsem olur mu?”, “şöyle niyet etsem olur mu?” veya “Şöyle yönelsem olur mu?” soruları aklınıza geldiğinizde anne karnında bulunan bir bebeği düşünmeniz yeterlidir. Eğer anne karnındaki bir bebekte olmuyor ise bioenerji uygulamalarında da bu şeyler olmayacaktır.

Bazı bioenerji uzmanları uygulamalarını niyet enerjisi olarak tanımlamak istemektedir. Bazıları ise bioenerjinin ilk şartının istemek ve motivasyon olduğunu söylerler. Bence bu düşünceler yanlıştır ve benliğimizin bir uzantısıdır. Çünkü senin düşüncen ve yönelmen değil; karşı tarafa gereken şey başkadır. Ve bu şey senin benliğinle bağdaşmaz.

Aracı olmaya çalışılan enerjinin bizim benlik yapımızla uyuşmayan bir yönü vardır. Benlik yapımıza ilişkin içimizdeki örgütlenmeler arttıkça aracı olmaya çalışılan şey azalmaktadır.

Burada sizden istenilmeye çalışılan tam anlamıyla “hiç” olmaktır. Bir hiç olunduğunda her şeye kavuşulur, benlik duvarı yıkılır. Bu anlamda, sizlerden hiçbir şey düşünmemenizi istemek oldukça büyük bir talep olacaktır. Bu duruma gelmek ciddi çabalar ve uğraşlar gerektirir ki büyük bir hedeftir.

Bu büyük hedefe ulaşmak bambaşka çalışmalar gerektirir. Bunun için bizlerde bu duruma en yakın pozisyonu seçebiliriz. Anne karnındaki bebekten biraz daha ileriye giderek çocukluk dönemini taklit edebiliriz. Benlik kavramının daha az olduğu bu dönemde çocukların oynadığı bir oyun gibi bioenerji uygulaması yapmak bunun en kolay yolu olacaktır.

Aynen bir çocuğun oynadığı oyun gibi düşündüğümüz bioenerji uygulamalarında; bir çocuk oyununa nasıl odaklanıyorsa ve dış dünyayla ilişkisini kesiyorsa bizlerde bunu becermek zorundayız. Bunu başarabilmek için isterseniz bioenerji uygulamalarında içinizden ve dışınızdan şarkılar söyleyebilirsiniz. Ama lütfen seçeceğiniz şarkılar, sizlerde pozitif duygular uyandıran şarkılar olsun. Çünkü içinizde ne varsa emin olun, dışarıya da onu veya onunla yansıtacaksınız.

Tüm anlatılanları şöyle özetlersek; 100 birimlik bir enerjiniz var. Bunun 50 birimi değişik stresler nedeniyle kendi fiziksel bedeninizde kaldı. 40 birimi de benliğiniz nedeniyle kendi zihinsel varoluşunuz için harcandı. Hasta verebileceğiniz tek şey 10 birim ile fiziksel bedenler arasındaki doğal manyetik alışverişler kalacaktır. Burada verilen sayısal örnekler her uygulayıcı için değişik oranlardadır.

Uygulamalar sırasında aklınıza gelen düşünceler her ne olursa olsun benliklerin uzantısıdır. Ayrıntılı incelediğinizde bunu anlayabilmek zor olmayacaktır. Hasta iyileşecek mi, başarılı olabilecek miyim? sorusu veya diğer tüm sorular, düşüncelerle bunlar karşısında aldığımız postürler uygulamalarımızı baştan aşağı etkileyecektir. Çünkü hem enerjimiz büyük bir kısmı benliğin korunması için harcanmasına hem de aracı olmaya çalıştığımız şeyden uzaklaşmamızı sağlayacaktır.

Anne karnında nasıl olunuyorsa bizimde öyle olmamız gerekmekte olup bu fenomeni zihnimize kazımamız gerekmektedir. O zaman hiçbir şeye ihtiyacımız kalmaz, her türlü ihtiyacımız aynen orada olduğu gibi zahmetsizce karşılanır ve her şeye ulaşabiliriz.
BİOENERJİ VE BİZLER

İnsan bedeninin manyetik özellik ve kutupsallık göstermesi nedeniyle kocaman bir mıknatısa benzemektedir. Her madde için manyetik yapıdan ve manyetik alanından bahsetmek mümkündür. Bu durum varoluşun doğal bir sonucudur. Bu nedenle insanların, “bende bioenerji var mı?” şeklindeki soruları oldukça anlamsızdır. Cevabı ise “evet, mutlaka var” olacaktır. Ancak bu soruyu soranlar genellikle bioenerji uygulaması yapmaya yeterli bir enerjisi olup olmadığını sorgulamak isterler. Herkes resim yapabilir ama bu alanda kendilerini geliştirenlerin daha güzel resim yapabileceği gibi bioenerji alanında da aynı gerçek geçerlidir. Çalışarak ipleri elimize aldığımızda gerekli kabiliyetlerimiz artacaktır.

Yaşayan her insanın manyetik yönü ve manyetik alanı bulunmaktadır. Ancak vücudumuzdaki duyumlara yatkınlığımız olmaması nedeniyle var olan enerjimizi kullanamaz ve yönetemeyiz. Yapılan çalışmalar varolan enerjinin yönetilmesinin öğrenilmesi ve disipline edilmesinden başka bir şey değildir.

Varolan bu enerji daha önce bahsedildiği üzere akışkanlık nedeniyle bilinçaltı tarafından kullanılmakta ve genellikle boş yere kullanılmaktadır. Bioenerjinin ilk ve son şartı konsantrasyondur. Burada bahsetmeye çalıştığım konsantrasyon anne karnındaki bebek olmaya çalışmaktan öte bir şey değildir. Size anlatmak istediğim; sağa sola enerji vermeye veya elinizden bir şeyler çıkıp karşı tarafa ulaştığını düşünmeniz değildir. Bu tür çalışmalar ve düşünceler; bir büyüteç gibi kullanarak belirli noktalarda manyetik yoğunluk oluşturarak bu duyumlarla tanışmanız içindir. Buradan sonra yapılacak olan enerji verme çalışmalarında bu odaklanma çalışmalarını kullanmazınızı tavsiye etmem. Bu duyumlarla devam etmeye çalışmanız sadece sizleri bu duyumları almaya odaklar ve alınamadığında sizi strese sokmaktan başka bir işe yaramaz.

Bioenerji uygulamalarında sizlere tavsiye edebileceğim bir başka husus ise; bu çalışmalar boyunca hafifçe dilin damağa dayanmasıdır. Yapılan çalışmalarda; düşünce dediğimiz sürecin içsel konuşmadan ibaret olduğuna dair görüşler öne sürülmüştür ve kısmen doğrudur. Bu içsel konuşmalar sırasında gırtlak kaslarımız harekete eder ve bu hareket alışkanlığımız düşünce dediğimiz yapıyı ciddi anlamda kısıtlar. Bunu herimiz kendi içimizde gözlemleyebiliriz. Bu nedenle hızlı okuma kurslarında da benzer teknikler kullanılarak gırtlak kaslarından ziyade farklı odaklanmaların kullanılarak başka yeteneklerimizin güçlendirilmesi sağlanmaya çalışılır (ağıza kalem almak, gözle okumaya çalışmak gibi). Bizlerin de yapacağımız uygulamalarda dilimizi damağa hafifçe yapıştırmamız başka kabiliyetlerimizin ortaya çıkmasını sağlar. Bu alışkanlık kolaylıkla kazanılabilir.

Bioenerji uygulamaları için anlaşılması gereken bir diğer konu ise ayna nöron teorisidir. 1900’lü yılların sonlarına doğru bilim adamları beyin üzerindeki araştırmalarını hızlandırdılar. Beynin aktiviteleri ve bellek üzerinde çalışmalar yapmaya başlandı.

Maymunlar üzerinde yapılan çalışmalarda, değişik davranışlar beynin tepkileri kayıt altına alınmaya çalışıldı. Elektrotlar yoluyla beyin aktiviteleri kayıt altına alınarak; yeme, içme, düşünme gibi durumlarda beynin tepkileri ve bölgeleri anlaşılmaya çalışılıyordu.

Bir çalışmada maymunlara muz verilerek beyinsel tepkiler kayıt altına alındı. Kayıt çalışması tamamlandıktan sonra bir bilim adamı eline muz alarak yemeye başladı. Ancak bu sırada, maymunların muz yemediği halde beyinlerinin yine benzer tepkiyi verdiği görüldü.

Aynı davranışı yapmadığı halde, karşıdaki kişinin davranışlarının maymunların beyninde benzer nöronal faaliyetleri ortaya koyduğu anlaşıldı. Araştırmalar sonucunda ayna nöron teorisi ortaya konuldu. Bu teoriye göre, aynı işi yapmadığı halde nöronlar; dışarıdan gelen sinyalleri kopyalamakta ve saklamaktadır. Bu durum beynimizin normal bir fonksiyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar istese de istemese de etrafındaki uyarıcılardan etkilenmektedir.

Etrafımızdaki uyarıcılar sürekli olarak beynimizde kopyalanmaktadır. Örneğin karşımızdaki bir insan elini havaya kaldırdığında, bizim de elimiz havaya kaldırmışcasına nöronal bağlantılarımız bu davranışı kopyalar. Ancak kendimiz diğerlerinden ayırt eden beynimizin bazı bölümleri bu davranışı ekarte ederek yapmamamızı sağlar. Ancak bazı insanlarda beynin bu bölümündeki bir hasar nedeniyle karşıdaki insanların bazı davranışları istem dışı olarak sürekli yapılmak zorunda kalınır. Bu bir hastalık olarak algılanır. Karşıdaki kişi oynadığında oynamak zorunda olanlar veya benzer istemdışı davranışsal tekrarlar bu hastalığın bir sonucudur.

Ayna nöron teorisi; aslında her şeye ulaşabilecekken, benlik sistemimiz nedeniyle kısıtlandığımız gerçeğini bizlere fısıldar gibidir. Her şey birden gelmiştir ve birbiriyle bağlantılıdır. Bedenimizdeki fiziksel kurulum bunun için gerekli tüm donanımı sağlamışken bizler ısrarla kendimizi benlik duvarlarının arasına hapsederiz. Bioenerji uygulamalarında ayna nöron teorisi ve kenrak sistemi son derece önemlidir.

BİOENERJİYE BAŞLARKEN

Bu noktaya geldiğimizde, büyük insan Mevlana’nın bir hikayesi akla gelmektedir. Hikaye şu şekilde tevil edilebilir. Bir grup karınca masanın üzerinde gezerlerken bir kağıdın üzerinde bir kalemin kağıt üzerinde muhteşem şekiller çizdiğini görürler. Hepsi bu şekillere hayran olurlar, ne kadar güzel şekillerdir bunlar. Kimisi sadece bu şekilleri görür ve hayran hayran bu şekillere ilişkin yorumlar yaparlar.

İçlerinden bir diğer ise konuşmaya başlar, “Aslında bu şekilleri bu kalem değil, onu tutan parmaklar yapıyor” der. Parmakların gücünden ve değerinden bahseder.

Daha büyük bir görüş açısına sahip diğer karınca ise “ Hayır. O parmaklar kola bağlı, kol hareket ettiriyor o parmakları ve dolayısıyla kalemi” der. Kolun gücünden ve yeteneklerinden bahsetmeye başlar.

Bir diğer karınca ise insanı görür ve “İki açıklama da eksik der. O kalemi; parmakların ve kolun sahibi olan bir insan hareket ettirmektedir” der. İnsana ve onun yapabildiklerine dair bilgilerini anlatmaya başlar.

En büyük ve en doğru bakış açısına sahip karınca ise şu açıklamada bulunur: “Evet. Bu kalemi bir insan hareket ettirmektedir. Ancak ben, bir insan uyuduğunda veya öldüğünde parmaklarının hareket etmediğini ve dolayısıyla bu kalemi yazamadığını biliyorum. Eğer bu kabiliyet sadece insanın bedeninde olsaydı, uyuduğunda veya öldüğünde de bu parmaklarını oynatabilirdi. Bence bu parmakları oynatmasını sağlayan başka bir şey var” diye ekler.

Karıncanın bu yorumu ise Yunus EMRE’nin şu muhteşem dizelerini hatırlatır bizlere: “ten fanidir can ölmez, ölenler geri gelmez, ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil”

Bioenerji ve enerji çalışmalarında da durum aynıdır bence. Her uygulayıcı veya düşünür kendi bakış açısı doğrultusunda, kendi kabiliyetlerinden ve özelliklerinden bağımsız olamadan, kendi zihinsel yapısı doğrultusunda gördüklerini ve bulduklarını anlatmaya çalışmaktadır. Kimisi ilk baştaki şekillerde takılıp kalmışken kimisi de parmaklara ilişkin ayrıntılı açıklamalar yapmaya çalışmaktadır. Elbette herkesin yaptığı açıklamalar kendisine göre en doğrudur. Ancak yapılan bu açıklamaları gerçek doğru şeklinde sunmak hatadır, sadece kişilerin kendi doğrusudur. Diğer yandan ise daha geniş bir görüş açısına sahip diğer insanlar için ise yapılan bu açıklamalar sadece komik olmak dışında bir anlam taşımaz.

Bulunan ufak gerçekliklerin çok değerli şeyler halinde sunulması ve gerçeklik haline getirilmesi bu yolu sadece kısırlaştırır ve eksik bilgilerin insanlar tarafından sahiplenilmesinden öteye gidemez.

Bioenerji sadece ve sadece tüm insanların sürekli olarak kullandıkları ve kullanmak zorunda oldukları bir güçtür. İsteseler de istemeseler de tüm insanlar bu gücü an be an kullanmaktadırlar.

Burada yaptığımız eğitim ise bu gücün nasıl kullanıldığına dair çalışmalar vererek insanların yeniden ipleri ellerine almasını sağlamaktır. Özetle bioenerji çalışmaları; kendisinde zaten var olan bu gücün istenilen şekilde kullanılmasını hazırlayıcı metotlardır denebilir. Bir kavram oluşturmaktan ziyade bedenlerinde zaten var olan gücün istekli bir eyleme dönüştürmelerini öğretmektir. Akışkanlık içerisinde yeniden kontrolü ele almalarını sağlamaktır.
BİOENERJİYE GİRİŞ

Tüm kainat muhteşem bir hareketlilik ve denge içerisinde varlığını sürdürmektedir. Dışımızdaki bu denge ve hareketlilik elbette içimizde de mevcuttur. Tüm canlılar; varlığını koruma ve devam ettirme konusunda doğal bir güce sahiptirler.

Bu güç; insan denen bütünün, tüm bileşenleri arasında ve dış dünyayla mecburi bir işbirliği ve denge arayışını zorunlu kılar. Benliğin korunması ve varlığının devamının sağlanması ilkesi aynı zamanda bedenimiz içinde geçerlidir.

Hastalık denilen olgu, insan denen bütünün herhangi bir bileşeninde meydana gelen değişime karşı oluşturulan yeni bir denge hali veya arayışıdır. Bu güç, kişide olabilecek en iyi denge halini ortaya koyar ve konu hastalık bile olsa her durumda kendi içerisinde bir anlamlılık mevcuttur.

İşte bu aşamada bioenerji çalışmaları karşımıza çıkmaktadır. İnsanların enerji dengelerinin yeniden oluşturulmasında ve doğru manyetik mesajlarla bedenin kendini yenilemesine yardımcı olmaktadır.

Bioenerji çalışmalarında karşıdaki kişi mutlaka bir bütün olarak ele alınır. Duygu, düşünce, davranış ve beden hiçbir zaman birbirinden ayrı düşünülemez ve değerlendirilemez.

Bedenimizdeki tüm birimler, büyük bir şebekenin parçası olarak görev yaparlar. Bu parçaların hiçbiri bağımsız veya kendi başına bırakılmış değildir.

Kâinat sürekli olarak diyalektik bir devinim içerisinde hareket eder (ying-yang, pozitif negatif, tez-antitez) ve her şey zıddıyla varlığını devam ettirir. Bu devinim insan vücudu için de geçerlidir. Kutupsallık ve simetrik devinin insan vücudunda da manyetik bir yapı içerisinde hareketliliğini sürdürür. Bu kutupsallık nedeniyle; örneğin bir dişinizi kaybettiğinizde veya bir dişiniz zarar gördüğünde onun simetrisinde bulunan dişiniz kesinlikle bir şekilde zarar görmektedir. Mistik düşünce, zıtlıklar karşısındaki gerilim nedeniyle maddenin oluştuğunu ifade eder. Bu zıtlık aynı şekilde, beynimizin iki yarımküresi şeklinde de varlığını sürdürür.

Diyalektik düşünce yapısının oluşturulmasında; evrenin zıtlıklar içerisinde (ateş-su, hava-toprak gibi) bir hareketlilik, dönüşüm ve denge içerisinde hareket ettiği fikri yatmaktadır. Bu anlamda, kâinatta olduğu gibi insan vücudunda da kendi içerisinde anlamlı ve sistemli bir hareketlilik, akışkanlık mevcuttur. İnsan vücudundaki manyetik alanlar birbiri arasında çekim kuvveti oluşturur ve bu çekim kuvvetinin insanın fiziksel ve ruhsal yapısına etki eder.

Bu nedenle dışarıdan yapılacak her türlü müdahale çabalarında bile “sistemin devamlılığı ve kendi içerisindeki anlamlılığı esas olduğundan” sisteme dostça yaklaşmak ve her alanda desteklemek temel esas görevimiz olacaktır. Vücudumuzda meydana gelen problemler ve hastalıklar da bu şekilde ele alınmalıdır. Bir bölgenin, alanın enerjisinde var olan düşme ve simetrisindeki artış olarak ele alınmalı ve yeniden dengeleme yoluna gidilmelidir.

Her ne kadar enerjinin birçok çeşidi varmış gibi görünse de enerji, temelinde bir çeşittir ve buna sıfır enerjisi diyebiliriz. Bu enerjinin hayata yansımaları farklıdır sadece (hareket enerjisinin elektriğe, elektriğin ısı enerjisine dönüştürülmesi gibi).

Bedenimizin düzenleyicisi olarak kan dolaşımı ve sinir sistemi tüm vücudumuzu çepeçevre sararak görevini yerine getirir. Sinir sistemi üzerinde ise hareket eden ve sürekli akan bir enerji sistemi mevcuttur ve biyoelektriksel olarak görevini yürütür. Bu sistem, bedenimizin (bilinçli veya bilinçsiz olarak) bir ahenk içerisinde; içsel ve dışsal tüm ortamlara uyumunu sağlar.

Varolan her şeyin temel taşının enerji olduğu ileri sürülerek, maddeyi ise yoğunlaşmış enerji kalıpları olarak algılama yönünde eğilimler mevcuttur. Maddeler veya enerjiler: kendilerine özgü olarak kendi etraflarında bir manyetik alan ve uzantılar oluştururlar. Ayrıca bu manyetik alan veya enerjiler sürekli olarak titreşmekte ve her madde kendine özgü bir rezonans oluşturmaktadır. Doğadaki her şeyin, hatta her organımızın rezonansı farklıdır. Bu manyetik alanlar ve rezonansların farklılıkları aynı zamanda kendi dilinde bir iletişim ve ilişki şekli olarak algılanabilir.

Bioenerjide; bu manyetik alan farklılıkları konusunda çalışılarak kendisine özgü bir bioteşhis yöntemi kullanılmaya başlanılmıştır. Bioteşhis çalışma ve uygulama yöntemleri ile yüz-yüze uygulanabileceği gibi uzaktan da bu tespitler yapılabilir. Farkındalığını arttırmış, manyetik mesajları oluşturabilen ve gerekli donanıma sahip herkes bioenerji alanında başarılı olabilir.

Birçok psişik fenomenin oluşumunda yine bioenerji söz konusu olmakta ve karşımıza çıkmaktadır. Görülen olay veya olgu çok farklı isimlere sahip olabilse de (telekinezi, telepati ve benzerleri) aslında temelinde yatan mekanizma yine bioenerjidir. Bioenerjiyi uygulayabilmek için doğuştan yeteneklerimizin olmasına gerek yoktur. Kol kaslarımızı güçlendirmek için nasıl kol kasları üzerinde gerekli çalışmaları yapmamız gerekiyorsa bioenerji alanında da aynı şey geçerlidir.

Bioenerji çalışmaları insanların ciddi olarak fayda göreceği muhteşem bir alandır. Hem kendimizi anlamak hem de hayatı anlamak anlamında bioenerji çalışmaları işimizi oldukça kolaylaştıracaktır. İnsanların şu an sahip olduklarının yanında; çalışarak sahip olabilecekleri asla kayaslanamaz. Unutulmamalıdır ki bioenerji uzmanları, olağanüstü insanlar değildirler. Muhteşem yaratılmış insan, kendisine doğuştan verilmiş birçok yeteneği ve kabiliyeti kullanmayı tercih etmeyerek, tercih ettiği diğer kabiliyetlerini geliştirmektedir. Bioenerji uzmanları ise bu kabiliyetlerin sadece bir kısmının farkına vararak kullanma yoluna gitmişlerdir. Her zaman olduğu gibi bu alanda iyi olabilmek için tek yapılması gereken doğru çalışmaları yapmaktır.

Vücut hastalıkla karşılaştığında o bölgedeki enerji dengesini kaybetmektedir ve bu durumu vücudun dış kısmında yer alan aura tabakasına yansıtmaktadır. Hastalıklı bölge enerji alamamakta ve rezonansını bozarak tüm ahenkliliği etkilemektedir. Sadece bu bölgelere yapılacak ufak desteklerle bile insanlara ciddi yardımlar sağlanabilir.

Motivasyon ve konsantrasyon yeteneği bioenerji çalışmalarının bu işin ön hazırlığıdır. İstenildiğinde yoğunlaşabilme özelliğinin kazanılması bu anlamda çok önemlidir. Bioenerji uygulamaları esnasında, manyetik enerji etkisinin arttırılması için karşıdaki kişiyle pozitif iletişim kurmak da sanırım bu işin ilk şartı olacaktır.

İçindeki uyuyan güzeli uyandırmak ve dışarı çıkarmak anlamında da kullanılan bioenerji uygulamalarının, sevgi ve pozitif bir açılım içerisinde yapılması gerekmektedir. Bir nevi sevgi dokunuşu da denebilir. Bu anlamda, bir bioenerjist için; sevmeyi bilmek ve sevgiyle ilgili diğer duygulara ilişkin kapasiteye sahip olmak bir zorunluluktur. Çünkü hiçbir varlık ve sistem; kendisine düşman olan bir başka sistemden etkilenmez, onunla uyum sağlamaz. Kainatta her şey kendi içinde anlamlı ve sistemli bir şekilde hareket eder. Bu nedenle dışarıdan yapılacak her türlü müdahale çabalarında bile sistemin devamlılığı ortak amaç olacağından sisteme dostça yakınlaşılamaması halinde sistem söz konusu çalışmanın etkilerine karşı direnecektir.


Yüklə 391,91 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə