Kur 'an ve sünnete yapişmak biD'at ve biD'at ehli 2 Konuyla İlgili Rivayetler 3



Yüklə 307 Kb.
səhifə8/11
tarix30.10.2018
ölçüsü307 Kb.
#76377
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Dersler Ve Öğütler

Metinden anlaşıldığına göre bu duayı, söz konusu sahabi kendisi tesbit et­miştir. Dua, makbul olan ve hoş karşılanan şekle uygun olduğundan dolayı Resulullah (a.s) en güzel şekilde ve memnuniyetle (rıza ile) bunu kabul etmiş, uy­gun görmüştür. Resulullah (a.s)'ın bu kişiye öyle bir dua öğrettiği konusunda herhangi bir bilgi mevcut değildir.

Şeriatın nassları içinde özele tahsis edilmiş genel hükümler içerenleri olduğu gibi, genel anlam taşımakla birlikte kendisi ile özel nass kastedilmiş olanlar da bulunmaktadır. Yine hakiki anlamda ve mecazi anlamda olanları da vardır. Nasslar arasında bir anlam uyuşmazlığı olduğunda, mecaz konusuna başvurul­ması gerekmektedir. Hükümlerin çıkarılması konusunda nassların değerlendiril­mesi ile ilgili buna benzer çeşitli kurallar konulmuştur. Bu çerçevede ilim adamları: "Herhangi genel esas varsa, mutlaka tahsis edilmiştir" demişlerdir. Kur'an-i Kerim ayetlerinde de geçtiği üzere "tüm" kelimesinin bulunması hükmün tahsisi için engelük oluşturmaz.

Yukarıda geçen bütün rivayetler gösteriyor ki, şeriatın genel hükümleri içine girebilen, yahut temel ilkelerinden herhangi bir ilkeye dayanan, yahut böyle bir ilkeden hareketle belirlenmiş olan, yahut kitap ve sünnetten benzerliklerin tesbiti yolu ile hüküm çıkarma yani kıyas metodu ile çıkarılmış olan hükümlere göre yapılan uygulamalar bid'at değildir. Ancak uygulamayı, şeriatın genel hü­kümlerinden birine dayandırmadaki metod hatalı olabilir, yahut temel ilkelere dayanarak hüküm çıkarmada sağlıklı bir yol izlenilmiş olabilir. Ve özelin, ge­nele uygulanmasında hatalı davranılmış olunabilir. İşte bu yüzden içtihad ehli­nin yahut içtihad ehli olanların bir kısmının uygun görmesi mutlaka gereklidir. Onların muvafakati olmalıdır ki, yapılan uygulama zemmedilen bid'at çerçevesi dışına çıkarak sünnet çerçevesi içine girebilsin.

Pek çok kimse bidi'at konusunda yanılgıya düşmüşlerdir. Bunlardan bazıla­rının niyetleri iyi ise, bu niyetlerinden dolayı sevap kazanabilirler. Ama çoğu­nun helake götürücü dairenin içine girmiş olmalarından korkuyoruz. Hatta bazılarının sapıklık dairesi içine gimiş olmalarından endişe ediyoruz.

Ortada itikadi yönden bid'at üzere olanlar vardır. Bunların bid'at üzere ol­dukları konusunda ilimde rüsuh sahibi olanlar (meseleleri bütün incelikleri ile bilen ilim adamları) icma etmişlerdir. Böylelerinin bid'at üzere oldukları konu­sunda herhangi bir şüphe de söz konusu değildir.

Bazı kimseler vardır ki, ilimde rüsuh sahibi olanların caiz gördükleri bazı şeyleri sapıklığa götürücü bid'at olarak değerlendirmektedirler.

Ayrıca bazı müçtehid imamların yahut fetva ehli alimlerin caiz görmelerine rağmen, bazı uygulamaları sapıklığa götürücü bid'at olarak değerlendiren ve bunları işleyenlere karşı oldukça katı davrananlar bulunmaktadır. Bunların tümü büyük hatadır. Sadece ikinci duruma yani müçtehid alimlerden bazıları­nın fetva verdikleri uygulamalar konusunda karşı çıkmanın bir mahzuru yoktur. Ancak kabul edilmeyen bu tür uygulamaları yapanlara karşı sert ve katı davranılmaması gerekir. Bunun yerine güzelce açıklamada bulunulmalı, deliller or­taya konulmalı ve fatva ehli imamlardan hangilerinin buna cevaz verdikleri be­lirtilmelidir.

Bizim burada serdettiğimiz fikirler ve temel ölçüler, bir araya getirici nite­liktedir. Nasslara, sahabilerin tutumlarına ve kendilerine itibar edilen fetva ehli ilim adamlarının, üzerinde icma etmiş oldukları esaslara uymaktadır. Hz. Ömer (r.a)'in insanları teravih namazı için bir imamın arkasında toplaması yani tera­vih namazının cemaatle kılınması uygulamasını başlatması ve bu namazı yirmi rekat olarak kıldırmasının yerinde olduğu konusunda sahabiler icma etmişlerdir. Hz. Ömer (r.a)'in: "Bu uygulama .(teravih namazı) ne güzel bir bid'attir (yenilik­tir)" diye söylemiş olmasına dikkat etmek gerekiyor. Bu konu ile ilgili bütün ri­vayetler Hz. Ömer (r.a)'den ve diğer sahabilerden sahih olarak rivayet edil­miştir. 69Hz. Ömer (r.a)'i bu uygulamasından dolayı sapıklıkla itham edenlerin bizzat kendileri sapıklığa düşmüşlerdir. Hz. Ömer (r.a), doğru yola yöneltiri ve bizim kendisine uymakla, gösterdiği yolu takib etmekle emrolunduğumuz raşid halifelerden birisidir. Resulullah (a.s)'ın ashabının tümü de adildir. Onlar, insan­ların içinde Allah'ın kitabını en iyi şekilde ve incelikleri ile anlayabilmiş olan­lardır. Taşkınlık dairesi içine düşüp de oradan çıkamamış olanların dışındaki bütün ümmet de, sahabilerin yapmış olduklarına, itiraz etmeden yapmaya de­vam etmektedir.

Aşağıda ilim adamlarından, bizim yaptığımız açıklamaları açıklığa kavuştu­ran ve destekleyen bir takım nakiller yapacağız:

İmam Şafii şöyle demiştir:

"Bid'at iki türlüdür. Övülen ve zemmedilen bid'at. Sünnete uygun düşeni övülen (mahmude), sünnete ters düşeni ise zemmedilen (mezmune) bid'attir."

Müslim'in Sahih'inde yer alan ve Cerir (r.a)'den rivayet edilen hadis-i şerif de sözün doğruluğuna işaret etmektedir. Söz konusu hadis şöyledir:

"Kim İslam'da güzel bir uygulama başlatırsa, bu uygulamanın ve kendinden sonra bu uygulamayı devam ettirenlerin sevabım kazanır. Üstelik uygulamayı devam ettirenlerin sevabından herhangi bir şey eksilmez. Kim de İslam'da fena bir uygulama başlatırsa, bu uygulamanın ve kendinden sonra bu uygulamayı sürdürenlerin günahı verilir. Üstelik uygulamayı sürdürenlerin günahlarından da bir şey eksilmez."70

Aynı konu üzerinde duran bundan başka da çeşitli ha­disler bulunmaktadır. Müslim'in Sahih'inde, İbni Mes'ud (r.a)'dan rivayet edil­miş olan şu hadis bunlardandır:



"Kim bir iyiliğe öncülük ederse, kendisine o iyiliği yapanın sevabı kadar se­vap yazılır."71

Yine Müslim'in Sahihinde Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle bir hadis rivayet edil­miştir:



"Kim doğruluğa öncülük ederse, ona kendisine uyanların sevabı yazılır. Bu­nunla birlikte uyanların sevaplarından da herhangi bir şey eksilmez. Yine kim de sapıklığa öncülük ederse, ona dapeşinden gidenlerin günahı yazılır." 72

Ortaya çıkarılan yenilik, şeriat ölçüleri ve nasslann ışığında değerlendir­meye tabi tutulur. Şeriatın güzelliğe şahitlik ettiği şey, güzel ve makbuldür. Şeriatın kendi ölçülerine aykırı olduğuna şehadet ettiği ise çirkin ve merduddur. Bu nedenle böylesi, zemmedilmiş bid'atlerden olur. Birinci türdeki uygulama­ları, yenilik olması itibariyle dil yönünden bid'at-ı hasene (güzel bid'at) olarak adlandırılır. Ancak esasmda bu, şer'i anlamda bir bid'at değildir. Bilakis ölçü­leri makul olduğuna delalet ettiği sürece bu, kıyas yolu ile tesbit edilmiş bir sünnettir. Burada bid'at kelimesinin sözlük anlamı ile kullanılması, Hz. Ömer (r.a)'in teravih namazı ile ilgili olarak "Bu ne güzel bir bid'attir" sözüne dayandığındandır.

Resulullah (a.s)'ın özellikle işlemiş veya hakkında özellikle emirde bulun­muş olmasa da, şeriatın özel ya da genel hükümleri içinde doğru olduğuna ait bir delil bulunan uygulamalar bid'at değildir.

İmam Nevevi, Resulullah (a.s)'ın "her bid'at sapıklıktır" 73 sözü ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

"Bu genel bir ifadedir. Ancak bununla kastedilen anlam özeldir. O da şeri­atta doğruluğuna delalet eden bir şey bulunmayan yeniliklerdir. Bu gibi yenilikler bid'atlerden sayılmaktadır."74

Hafız Ebu Bekir bin Arabi de, Sünen-i Tirmizi'ye yazdığı şerhte şöyle söy­lemiştir:

"Sonradan çıkarılmış islerden kaçınınız. Bilin ki, Allahu Teala size, sonra­dan çıkarılan islerin iki turlu olduğunu öğretmiştir. Arzudan başka dayanağı ol­mayan ve sırf isteğe dayalı olarak çıkarılan yenilikler kesinlikle batıldır ve sapıklığa götürücü bid'attır. Bir de iki sey arasında benzerlik kurulmak sure­tiyle ortaya çırakılmıs olan yenilikler vardır. Bu tür yeniliklerin çıkarılması, fa­zilet sahibi halifelerin ve imamların yoludur. Her yenilik mutlaka zemmedilmiş bid'atlerden değildir. Yenilik ve bid'at, mutlak anlamı ile ele alınmaz. Yüce Al­lah ayet-i kerimesinde söyle buyurmuştur:

"Rabblerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler." 75

Hz. Ömer (r.a) de: "Bu uygulama ne güzel bir bid'attir" 76 diye söylemiştir. Bid'atlerin (yani yeniliklerin) sünnete aykırı olan­ları ve sapıklığa götürenleri zemmedilir."77

Şafii'den sonra yine Şafii ilim adamlarından, alimlerin sultanı İzz bin Abdusselam, İmam Nevevi, İbni Esir, Maliki ilim adamlarından İbni Arabi, Karrafi ve daha başkaları, Hafız İbni Hacer Askalani ve daha pek çok ilim adamı, sonra­dan icad edilen şeylerin iyi ve kötü diye ikiye ayrıldığını söylemişlerdir. Bu ilim adamlarına göre sonradan icad edilen şeyler dayanak olarak kabul edilen beş temel esasa, gerek lehlerine, gerek aleyhlerine delil olan nasslara, insanlar için bir maslahat mı, yoksa fesat mı getirdiğine ve şeriat hükümleri ile çatışıp çatışmadığına bakılarak değerlendirilir.

Bütün bunların yanı sıra bid'atlerin bir başka taksimi daha bulunmaktadır. O da şöyledir: Sahibini küfre götüren bid'at, haram olan bid'at, tahrimen mekruh olan bid'at ve tenzihen mekruh olan bid'at.

tüm adamlarının çoğunluğu bid'atlerin bu şekilde sınıflandırılmasını kabul etmişlerdir. İmam Nevevi, îbni Arabi ve hafızların sonuncusu İbni Hacer bu sınıflandırmayı yapanlar arasındadır.

Hadisi şerifte üzerinde durulan, insanı sapıklığa götüren bid'at; şeriat ilkele­rinden birine tümüyle ters düşen ya da şeriatın gerçekleştirilmesini istediği şey­lerden olmayan genel, ya da özel delille tesbit edilen bit'atür. Şeriattan olan genel, ya da özel delille şeriatın gerçekleştirilmesini istediği uygulamalardan olduğu belirlenen yenilik, hadiste kastedilen şer'i anlamdaki bid'at değildir. Ke­limenin sözlük anlamından hareketle, bid'atlerin "güzel" ve "çirkin" olarak iki­ye ayrılması esasına dayanılan söz konusu uygulamalar, bid'at olarak adlandırılsa bile, hüküm açısından bid'at sayılmazlar.

Abdullah bin Mes'ud (r.a)'un şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

"Allahu Teala kulların kalplerine baktı. Hz. Muhammed (a.s)'in kalbini, kul­ların kalplerinin en üstünü olarak gördü. Bundan dolayı O'nu, kendi zatı için seçti. Onu peygamberlikle görevlendirdi. Daha sonra Hz. Muhammed (a.s)'in dışındaki kullarının kalplerine baktı. O'nun ashabının kalplerinin, diğer insan­ların kalpleri içinde en üstün özelliğe sahip olduklarını gördü. Dolayısıyla on­ları da peygamberinin yardımcıları kıldı. Onlar, Allah'ın dini için çarpışırlar. Müslümanların güzel gördükleri, Allah katında da güzeldir. Müslümanların fena gördükleri, Allah katında da fenadır."78

İbni Teymiyye'nin de Cevabu ehli'l İlm' adlı eserinde konuyla ilgili açıkla­ması yer almaktadır. Bu açıklamadan İbni Teymiyye'nin, sahabe ve tabiinden olan selefin ve müslümanların, müçtehid imamların bir konu ile ilgili olarak söylemiş oldukları sözlerin delil sayılabileceği ve bu tür sözlerden herhangi bi­rini işleyenleri bid'at ehli olmaktan çıkaracağı görüşünde olduğunu göstermek­tedir. İbni Teymiyye -Allah kendisine rahmet eylesin- şöyle söylemiştir:

"Kastedilen şudur: Bir kimse, bu iki sözden birini seleften olan herhangi bir kimseden nakledemez. Selef derken sahabileri, onlara iyilikle uymuş olan tabii­leri, ilim ve dinde vera sahibi olmaları, ümmet içinde de hakkı söylemeleri ile bilinen imamları kastediyorum. Bu imamlarla kastedilenler, Ahmed bin Hanbel, Şafii, Ebu Hanife ve onlardan önce yaşamış olanlardır."79

İmam İzz bin Abdusselam, regaib namazı ile ilgili olarak İbni Salah'ın gö­rüşlerine cevap niteliğinde yazmış olduğu eserinin takdiminde bid'atten ve kı­sımlarından söz etmiş ve şöyle demiştir:

"Bid'at üç çeşittir:

1- Mübah olanları: Yiyecek, içecek ve giyecek maddelerini artırma, nikah konularında rahatlığı sağlayacak imkanları elde etme gibi.

2- Güzel olanları: Teravih namazı gibi, şeriatın herhangi bir hükmüna ters düşmeyen ve temel ilkelerine uyan yenilikler. Sınır gözetim merkezleri, hanlar ve medreseler inşa edilmesi gibi. islam'ın ilk döneminde ortaya çıkmamış olan iyilik türündeki bütün uygulamaları, bu sınıf içinde sayabiliriz. Bu uygulama­lar, şeriatın ve iyiliğin öne çıkarılmasını ve iyilik ile takva üzerinde yardımlaşılmasını öngören ilkelerine uymaktadır. Arap dili ile ilgilenmek de sonradan or­taya çıkmış bir şeydir. Kur'an-ı Kerim üzerinde düşünebilmek ve manalarındaki incelikleri kavrayabilmek için, bu dil ile ilgilenmek gerekiyor. Dolayısıyla bu yöndeki yenilik, bize Kur'an-ı Kerim üzerinde düşünebilmeyi ve anlamlarını an­lamayı emreden hükümlere uymaktadır. Hadislerin tesbiti, kitaplar içerisinde derlenmesi, hasen, sahih, mevzu, zayıf gibi sınıflara ayrılması da sonradan or­taya çıkmış bir uygulamadır. Ancak bu güzel bir yeniliktir. Çünkü bu yöndeki çalışmalar, Resulullah (a.s)'dan rivayet edilen sözlerin arasına O'nun söyleme­miş olduğu sözlerin birbirine karışmasını ve Resulullah (a.s)'a ait olan bir sözün kaybolmasını önlemektedir. Fıkıh ve usulü ile ilgili kuralların belirlenme­si de güzel yeniliklerdendir. Bunlar şeriat temellerine uymakta ve ondan her­hangi bir esasa aykırı düşmemektedir.

3- Şeriata aykırı olanları: Bunlar şeriata muhalefeti gerektirenlerdir.80

Şehid İmam Hasan el-Benna (r.a) bağlılarını izafi anlamdaki bid'atlere karşı mücadeleye girişmekten sakındırdı. Çünkü gerçek bid'atlerle uğraşmak bir meşguliyet gerektirir. İmam Hasan el Benna'nın gerçek bid'atle kasteddikleri fena, dine zararlı ve müslümanlar açısından da tehlikeli olduğu konusunda ilim adamları arasında herhangi bir ihtilaf bulunmayan dine aykırı şeylerdi. İzafi an­lamdaki bid'atlerle kasteddikleri ise, dinin genel mahiyetteki teşviklerinin içeri­sinde sokulabilecek türden olan, ancak istinbat yolu ile çıkarılmış diğer uygu­lamalar gibi alışılmış şekilde olmayan yeniliklerdi. Bu anlamda bid'at olup ol­madığı konusunda fıkıhçılar arasında ihtilaf bulunan yenilikleri de izafi bid'atlerden saymaktaydı. Onun bu konu ile ilgili açıklamaları, gerçek bid'atlerin ve onlar karşısında susup diğerleri ile uğraşmanın ne derece tehlikeli olduğunu or­taya koymaktadır.

Mezhepler arasındaki görüş ayrılıkları, kaçınılmaz bir durumdur. Zaten feri meseleler üzerinde bütün ilim adamlarının icma etmesi oldukça zordur. Buna göre üzerimize düşen, bize ulaşan gerçeklere aynen inanmak ve bir takım feri meselelerde bizim gibi düşünmeyenleri mazur görebilmektir.

Bu tür görüş ayrılıkları, kalplerin birbirine bağlanması, karşılıklı sevgi besle­nilmesi ve hayır üzere yardımlaşılması için bir engel değildir.81

Aşağıda, ilim adamlarımızın bu konuyu doğrulayan ve onların neyi bid'at saydıkları konusunda daha net bir şekil ortaya koyan iktibaslar yapacağız:

Sözük anlamı ile bid'at: İster güzel, ister çirkin olsun, daha önce benzeri bulunmayan ve sonradan ortaya çıkarılan her yeniliğe bid'at denilir.

Bid'u (el Bid'u): Bir konuda ve bir alanda ilk olan şey. Aşağıdaki ayet-i ker­imede bid'u kelimesi o anlamda geçmektedir:



"De ki: "Ben pegamberlerin ilki değilim."82

Yani vahye muhatap olan ilk kişi değilim. Yahut: Ben söylediklerimi ilk kez ortaya atan bir kişi değilim."

Allahu Teala'nın ilahi isimlerinden birisi de Bedi'dir. Allahu Teala, yarattıkarını herhangi bir örneğe dayanmaksızın ve ilk olarak ortaya çıkardığından dolayı zatını bu isimle isimlendirmiştir. Hakk Teala bu sıfatı ile mubdi yanı her şeyi yoktan veren olmaktadır. Allah Teala, yaratmayı da bir örneğe dayanmak­sızın ve ilk olarak ortaya çıkardığından dolayı zatını bu isimle isimlendirmiştir. Hakk Teala bu sıfatı ile mubdi yanı her şeyi yoktan var eden olmaktadır. Allah Teala, yaratmayı da bir örneğe dayanmaksızın.

Bede'a kökünden türetilen kelimeler ilk olarak ortaya çıkarma, icad etme an­lamlarına gelmektedir.



Istılahı anlamda bid'at: İlim adamları, bid'atın ıstılahi anlamı üzerinde değişik görüşler belirtmişlerdir. Bazıları bid'atın sınırlarını oldukça geniş tutark­en bazıları da dar tutmuştur.


Yüklə 307 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə