SARICAOĞLU, ARSLAN / Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Olma Düzeylerinin Kişilik Özellikleri ve Öz-Anlayış Açısından ...
2089
ne içe dönük kişiler ise kapalı, yalnız kalmayı seven,
mesafeli olarak tanımlanmaktadır (Judge, Bono, Ili-
es ve Gerhardt, 2002). Nevrotik bireyler, uzun süreli
olumsuz duygular yaşama ve bazı davranış patoloji-
leri geliştirme eğiliminde olmaktadırlar. İnsanlarla
ilişki kurmada ve bu ilişkileri sağlıklı bir biçimde
sürdürmede zorlanmaktadırlar. Uzun süreli stres
yaşamaktadırlar (Bruck ve Allen, 2003). Duygusal
dengeye sahip insanlar ise sakin ve hallerinden
hoşnutturlar (Friedman ve Schustack, 1999), uy-
saldırlar, kendilerine güvenleri yüksektir, olumlu
duygular yaşamaya eğilimlidirler (McCrae ve John,
1992). Yumuşak başlı insanlar dostça yaklaşımları
olan, işbirlikçi, güvenilir ve sıcaktırlar. Yumuşak
başlı bireyler, alçak gönüllü, destekleyici, esnek, di-
ğer insanlarla duygusal yakınlık kuran insanlardır
(McCrae ve John, 1992). Uyumluluk düzeyi yüksek
kişiler, güvenilir, yumuşak başlı, açık sözlü, fedakâr,
alçak gönüllü olarak tanımlanmaktadır (Judge ve
ark., 2002). Sorumluluk kişilik özelliği, itaatkârlık,
düzenlilik, öz disiplin, başarı yönelimlilik gibi özel-
likleri içinde barındıran bir kişilik boyutunu ifade
etmektedir. Sorumluluğu yüksek kişiler disiplinli,
dikkatli, başarma duygusu yüksek olurken; so-
rumluluk düzeyi düşük kişiler dikkatsiz, dağınık
ve tembel olarak değerlendirilmektedir (Costa ve
McCrae, 1992). Bu boyutun hayal gücünün güç-
lü olması, kültürlü, bilgiye ve öğrenmeye meraklı,
orijinal, açık görüşlü, akıllı ve sanatçı duyarlılığına
sahip olma özellikleriyle ilişkili olduğu düşünül-
mektedir (Barrick ve Mount, 1991). Deneyime
açıklık özelliğine sahip olan bireyler, hayal kuran,
maceracı, orijinal, yaratıcı, meraklı, kendi düşün-
ce ve duygularına yönelen olarak; düşük düzeyde
olanlar ise, değişime direnen, kapalı, tutucu olarak
değerlendirilmektedir (Judge ve ark., 2002).
Bireylerin hayatlarındaki duruşlarının en kapsamlı
tanımını kişilik olarak yapmak mümkündür. Fa-
kat kişilik yapısı içinde ele alınmayan ve yaşamsal
olaylara karşı kişinin davranışlarını belirleyen kav-
ramlar da var. Öz-anlayış kavramı da bireylerin
olumsuz yaşantılara karşı davranışlarını oluştur-
malarında etkili olan bir kişilik yapısıdır.
Bireyler yaşamın belirli dönemlerinde acı, üzüntü,
tükenmişlik ve başarısızlık gibi olumsuz duygu-
ları yaşarlar. Bireyin bu olumsuz duygularla başa
çıkabilmesi için, kendilerini rahatlatmaları, sakin-
leştirmeleri ve en önemlisi de kendilerine zarar
vermeden bu negatif duygulardan kurtulmaları
gerekmektedir. Bireyleri bu olumsuz duygulardan
kurtaran ve hayatlarını daha yaşanılabilir ve daha
anlaşılabilir hale getirmek için onların öz-anlayışları
geliştirilmelidir. Öz-anlayış kavramının içeriğini
anlayış kavramı oluşturmaktadır. Çünkü anlayış, di-
ğerlerinin ızdıraplarına duyarlı olmayı, diğerlerinin
acılarının farkında olmayı, bu ızdırap ve acılardan
bağlantısız olmamayı ve sakınmamayı, diğerlerine
şefkatli olmayı, diğerlerinin ortaya çıkan ızdırapları-
nı hafifletme arzusunu ve başarısız olan veya yanlış
yapan kimseleri yargılamadan anlamayı içerir (De-
niz, Kesici ve Sümer, 2008). Öz-anlayış, bireyin acı
ve başarısızlık durumlarında kendini eleştirmekten
ziyade kendine özenli ve anlayışlı davranma, yaşa-
dığı olumsuz deneyimleri insanoğlunun yaşamının
bir parçası olarak görme, olumsuz duygu ve düşün-
celerin üstünde fazlaca durmaktansa mantıklı çö-
züm yolları arama olarak tanımlanmaktadır (Neff,
2003a’dan akt., Deniz ve Sümer, 2010).
Acı veren ya da olumsuz olan durumlarla karşılaştı-
ğımızda öz-anlayışın üç temel bileşeni ortaya çıkar:
a) Özşefkat; kişinin kendine karşı eleştirel olmak-
tan çok anlayışlı olması. b) Paylaşımların bilincinde
olma; kişinin kendi deneyimlerini bireysel olmak
yerine tüm insanların yaşadığı deneyimler olarak
görmesi. c) Bilinçli farkındalık; aşırı özdeşleşmeden
kaçarak olumsuz duyguların dengede tutulması
(Dilmaç, Deniz ve Deniz, 2010). Kendilerine Şefkat
gösteren bireyler, kendisine yönelik sert bir yargı-
lama ve öz-eleştiri yapmazlar (Neff, 2003a). Öz-
anlayışın ikinci unsuru olan paylaşımların farkında
olma, bireyin yaşamın mutlu veya sıkıntılı dene-
yimlerinin sadece kendi benliğine özgü olmadığına
ve diğer tüm insanların benzer deneyimler yaşa-
dıklarına ilişkin farkındalığını ifade eder. Böyle bir
farkındalığa sahip olan birey, başarısız olduğunda
yoğun öz-eleştiri yapmak yerine tüm insanların ba-
şarısız olabileceğini ve başarısızlığın insanlık tara-
fından paylaşılan bir deneyim olduğunu kabul eder
(Neff, 2003a). Bilinçli farkındalık bireyin olumsuz
duyguları ortaya çıktığında onları değiştirmeye ya
da bastırmaya çalışmadan, aynı zamanda onlardan
kaçmadan, kendini yargılamadan, olumsuz duygu-
lara ilişkin açık düşünmeyi gerektirir (Neff, 2003b).
Bilinçli farkındalık, bir kişinin duygularını ve dü-
şüncelerini, onlardan kaçmadan, onları değiştirme-
ye çalışmadan, abartı ve önyargı olmadan dengeli
bir farkındalık gözlenmesidir (Akın, 2009).
Literatür taraması yapıldığında psikolojik iyi olma
kavramıyla ilgili yapılan çalışmaların az sayıda ol-
duğu görülmektedir. Kavramın Türkçe literatüre
kazandırıldığı çalışma Cenkseven tarafından 2004
yılında yapılmış ve psikolojik iyi olmanın yordayıcı-
ları araştırılmıştır. Çalışma kapsamında kişilik özel-
likleri de araştırılmış, fakat sadece dışadönüklük ve
nevrotizm boyutu ele alınmıştır. Tanhan’ın (2007)
çalışmasında ise ölüm eğitiminin psikolojik iyi