Küreselleşme Sürecinde Kent “Antik Site’den Dünya Kentine”
dönemin sonunda, milattan önce birinci yüzyılda, polis özelliğini ve kimliğini
kaybetmeye başlamıştır (Morris, 2000: 27-28). Polisin özelliğini kaybetmesi
ile beraber kentsel gelişim sürecinde Roma Siteleri önemli bir yere sahiptir.
ROMA SİTELERİ
Kent yönetimi ve düşüncesinde, Roma dönemi önemli bir yer işgal
eder. Roma İmparatorluğu bir anlamda kentin hukuki genişlemesiydi ve bir
eyalet yönetimi iskeletinin bir araya getirildiği ancak, iç işlerinde tümüyle
özerk bir kent hücreleri konfederasyonu işlevini görüyordu (Benevolo, 1995:
21). Roma İmparatorluğu Akdeniz’de çok sayıda kent devletini birleştirdi,
bunun yanında daha önce var olmayanları da yarattı. Akdeniz’in kıyılarında
küçük, büyük, surlarla çevrilmiş, çevrilememiş binlerce kentten kesintisiz bir
ağ oluşturdu (Benevolo, 1995: 22). Romalılar Helenistik dönemin kentlerini
güçlerinin temelinde bulunan düzen ve disiplin ilkeleri doğrultusunda daha da
geliştirdiler (Bumin, 1995: 54). Roma kentlerinin kendine has özellikleri vardı.
Romalılar bir kent kurarken ilk işleri onu bir dikdörtgen biçiminde sınırlamak
ve duvarlarla çevirmekti. Kent bu alan içinde sıkı bir düzene göre
gelişmeliydi. Hamamları, arenaları ve kemerleri ile bütün kentler birbirlerine
benziyordu. Bir meclise sahip olmak kent statüsünün ana koşulu olarak
görülüyordu. Ancak Roma devrinde halk kuruluşları zayıfladı, kent merkezi
ile çevresinin özerk yönetimi, kentin büyüklüğüne göre, sayıları seksenden altı
yüze kadar kişiden oluşan meclise bırakıldı (Liebschuetz, 1999: 2). Bu
meclislerin yaşam boyu süren üyeliği mirasla devrediliyordu. Boşalan yerler
varlıklı kişilerin (özellikle toprak sahiplerinin) oyları ile dolduruluyordu.
Kentler sivil seçkin sınıfın yönetimi altındaydı ve yönetime katılım daha çok
soyut düzeydeydi. Kent nüfusunun oldukça büyük bir kesimi, kent dışında
sahip oldukları toprakların ekilmesi ile ya da bu topraklardan sağlanan gelirle
geçinen toprak sahiplerinden oluşuyordu (Pirenne, 1994: 104).
Bütün anıtsal yapılarıyla, pis ve temiz su kanalları ile arenalarıyla,
hamamlarıyla, onları dolduran insanları ile devlet bir kent kurmuştu. Ama
ortaya çıkan şey kentlinin ne kuruluşuna ne de işleyişine katıldığı, hemen
hemen her düzeyde bir yapaylığın hüküm sürdüğü bir kent hayatıydı.
Roma İmparatorluğu bir kentler federasyonudur ama bu federasyon
iradi değil, Roma’nın fetihleri ile ve dayatması ile olmuştur (Kılıçbay, 1993: 72).
Her kent küçük bir ülkedir. Bu büyük vatanların tek bir simgesi ve merkezi
vardır, o da kendi kendini yöneten kenttir. Roma kenti orijinal durumunda
toplumu yapılandırmış ve ona ahenk vermiş bir araçtı (Perring, 2000: 296).
SAYIŞTAY DERGİSİ ● SAYI: 60
134
Küreselleşme Sürecinde Kent “Antik Site’den Dünya Kentine”
Antik Roma Sitesinde kent iki ana vecheye sahipti (Kılıçbay, 1993:
75). Bunlar; kent alanının yönetimi ve kamusal tapınıların işler tutulmasıdır.
Kamusal işlerin yönetimi “ordo decurrionum” adını taşıyan bir yerel meclise
verilmişti. “Ordo decurrionum” yürütmeye ilişkin yetkilere sahip iki yargıç
atamaktaydı. Halkın bunların seçiminde hiçbir yetkisi yoktu (Kılıçbay, 1993:
75). Atanan bu görevliler kentin belediye hizmetleri, vergilerin toplanması ve
kentlerin korunmasına kadar varan işleri yerine getirmekteydiler. Mali
kaynaklar büyük ölçüde gönüllü ve yarı gönüllü bağışlarla sağlanıyordu
(Leibeschuetz, 1999: 3). Toplanan vergilerin büyük çoğunluğunu Roma
merkezine vermek zorunda olan Site, doğrudan vergi koyamazdı (Kılıçbay,
1993: 77). Çünkü bu iş Roma’nın tekelindedir. Site’nin önemsiz olmakla
birlikte temel gelir kaynakları gayrimenkuller ve miraslar ile vakıflardan elde
edilen aynı nitelikteki gelirlerdir.
Antik Roma başka hiçbir dönemde ve yerde rastlanmadık ölçüde
kamusal toplantılara tutkun olmuştur (Kılıçbay, 1993: 80). Kentin tasarlanma-
sında form, tapınak ve oyun sahası gibi alanlar hep toplanma tutkusunun eseri
olarak düşünülmüştür. Romalı için en önemli üç gereksinim bedavaydı;
ekmek, hamam ve arenadaki gösteri. Evinde yemeğini yiyen zengin Romalı
da, devletin ekmeğini yiyip devletin hamamında yıkanan yoksul Romalı da,
her gün devletin arenasındaki gösteriyi izleyip arenanın büyük kapısından
birlikte boşalıyordu (Bumin, 1995: 55). Roma imparatorluğu döneminde Site
sosyal ve siyasal özerkliğini kaybetmiş, ancak varlığını korumuştur.
KENTİN BİÇİM DEĞİŞTİRMESİ
Üçüncü yüzyıldan itibaren yaşanan istilalar ve imparatorluğun güçten
düşmesiyle kentlerin güvenliği azaldı. Yine de kentlerin, tehlikeye düşen sivil
kurumların korunduğu tahkimli merkezler olarak hala büyük önemi vardı
(Benevolo, 1995: 24). Bu dönemde kentler bir kriz içine girmişlerdi. Bu
krizden çıkış için çeşitli çareler aranmaya başlamıştı.
Kentlerin içine düştüğü krize çare arayanlardan biri ve en ünlüsü
Platon’dur. Platon Atina Sitesi’ni içine düştüğü krizden kurtarmak istemiştir.
Platon’a göre; Sitenin yönetimi halka bırakılmaz. Platon “Devlet” adlı ünlü
eserinde, “bir şehri ve insanların karakterlerini tuval diye alacaklar ve her
şeyden önce tuvallerini tertemiz yapacaklar. Temiz bir tuval verilmedikçe veya
tuvallerini kendileri temizlemedikçe bizimkiler bir şehrin ya da bireyin
üstünde çalışmaya başlamayacaklar” (Platon’dan aktaran, Bumin, 1998: 45).
“Mükemmel bir Site mümkündür, fakat bunu sağlayacak olan halk değil aklın
SAYIŞTAY DERGİSİ ● SAYI: 60
135