193
malýdýr. Þîrîn’e izâfe edilen Ýrâßetü’d-de-
šåßiš fî þer¼i Mirßâti’l-¼ašåßiš, Mahdûm
Mehâimî diye bilinen Alâeddin Ali b. Ah-
med Hindî’nin (ö. 835/1432) eseri olup ya-
yýmlanmýþtýr (Bombay, ts.).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Abdurrahman-ý Câmî,
Nefehâtü’l-üns
(nþr.
Mahmûd Abîdî),
Tahran 1375 hþ./1996, s. 610-
611;
Hüseyin-i Kerbelâî,
Rav²âtü’l-cinân
(nþr. Ca‘-
fer Sultân el-Kurrâî),
Tahran 1344/1965, I, 66-
76, 83, 366-368;
Fahreddin Safî,
Reþe¼ât-ý £Ay-
nü’l-¼ayât
(nþr. Ali Asgar Muîniyân),
Tahran 1977,
I, 164;
Filibeli Ahmed Hilmi,
Hikmet Yazýlarý
(haz.
Ahmet Koçak),
Ýstanbul 2005, s. 125-135;
Hüse-
yin Vassâf,
Sefîne-i Evliyâ
(haz. Mehmet Akkuþ –
Ali Yýlmaz),
Ýstanbul 2006, I, 341-343;
Nefîsî,
Tâ-
rîÅ-i Na¾m u Ne¦r, II, 762-763;
Ma‘sûm Ali Þah,
ªarâßiš, III, 70-71;
M. Ali Müderris,
Rey¼ânetü’l-
edeb, Tebriz, ts., IV, 353-354;
Münzevî,
Fihrist, II,
1225, 1706;
a.mlf.,
Fihrist-i Müþterek, Ýslâmâ-
bâd 1984, III, 1376-1379;
Ethé,
Catalogue of Per-
sian Manuscripts, s. 1583
(nr. 2914); Abdülhü-
seyin Zerrînkûb,
Dünbâle-i Cüstücû der Ta½av-
vuf-i Îrân, Tahran 1369, s. 150-152;
Mehmed
Temelli,
“Muhammed Þîrîn Maðribî ve Câm-ý Ci-
hânnümâ’sý”, Uluslararasý Bursa Tasavvuf Kül-
türü Sempozyumu 4, Bursa 2005, s. 115-122;
L. Lewisohn,
“Shýrýn Magribý, Muhammad”, EI
2
(Ýng.),
IX, 484.
ÿNecdet Tosun
–
—
ÞÝRK
(
¯ א )
Kâinatý yaratan ve idare eden
en yüce varlýðýn ulûhiyyetine
ortak tanýma anlamýnda
bir terim.
˜
™
Sözlükte
þirk “ortak olmak” ve “ortak-
lýk”; “ortak koþmak” anlamýndaki
iþrâk-
tan isim konumunda bulunan þirk ise kü-
für demektir. Þirk koþana
müþrik, þirk ko-
þulana
þerîk denir (
Lisânü’l-£Arab,
“þrk”
md.;
Kåmus Tercümesi,
“þrk”
md.). Terim
olarak “Allah’ýn zâtýnda, sýfatlarýnda, fiil-
lerinde veya O’na ibadet edilmesinde or-
taðý, dengi yahut benzerinin bulunduðu-
na inanma” demektir. Tek Tanrý’ya inan-
manýn karþýtý olan inanç türleri Grekçe
po-
lus
(çok)
ve
theos
(tanrý)
kelimelerinden
oluþan
politeizm
(polithéisme)
kavramýyla
ifade edilir. XIX. yüzyýlýn evrimci din anla-
yýþýna göre insanlýk politeist dinlerden ön-
ce atalarýn ruhlarýna ve tabiat üstü varlýk-
larla temellendirilmiþ basit inanç ve ritü-
ellerden oluþan ilkel dinlere inanýyordu. Da-
ha sonra toplumlar politeizm ve monote-
izme ulaþmýþtýr, modern dönemde ise il-
mî ateizm etkin hale gelmiþtir. Wilhelm
Schmidt’in monoteizm teorisine göre ise
baþlangýçta insanlýðýn inancý monoteizm
idi. Âdem ve torunlarý monoteist olmakla
birlikte onunla Nûh arasýnda ve Nûh’tan
sonra geçen dönemlerde politeist inanç-
lar monoteizmden sapma þeklinde orta-
ya çýkmýþtýr. Peygamberler insanlýða mo-
noteizmi teblið etmiþtir. Bazý araþtýrmacý-
lar, semavî dinlerin öðretileri yanýnda Af-
rika, Avustralya ve Amerika’daki kabileler-
de gökle ilgisi olan, deðiþmeyen, görüleme-
yen ve ahlâkî talepleri bulunan bir Tanrý
inancýnýn varlýðýndan hareketle baþlangýç-
ta insanlýðýn dinî hayatýnýn monoteist ni-
teliði taþýdýðý yolundaki tezi daha tutarlý
bulmuþlardýr (
Encyclopedia of Religion,
IX,
6156). Keþif öncesi Güney Amerika’da, Ba-
tý Afrika’nýn Yoruba halký içinde ve Polinez-
ya gibi ilkel toplumlarda bulunmasýna rað-
men politeizmin Antik Yunan, Roma, Ya-
kýndoðu, Çin, Hindistan gibi kültürlerde il-
kel kabileler sonrasý bir fenomen olarak or-
taya çýktýðýna dikkat çekilmiþtir. Ýlkel top-
lumlar geliþmiþ kültürlere geçerken inanç-
kaydeder (
Rav²âtü’l-cinân,
I, 367-368). Bu
durumda onun Mâverâünnehir’deki Hâ-
cegân tarikatýnýn zikir usulünü benimse-
diði söylenebilir. Çünkü o dönemde Küb-
revîler’in nefesi tutarak zikretme usulüne
genelde muhalif olduklarý bilinmektedir
(Fahreddin Safî, I, 164). Eserlerinde ve þi-
irlerinde Ýbnü’l-Arabî’nin fikirlerine baðlý
kalan Þîrîn-i Maðribî devrin önde gelen þa-
irlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Onun þiir tarzýnýn Þah Ni‘metullah-ý Velî ve
Muhammed b. Yahyâ el-Lâhîcî’yi etkiledi-
ði bilinmektedir. Þiirlerinde kullandýðý bir-
çok ifade sonralarý Farsça’da deyim ve ata-
sözü haline gelmiþtir. Ayrýca Molla Hâdî-i
Sebzevârî gibi iþrâk felsefesine baðlý bir-
çok âlim ve sûfînin eserlerinde onun tesir-
leri görülmektedir. Þîrîn-i Maðribî’yi ikin-
ci Muhyiddin Ýbnü’l-Arabî olarak tanýmla-
yan Filibeli Ahmed Hilmi onun, “Mâ mihr-i
tû dîdem ne zerrât güziþtîm” mýsraýyla baþ-
layan bir þiirini tercüme ve þerhetmiþtir.
Eserleri. 1.
Dîvân-ý Mu¼ammed Þîrîn-i
Ma³ribî. Tasavvuf ve vahdet-i vücûdla il-
gili konularýn ele alýndýðý þiirlerden oluþur.
Birçok yazma nüshasý bulunan eser Mîr
Âbidînî (Tahran 1979) ve L. Lewisohn (Tah-
ran-Londra 1993) tarafýndan yayýmlanmýþ-
týr.
2.
Câm-ý Cihânnümâ. Maðribî, varlýk
mertebelerini daire þemasý ile gösterip
açýkladýðý bu eseri Saîdüddin el-Ferganî’-
nin Meþârišu’d-derârî adlý kitabýndan fay-
dalanarak yazmýþtýr. Birçok nüshasý olan
eseri (Süleymaniye Ktp., Hacý Mahmud
Efendi, nr. 2592; Nuruosmaniye Ktp., nr.
3874/2, vr. 102
b
-111
a
) Mîr Âbidînî divanla
birlikte neþretmiþtir. Eser üzerine Seyyid
Muhammed Gîsûdýrâz, Vecîhüddin Gucerâ-
tî, Ýbrâhim Þüttârî Cennetâbâdî ve Ahmed
Reþtî Üstâdî tarafýndan Farsça þerhler ya-
zýlmýþtýr.
3.
Dürrü’l-ferîd fî ma£rifeti me-
râtibi’t-tev¼îd. Tevhîd-i ef‘âl, tevhîd-i sý-
fât ve tevhîd-i zât konularýnýn ele alýndý-
ðý Farsça mensur bir eserdir (Millet Ktp.,
Ali Emîrî Efendi, nr. 1083; Süleymaniye
Ktp., Lala Ýsmâil, nr. 191, vr. 70
a
-85
b
).
4.
Þer¼-i Rubâ£î-yi Ebû Sa£îd. Ebû Saîd-i
Ebü’l-Hayr’ýn “Havrâiyye” adýyla bilinen ru-
bâîsinin þerhidir (Süleymaniye Ktp., Lâle-
li, nr. 1495, vr. 121
b
-122
b
). Þîrîn’in kaynak-
larda zikredilen Nüzhetü’s-Sâsâniyye
adlý eserinin günümüze ulaþmadýðý sanýl-
maktadýr. Na½î¼atnâme (Münzevî,
Fih-
rist,
II, 1706) ve Güftâr-ý Þems-i Tebrîzî
(Manisa Ýl Halk Ktp., nr. 1647/2) gibi eser-
ler ona da nisbet edilmektedir. Esrâr-ý
Fâti¼a adýyla kaydedilen eseri Mirßâtü’l-
£ârifîn ve ma¾harü’l-kâmilîn fî mülte-
mesi Zeyni’l-£âbidîn (Koca Râgýb Paþa
Ktp., nr. 1453, vr. 280
b
-285
b
) adlý risâle ol-
ÞÝRK
39. CÝLT 3. FASÝKÜL (242)
1. Forma / 2. Kontrol
18 Mart 2010
Þîrîn-i
Maðribî’nin
Câm-ý
Cihânnümâ
adlý
eserinin
ilk iki sayfasý
(Nuruosmaniye Ktp.,
nr. 3874/2)
194
ÞÝRK
de Mahayana Budizmi’nde budalarýn ve
bodisatvalarýn çokluðuna inanýlýr, fakat
bazý ekollerde budalardan birinin öne çý-
karýlarak ibadet edilen ulu varlýk haline
getirildiði görülür. Mahayana Budizmi’n-
de tanrý kavramý ilk prensip olarak kabul
edilir. Vajrayana Budizmi’nde Büyük Güneþ
Budasý ile beraber diðer ilâhî varlýklarýn
mevcudiyeti söz konusudur. Budizm’de
monist bir tanrý anlayýþý bulunuyorsa da
belirgin bir tevhid inancýndan bahsedile-
mez (
a.g.e.,
IX, 6157).
Çok tanrýlý dinlerde ilâhî varlýklarý tem-
sil ettiðine inanýlan obje ve figürlere ta-
pýnmaktan ibaret olan putperestlik de þirk
kavramý içinde yer alýr. Yunanca “eidolon”
(put)
ve latreia
(tapýnma)
kelimelerinden tü-
retilen “idolatry” ile Latince “pagan”dan
(köylü, taþralý) türeyen “paganizm”
(paga-
nisme)
ile ifade edilen putperestlik “sûret
ve temsillere yanlýþ sebeplerle deðer ver-
me veya tâzimde bulunma” þeklinde ta-
nýmlanýr (Barfield, s. 110-111). Ýslâm kay-
naklarýna göre putperestlik Hz. Nûh dö-
neminde baþlamýþ, Âd ve Semûd kavim-
leriyle sürmüþtür (Zemahþerî, IV, 164). Hz.
Ýbrâhim putperest kavmiyle mücadele et-
miþ, fakat putperestlik geleneði onun so-
yundan gelenler ve baþta Harrânîler
(Kel-
dânîler / Nabatîler)
olmak üzere diðer millet-
lerde devam etmiþtir. Putperestliðin se-
bepleri arasýnda, insanlarýn tevhid inan-
cýný koruyamamalarý ve putlarýn tanrý ile
kendileri arasýnda þefaatçi olacaðý gibi dinî
faktörler yanýnda sosyokültürel faktörler
üzerinde de durulmuþtur (
Encyclopedia
of Religion,
VII, 4356-4365).
Tanrýlarla insanlar arasýnda aracý konu-
munda bir varlýðýn bulunduðu inancý çe-
þitli dinlerde yer almýþ, ancak insanlar me-
lek, þeytan, cin ve atalarýn ruhlarý gibi gö-
rülemeyen tabiat üstü varlýklara da ilâh-
lýk nisbet ederek þirke düþmüþtür. Kiþi ile
tanrýlar arasýndaki iliþkiyi semavî dinler-
den farklý biçimde kuran politeist dinle-
rin bazýlarý meleklerin fonksiyonunu yerel
tanrýlar þeklinde algýladýklarý varlýklara ver-
miþlerdir (
DB
2
,
s. 32-33;
ER,
I, 282-283).
Bazý dinlerde fonksiyonlarý birbirine karýþ-
týrýlan tabiat üstü varlýklar tanrý olarak al-
gýlanmýþtýr. Batý dillerinde görülen “cin”
anlamýndaki “demon” kelimesi, tanrý ile
insan arasýnda vasýta olan yarý tanrý bir
varlýk biçiminde Ortaçað sonlarýnýn Latin-
ce’si yoluyla Yunanca “daimon”dan gelmiþ-
tir. Greko-Romen döneminin sonlarýnda
daimon Latince “genius” gibi yarý tanrý,
yarý insan yahut ikinci dereceden ruhlar
için kullanýlmýþtýr. Hintliler melek ve cin
kavramlarýný birbirine karýþtýrmýþ, insan-
lara iyilik yapan yarý tanrý melek anlayýþý-
ný benimsemiþtir. Ýslâm dininde ise Allah,
melek, þeytan, cin ve peygamberlerin ni-
telikleri ve fonksiyonlarý kesin biçimde be-
lirlenmiþtir (
Encyclopedia of Religion,
IV,
2275-2282).
Hz. Mûsâ’ya verilen on emirde, “Ben-
den baþka tanrýn olmayacak; kendine yu-
karýda gökyüzünde ya da yer altýndaki su-
larda yaþayan herhangi bir canlýya benzer
put yapmayacaksýn. Putlarýn önünde eðil-
meyecek, onlara tapmayacaksýn” þeklinde
yer alan ifade (Çýkýþ, 20/3-5) Yahudiliðin
tevhid inancýna dayandýðýný kanýtlamakta-
dýr. Bununla birlikte Tevrat’taki tek Tanrý
inancýnýn evrensel bir monoteizm mi yok-
sa Ýsrâil kavmine ait millî bir Tanrý anlayý-
þý mý olduðu konusu tartýþýlmýþtýr. Ýsrâilo-
ðullarý’nýn baþlangýçtan itibaren monote-
ist bir inancý benimsediði görüþüne rað-
men eski Ýsrâil dininin ilk döneminde çok
tanrýlý inanç hâkim iken sonralarý baþka
tanrýlarýn varlýðýný tanýyan, fakat onlarýn
üzerinde ve sadece Ýsrâiloðullarý’nýn iba-
det etmekle yükümlü kýlýndýðý bir tür mil-
lî tanrý telakkisinin ve nihayet Ýsrâil pey-
gamberleri tarafýndan teblið edilen tev-
hid inancýnýn hâkim olduðu dönemlere ge-
çildiði tezi de ileri sürülmüþtür. Bazý sap-
malara raðmen Ýsrâil için gerçek anlam-
da tek yaratýcý, vahyedici ve yargýlayýcý tan-
rý fikri Tanah literatüründeki temel anla-
yýþ olmuþtur. Tek tanrý inancýnýn Ýsrâiloðul-
larý arasýnda tam benimsendiði ve yaygýn
hale geldiði dönem sürgün sonrasýna rast-
lamaktadýr. Yahudiliðin ilk âmentüsünü or-
taya koyma giriþiminde bulunan Philo ile
Ortaçað yahudi düþünürlerinden Saîd b.
Yûsuf el-Feyyûmî’nin tevhid anlayýþýna vur-
gu yapmasýnýn yaný sýra yahudi düþünürü
Ýbn Meymûn on üç maddelik iman esasý-
nýn ilk beþinde Tanrý’nýn yaratýcý, tek, cisim-
siz, ilk ve son oluþuna ve ibadetin yalnýz-
ca O’nun için yapýlmasýna yönelik bir imaný
þart koþmuþtur. Günümüzde geleneksel
veya Ortodoks Yahudilik, Ýbn Meymûn’un
inanç esaslarý üzerine temellenen Tanrý
anlayýþýný büyük ölçüde devam ettirirken
diðer modern yahudi mezheplerinde ya-
ratýcý ve yaþayan Tanrý inancýndan pante-
ist ve tabiatçý Tanrý fikrine uzanan deði-
þik anlayýþlar benimsenmiþtir (Gürkan, s.
76-85; Jacobs, s. 291-298;
Encyclopedia
of Religion,
IX, 6157-6158;
Encyclopaedia
Judaice,
XIV, 448-450).
On emirde Ýsrâiloðullarý’na Rab Yahve’-
den baþka Tanrý edinmeleri, Tanrý’yý yara-
týklara benzeterek putunu yapmalarý ve
o putlara tapýnmalarý yasaklanmýþtýr (Çý-
kýþ, 20/3-5; ayrýca bk. Levililer, 26/1; Tes-
larýnýn güç ve yetenek hiyerarþisine dayalý
yapýlanmalardan etkilendiði, meselâ An-
tik Yunan politeizminin þehir devletlerin-
de geliþtiði düþünülmektedir. Politeist din-
lerde tanrýlarýn birden çok ismi olabilir ve
her isim belirli bir rol, özellik ya da hikâye-
yi ifade edebilir. Antik Yunan ve Hint kül-
türünde tanrýlar mitolojiye konu olacak bi-
çimde kiþisel ve ulaþýlabilir niteliklere bü-
rünmüþken Antik Roma’da mitolojik bir
alt yapý bulunmamaktadýr. Tanrýlar sýnýr-
sýz bilgiye ve güce sahip deðildir. Politeist
dinlerde uzun bir zaman diliminde kültü-
rel etkileþimlerle geliþen ve bir hiyerarþiy-
le sýralanan tanrýlar vardýr. Bunlar ilgili top-
lumlardaki sosyal ve siyasal hiyerarþiden
etkilenmiþtir. Hinduizm’deki avatarlar gi-
bi önem verilen bazý insanlar zamanla tan-
rýlaþtýrýlmýþtýr. Bir kýsým araþtýrmacýlar, çok
tanrýlý inancýn kadir-i mutlak bir tanrýya
inancý da (henoteizm: bir büyük tanrý ege-
menliðindeki çok tanrýya inanma) içerebi-
leceðini belirtirken bazýlarý politeist dinler-
deki henoteist eðilimlerin monoteizme ge-
çiþ süreci biçiminde görülebileceðine iþa-
ret etmiþlerdir (
ERE,
X, 112-114;
Encyclo-
pedia of Religion,
XI, 7315-7319).
Eski Yunan filozoflarý arasýnda iyilikle-
rin kaynaðý olan bir ilâhî gerçeklikten bah-
sedildiði ve âlemin ilâhî akýlla yönetildiði
yolunda bir inancýn izleri bulunmakla be-
raber o dönemde mitolojiyle geliþen çok
tanrýcý dinin hâkim olduðu bilinmektedir.
Mýsýr’da çok tanrýcýlýk telakkisi yaygýnken
milâttan önce XIV. yüzyýlda firavun IV.
Amonefis zamanýnda Aton isimli tek tan-
rý inancý geliþmiþ, diðer tanrýlar ve onlara
baðlý kültler dýþlanmýþ, fakat IV. Amone-
fis’in ölümünden sonra tekrar çok tanrý-
cýlýða dönülmüþtür (
a.g.e.,
IX, 6156-
6157). Hinduizm’in Vedalar’ýnda çok tan-
rýlý ve natüralist bir inanç sistemi vardý;
sonraki kutsal kitaplarýn çoðu bu politeiz-
mi tek tanrý inancýnýn sembolik anlatýmý
diye yorumlamýþtýr. Upaniþadlar’ýn ortaya
çýkýþýndan itibaren Hinduizm tevhid inan-
cýna yönelmiþ, Vedalar’da önemsiz bir
tanrý olan Brahma tek tanrý haline gel-
miþtir. Ancak halk arasýnda Brahma, Viþ-
nu, Þiva üçlüsünden oluþan henoteist te-
lakki etkinliðini sürdürmektedir. Esasen
tek tanrýcý Hindu eðilimi diðer tanrýlarý in-
kâr etmez. Buda’dan nakledilen iman
ikrarýnda tek Tanrý’dan bahsedilmemekle
birlikte inkâr cihetine de gidilmez. Ancak
Buda’nýn ilgi odaðý haline gelmesi onun
tanrýlaþtýrýlmasýna yol açmýþtýr. Yayýldýðý
yerlerde birçok din ve inançla karýþan Bu-
dizm çeþitli ülkelerde ayrýntýlarda farklý
tanrý anlayýþlarýna sahip olmuþtur. Genel-
195
hem de üç kiþilik
(treis hupostaseis)
mev-
cuttur (
New Catholic Encyclopedia,
VI,
270-280; XIV, 189-201). Putperestliðe Ye-
ni Ahid metinlerinde sýkça deðinilmek-
tedir. Galatyalýlar’a Mektup’ta (4/8) hiçbir
gerçekliði olmayan putperest tanrýlarýnýn
ortak yönüne temas edilmiþ, Korintoslu-
lar’a Birinci Mektup’ta (10/19-20) putlara
kurban sunanlarýn aslýnda cinlere kurban
sunmuþ olduklarý belirtilmiþtir. Pavlus put-
perestliði aðýr bir günah diye kabul etmiþ
(Korintoslular’a Birinci Mektup, 5/10-11,
6/9, 10/7, 14; Galatyalýlar, 5/20; Efesoslu-
lar, 5/5; Koloseliler, 3/5), Petrus’un Birinci
Mektubu’nda (4/3) hýristiyanlarýn putlara
ibadeti reddetmeleri gerektiðinden söz
edilmiþtir. Hýristiyanlýðýn özellikle Roma
Ýmparatorluðu’na baðlý vilâyetlerde hýzla
yayýlýþý kiliseyi pagan kültlerine karþý açýk
bir tavýr almaya sevketmiþtir (
Encyclope-
dia of Religion,
VII, 4356-4365). Hýristiyan-
lýk tarihinde ikona olarak adlandýrýlan aziz
ve azize resim ve tasvirlerine tâzim ko-
nusu putperestlik tehlikesi taþýdýðýndan
hýristiyan din adamlarý arasýnda tartýþýl-
mýþ ve kiliselerden ikona, resim ve hey-
kellerin kaldýrýlmasý mücadelesinin veril-
diði ikona karþýtý bir dönem yaþanmýþtýr.
Aralarýnda çeþitli farklýlýklar olsa da Kato-
lik ve Ortodoks mezhepleri II. Ýznik Kon-
sili’nde alýnan karar gereðince ikonalara
saygý göstermekte, Protestanlar ise kilise-
lerdeki resimler karþýsýnda daha ihtiyatlý
davranmaktadýr. Hýristiyanlýk’ta melek, cin
ve þeytan anlayýþlarý fonksiyonlarý itibariy-
le birbirine karýþtýrýlmýþ ve Yahudilik, Mani-
heizm, gnostisizm, Greko-Romen düþün-
cesi, yahudi apokrif ve apokaliptik gele-
neklerinin tesiriyle mahiyetleri þekillenmiþ
olmakla beraber bu varlýklara Tanrý’ya eþ
koþulacak bir ilâhlýk nisbet edilmemiþtir.
Ýslâm’a Göre Þirk.
Kur’ân-ý Kerîm’de
þirk kavramý ayný kökten türeyen isim ve
fiillerle birçok âyette geçmektedir. “Ce-
nâb-ý Hakk’ýn ulûhiyyetine ortak tanýma”
anlamýndaki þirkin muhtevasý Kur’an’da
“küf’ / küfüv” (denk, benzer), “misl” (eþ,
benzer), “velî / vâlî” (dost, efendi), “nid”
(özünde benzeri), “þefî‘”` (þefaatçi) ve “þe-
hîd” (yardýmcý, lehte þahitlik yapan) keli-
meleriyle ifade edilmiþtir (M. F. Abdülbâ-
ký,
el-Mu£cem;
Râgýb el-Ýsfahânî,
el-Müf-
redât; Lisânü’l-£Arab,
“þrk”, “kf ,”, “mþl”,
“vly”, “ndd”, “þf.”, “þhd”
md.leri). Kur’an’-
da Allah’ýn varlýðý ve birliði inancýnýn bir-
çok âyette açýkça ifade edilmenin yaný sý-
ra herhangi bir varlýðýn O’nun ulûhiyyeti-
ne ortak koþulmamasý, sadece O’na kul-
luk edilmesi, ancak O’ndan yardým isten-
mesi ve O’na sýðýnýlmasý (er-Ra‘d 13/36; el-
Kehf 18/110; el-Cin 72/20), þefaatin an-
cak Allah’tan beklenmesi ve O’nun izniyle
gerçekleþeceðine inanýlmasý (el-Bakara 2/
255; Yûnus 10/3; ez-Zümer 39/44) emre-
dilmektedir. Câhiliye Araplarý’nda belirti-
lerine rastlandýðý gibi müþrikler ay, güneþ
ve yýldýzlar gibi gök cisimlerine ulûhiyyet
nisbet etmiþlerdir (Cevâd Ali, VI, 50-61).
Kur’an’da ise sözü edilen varlýklar ve olu-
þumlarýn Allah’ýn varlýðýný ve birliðini ka-
nýtlayan belgelerden sayýldýðý, bu varlýkla-
ra deðil onlarý yaratan ve yöneten Allah’a
secde etmenin gerektiði bildirilmiþtir (Fus-
sýlet 41/37). Müþrikler duyularla idrak edi-
lemeyen cin ve melek gibi varlýklara da
ulûhiyyet izâfe etmiþ, bunlarý Allah’a or-
tak koþmuþ, O’na oðullar ve kýzlar nisbet
etmiþtir (
a.g.e.,
VI, 706-724). Kurân-ý Ke-
rîm, Cenâb-ý Hakk’ýn bu vasýflardan mü-
nezzeh olduðunu bildirmiþtir (el-En‘âm 6/
100-101). Müþriklerin ulûhiyyet nisbet edip
tapýndýklarý varlýklarý cismen temsil eden
putlar da þiddetle reddedilmiþtir. Kur’an’da
Hz. Nûh’un kavmine ve Câhiliye Araplarý’-
na ait bazý putlarýn isimleri anýldýktan baþ-
ka (en-Necm 53/19-20; Nûh 71/23) genel
anlamda putlar için “ilâh, sanem, vesen,
timsâl (heykel), ünsâ” (diþi, güçsüz) gibi
kelimeler kullanýlmýþtýr (M. F. Abdülbâký,
el-Mu£cem,
“elh”, “snm”, “vþn”, “mþl”,
“enþ”
md.leri). Onlarýn Allah’a ortak koþ-
tuklarý putlar kimseye faydasý veya zara-
rý dokunmayan (meselâ bk. el-Mâide 5/76;
Yûnus 10/18, 106), hiçbir þey yaratmayan
ve kendileri yaratýlmýþ olan (el-A‘râf 7/191-
192), kendilerine bile fayda veya zarar ve-
remeyen (er-Ra‘d 13/16), yaþatmaya ve
hayata son vermeye, ölüleri diriltip kabir-
den çýkarmaya güçleri yetmeyen (el-Fur-
kan 25/3), hepsi bir araya gelse bir sinek
bile yaratamayan, hatta sineðin kendile-
rinden kaptýðý bir þeyi geri alamayacak
kadar âciz varlýklar (el-Hac 22/73) diye ni-
telenir. Müþrikler putlara kendilerini Al-
lah’a yaklaþtýrmalarý (ez-Zümer 39/3), Al-
lah katýnda þefaatçi olmalarý (Yûnus 10/
18) için taptýklarýný ve atalarýnýn da ayný
yolu izlediðini söylüyordu (en-Nahl 16/35;
ez-Zuhruf 43/20-22). Müþriklerin duru-
munun tasvir edildiði âyetlerde þirkin kü-
für olduðu belirtilmekte (meselâ bk. Âl-i
Ýmrân 3/151); Ehl-i kitap, Sâbiîler, Mecû-
sîler ve müþrikler küfre düþen gruplar di-
ye sýralanmaktadýr (el-Hac 22/17; el-Bey-
yine 98/1, 6). Yahudilerin Üzeyr’i, hýristi-
yanlarýn Mesîh’i Allah’ýn oðlu saymalarý (et-
Tevbe 9/30) ve Mesîh’e ulûhiyyet nisbet
etmeleri küfür olarak nitelendirildiði gibi
Hz. Îsâ’nýn kavmini sadece Allah’a kulluk
etmeye davet ettiði ve O’na ortak koþan-
niye, 4/15-19, 5/6-9). Mûsâ, kendisinden
sonra baþka milletlerin etkisinde kalarak
putlara tapmamalarý konusunda kavmini
uyarmýþ (Tesniye, 7/1-5), onun ardýndan
Yeþu (Yeþu, 24/14-15) ve sonraki peygam-
berler bu tür uyarýlarý sürdürmelerine rað-
men Ýsrâiloðullarý, baþta Ken‘ânîler olmak
üzere karþýlaþtýklarý milletlerin etkisinde
kalýp ibadetlerine bazan putperest unsur-
lar karýþtýrmýþ (Hâkimler, 3/5-6, 7/1-13, 8/
22-27; krþ. el-A‘râf 7/138-140; Fahreddin
er-Râzî, XIV, 222-224), zaman zaman baþ-
ka milletlerin tanrýlarýna, güneþe, aya, Ba-
al ve Astarte gibi þeylere tapmýþlardýr (Hâ-
kimler, 10/6; I. Samuel, 7/ 4, 12/10; I. Kral-
lar, 11/7, 33; II. Krallar, 17/30-31, 21/1-9,
23/4-14; Yeremya, 2/8, 7/9; Amos, 5/26; Y.
Leibowitz, s. 445-449). Yahudilik’te melek,
cin ve þeytan inancýnýn mahiyeti Bâbil sür-
günü öncesi ve sonrasý devirlerde Mezo-
potamya, Ken‘`an ve Ýran kültüründen et-
kilenerek dönemlere baðlý farklýlýklar gös-
termiþtir.
Hýristiyanlýðýn tanrý inancý monoteist kay-
naklý olup hýristiyan teologlar dinlerini ayný
nitelikte görmekte, baba, oðul, Rûhulku-
düs’ten oluþan klasik teslîs doktrinini mo-
noteist bakýþ açýsýyla yorumlamaktadýr.
Ancak bu üç kavrama baþvurmadan Hý-
ristiyanlýk’taki Tanrý inancýný açýklamak
mümkün deðildir. Kilise Tanrý kavramýný
bir sýr diye kabul etmekte ve bu konuda-
ki açýklamalarý daha çok sembolik bir dille
yapmaktadýr. Yeni Ahid’deki Tanrý tasviri
yahudi anlayýþýndan farklý deðildir. Yeni
Ahid’de ne Îsâ’nýn Tanrý olduðuna ne de
teslîse ait bir iz vardýr. Ýlk dönemde kilise-
deki yahudi kökenli Tanrý inancý, yaklaþýk I.
yüzyýlýn sonuna doðru Yeni Eflâtuncu fel-
sefenin etkisi ve Yunan-Roma kökenli in-
sanlarý hýristiyanlaþtýrma amacýnýn sonu-
cunda þekil deðiþtirmeye baþlamýþtýr. Böy-
lece Tanrý kavramý biri teslîs, diðeri Tan-
rý’nýn enkarnasyonu olarak Îsâ figürü ile
iliþkilendirilmiþtir. Yuhanna Ýncili’nde ilâhî
kelâmla Tanrý fikrinin iç içe bulunduðuna
bakýlýrsa Îsâ’nýn tanrýsal konuma yüksel-
tilmesi daha önce gerçekleþmiþtir. Tanrý’-
nýn bedenleþmiþ olabileceði fikrine ait en
erken metinlerden biri Filipililer’e Mektup’-
ta görülür (2/6-11). IV. yüzyýla gelindiðin-
de kilise, teslîse dayalý bir Tanrý anlayýþýný
ve Îsâ’nýn Tanrý’dan bir parça halinde yer-
yüzünde cisimleþmiþ olduðunu kabul et-
miþti. Kilise teslîs fikrinin politeizme yol
açmasýný engellemek için teslîsteki üç un-
surun mahiyetini onlarýn birliðinden te-
þekkül eden tek Tanrý’nýn mahiyetinden
ayýrt etme ihtiyacýný duymuþtur. Buna gö-
re Tanrý’da hem tek bir tabiat
(mia ousia)
ÞÝRK
196
ÞÝRK
en çok saygý gösterilecek varlýk Hz. Mu-
hammed’dir. Kur’an’da Allah’ý sevme ve
affýna mazhar olma yolunun Resûlullah’a
uymaktan geçtiði (Âl-i Ýmrân 3/31-32), Pey-
gamber’e itaat etmenin Allah’a itaat an-
lamýna geldiði ifade edilmiþ (en-Nisâ 4/80)
ve Peygamber’de ilâhî hiçbir özelliðin bu-
lunmadýðý vurgulanmýþtýr (Âl-i Ýmrân 3/79-
80; el-Mâide 5/116-117; el-Kehf 18/110).
Hîre halkýnýn kendi liderlerine secde et-
tiklerini gören Kays b. Sa‘d, Resûlullah’ýn
secde edilmeye daha lâyýk olduðunu dü-
þünüp bunu kendisine teklif etmiþ, o da
Allah’tan baþkasýna secde edilemeyeceði-
ni belirterek kendisine secde edilmesini
kesinlikle yasaklamýþtýr (Ebû Dâvûd,
“Ni-
kâh”,
40). Konuyla ilgili bir hadiste de þöy-
le denilmektedir: “Hýristiyanlarýn Meryem
oðlu Îsâ’yý insan üstü niteliklerle övdüðü
gibi siz de beni övmeyin. Ben sadece Al-
lah’ýn bir kuluyum. Benim için Allah’ýn ku-
lu ve resulü deyin” (
Müsned,
I, 23, 24, 47,
55; Buhârî,
“Enbiyâ,”,
48; Dârimî,
“Rikak”,
68). Hadislerde müþrik kadýnlarla evlenil-
mesi yasaklanýrken müþrik olsalar da ebe-
veynin ziyaret edilmesi istenmiþtir (Buhâ-
rî,
“Nikâh”,
24;
“Edeb”,
7). Hz. Peygam-
ber, ümmeti hakkýnda doðrudan Allah’a
ortak koþulmasý þeklindeki açýk þirkten de-
ðil (Müslim,
“Feçâ,il”,
30) ibadetleri baþka-
larýna hoþ görünmek için (riya) yapmak-
tan ibaret olan gizli þirkten korktuðunu
belirtmiþtir (
Müsned,
IV, 403; V, 428; Ýbn
Mâce,
“Zühd”,
21).
Þirk Ýslâm âlimlerinin üzerinde en çok
durduðu konulardan biridir. Ýslâmiyet’te
dinî hayatýn bütün yönleri kiþiye vicdan
özgürlüðü kazandýran tevhid inancýna gö-
re anlam ve deðer kazanýr. Þirk bir tür kü-
für olmasý sebebiyle ferdi söz konusu an-
lam ve deðerlerden uzaklaþtýran, inanan-
larý dinî ve dünyevî bütün haklardan mah-
rum býrakan belirleyici bir etkendir. Þirk
ile küfür birbirine yakýn kavramlardýr. Ebû
Hanîfe’ye göre küfrün kapsamý daha ge-
niþ olup her þirk küfürdür, fakat her kü-
für þirk deðildir (Ýbn Hazm, III, 222). Þirkin
ulûhiyyetinde ve fiillerinde Allah’ýn ortaðý
bulunduðuna inanmak, küfrün ise Allah’ý
doðrudan inkâr etmek olduðuna dikkat
çeken Eþ‘arî de her kâfirin müþrik sayýl-
madýðýný belirtmiþtir (Ýbn Fûrek, s. 156,
160). Mâtürîdî, Allah’ýn bir baþka varlýðýn
kendisine ortak koþulmasýný haram kýldý-
ðýný ifade eden âyeti açýklarken (el-En‘âm
6/151) þirkin aklen de imkânsýz olduðunu,
akýl sahiplerinin Allah’ýn birliðine ve O’nun
bilgisine ulaþmalarý gerektiðini belirtmiþ-
tir. Allah Teâlâ’nýn varlýklarýn sûretlerini en
güzel biçimde yarattýðýný ve düzenlediði-
ni bilen akýl sahiplerinin O’ndan baþka bir
varlýðýn bunu gerçekleþtiremeyeceðini, bu
konuda O’na ortak olamayacaðýný ve O’nun
diðer lutuf ve nimetlerini de düþünüp ulû-
hiyyet ve rubûbiyyette baþka bir varlýðý Al-
lah’a ortak koþamayacaðýný, bu sebeple þir-
kin hem akýl bakýmýndan hem nas yoluyla
haram olduðunu belirtir (
Teßvîlâtü’l-Æurßân,
V, 251-252). Þirk ve küfrün ayný mânaya
geldiðini kabul edenler de vardýr (Râgýb el-
Ýsfahânî,
el-Müfredât,
“þrk”
md.; Ýbn Hazm,
III, 222).
Âlimler þirkin konusu, ortaya çýkýþý ve
þirke götüren yollar hakkýnda çeþitli gö-
rüþler ileri sürmüþtür. Râgýb el-Ýsfahânî
þirki Allah’a ortak koþma
(büyük þirk)
ve
amellerde Allah’tan baþka etkenleri göz
önünde bulundurma
(küçük þirk)
diye iki ký-
sýmda ele almýþtýr (
el-Müfredât,
“þrk”
md.).
Fahreddin er-Râzî, Allah’tan baþka dost-
lar edinenlerin yerildiði âyette (el-Ankebût
29/41) “ilâhlar” deðil “dostlar”
(evliyâ)
de-
nilmesinin sadece açýk þirkin deðil gizli þir-
kin de bâtýl olduðuna iþaret sayýldýðýný be-
lirtir. Çünkü Allah’a baþkasýný da gözete-
rek ibadet eden kimse Allah’ý deðil gözet-
tiði varlýðý dost edinmiþtir (
Mefâtî¼u’l-³ayb,
XXV, 69). Ýbn Teymiyye þirki, erken dönem-
lerden itibaren Ýslâm âlimlerinin tevhid
inancýný ulûhiyyet ve rubûbiyyet açýsýndan
ele almalarýna paralel olarak iki kýsýmda
incelemiþtir.
1.
Ulûhiyyette þirk. Allah’a ilâh-
lýðýnda ortak koþmak, O’ndan baþka bir
varlýktan gerçekleþtirilmesi yaratýlmýþýn gü-
cünü aþan bir þey istemek demektir. Bu
tür þirk, “Ancak sana ibadet eder ve an-
cak senden yardým dileriz” âyetinin yaný
sýra (el-Fâtiha 1/4) Ýhlâs ve Kâfirûn sûre-
leriyle de menedilmiþtir.
2.
Rubûbiyyette
þirk. Allah’a rablýðýnda ortak tanýmak, sý-
fat ve fiillerinde baþka bir müdebbirin var-
lýðýný kabul etmektir. “De ki: Allah’tan baþ-
ka tanrý saydýðýnýz þeylere el açýp istekte
bulunun. Onlarýn göklerde de yerde de zer-
re kadar bir þeye sahip olmadýklarýný gö-
receksiniz. Evet onlarýn buralarda hiçbir
ortaklýðý olmadýðý gibi Allah’ýn da bunlar-
dan oluþan herhangi bir yardýmcýsý yok-
tur” meâlindeki âyette (Sebe’ 34/22) bu
þirk ifade edilmektedir (
Ýšti²âßü’½-½ýrâ¹i’l-
müstaš¢m,
II, 703-704).
Naslardan hareketle hangi tür inanç ve
davranýþlarýn þirke götüreceði konusu üze-
rinde de durulmuþtur. Kelâm âlimleri ön-
celikle Allah’ýn varlýðýnda ve zâtýnda, sý-
fatlarýnda ve fiillerinde ulûhiyyeti ve rubû-
biyyeti açýsýndan birliðini naslarýn yanýnda
aklî delillerle de ispat etmeye çalýþmýþ,
tevhide aykýrý inanýþlarý geniþ anlamlý bir
lara cennetin haram kýlýnacaðý yönünde
uyardýðý belirtilmek suretiyle (el-Mâide 5/
72) bu tür inançlarýn þirk niteliði taþýdýðý-
na ve zevcesi olmayan yüce yaratýcýya ev-
lât nisbet etmenin aklýselim ile baðdaþ-
madýðýna dikkat çekilir (el-En‘`âm 6/101).
Kur’an’da müþriklerin atalarýný taklit ede-
rek akýllarýný kullanmamalarý, zannî bilgi-
lerle hareket etmeleri, yalan söylemeleri
(Yûnus 10/66; ez-Zümer 39/60), peygam-
berlerle ve inananlarla alay etmeleri (Hûd
11/38; Yâsîn 36/30), kendilerine yapýlan
tebliðe karþý büyüklük taslamalarý (es-
Sâffât 37/35; el-Câsiye 45/8-11), eleþtiril-
dikleri konularda atalarýný taklit etmeyi
mazeret göstermeleri (el-Bakara 2/170-
171; Lokmân 31/21) gibi hususlar onlarýn
sosyopsikolojik özellikleri þeklinde belirgin-
leþmektedir. Kur’an’a göre þirk Allah’ýn as-
la baðýþlamayacaðý en büyük günah, doð-
ru yoldan sapma (en-Nisâ 4/48, 116) ve bü-
yük bir zulümdür (Lokmân 31/13).
Þirk hadis kaynaklarýnda da geniþçe yer
almaktadýr. Wensinck’in el-Mu£cem’inde
yirmi sütunluk bir hacme ulaþan kaynak-
larýn özellikle iman bölümlerinde þirke çok
sayýda atýf yapýlmaktadýr. Çeþitli rivayet-
lerde þirk sayýlan inanç ve telakkiler, müþ-
rikin vasýflarý ve âhiret hayatýndaki du-
rumlarý açýklanmakta, iman en üstün ita-
at, þirk ise en büyük günah diye nitelen-
dirilmektedir (Buhârî,
“Edeb”,
6; Müslim,
“Îmân”,
36, 37; Tirmizî,
“Tefsîr”,
18; Nesâî,
“Tahrîm”,
4). Hadislerde amellerine Allah’-
tan baþkasýný ortak eden kiþinin þirkiyle
baþ baþa kalacaðý (Müslim,
“Zühd”,
46),
Cenâb-ý Hakk’ýn kullarý üzerindeki hakký-
nýn ortak koþmadan sadece O’na ibadet-
te bulunmaktan ibaret olduðu belirtilmiþ-
tir (Müslim,
“Îmân”,
49, 50). Hz. Peygam-
ber, müþrik bir toplumda tevhid inancýný
yerleþtirmeye çalýþtýðý için tevhide aykýrý
inançlara yol açabileceði kaygýsýyla ilk dö-
nemlerde kabir ziyaretini bile yasaklamýþ,
daha sonra kabirlerin ziyaret edilip mu-
hafaza altýna alýnmasýný tavsiye etmekle
beraber buralarýn ibadet yeri haline ge-
tirilmesini menetmiþtir (Ebû Dâvûd,
“Ce-
nâ,iz”,
68; bk. Wensinck,
Miftâ¼u künûzi’s-
sünne,
“kubûr”
md.). Bir hadiste Allah’-
tan baþka herhangi bir þey üzerine yemin
edilmesinin þirk sayýldýðý da belirtilmiþtir
(
Müsned,
I, 47). Resûlullah, Hz. Ömer’in
Câhiliye’den kalma bir alýþkanlýkla babasý-
nýn adýna yemin ettiðini duyunca, “Allah
atalarýnýz adýna yemin etmenizi yasakla-
mýþtýr; yemin edecek kimse Allah adýna
yemin etmeli veya susmalýdýr” demiþtir
(Tirmizî,
“Nücûr”,
8). Naslardan çýkarýlan
inanç prensiplerine göre Allah’tan baþka
197
nüyordu (Mâtürîdî,
Teßvîlâtü’l-Æurßân,
XII,
291-292). Ýslâm âlimleri, tabiatýn iþleyiþini
saðlayan prensiplerin Allah’ýn yaratma-
sýyla deðil eþyanýn kuruluþunda bulundu-
ðu veya evrenin yýldýzlar tarafýndan yöne-
tildiði, yýldýzlarýn konum ve hareketlerine
dayanýp gaybî bilgilere sahip olunabilece-
ði iddialarýný da tevhid inancýna aykýrý bul-
muþtur (Mâtürîdî,
Kitâbü’t-Tev¼îd,
s. 219-
222; Bâkýllânî, s. 61-63). Þah Veliyyullah ed-
Dihlevî insanlarý þirke götüren inanç ve
davranýþlarý Allah’tan baþkasýna secde et-
mek, arzu ve isteklerinin gerçekleþmesi-
ni baþkasýndan beklemek, Allah’tan baþ-
ka bir varlýða dua etmek, din adamlarýný
rab edinmek, putlara ve yýldýzlara kurban
kesmek, Allah’a ortak koþulan varlýklarý
kýz ve oðul sýfatýyla O’na nisbet etmek,
Allah’tan baþka bir varlýk adýna yemin et-
mek, çocuklara Allah’tan baþka bir mev-
cuda nisbetle “þunun kulu” diye isim ver-
mek, Allah’tan baþka birinin rýzasý için hac-
cetmek, bazý varlýklarý bulunduklarý me-
kânlarý yücelterek dinî amaçla ziyaret et-
mek þeklinde sýralamýþtýr (
¥üccetullåhi’l-
bâli³a,
s. 127-131). Ýzmirli Ýsmail Hakký, Ýs-
lâm âlimlerinin naslardan hareketle þirk
olarak nitelendirdikleri inanç biçimlerini
beþ kýsma ayýrmýþtýr.
1.
Þirk-i istiklâl
(vasý-
tasýz þirk).
Mecûsîler’le düalist inanç grup-
larýnda görüldüðü gibi iki ilâhýn varlýðýný
kabul etmek.
2.
Þirk-i teb‘îz
(kýsmî þirk).
Allah’ýn birliðini kabul etmekle birlikte Hý-
ristiyanlýk’taki teslîs inancý gibi ilâhlardan
oluþan bir tanrý inancýný benimsemek.
3.
Þirk-i takrîb. Allah’a yakýnlýk saðlamalarý
ve O’nun katýnda þefaatçi olmalarý için put-
lara ve heykellere tapýnmak.
4.
Þirk-i tak-
lîd. Câhiliye Araplarý’nda olduðu gibi ata-
larýný taklit ederek putlara ve heykellere
ilâh niteliði nisbet etmek.
5.
Þirk-i esbâb.
Tabiat kanunlarýnýn Allah’ýn yaratmasýyla
deðil nesne ve olaylarýn doðalarýnýn gereði
olduðuna inanmak (
Yeni Ýlm-i Kelâm,
II,
102-103). Þirkin zýddý olan tevhidin özü kâ-
inatý yaratan ve idare eden varlýða ulûhiy-
yet ve rubûbiyyette ortak koþmamaktan
ibarettir. Þirk konusunda aþýrý sayýlabilecek
görüþleriyle tanýnan Muhammed b. Abdül-
vehhâb, söz konusu ana ilkeye ters dü-
þen inanca büyük þirk dedikten sonra bu
çerçeveye girmeyen riya ile karýþýk ibadet-
ler vb. davranýþlarý da küçük þirk diye ni-
telendirmiþ, fakat doðurduklarý olumsuz
sonuçlarý büyük þirke yaklaþtýrmak sure-
tiyle aþýrý bir sonuca ulaþmýþtýr.
Ýslâm tarihinde müslümanlar arasýnda
apaçýk þirke düþen gruplar bulunmamak-
la birlikte dolaylý þirk sayýlan, tevhid inan-
cýný zedeleyerek þirke kapý açan telakkile-
re rastlamak mümkündür. Bir müslüma-
nýn Allah’tan baþka varlýklara karþý duya-
caðý sevgi ve saygý yaratýlmýþlýk sýnýrlarý-
nýn ötesine geçmemelidir. Naslardan çýka-
rýlan ve müslümanlar tarafýndan benim-
senen inanç prensiplerine göre hiçbir in-
san peygamber derecesine çýkamaz; pey-
gamberlere bile insan üstü bir özellik nis-
bet edilemez; sadece Allah’a gösterilebi-
lecek tâzim ve hürmet baþka hiçbir þey
veya kimseye gösterilmez. Baþta peygam-
berler olmak üzere Allah katýnda makbul
olan sýddîklar, þehidler, sâlihler (en-Nisâ
4/69), insanlarýn hüsnüzanda bulunduk-
larý velîler, hatta meleklerden hiçbiri (en-
Nisâ 4/172; Yûnus 10/62-64) aþkýn olma
özelliði taþýmaz. Kutsiyetin mecazi mâna-
da da olsa insana izâfe edilmesi onda ya-
ratýlmýþlýk üstü güçlerin veya niteliklerin
varlýðýný akla getireceðinden sakýncalý bu-
lunmuþtur. Mahiyetleri itibariyle deðil müs-
lümanlarýn hayatýndaki fonksiyonlarý ve ta-
þýdýklarý hâtýralar bakýmýndan bazý þeyle-
re mecazi / itibarî bir kutsiyet atfedilebil-
mektedir. Nitekim Hz. Ömer Hacerülesved
için, “Senin zararý veya faydasý dokunma-
yan bir taþ olduðunu biliyorum. Resûlul-
lah’ýn seni öptüðünü görmeseydim ben
de öpmezdim” demiþtir (Buhârî,
“Hac”,
50; Müslim,
“Hac”, 248-251; ayrýca bk.
Topaloðlu v.dðr., s. 90-110).
Þirke düþme sebeplerinin itikadî, psiko-
lojik, sosyolojik ve hatta ekonomik boyut-
larý üzerinde durulmuþtur. Þirkin en önem-
li sebebi Allah’ýn þanýna yaraþýr biçimde
tanýnamamasý, tevhid inancýnýn gerektiði
gibi benimsenememesi veya korunama-
masýdýr. Hz. Âdem’le birlikte insan haya-
týnýn tevhid inancýyla baþladýðý, Allah Te-
âlâ’nýn insaný akýl gücüyle donattýðý ve ona
Allah’tan baþka tapýnýlacak ilâhýn bulun-
madýðýný bildiren peygamberler gönder-
diði halde tevhid inancýný benimsemeyen
gruplar zamanla düþünce tembelliðine ka-
pýlmýþ, tabiatta meydana gelen olaylarýn
arkasýndaki gerçek yaratýcý ve idare ediciyi
unutarak görünen tabiatý ve tabiat olay-
larýný kendi kendinin sebepleri kabul et-
miþtir. Þirk cehaletin, aczin ve tembelliðin
eseri olup bir yönüyle insanýn kendini al-
datmasýdýr (
a.g.e.,
s. 90-92). Birden çok
tanrýya tapýnanlar aslýnda o tanrýlarýn üs-
tünde yüce bir tanrýnýn bulunduðunu ka-
bul eder, fakat putlarýn kendilerini yüce
tanrýya yaklaþtýracaklarýna ve þefaatçileri
olacaklarýna inanýrlar (Mâtürîdî,
Teßvîlâ-
tü’l-Æurßân,
XII, 291-292). Dihlevî þirk ko-
nusuna psikolojik açýdan yaklaþarak insan-
kavram olan þirk kelimesiyle ifade etmiþ-
lerdir. Ýslâm âlimleri kâinatý birbirine zýt iki
kadîm aslýn yaratýp yönettiðini iddia eden
Maniheizm, Deysâniyye, Merkuniyye ve
Mecûsîlik gibi düalist
(seneviyye)
inanç grup-
larýnýn ulûhiyyet ve âlem anlayýþlarýný tev-
hid inancýna aykýrýlýðý ve âlemin yoktan ya-
ratýlmasý konusundaki anlayýþlarýnýn çar-
pýklýðý, ayrýca tek yaratýcý yerine iki kadîm
varlýk anlayýþýnýn tutarsýzlýðý bakýmýndan
ele alýp reddetmiþlerdir (Mâtürîdî,
Kitâbü’t-
Tev¼îd,
s. 239-268; Kadî Abdülcebbâr,
el-
Mu³nî,
V, 9-15, 22-35;
Þer¼u’l-U½ûli’l-Åam-
se,
s. 277-278; Teftâzânî,
Þer¼u’l-Mašå½ýd,
IV, 39-42). Kur’an’da Ehl-i kitap ve müþ-
rik ayýrýmý yapýlmýþ olmakla beraber (Âl-i
Ýmrân 3/186; el-Hac 22/17; el-Beyyine 98/
1, 6) yahudilerin Üzeyr’i, hýristiyanlarýn Me-
sîh’i Allah’ýn oðlu diye benimsemeleri (et-
Tevbe 9/30), Mesîh’e ulûhiyyet nisbet et-
meleri (el-Mâide 5/72) küfür diye nitelen-
dirilmekte, Ýslâm âlimleri tarafýndan zâ-
týn hulûl ettiði üç sýfatlý bir ilâh, üç unsur
(ekanîm-i selâse)
veya üç ilâh þeklinde an-
laþýlabilen (krþ. Taberî, VI, 313; Fahreddin
er-Râzî, XI, 116) teslîs inancý açýkça red-
dedilmektedir. Ehl-i kitabýn bu inançlarý-
nýn yaný sýra Hz. Îsâ’nýn kendi ulûhiyyetini
hiçbir þekilde telkin etmediðini ve kavmi-
ni Allah’a ortak koþmama yönünde uyar-
dýðýný bildiren âyetler de (el-Mâide 5/72,
116-117; el-En`‘âm 6/101) dikkate alýnarak
Ehl-i kitap’tan da þirkin sâdýr olduðu be-
lirtilmiþtir (Kýlavuz,
Ýman-Küfür Sýnýrý,
s.
60). Hadis rivayetlerinde de Allah’ýn kulu
Îsâ’ya rubûbiyyet nisbet edilmesinin þirk
sayýldýðý bildirilmiþtir (Buhârî,
“Talâk”,
18).
Hz. Peygamber, önceleri hýristiyan olan Adî
b. Hâtim’den boynundaki altýn haçý çýka-
rýp atmasýný istemiþ ve konuyla ilgili âyeti
(et-Tevbe 9/31) okuduktan sonra aslýnda
yahudi ve hýristiyanlarýn haham ve rahip-
lerine tapýnmadýklarýný, fakat onlar kendi-
lerine bir þeyi helâl kýlýnca bunu helâl say-
dýklarýný, haram kýlýnca da haram kabul
ettiklerini belirtmiþtir (Tirmizî,
“Tefsîr”,
9).
Müþrikler ulûhiyyetin tapýndýklarý putlara
deðil Allah’a ait olduðunu biliyor, fakat
kendilerini doðrudan Allah’a ibadet etme-
ye lâyýk görmedikleri, O’na karþý gereðin-
ce kulluk yapamadýklarý için Allah’a yakýn-
laþýp þefaatte bulunacaklarýný umarak put-
lara tapmayý âdet ediniyordu. Müþrikler
atalarýnýn da ayný þeyi yaptýðýný, dilemesi
halinde Allah’ýn buna engel olabileceðini de
ileri sürüyordu (en-Nahl 16/35; ez-Zuhruf
43/20). Bunlar âhirete inanmadýklarýndan
atalarýnýn hatalý olmalarý durumunda dün-
ya hayatýnda cezalandýrýlacaklarýný düþü-
ÞÝRK
198
ÞÝRK
ve me¾âhiruh (Medine 1992), Zekeriyyâ
Abdürrezzâk el-Mýsrî’nin Ehemmiyyetü’t-
tev¼îd ve Åa¹arü’þ-þirk (Beyrut 1415/
1994), Ebû Bekir Muhammed Zekeriy-
yâ’nýn eþ-Þirk fi’l-šadîm ve’l-¼adî¦ (Ri-
yad 1421/2000), Mübârek b. Muhammed
el-Mîlî’nin Risâletü’þ-Þirk ve me¾âhirihî
(Beyrut 2000) adlý eserleri þirk konusunu
müstakil olarak ele almaktadýr. Salih Gür-
dal’ýn Tevhid ve Þirk (Ýstanbul 1983), Na-
dim Macit’in Kur’an ve Hadise Göre Þirk
ve Müþrik Toplum (Konya 1992), Meh-
med Alagaþ’ýn 20. Yüzyýlda Tevhid ve
Þirk (Ýzmir 1995), Hamdi Kalyoncu’nun
Yeryüzü Tanrýlarý: Þirk Psikolojisi de (Ýs-
tanbul 2000) þirkle ilgili eserler arasýnda
sayýlabilir. Muhammed Bilgin, Kur’an’a
Göre Þirk ve Müþrikler adýyla bir dok-
tora tezi hazýrlamýþtýr (1992, UÜ Sosyal Bi-
limler Enstitüsü). Konuyla ilgili bazý ma-
kaleler de þöylece sýralanabilir: Ekrem Sa-
rýkçýoðlu, “Kur’an’a Göre Müþrikler ve Put-
perestler” (
Ýslâmî Araþtýrmalar Dergisi,
sy.
1 [1986], s. 26-32); Shabbir Akhtar, “Fa-
ust and the New Idolaters: Reflections on
Shirk” (
Islam and Christian Muslim Rela-
tions,
I [1990], s. 252-260); Gerald R. Haw-
ting, “Širk and Idolatry in Monotheist Po-
lemik” (
IOS,
XVII [1997], s. 107-126); Pa-
vel Pavlovitch, “Early Origins of the Term
Širk: About an Equalitarian Conception
During the Ðahiliyya” (
The Arabist,
sy. 21-
22 [Budapest 1999], s. 3-13); Cihad Tunç,
“Þirk ve Günah Problemi” (
Erciyes Üni-
versitesi Ýlâhiyat Fakültesi Dergisi,
sy. 11
[2001], s. 29-35); Talip Türcan, “Klasik Ýs-
lâm Hukuk Doktrininde Þirk Kavramýnýn
Algýlanma Biçimi ve Hukukî Düzenleme-
lere Etkisi” (
Dinî Araþtýrmalar Dergisi,
V/
14 [2002], s. 17-34); Patricia Crone, “How
did the Quranic Pagans Maka a Living?”
(
BSOAS,
LXVIII [2005], s. 387-399).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Râgýb el-Ýsfahânî,
el-Müfredât, “elh”, “snm”,
“vþn”, “enþ” md.leri;
Wensinck,
el-Mu£cem, “þrk”
md.;
a.mlf.,
Miftâ¼u künûzi’s-sünne, “þirk” md.;
Müsned, I, 23, 24, 47, 55,135; II, 69; IV, 403; V,
428; VI, 240;
Buhârî,
“Îmân”, 23, “Enbiyâ,”, 41,
“Nücûr ve’l-eymân”, 19, “Cenâ,iz”, 1;
Müslim,
“Îmân”, 152, 197;
Ýbn Mâce,
“Ýkamet”, 191;
Ebû
Dâvûd,
“Fiten”, 6;
Tirmizî,
“Nücûr ve’l-eymân”,
9;
Nesâî,
“Eymân ve’n-nücûr”, 4, “Cenâ,iz”, 102;
Taberî,
Câmi £u’l-beyân
(Bulak),
VI, 313;
Mâtürî-
dî,
Kitâbü’t-Tev¼îd
(nþr. Bekir Topaloðlu – Mu-
hammed Aruçi),
Ankara 1423/2003, s. 37-47,
219-222, 239-268, 521, 540;
a.mlf.,
Teßvîlâtü’l-
Æurßân
(nþr. Ertuðrul Boynukalýn),
Ýstanbul 2006,
V, 251-252; XII
(nþr. Mustafa Yavuz),
Ýstanbul
2008, s. 291-292;
Bâkýllânî,
et-Temhîd
(Ebû Rî-
de),
s. 61-63;
Ýbn Fûrek,
Mücerredü’l-Mašålât,
s. 156, 160;
Kadî Abdülcebbâr,
el-Mu³nî, V, 9-
15, 22-35;
a.mlf.,
Þer¼u’l-U½ûli’l-Åamse, s. 277-
278;
Ýbn Hazm,
el-Fa½l, III, 222;
Zemahþerî,
el-
Keþþâf
(Kahire),
IV, 164;
Fahreddin er-Râzî,
Me-
fâtî¼u’l-³ayb, XI, 116; XIV, 222-224; XXV, 69;
Takýyyüddin Ýbn Teymiyye,
Ýšti²âßü’½-½ýrâ¹i’l-müs-
taš¢m
(nþr. Nâsýr b. Abdülkerîm el-Akl),
Riyad
1404, II, 703-704;
Teftâzânî,
Þer¼u’l-£Ašåßid
(nþr.
M. Adnân Dervîþ),
Beyrut 1411/1991, s. 179-
180;
a.mlf.,
Þer¼u’l-Mašå½ýd
(nþr. Abdurrahman
Umeyre),
Beyrut 1409/1989, IV, 39-42;
Þah Ve-
liyyullah ed-Dihlevî,
¥üccetullåhi’l-bâli³a
(nþr.
Seyyid Sâbýk),
Kahire, ts.
(Dârü’l-kütübi’l-hadî-
se),
s. 127-131;
Muhammed b. Abdülvehhâb,
Ki-
tâbü’t-Tev¼îd, Medine 1413, tür.yer.;
Ýzmirli,
Yeni
Ýlm-i Kelâm, II, 102-103;
Elmalýlý,
Hak Dini, III,
1467-1468;
A. Jeffery,
“Angel”, DB
2
, s. 32-33;
Cevâd Ali,
el-Mufa½½al, VI, 50-61, 706-724;
Ah-
med Saim Kýlavuz,
Ýman-Küfür Sýnýrý, Ýstanbul
1982, s. 60-62;
a.mlf.,
“Þirk”, Ýslâm’da Ýnanç,
Ýbadet ve Günlük Yaþayýþ Ansiklopedisi
(ed.
Ýbrahim Kâfi Dönmez),
Ýstanbul 2006, IV, 1875-
1877;
O. Barfield,
Saving the Appearances: A
Study in Idolatry, Middletown 1988, s. 110-111;
Bekir Topaloðlu v.dðr.,
Ýslâm’da Ýnanç Esaslarý,
Ýstanbul 2002, s. 90-110;
Salime L. Gürkan,
Ya-
hudilik, Ýstanbul 2008, s. 76-85;
L. Jacobs,
“God”,
20
th
Century Jewish Religious Thought
(ed. A.
A. Cohen – P. Mendes-Flohr),
Philadelphia 2009,
s. 291-298;
Y. Leibowitz,
“Idolatry”, a.e., s. 445-
449;
D. Gimaret,
“Shirk”, EI
2
(Ýng.),
IX, 484-486;
M. A. Hoonhout,
“God”, New Catholic Encyclo-
pedia, Washington 1967, VI, 270-280;
R. L. Ric-
hard – J. Hill,
“Trinity, Holy”, a.e., XIV, 189-201;
A. E. Garvie,
“Polytheism”, ERE, X, 112-114;
A.
Coudert,
“Angels”, ER, I, 282-283;
W. Stephens,
“Demos: An Overview”, Encyclopedia of Religi-
on
(ed. L. Jones),
Detroit 2005, IV, 2275-2282;
J.
Rise,
“Idolatry”, a.e., VII, 4356-4365;
T. M. Lud-
wig,
“Monotheism”, a.e., IX, 6156-6158;
R. J.
Zwi Werblowsky,
“Polytheism”, a.e., XI, 7315-
7319;
M. H. Vogel,
“Monotheism”, Encyclopa-
edia Judaica, Detroit 2007, XIV, 448-450.
ÿMustafa Sinanoðlu
–
—
ÞÝRKET
(
א )
Kazanç ortaklýðý yanýnda müþterek
mülkiyeti ifade eden fýkýh terimi.
˜
™
Sözlükte “bir þeye katýlmak, onda pay
sahibi olmak” anlamýndaki
þirket
(þerike,
þirke, þerke)
terim olarak iki veya daha çok
kiþinin sermaye, emek yahut itibarlarýný
birleþtirerek meydana getirdiði ortaklýk ya-
nýnda bir mal, hak veya menfaate müþte-
reken mâlik olmasýný ifade eder (mezhep-
lere göre farklýlýk taþýyan tanýmlar için bk.
Vehbe ez-Zühaylî, IV, 792-793). Kur’ân-ý
Kerîm’de özellikle “Allah’a ortak koþma”
mânasýnda ayný kökten türeyen kelimeler
sýkça kullanýlmakla birlikte (bk.
ÞÝRK
) þir-
ket kelimesi yer almaz; bir âyette “þüre-
kâ” (ortaklar) (ez-Zümer 39/29), baþka bir
âyette “huletâ” (ortakçýlýk amacýyla hay-
vanlarýný bir araya getirenler) (Sâd 38/24)
kelimeleri geçer. Hadislerde þirket “mal or-
taklýðý” anlamýnda kullanýlýrken ayný kök-
larýn bazý þahsiyetlerdeki farklý halleri ola-
ðan üstü imiþ gibi algýlayýp onlara bir tür
kutsiyet atfettiðini, zamanla ilâhî özellik-
lere sahip olduðuna inanýr hale geldiðini
ve insana saygýda aþýrýya kaçýp þirke düþ-
tüðünü belirtir (
¥üccetullåhi’l-bâli³a,
s.
127). Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr ba-
zý müþriklerde iftiranýn, bazýlarýnda sap-
kýnlýðýn öne çýktýðýna dikkat çekmiþtir. Ona
göre Ehl-i kitabýn þirki sapkýnlýktan çok if-
tira niteliði taþýrken diðerlerinin þirki ifti-
radan çok sapkýnlýðýn eseridir. Birincisi say-
gýsýzlýktan, ikincisi cehaletten kaynaklan-
maktadýr. Her ikisi de tövbe edilmediði tak-
dirde Allah tarafýndan affedilmeyecektir.
Þirkleri cehaletten kaynaklanan kimsele-
rin ilmî ve aklî geliþmeyle þirkten vazgeç-
meleri mümkün iken þirkleri saygýsýzlýk-
tan kaynaklanan kiþilerin ilmi arttýkça az-
gýnlýklarýnýn da artacaðý ve iftiralarýna de-
vam edeceklerini ifade eder (
Hak Dini,
III,
1467-1468). Ýnsanlarýn korku, þüphecilik,
kibir, inat ve taklidin yaný sýra servet, ma-
kam ve þöhret gibi dünya nimetlerini ha-
yatýn tek amacý haline getirmeleri ve ne-
ticede þeytanýn aldatýcý özendirmelerine
kapýlmalarý da þirke düþmelerinin önemli
sebepleri arasýnda yer alýr (
Ýslâm’da Ýnanç
Ýbadet ve Günlük Yaþayýþ Ansiklopedisi,
IV, 1875-1877).
Ýslâm âlimleri þirkle ilgili görüþlerini
Kur’ân-ý Kerîm’deki âyetlerle Hz. Peygam-
ber’in hadislerine dayandýrdýðý için tefsir
ve hadis literatürü iman ve küfür konula-
rýyla baðlantýlý olarak þirk hususunda vaz-
geçilmez kaynaklardýr. Baþta Kütüb-i Sit-
te olmak üzere hadis kaynaklarýnýn özel-
likle iman ve tevhid bölümlerinde þirke
dair rivayetlere yer verilmiþtir. II.
(VIII.)
yüz-
yýldan itibaren kaleme alýnan akaid me-
tinlerinde tevhid inancý ve büyük günah
konularý çerçevesinde þirk de ele alýnmýþ-
týr. Kelâm kaynaklarýnda ulûhiyyet ve sem-
‘iyyât bahislerinin yaný sýra iman-küfür
konularýnýn iþlendiði bölümlerde þirk me-
selesine deðinilmiþtir. Ayrýca “kitâbü’l-îmân”
ve “kitâbü’t-tevhîd” türü eserlerde konu
incelenmektedir. Ýbn Teymiyye’nin Æå£i-
detün £a¾îme fi’l-farš beyne £ibâdâti
ehli’l-Ýslâm ve’l-îmân ve £ibâdâti eh-
li’þ-þirk ve’n-nifâš (nþr. Süleyman b. Sâ-
lih el-Gusn, Riyad 1411), Abdullah b. Ab-
durrahman Ebû Bâtýn’ýn el-Beyânü’l-
ezher fi’l-faršý beyne’þ-þirki’l-ekber
ve’þ-þirki’l-a½³ar (nþr. Muhammed Reþîd
Rýzâ, Kahire 1349), Yahyâ Þâmî’nin eþ-
Þirkü’l-câhilî ve âlihetü’l-£Arabi’l-ma£-
bûde šable’l-Ýslâm (Beyrut 1986), Ah-
med b. Muhammed el-Kudûrî’nin eþ-Þirk
Dostları ilə paylaş: |