Marti jonathan’dan



Yüklə 235,42 Kb.
səhifə7/8
tarix14.01.2018
ölçüsü235,42 Kb.
#20520
1   2   3   4   5   6   7   8

ONDÖRT

İlk uçuşumuzu izleyen birkaç gece boyunca ve her denememizde biraz daha yetkinleşerek gerçek birer martı olmaya doğru kanat açmayı sürdürdük. Artık konuyu diğer martılarla tartışma zamanının geldiğine iyiden iyiye inanmaya başlamıştık. Yünatanmartı’nın da onayını alarak, kümeyi olabildiğince genişletmeye karar verdik.

Sürüdekilerin tek tek susup köşelerine çekilmeye başladıkları bir gece, ortadaki tümseğin üstüne çıkıp beni biraz dinlemelerini diledim onlardan. Başlarını kanatlarının arasına almış olanlar dikleşti, konuşmasını sürdürenler sustu. Yavru martıların şamatası bile azaldı.

Önce, düşlerime giren Esenlikmartı’yı, ardından da Bilgemartı’nın son sözlerini anlattım onlara. Sıra birkaç akşamdır Yünatanmartı’yla yaşadıklarımızı anlatmaya gelmişti:

“...Ve sizler, uçamayacaklarını sananlar, kanatlarını kuru birer yaprakmış gibi taşıyanlar bu karanlık mağarada uyurken biz dört martı, ayın aydınlığını yüreğimize doldurup durmaktaydık.”

Susmamla birlikte, Meltemmartı başladı konuşmaya. Düşünce ve tasarılarımızı anlatırken, coşkusuna engel olamamaktaydı:

“Uzak denizler, özgürlük ve Acunsalmartı’nın sunacağı esenlik bizleri çağırmakta. Arayan bulacak, inanan görecek, dileyen kavuşacaktır.”

Şirinmartı’ysa uçmayı denemek isteyenlerin bizlerle birlikte kayalıklara gelebileceğini söyledi onlara.

Öneri, suskunluğu birdenbire dağıtıp, her martının kendi düşüncesini aynı anda belirtmesine neden olmuştu. Uğultumuz, kargaların duyabileceği denli yoğunlaşmadan, olabildiğince yüksek bir sesle uyardım onları:

“Dileyenler gelsin, dilemeyenler sussun lütfen. Kavgaya hazır değiliz daha.”

Meltemmartı’yla Şirinmartı, katılmak isteyecekleri mağaranın dışında beklemeye başladılar. Daha ben bile yanlarına varmadan Marttamartı’yla Yuhannamartı -her kızdığında ‘Yuh!’ demesiyle ünlenen o anaç ve sevimli teyzem- kümeye katılmışlardı bile.

“Sen kuluçkaya yatmıyor muydun?” diye sordum Yuhannamartı’ya.

“Yeni tutsak martıların dünyaya gelmesine neden olmaktansa onların sonsuza değin kabuklarında uyumalarını yeğlerim.” dedi teyzem.

Yakutmartı, ki geceleri bile ışıldardı tüyleri, sürüden kopup mağara ağzına doğru yürürken, çevresindekileri incitmekten sürekli kaçındığı için Yufkamartı ismiyle anılan arkadaşımız da yoldaşlık etti ona. Bir süre daha bekleyip, “Haydi,” dedim; “...gidiyoruz artık.”

Gerçi bizimle gelmek isteyenlerin bu denli azlığı her üçümüzü de üzmüştü; ama düne oranla çoğalmıştık işte!

Serin gecenin gizemli çekiciliği, aramıza yeni katılanların yüreklerini titretmekteydi; duyumsanıyordu bu. Bir yandan ürküntüleri alt etmeleri için onlarla söyleşirken, öte yandan da arkamızı kolluyordum başka gelenlerin olabileceği umuduyla.

Yaklaşık bir ağaç boyu yol alınmıştı ki umudumun pek de boş olmadığını anladım: Yumurtalarından birkaç hafta önce çıkmış altı yedi martı, sarsıla tökezleye bizleri izlemeye çabalamaktaydı. Kümedekilere, arkamızdan gelmekte olanları bekleyeceğimi söyleyip yavru martıları gözetlemeye başladım. Daha, kargaların işe götürmeye sakındıkları denli küçüktüler. Kayalıklara değin yürüyüp yürüyemeyeceklerini sordum onlara.

“Yürürüz.” dedi içlerinden biri.

“İnandığımıza göre başaracağız.” dedi bir başkası; “...Meltemmartı öyle söylememiş miydi?”

Öldürüldüğü gün, “Bugün benim gerçek doğum günüm oğul.” demişti Bilgemartı. Bu yavru martıların doğumu da bu gece gerçekleşmekteydi işte. Sevinçliydiler. Ön kümedekiler gibi ürküntüyle değil, coşkuyla atmaktaydılar adımlarını. Diğerleri denli kirlenmemişler, halkalar, tasmalar ve zincirlerle yeryüzüne çakılıp kalmamışlardı daha. Öndekilere yetişebilmek için çabalarlarken, gerçek hedeflerinin inançlarına ulaşabilmek olduğu apaçık ortadaydı.

Ardımızsıra yeniden ayak sesleri duyunca, yavru martılar adına irkildim. Kargalar duymuş muydu sesimizi yoksa? İkinci kümedekilere, önde gidenleri izlemelerini söyleyip gerekirse dövüşmek üzere, olduğum yerde kaldım. Gelen, Kıvırtanmartı’ydı!

“Sonradan düşündüm de” dedi; “...sizin haklı olabileceğiniz kanısına kapıldım birden. Tüm olumsuzluklarıma karşın, aranıza alır mısınız beni de?”

“Şu yavru martılar dışında hiçbirimizin senden üstün bir yanı yok ki, Kıvırtanmartı. Tümümüz de yarım, eksik ve yetersiziz. Öğrendiğimiz oranda, önümüzdeki bilisizlik uçurumu derinleşmekte sanki. Sayrılığımızı sezinleyişimiz arttıkça, sağaltım gereği duyuşumuz yoğunlaşmakta.”

“Dürüstçe söylemek gerekirse, kargalardan bağımsız yaşayabileceğimize şu anda da inanamıyorum ama birkaç boncuk için onları okşayıp durmaktan bıktım artık. Üstelik, Yünatanmartı’nın üç beş sözüyle, kimi kargaların bile ayıkıp sürülerini bırakarak gitmelerine karşın, biz martıların hâlâ uyanamamaları da onuruma dokunuyor.”

Belli belirsiz titremeye başladı Kıvırtanmartı’nın sesi sözlerini sürdürürken:

“Biliyor musun; bugüne değinki yaşantımdan ötürü kendimi kargışlıyorum.”

“Senin salt gönül kulağın değil, gönül gözün de açılmaya başlamış.” deyişim, sevindirdi Kıvırtanmartı’yı.

“Keşke daha önceden...”

“Geçmişini bütünüyle bir yana atıp bugünü doğum günü saymaya ne dersin?”

“Tamam,” dedi; “...tamam, tamam, tamam.”

Sanki yürümüyor da yepyeni bir sevinç dansı yaratıyordu Kıvırtanmartı’nın ayakları.


ONBEŞ


Yünatanmartı, uçmayı değil uçabilmekten korkmamayı öğretmeye çabaladı yeni katılanlara, geceler boyunca. Korku, kanatlarla uçuş yeteneği arasında sıkışıp kalan bir kayaya dönüşmüştü çoğu martıda. Yavru martıların daha ilk geceden uçabilişlerineyse hiç şaşmamak gerekirdi. Gerek tinleri gerekse özlerini tanıma yetileri diğerleri denli kat kat kaygı, kuşku ve ürküntü altında ezilmemişti ki.

Kümeye her gece birkaç martı daha katılıyordu. Gerçi çoğu salt uçabilmeyi becermekle yetinmekte, boncuk tutkusundan vazgeçmeye yanaşmamakta, uzak denizlere yolculuk düşüncesini uslarına bile getirmemekteydi; ama en azından özgüvenleri artıyordu böylece.

Bir gece, uçuş denemelerinin ardından, “Sizlere söyleyeceklerim var.” dedi Yünatanmartı:

“Her birinizde, değişik oranlarda da olsa Acunsalmartı’nın yansımalarını duyumsamaktan ötürü kıvanç duyuyorum. Keşke şu anda uyumakta olan diğer martılar da sizler denli kendilerine güvenebilselerdi. Keşke putlaştırılan nesnelerin anlamsızlığına bütün bütün inanabilseydi tümünüz de. Ne var ki, gerçekten dileyenlerin gönülleri Oğulmartı’nınki denli aklanacaktır bir gün; kuşkunuz olmasın.”

Bir yandan, aşkınlaşmamı Yünatanmartı’nın sezinlemesine sevinirken, öte yandan da diğerlerine örnek olarak gösterilmenin getirdiği yükü sırtımda duyumsadım.

“Benzer uyarıları” dedi ; “...başka ülkelerdeki martılara, kargalara, akbabalara da taşımak gerekiyor. Salt benim değil, sizlerin de taşıması gerekiyor duyumsanan güzellikleri diğer canlılara. İşte bu görev gereği, yarın beni gözleriniz görmeyecek; ama biliyorum ki, aynalarınızı temiz tuttuğunuz sürece varlığım gönüllerinizde yaşayacak.”

“Bizi bırakıp gitme!” dedi birkaç martı.

“Acunsalmartı’nın tinlerinize daha yoğun bir biçimde yansımasını istemiyor musunuz? Bu yoğunluğa ulaşabilmeniz için, sizlerle onun arasından çekilmem gerekiyor.”

“Bizlere kim yol gösterecek sen de gidersen?” diye yakındı Pekimartı.

“Acunsalmartı.” dedi Yünatanmartı; “...Üstelik, Esenlikmartı da, Bilgemartı da, ben de, içtenlikle dilediğiniz zaman karşınızda olacağız; kaygılanmayın. Şunu da unutmayın ki, Oğulmartı hiç kimseyi aratmayacak denli yetkinleşti şimdiden. İlkin, kendinize de en az başkalarına güvendiğiniz denli güvenmeyi öğrenmeniz gerekiyor. Esenlik ve özgür yarınlar sizleri bekliyor.”

Tek tek kucaklaştık onunla. Gözyaşı dökmeyi ilk kez tatmaktaydı ardısıra ağlayanlarımız.

Her gece, uçuş denemelerinden sonra bir yerine iki yürek taşırmış gibi kıvançla geri dönen martılar, o gece kanatlarını bile güçlükle toplamaktaydılar.


Yüklə 235,42 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə