Martin heidegger



Yüklə 72,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/29
tarix07.12.2017
ölçüsü72,79 Kb.
#14380
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29

biçiminde  (yani  varolanın  bulunması  sağlama  bağlanmış  bir 
biçimde  altta  yatmaktadır)  sesini  duyurduğu  için  temel  metafi­
zik  koyutun  özündeki  değişim,  Varlığın  özünü  böyle  sürmesin­
den çıkarak görülmelidir.
Açık  olanın  her  bir  durumdaki  sınırlı  çevresinin  bulunanın 
(Metron  olan  insanın)  algılaması  aracılığıyla korunması  bir  şey; 
herkesin  kabul  edebileceği,  herkesi  bağlayan  göz  önüne  getiri­
lebilenlerin  hesaplanması  aracılığıyla,  olanaklı  nesnelleştirme­
nin  sınırsız  alanında ilerlemek bir başka şeydir.
Orada  insan  hiçbir  zaman  Subiektum  olamayacağından, 
Grekler'e özgü  sofistlikte her türlü öznelcilik olanaksızdır.  İnsan 
eski  Yunan'da  subjektum  olamazdı  çünkü  orada  Varlık,  bu­
lunma; hakikat açıklıktı.
Açıklık  içinde  fantazia  olagelir-  tikel  bir  şey  olarak  bulu­
nanların,  görünenlere yönelik olarak  bulunan  insan  için görünür 
olması-  Oysa  göz  önüne  getiren  özne  olarak  insan,  düşlemler 
[phantasiert];  açıkçası  insan,  onun  varolanı  göz  önüne  getir­
mesi,  resim  olan  dünyada  nesnel  olarak  kurgulandığı  için, 
imaginatio’da devinir.
(9) 
Nasıl  oldu  da  varolan,  kendini  belirgin  bir  biçimde 
subiectum olarak  sergiler  oldu; bunun  sonucunda,  öznel  olan bir 
egemenlik  elde  etti,  çünkü  Descartes'e  dek,  hatta onun  metafizi­
ğinde  de,  bir  varolan,  bir  sub-iectum  [hyphokeimenon]  olduğu 
ölçüde,  hâlâ  kendinden  çıkarak  önde  duran  bir  şeydir 
[vorliegend].  Varolan  bu  niteliğiyle,  eş  zamanlı  olarak,  kendi 
kalıcı  niteliklerinin,  değişen  durumlarının  temelinde  durur.  Te­
melde duran  bir zemin olarak sub-iectum önde gelir;  çünkü  özlü 
bakımdan, 
insanın 
koşulsuzca 
fundementum 
absolutum 
inconcussum  veritatis  -Kesinlik  anlamında  hakikatin,  kendine 
dayanan,  sarsılmaz  temeli-  olma  isteminden  kaynaklanır.  Bu 
sav,  kesin  yetkesini  niçin,  nasıl  kazandı?  Sav  insanın  kurtarıl­
masından  çıkar.  Bu  kurtuluşta  insan,  kendini  temel  alan  bir 
kendi  kendine  yasa  koyma  [gesetzgebung]  için,  kilisenin  açın­
sama  hakikati  ile  kilise  öğretisin  yükümlülüklerinden  kendini 
kurtarır.  Bu  kurtuluşla,  hakikatin  özü;  açıkçası  bağlayıcı  bir 
şeyle  bağlanma,  yeni  bir  biçimde  temelendirilir.  Ne  var  ki  bu 
özgürlüğe  göre,  bağlayıcı  olanı  [Verbindlich]  kendini  kurtaran
NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ SÖZÜ ve  DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
9 4


DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
insan  koyduğundan,  bundan  böyle,  bağlayıcı  olan,  farklı  bi­
çimde  belirlenebilir.  Bağlayıcı  olan,  insan  usu  ile  onun  yasası; 
ya  da  bu  tür  bir  ustan  çıkarak  düzenlenen  nesnel  olarak  kurala 
bağlanmış  bir  varolan;  ya  da  daha  düzenlenmemiş,  nesnelleş­
tirme  aracılığı  ile  henüz  üstesinden  gelinmemiş  olan,  belli  bir 
çağın  efendisi  olmak isteyen kaos olabilir.
Bununla  birlikte  bu  kurtuluş,  bilmeden,  insan  tininin  kutsal­
lığını  kesin  kılan,  güvence  altına  alan  açınsama  hakikati  ile 
bağlanmışlığmdan  çıkarak  kendini  kurtarır.  Açınsamaya  özgü 
kutsallığın  kesinliğinden  kurtuluş,  bundan  ötürü,  kendinde  [in 
sich]  bir  pekinlik  [Gewissheit]  için  kurtuluş  olmalıdır.  Bu  pe- 
kinlik  İnsan,  doğruyu  kendi  bilmesinin  [Wissens]  bilineni  ola­
rak  [Gewusste]  güvence  altına  alır.  Bu,  kendini  kurtaran  insa­
nın,  kendisi  için,  kendisi  tarafından  bilinebilirin  kesinliğini, 
güvenliğini  sağlamasıyla  olanaklıydı.  Buna  karşılık,  böyle  bir 
şey  ancak,  insan  kendisi  ile,  kendisi  için  bilinebilirin  ne  oldu­
ğuna,  bilgi  ile  bilinenin  güvence  altına  alınmasının;  açıkçası 
kesinliğin  ne  anlama  geleceğine  karar  verdiğinde  olabilirdi. 
Descartes'in  metafizik  önündeki  ödevi  şuydu:  Kendinden  emin 
özerklik olarak  özgürlük  için,  insanı  kurtaracak  metafizik temeli 
yaratmak.  Bu  yalnızca pekin  bir  temel  olmamalı,  aynı  zamanda 
başka  bir alandan  çıkan  her  türlü  ölçü yasaklandığı  için,  özgür­
lük iddiasının  özü,  bu  temel  aracılığı  ile  kendi  kendinin pekinlik 
olarak  koyulacak  tarzda  olmalıdır.  Buna  karşılık,  kendinden 
pekin  olan  her  şey,  aynı  zamanda,  onun  (kendisi)  için  böyle 
pekin bir bilmenin pekin  olacağı,  onun aracılığı  ile bütün  biline­
bilir  olanların  güvence altına  alınacağı,  varolanı  da kesin  olarak 
beraberinde  güvence  altına  almalıdır.  Fundamentum,  bu  özgür­
lüğün  temeli, onun  temelinde yatan, subiectum,  sözü  edilen  özlü 
talepleri  karşılan  bir  pekinlik  olmalıdır.  Bu  bakımlardan  seç­
kinleşen bir subiectum,  gerekli hale gelir.  Bu temeli biçimleyen, 
onu  sağlayan  pekin  olan  nedir?  Ego  cogito  (ergo)  sum.  pekin 
olan,  insanın  düşünmesiyle,  onunla  eşzamanlı  olarak  (aynı  süre 
uzunluğunda)  birlikte  olan,  insanın  kendisinin  kuşkuya  yer  bı­
rakmayacak  biçimde  birlikte  olduğunu  açığa  vuran  bir  ilkedir. 
Bu  da  şu  demektir;  bu  ilke  şimdi  insanın  kendisine verilm ekte­
95


NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA  RESİMLERİ  ÇAĞI
dir.  Düşünme  göz  önüne  getirmedir,  göz  önüne  getirilen 
(Perceptio olarak idea) ile göz önüne getirici  ilişkidir.
Burada  göz  önüne  getirme;  birinin  bir  şeyi  önüne  koyması, 
yerine  koyulanı,  yerine  konmuş  bir  şey  olarak  güvence  altına 
almasıdır.  Bu  sağlama  bağlama  hesaplayıcı  olmalıdır,  çünkü 
göz  önüne  getirilecek  olanın,  daha  önceden,  hem  sağlam  hem 
de  sürekli  olarak  kesin  olmasını,  ancak  hesaplanabilirlik  gü­
vence  altına  alır.  Artık,  göz  önüne  getirme,  algılayanın  da  par­
çası  olduğu  açıklıkta,  bulunanın  algılaması  değildir.  Gerçekten 
de  bulunmanın  eşsiz  bir  çeşidi  olan  algılayan,  açıkta  bulunana 
dönük  olarak  açıklığın  parçasıdır.  Göz  önüne  getirme  ....  için 
kendini  açma değil;  ....ı yakalama, kavramadır.
Bulunma  hüküm  sürmez  (vvaltet),  hüküm  süren  baskındır. 
İmdi,  yeni  özgürlüğe  göre  göz  önüne  getirme,  kendinden  çıka­
rak,  öncelikle  kesinleştirilmesi  gerekenin,  kesinleştirilenin  ala­
nına  ilerlemedir.  Artık  varolan  bulunan  değildir,  varolan  göz 
önüne  getirmede,  ilk  kez  karşıya  koyulur,  sıkı  sıkıya  karşıya 
dikilen  varolan,  nesne  (gegen-stand  [karşı-duran])  niteliğine 
sahip  olur.  Göz  önüne  getirme  karşıya  dikme,  önden  giden, 
üstesinden  gelen  nesnelleştirmedin  Bu  göz  önüne  getirme  yo­
luyla,  her  şey  böylece nesne niteliği  verilenlerin  birliğinde  top­
lanır.  Göz önüne  getirme, coagitatio'dur.
Şey  ile  kurulan  her  ilişki  -isteme,  göz  önüne  alma 
(stellungnehmen),  bir şeye duyarlı  olma- peşin peşin,  göz önüne 
getiricidir,  cogitans’dır,  biz  bunu  "düşünücü"  [denkend]  diye 
çeviriyoruz.  Bunun  için,  Descartes,  voluntas  ile  affectus'un 
[“istem  ile  duygulanım]  bütün  tarzlarını,  bütün  actiones’ler  ile 
passionesTeri  [eylemler ile tutkuları],  ilk başta  yadırgatıcı  gelen 
cogito  adı  ile  adlandırdı.  Cogitare,  Ego  cogito  sum’da,  bu  özlü, 
yeni  anlamda anlaşılır.  Subiectum, bu temel  kesinlik,  her zaman 
göz  önüne  getiren  insanın,  göz  önüne  getirilen,  gerek  insansal 
gerek  insansal  olmayan  varolanla,  açıkçası  nesnel  olanla,  gü­
vence altına alınmış birlikte-tasarlanmış-olmasıdır.
Temel  kesinlik,  daima  kuşku  duyulamazcasına  göz  önüne 
getirebilen,  göz  önüne  getirilendir,  me  cogitare  =  me  esse‘dir. 
Bu,  kendi  kendini  güvenli  kılan  göz  önüne  getirmenin  bütün 
hesaplarının  temel  denkleminidir.  însan  bu  temel  kesinlikte,
96


DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
bütün  göz  önüne  getirmelerin  göz  önüne  getiricisi  olarak,  böy- 
lece, bütün göz önüne getirilenlerin, bunun sonucu olarak da her 
hakikatin,  kesinliğin  alanı  olarak  güvence  altına  alındığından 
yani;  varolduğundan emin olur.
İnsan,  ilk kez  bu tarzdaki  temel kesinlikte (me cogitare = me 
esse  nin  fundementum  absolutum  inconcussum'un  da)  zorunlu 
olarak  -ile  birlikte  göz  önüne  getirildiğinden  [mitvorgestellt], 
ancak  kendini  kendi  için  kurtaran  insan,  bu  özgürlüğün 
subjektum ’una  zorunlulukla  ait  olduğundan,  yalnızca  bundan, 
seçkin  bir  varolana,  bir  özneye  dönüştürülebilir,  dönüştürülme­
lidir de.  Bu  özne,  ilk  sıradaki  hakiki  (açıkçası  kesin)  varolanlar 
bakımından  önceliklidir,  onun  bütün  öteki  subiecta’lar  arasında 
üstünlüğü  vardır,  kesinliğin  temel  eşitliğinde,  buna göre  de  asıl 
subiectum ’da,  ego  diye  adlandırılması,  insanın,  artık, beni ya da 
bencilliği  bakımından  belirlendiği  anlamına  gelmez.  Bu  yal­
nızca  şu  demektir;  Artık  özne  olmak,  düşünen,  göz  önüne  geti­
ren  olarak  insanın  ayırıcı  özelliği  olmaktadır.  İnsanın  beni,  bu 
subiectum ’un  hizmetine  verilmiştir.  Gerçi  bu  subiectum'un  te­
mellinde  yatan  pekinlik,  pekinlik  olarak,  özneldir;  açıkçası 
subjektum ’un  özünde  hüküm  sürer  ama  egoistik  değildir,  pe­
kinlik,  ben  olan,  yani  subiectum  olan,  her ben  için  bağlayıcıdır. 
Yine,  göz  önüne  getirici  nesnelleştirme  aracılığıyla,  pekin, 
böylece  de  varolan  olarak  sağlama  bağlanmak  istenenlerin 
hepsi,  herkes  için  bağlayıcıdır.  Ancak  aynı  zamanda nesne  ola­
rak  neyin  göz  önüne  alınacağı  üzerine bir yargı olan bu nesnel­
leştirmeden  hiçbir  şey  kurtulamaz.  Subiectum'un  öznelliğinin 
özü  de,  özne  olarak  insanın  özü  de,  olanaklı  nesnelleştirmenin 
alanı  ile  nesnelleştirme  üzerine  yargı  verme  hakkının  koşulsuz 
sınırlayıcılığına [Entschrankung]  aittir.
Artık  özne  olan  insanın,  varolanın;  açıkçası,  artık  nesnenin, 
karşıda  duranın  hangi  anlamda  ölçüsü,  merkezi  olacağı,  olması 
gerektiği  açıklık  kazanmıştır.  İnsan  artık,  her  insanın  belli  bir 
zamanda,  algılmasmı,  onlar  için bulunduğu,  bulunalara  ait  açık­
lığın kuşatıcı  alanına sınırlayan  [Massigung]  anlamında,  metron 
değildir.  İnsan  subiectum  olarak  eg o ’nun  co-agitatios  udur. 
İnsan  kendini  bütün  ölçekler  [Masstabe]  için,  yetkili  ölçü  ola­
97


nak  bulur,  onaylar.  Onunla  kesin-yani  doğru,  yani  varolan  sa­
yılabilecek her şeyi  ölçer biçer (hesaplar)
Özgürlük  subiectum’un 
özgürlüğü  ölçüsünde 
yenidir. 
"Meditationes  de  prima  philosophia"da  insanın  yeni  bir  özgür­
lük için serbest bırakılması, temeline,  subiectum’a getirilir.
Yeniçağ  insanının  özgürlüğü  ilk kez  ne  ego  cogito  ergo  sum 
ile  başlar  ne  de  Descartes  metafiziği,  yalnızca,  bu  özgürlüğün 
üzerine  sonradan  getirilerek  tamamlan,  bundan  ötürü  de,  dışsal 
olarak  kuralan  ideoloji  anlamında  bir  metafiziktir.  Göz  önüne 
getirici,  Co  agitatio’da,  bütün  nesnel  olanları  göz  önüne  alm- 
mışlığın 
"hep 
birlikte"olmasma 
toplar. 
Bundan 
böyle 
cogitare’nin  egosu,  özünü,  göz  önüne  getirilmişliğin  kendini 
güvence  altına  alan  birarada  olmasında,  con-scientia’da  bulur. 
Conscientia  nesne  niteliğinde  olanları,  göz  önüne  getirenle  bir­
likte,  insan  tarafından  sağlama bağlanmış  göz  önüne  getirilmiş- 
lik  alanında,  göz  önüne  getirici  biraraya  koymadır.  Bulunan  her 
şey,  reprâsentatio’da bulunma  tarzı  (Anwesenheit)  ile  anlamım- 
yani  bulunmamn(prâzenz)  anlamı  ile  tarzını-  bu  göz önüne  geti- 
rilmişlikten  çıkarak  kazanır.  Coagitatio’nun  subiectum’u  olan 
ego’nun  con-scientia’sı,  bu  yolla  seçkinleşen  subiectum ’un 
öznelliği  olarak, varolanın Varlığını belirler.
“M editationes  de  Pirima  Philosopia”,  conscientia  olarak  ta­
nımlanan  öznellik  söz  konusu  olduğunda,  bir subiectum  ontolo­
jisine  örnek  olurşturıır.  İnsan  subiectum  olmuştur.  Böylece  o, 
kendini  düşündüğü,  kendini  istediği  tarza uygun  olarak  öznelli­
ğin  özünü  belirleyebilir,  gerçekleştirebilir.  Aydınlanma  çağının 
ussal  varlığı  olan  insan,  kendini  bir  ulus  olarak  kavrayan,  bir 
halk  olarak  isteyen,  ırk  olmak  için  yüreklendiren,  en  son  olarak 
da  kendine  yeryüzünün  beyi  olma hakkını veren insandan,  daha 
az  özne  değildir.  Hâlâ, öznelliğin  bütün  bu  temel konumlarında, 
farklı  bir  ben-olma,  egoizm  de  olanaklıdır;  çünkü  insan  değiş­
mez  biçimde,  biz  ile  siz olarak belirlenmiştir.  Öznel  idealizm,  - 
çoğu  zaman  onun  bilgisi  olmadan  ben  onun  için  önceden  özne 
olarak  belirlenmiştir-  ben-liğin  biz  içine  sokulması  aracılığı  ile 
yıkılabilir.  Öznellik  böylelikle  ancak  egemenlik  kazanır.  Tek­
nolojik  olarak  örgütlenen  insanın  küresel  emperyalizminde, 
insanın  öznelliği  doruğuna  ulaşır.  O  bu  noktadan  örgütlü  birör-
NIETZSCHE’NİN  TANRI  ÖLDÜ  SÖZÜ ve DÜNYA  RESİMLERİ  ÇAĞI
»8


DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
neklik 
düzeyine 
inecek, 
kendini 
orada 
sıkı 
sıkıya 
temellendirecektir.  Bu  birörneklik,  yeryüzü  üzerindeki  egemen­
liğin,  en  emin,  toptan,  açıkçası  teknolojik  aracıdır.  Öznelliğin 
Yeni  çağ’daki  özgürlüğü,  ona  uygun  olan  nesnellik  içinde,  bü­
tün  bütün  ortadan  kalkmıştır.  İnsan  Yeni  çağ’daki  özünün  bu 
yazgısını kendiliğinden bırakamaz,  "olsun"  diyerek  onu sona  da 
erdiremez.  Ancak,  insan,  daha  önceden  düşündüğü  gibi  şunu 
düşünebilir;  İnsanlık  olarak  özne  olmak,  her  zaman  ana  yolun 
başında  olan  tarihsel  insanın  özüne  ait  tek  olanak  olmamıştır, 
her  zaman  da  tek  olanak  olamayacaktır.  Gelip  geçen  bir  bulut, 
saklı  ülkeyi  gölgeler,  böylesi  bir  karanlık  basmasıdır.  Basan 
karanlık, 
öznelliğin 
kesinliği 
olarak, 
(bir 
zamanlar 
Hristiyanlığın  kurtuluş  kesinliği  tarafından  hazırlanan)  hakika­
tin örtüyü  kaldıran olagelmenin üzerine  örtülmesidir.  Öznelliğin 
kendisi  bu ola gelmeyi  deneyimlemeyi yadsımaktadır.
(10)  Antropoloji,  temelde  insanın  ne  olduğunu  zaten  bilen, 
bundan  ötürü  de  onun  kim  olabileceğini  hiç  bir  zaman  sorama- 
yan  bir  insan  yorumudur.  Çünkü  bu  soruyla  birlikte,  sarsıldı­
ğını,  aşıldığını  itiraf  etmek  zorunda  kalacaktır.  Ama  insan 
subiectum’un  kendinden  emin  olmasına  bağlı  bir  güvenli  kıl­
madan  başka  bir  şey  başaramaz  iken  bunu  antropolojiden  nasıl 
bekleyebiliriz.
(11)  Şimdiye  dek  Yeni  çağ'ın  kendini  yetkinleştiren  özünün 
kendi  kendinin  kanıtı  [selbverstandlich]  olmada eritilmesi  başa­
rıyla  tamamlanmıştır.  Ancak  bu  dünya  görüşleri  aracılığı  ile 
güvenceye  alındığında,  Varlığın köklü bir biçimde  sorgulanma­
sını  olanaklı  kılan  bereketli  toprak  ortaya  çıkar.  Varlığın  bu 
sorgulanabilirliği,  Varlığın  bir  kez  daha  Tanrı  olup  olamaya­
cağı,  Varlığın  hakikatinin  özünün,  insanın  özü  üzerinde  daha 
asli  (anfänglicher)  bir  talebinin  olup  olmayacağı  hakkında yargı 
vermek  için  bol  bol  alan  açacaktır.  Geleceğin tarihi,  ancak  Yeni 
çağ’ın  yetkinleşmesi  kendi  büyüklüğüne  özgü  saygısızlığa  eriş­
tiğinde hazırlanmış olacak.
(12)  'Amerikanizm'  Avrupalı  bir  şeydir.  O,  devsel  olanın 
şimdiye  dek  anlaşılamamış  bir türüdür.  Bu  devsel  olan hâlâ tam 
olarak  olgunlaşmamıştır,  henüz  Yeni  çağ’ın  bütünlenmiş,  top­
lanmış  metafizik  özünden  de  kökenlenmemektedir.  Amerikan­
99


cılığın,  pragmatizm  aracılığı  ile  Amerikan  yorumu  hâlâ  metafi­
zik alanın dışında kalır.
(13)  Günlük  kanı,  ışığı  tümüyle  yadsımıyorsa,  gölgede  yal­
nızca ışığın eksikliğin görür.  Oysa hakikatte,  gölge bir belirtidir, 
anlaşılamaz  olsa  bile  ışığın  örtük  ışımasına  tanıklık  eder.  Bu 
gölge  kavramına  göre  biz,  hesaplanamaz  olanı,  göz  önüne  ge­
tirmeden  çıkarılan,  ama  yine  de  örtük  Varlığı  imleyerek  varo­
landa beliren bir şey olarak deneyimliyoruz.
(14)  Ama  kendini  yadsımanın  Varlığın  en  yüksek,  en  sert 
açınsaması  olması  gerekiyorsa  bundan  ne  çıkar?  M etafizikler­
den,  (yani  "varolan  nedir?"  biçimindeki  Varlık  sorusundan) 
çıkarak  anlaşılan  Varlığın  örtük  özü,  yadsıma,  kendini  her  şey­
den  önce  salt  varolan-olmama,  Hiç  olarak  gösterir.  Ancak  va­
rolanın  olmamasına  özgü  bu  Hiç,  saf  yadsımanın  en  keskin 
karşıtıdır.  Hiç,  hiç  bir  zaman,  hiç  değildir.  Nesne  anlamında 
biraz  bir  şeydir.  O  Varlığın  kendisidir,  insan  özne  olmak  bakı­
mından  kendini  aştığında  insan varolanı,  artık  nesne  olarak  göz 
önüne  getirmediğinde Hiçin varlığı  insana verilecektir.
(15)  Bu  açık  ara,  Varlık  için  açıklıktır  [Da-sein].  Sözcük 
Varlığın örtülmesi  ile açılmasının  ekstatik  alanı  anlamında anla­
şılır.
NIETZSCHE'NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
100


Dipnotlar
1-  Sözcüğün  türkçe  karşılığı  düşünme  olarak  verilse  de, 
anımsama,  kafa  yorma  anlamları  da  var.  Besinnnug,  Sich 
besinnen  fiilinden  türetilmiş  fiilin  almancadaki  anlamları  ise 
anımsamak  akla  getirmek,  bir  şey  üzerinde  düşünmek,  sakin 
sakin düşünmek,  birinin fikrini değiştirmek
2-Söylenenlerle yazılanları karşılaştırma,  sözden kanıt
3-  Şeyden gelen kanıt
4-W ir sind über etwas  im Bild"  Biz resimde bir şeyiz"  al­
manca,  anlamak,  haberdar olmak,  bir şey hakkında fikir sahibi 
olmak anlamında bir değim
5-  Heidegger burada Emst  Jünger'in  Der  Arbeiter adlı  anısal 
yapıtındaki  "Ulusal  seferberik"  kavramı  ile  hesaplaşıyor.  1931 
yılında  ilk  baskısını  yapan  kitapta,  Jäger,  1.  Dünya  Savaşı  de­
neyimlerine  dayanarak  ulusal  seferberliğin  çağdaş  savaş  duru­
munun  temel  özelliği  olduğunu  ileri  sürer.  Öncelikle  insan  ile 
emek  rasmdaki  karşılaşma  bize  saaşın  dev  bir  emek  süreci  olu­
ğunu  gösterir.  Jügers'in  düşüncesinin  evrimleşme  sürecinde 
ulusal  seferberlik  kavramı  modem  çağın  özüne  gösteren  bir 
kavrama  dönüşür,  açıkçası  Jünger'e  göre  insan  teknolojiyi  iste­
mekle  yer yüzüne  egemen  olur."savaş  cephesi  ile  emek  cephesi 
özdeştir.  Jüger'in  düşüncesini  Nietzsche'nin  ışığında  yeniden 
değerlendiren  Heidegger'e  göre'ulusal  seferberlik  güç  istemi
101


NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ  SÖZÜ ve  DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
metafiziğinin sonuçtaki  gerçekleşmesidir ya da 'etkin nihilizmin' 
son evresidir)
6-Perceptio  latince percipere’den  (per+capere)  gelir,  kendini 
sunan,  doğrudan  görülen  idea,  perceptio  olur,  yakalanan,  yerine 
koyulan  böylece bilinen
7-  “O  şöyle  bir  şey  kastetmiyor  mu;  şeyler bana  nasıl  görü­
nüyorsa  öyle,  sana  nasıl  görünüyorsa  öyledir?  Oysa  ben  de  se­
nin gibi  insanım.
Diyaloglar, Theates,  Remzi  Yay.  çev.  Sabahattin Eyüboğlu.
102


ASA
KİTABEVİ
1.  E n neadlar  -  Plotinus,  çev. Zeki  Ö zcan
2.  H eid eg g er’de V arlık  ve Zaman  - A.  K ad ir Ç üçen  (İlaveli  2 .baskı)
3.  T örelerin   A ynasınd a  Doğu  ile  Batı  -  Sefa  Şim şek
4.  P olitik   K ü ltür  Y azıları -  Süleyman  Seyfi  Öğllıı
5.  M an tık  -  A.  K adir Çüçen  (İlaveli 2 .baskı)
6.  Siyaset,  D em okrasi  ve  Kimlik - Ali  Y aşar  Sarıbay
7.  B öyle  Buyurdu  Zerdüşt  -  F riedrich  Niet/.sclıe,  çev.:  A.  Turan 
O flazoğlu
8.  Bursa  Ş airleri  -  K adir Atlansoy
9.  İlkçağ  Felsefesi  T arih i  - A hm et C evizci  (İlaveli  2 .baskı)
10.  Bir  Politikbilim   Perspektifi  -  A .Y aşar Sarıbay,  S.  Seyfi  Öğün
11.  K ent,  K im lik ve  K üreselleşm e  -  R ana  A.  Aslanoğlıı
12.  F elsefeye  G iriş  -  A.  K adir Çüçen  (İlaveli  2 .baskı)
13.  VYittgenstein’da  Din  Felsefesi  -  Jean  G reisch,  çev.  Zeki  Ö zcan
14.  H arflerin  İlmi  - İbn  Arabî,  çev.  M ahm ut  K anık
15.  S anat  ve  Estetik  K uram ları  - N ejat  B ozkurt
16.  O rtaçağ  F elsefesi T arihi  - A hm et  C evizci
17.  Ana  H atlarıyla  K lasik  M antık -  İbrahim   Em iroğlu
18.  S öz Edim leri  K uram ı  ve  Etik -  Paul  R icoeur,  çev.  A takan  A ltınörs
19.  Saklı  Z am an lar -  R am is D ara
20.  Plotinos'un  A şk  K uram ı  -  Zerrin  K urtoğlu
21.  Y azılı  A nlatım a  G iriş -  Ramis  D ara
22.  N ietz sch e’nin  T an rı  Öldü  Sözü  v e   D ün ya  R esim leri  Ç ağı  -
M artin  H eidegger  ,  çev:  Levent  Ö zşar
ASA
KİTABEVİ
ÜnLü  C ad.  Sönm ez İş  Sarayı  No:  20 
B U R S A  
T el:  0 224 2 2 0  4 0   74 
Fax  :  0  224  223  93  20


ş .   f i
NIETZSCHE'NİN  TANRI ÖLDÜ  SÖZÜ 
*v e   DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
MARTIN  HEIDEGGER
Martin  Heidegger,  bu  kitapta  iki  yazısı  ile 
karşımıza  çıkıyor: 
Nietzsche’nin  Tanrı 
Öldü  Sözü
  ve 
Dünya  Resimleri  Çağı. 
Başka  birçok  şeyin  yanı  sıra,  bu  iki  yazı, 
özünde,  Batı  metafiziğinin tarihini,  bununla 
ilintisinde,  Batı’nın tarihini  Varlık bakımın­
dan  aydınlatma  girişimidir.
N ietzsche  ile  Batı  metafiziği,  yeni  bir 
döneme  girdi.  O,  varolanın  Varlığını  güç 
istemi,  hakikati  ise  adalet  olarak anladı. 
H eidegger’m  kelimelerinde  bu  durum 
yansımasını  şöyle bulur:  “Varlığın  başına 
hiç  gelmektedir.”  Güç  isteminin  kendini 
koruma-arttırma  perspektifinden koyduğu 
değerlerle Varlık,  Hiç olmaktadır.
ASA
ISBN  9 7 5 - 8 1 4 9 - 2 2 -   9
9 7 8 9 7 5 8   1 4 9 2 2 3
K a p a k   R esm i: 
Rem brandt'in  Jerem iah lamenting 
the  destruction o f Jerusalem  adU  tabiosu

Yüklə 72,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə