Microsoft PowerPoint zooloji. Ders



Yüklə 70,05 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix20.01.2018
ölçüsü70,05 Kb.
#21824


1

Hücre

Amip

Bitki Kök

Eritrosit

Sinir hücresi

Bacteri


2

HÜCRENİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ

Hücreler ortamdan ham materyali 



alırlar. 

Enerji üretirler: Bu enerji iç ortam 



dengesini sağlamak, ve sentez 

reaksiyonlarını yürütmek için gereklidir. 

Termodinamiğin 2. Kanununa karşı

koymak ancak enerji ile mümkündür. 

Kendi moleküllerini sentez ederler. 



Organize bir şekilde büyürler. 

Çevreden gelen uyarılara cevap verirler. 



Çoğalırlar (bazı istisnalar haricinde). 

Kalıtsal bilgiler DNA içinde saklanır. 



Genetik kod temelde aynıdır. 

Bilgi DNA dan proteinlere RNA aracılığı



ile geçer. 

Proteinler ribozomlar tarafından yapılır. 



Proteinler hücrenin fonksiyon ve yapısını

düzenlerler. 

Bütün hücreler seçici geçirgen bir zar 



olan plazma membranı ile çevrilmiştir. 

Fonksiyonel Özellikleri

Yapısal Özellikleri

akı



karşılığıdır

Nukleus ile hücre zarı arasındaki %70-90’ı sudan oluşmuş yumurta akı



kıvamında sıvıya sitoplazma denir.

Destekleyici ağ sistemine, organellere, inklüzyonlara ve sitoiskelet



elemanlarına bir zemin = yatak oluşturur

Sitoplazmada suyun yanında; enzimler, hormonlar, nükleotitler, RNA,



ATP, iyonlar, aminoasit, glikoz, yağ asitleri, mineraller ve sindirilmemiş

besin molekülleri bulunur.



Organeller sitoplazma içerisine gömülü olarak bulunurlar. Organeller

hücre içerisindeki hayatsal faaliyetleri (beslenme, boşaltım, sindirim,

solunum,… vb.) yapmak üzere özelleşmiş yapılardır. Bir kısmı tek ya da

çift zar yapısı ile çevrili, bir kısmı zarsızdır.

Bir hücrenin tek başına canlılık birimi olması, organellerin varlığı ile



mümkündür. Hücredeki her organel, gelişmiş bir canlıdaki organın

karşılığıdır.



Sitoplazma (Hyaloplazma)


3

Sitoplazma (Hyaloplazma)

Metabolizma ve sentez olaylarının büyük çoğunluğu, genelde nukleusun



kontrolünde, sitoplazma içinde, yada sitoplazma içindeki çeşitli organellerde

meydana gelir. 



Endoplazmik Retikulum

(Sitoplazmik Vakuol yada Membran Sistemi)



İlk kez 1945’de Porter, EM ile sitoplazda endoplazma katmanında

membran yapısında dantel benzeri ağsı bir yapı görmüş, hücre

periferinde rastlamadığı bu yapıya endoplazmik retikulum denir. 

Eritrositler dışında tüm hücrelerde. 



Sıvı dolu vakuol boşlukları tüm sitoplazma içinde metabolitlerin pasif

diffüzyonununda, zar sistemi ise hücre metabolizmasında aktif rol

oynayan enzimleri barındırır. 

ER en tipik şekli ile, dallanma gösteren düzensiz tübüler bir ağdan ve



birbirine paralel seriler halinde cisterna olarak adlandırılan yassılaşmış

keseciklerden oluşur. 

Vakuol sistemi arasında kalan bölgeleri sitoplazmik matriks doldurur. 





Tübül ve cisterna yapılarına ilaveten yer yer devamlı vakuol sistemi ile

bağlantılı olmayan izole vezikül’ler de gözlenir. 




4

Endoplazmik Retikulum

(Sitoplazmik Vakuol yada Membran Sistemi)

Bu farklı tipte ER bileşenlerinin mevcudiyetleri ve bolluk dereceleri



hücreden hücreye değiştiği gibi, hücrenin aktivite derecesine bağlı

olarak aynı hücre içinde de değişim gösterebilir. 

ER vakuollerini oluşturan canlı zar unit membran karakterinde olmakla



beraber hücre zarından genelde daha incedir (5-6 nm). 

ER kendini oluşturan zar sisteminin sitoplazmik matrikse bakan yüzeyi



üzerinde ribozom denilen granüler yapılı organelleri taşıyıp taşımadığına

göre 2 ayrı tipte olabilir. 

Ribozom taşıyan tipe



Granüler ER

, taşımayana ise



Agranüler ER 

denir. 


Bu 2 tip, değişik fonksyon gören farklı hücre tipleri için karakteristik

olabileceği gibi, her 2 tipe aynı hücrenin farklı bölgelerinde de 

rastlanabilir. 




5

agranüler

Genelde



granüler ER

aktif protein sentezi yapan hücrelerde,



agranüler

ER

ise lipid sentezi yapan hücrelerde bol bulunur.

Sitoplazmada granüler ER’un çok yoğun bulunduğu bölgeler histolojik



yöntemlerle bazik boyalarla çok koyu boyanırlar ve bu şekilde ışık

mikroskobu ile de gözlenebilirler. Bu durumda



ergastoplazma

denilen


yapıyı oluştururlar.

ER vakuol sisteminin nukleusdan hücre zarına kadar az çok devamlı olduğu



söylenebilir.

Bu yapısıyla sistem;



1. sentezi yapılan çeşitli maddelerin toplanıp depolanmasında,

2. hücrenin diğer kısımlarına ve hücre dışına taşınması,

3. diğer sitoplazmik yapılara mekanik destek sağlamak,

4. çeşitli enzimlerin iş görebilmelerine uygun yüzeyler oluşturmak,

5. protein ve lipid sentezine yardımcı olmak gibi işlevler de görür.

Endoplazmik Retikulum’un Görevleri 

Endoplazmik Retikulum

Ribozomlar



Protein sentezi için gerekli RNA ve bazı enzimleri içeren, 20 nm çapında, 

ER zar sistemi üzerinde bağlı veya sitoplazmada serbest halde.



Ribozomlar rRNA’nın 4 tipinden ve 80 farklı proteinden meydana

gelmişlerdir. 

İki farklı büyüklükte alt-üniteden meydana gelmiştir. 



Ribozomların 2  sınıfı vardır: 

1. prokaryotlarda, kloroplastlarda ve mitokondriumlarda (70S)

2. ökaryotik hücrelerde (80S)

Ökaryotik hücrelerde, her iki alt-ünitenin RNA molekülleri nukleoluslar



içinde sentezlenir. 

Çok sayıda protein sitoplazmada sentezlenip sonra nukleusa girer ve



rRNA’lar ile birlik oluştururlar. 

Alt-üniteler daha sonra nukleus porları yolu ile nukleusdan ayrılırlar ve



protein sentezine katılırlar. 


6

Ribozomlar bazı durumlarda bir araya gelerek 

şifreyi taşıyan 

Ribozomlar bazı durumlarda bir araya gelerek 

küme yada sıralar oluştururlar. Polyribozom

yada kısaca polysom olarak adlandırılan bu 

ribozom kitlelerini bir arada tutan genelde, 

belli bir protein sentezi için gereken genetik 

şifreyi taşıyan mRNA molekülüdür. 



7

Mitokondriumlar

orandadır. 



İlk kez Altmann tarafından 1890’da tanımmıştır.

Hücrenin çeşitli kimyasal reaksyonları ve aktif nakil mekanizmaları için



gereken enerjiyi sağlayan yapılardır. 

Enerji üretimi ile ilgili solunum enzim ve koenzimlerine ilaveten



mitokondriumlar protein sentezi ve lipid metabolizması ile ilgili enzimler

de içerirler. 

Mitokondriumlar canlı hücrelerde faz-kontrast mikroskobu yardımıyla



0.5-1 µm çapında ve 2-10 µm uzunluğa ulaşabilen ince çubuk yada

flamentler şeklinde görülür. Canlı hücrede janus yeşili ile boyanarak da 

incelenebilirler. 

Metabolik aktivitenin yoğun olduğu sitoplazma kısımlarında daha



boldurlar. 

Üretilen enerjinin % 50’si ATP molekülleri halinde yüksek enerji fosfat



bağları olarak depolanır, geriye kalan % 50’si ise vücut ısısını korumada

Esas olarak proteinden meydana gelmişlerdir. Lipidler daha az orandadır. 



Mitokondriumlar



H



Kompleks ve son derecede karakteristik bir iç yapıları vardır. Bu yapıya 

ayrı unit membran tipinde zar sistemi katılır. 

5-6 nm kalınlığındaki dış membran düz ve devamlı, sınırlayıcı bir zardır. 



İç membran da aynı kalınlıktadır, ancak farklı olarak, organelin iç boşluğuna

yönelik

krista

adı verilen bir takım katlanmalar yapmıştır. 

2 membran sistemi arasında 6-8 nm lik bir saha bulunur. 



Zarların bu yapısal organizasyonu sonucu, 2 dahili kompartman yada odacık

ortaya çıkar: İç zarın sınırladığı ve nispeten yoğun bir

mitokondrial matriks

içeren büyük bir



interkristal saha

ve 2 zar ile sınırlandırılan, az yoğun bir

madde içeren

intermembranal saha



Matriks içinde değişen sayıda, 30-50 nm çapında osmiofilik granüller vardır. 

Mitokondrial DNA da matriks bileşenlerindendir. Ayrıca 12 nm kadar çapta



olan ve RNA içeren granüler yapılara da mitokondrial ribozomlar denilebilir. 

Mitokondrial DNA ve RNA, mitokondri çoğalması için gereken protein 



sentezi ile ilgili bir ekstranuklear genetik sistem oluştururlar. 

Hücre nukleusu kontrolünde mitokondriumlar çoğalabilir .




8

Mitokondriumlar



Genellikle lamellar tipte yani yassı yapraklar şeklinde olan 

kristalar

bazı 


hücrelerdeki mitokondriumlarda

tübüler

tipte yani ucu kapalı ince 

tüpçükler şeklinde olabilir. Örn. adrenal korteks hücrelerinde durum 

böyledir.

Mitokondriumların sayısı ve her bir mitokondriumdaki kristaların sayısı 



hücrelerin metabolik aktivitesine bağlıdır. 

Dolayısıyla, yüksek enerji metabolizmalı hücreler (ör. kalp kası, bazı 



böbrek tübüllerinin hücreleri) çok sayıda kristalı mitokondriumlara, buna 

karşın düşük enerji metabolizmalı hücreler kısa kristalı az sayıdadır.




9

Golgi Kompleksi (Diktyosom)

1898’de Golgi tarafından sinir dokusu hücrelerinde keşfedilerek dahili 



ağsı bir yapı şeklinde adlandırıldı. 

Genelde canlı hücrelerde yada olağan histolojik preparatlarda 



gözlenemez. EM ile incelendiğinde, hücrenin vakuol sistemi ile ilgili, unit

membran karakterinde zarlarla çevrili lamellar bir yapı şeklinde görülür. 

Zarlar üzerinde hiçbir zaman ribozom bulunmaz



, dolayısıyla Golgi

kompleksinde protein sentezlenmesi mümkün değildir. 

Golgi kompleksi morfolojik olarak cisterna olarak adlandırılan 4-8 



arasında değişen sayıda yassı keseciklerden ve bu keseciklerin az veya 

çok genişlemiş uç kısımlarından, yani sacculus ve vakuol’lerden oluşur.

Ayrıca ana gövdeden ayrılmış küçük küresel vesikül’lere de rastlanır. 



Bu genel morfoloji hücreden hücreye, aynı hücrenin farklı bölgelerinde, 

hücrenin aktivite derecesine bağlı olarak değişebilir. 

Veziküller

Veziküller

Cisterna

Sacculus



10

Golgi Kopleksi (Diktyosom)

Golgi kompleksinin temel fonksiyonu



Polisakkarit sentezi

Sekresyon ürünlerinin modifikasyonu



Sekresyon ürünlerinin yoğunlaştırılması

Sekresyon ürünlerinin paketlenmesi



Salgısal tabiatta olmayan birçok hücre tipinde de varolan Golgi

apareylerinin fonksiyonu tam bilinmemektedir. 



11


12

Lysosomlar

İlk kez 1955 yılında sıçan karaciğer hüc.de bulunmuş daha sonra eritrositler 



hariç tüm hayvansal hücrede. 

ER yada Golgi orijinlidir. 



Lysosomlar genellikle 0.2-0.6 µm çapında, bir membranla çevrili yoğun 

yapılardır. 

Proteinleri, DNA ve RNA moleküllerini ve bazı karbohidratları parçalamayacak 



hidrolitik enzimler içerirler. 

Ana fonksiyonu hücre-içi sindirim olan lysosomların örneğin lökositlerde 



savunma organeli şeklinde işlevleri de vardır. 

Ayrıca yaşlanmış hücrelerde lysosom zarları parçalanarak hücrenin tamamı 



sindirilir. Bu olaya otoliz denir

Lysosomlar

Lizozomlar 3 tip yapı halinde görülürler:



1-Primer lizozomlar: Lizozomların depo  formları olarak düşünülmektedirler. 

Buna neden, enzimlerinin genelde inaktif oluşudur. 

2-Sekonder lizozomlar: Bir veya birkaç primer lizozom, bir fagosom ile 



kaynaşarak daha büyük yapıları oluşturur. 

3-Residual bodies (artık cisimler): Lizozomal aktivite sonunda geriye kalan 



materyalin zarla çevrili olarak görüldüğü yapıdır. 


13

Endositoz

Fagositoz

Otofaji

Lysosomlar

Mitokondrium

Golgi Kompleksi


14

PEROKSİZOM (PEROXISOME)

Primer lizozomlardan biraz daha büyük olan bu yapılar H



2

O

2



metabolizması için önemlidirler. 

Lizozomlar gibi güçlü enzim çeşitlerini ve esas olarak urate oxidase’ı



bulundururlar. 

H



2

O

2



hücre için zehir etkisi yapacak özelliktedir ve katalaz bu etkiyi 

engelleyici görev üstlenir, bunu da H

2

O

2



’i suya indirgeyerek 

gerçekleştirir. 

Peroksizomlar ayrıca karaciğer ve böbrek hücrelerinde kan yoluyla gelen 



toksinleri atma görevini de üstlenmişlerdir. 

Karaciğer hücrelerinde alkolü detoksifiye etmek üzere aktive olurlarken 



benzer şekilde küf oluşturan hücrelerin, alkolü fazla olan bir ortama 

konulduklarında peroksizomların artması, alkolu parçalamaya yönelik bir 

işlemin başlatılması ile ilgilidir. 

Sentrozom

Sentrioller ilk kez 1888’de Boveri tarafından bir çift küçük granül yada kısa 



çubukcuğu içeren özelleşmiş bir sitoplazma zonu. 

Hücre bölünmesi ile ilgili bazı aktiviteleri olan bir organeldir. 



Genellikle hücrenin merkezi bir bölgesinde  nukleusa yakın bir konumdadır.

EM’da her bir sentriol 0.15 µm çapında, 0.3-0.5 µm boyunda bir ucu kapalı, 



diğer ucu açık içi boş bir silindir görünümündedir. 

Enine kesitte sentriolün dairesel bir görünümü vardır. Cidarı longitudinal



oryantasyonlu, birbirine paralel tüpçüklerin oluşturduğu 9 grup meydana 

getirir. Bu 9 grubun her biri, birbirine kaynaşmış ve belli dizilimde 3 tübülden

ibarettir. Bu üçlü yapıya triplet adı verilir. Bu tripletlerin en içte yer alan 

subünitesi a subfibrili şeklinde adlandırılır. Dışa doğru yer alan diğer 2 

subünite de b ve c subfibrilleridir. 



15

Sentrozom

  b  



l

k

bf b ll



merkezlerini birbirine bağlayan hayali bir 

Her bir tripletteki subfibrillerin merkezlerini birbirine bağlayan hayali bir 



doğru ile aynı tripletin a subfibrilini sentriol merkezine bağlayan ikinci bir 

hayali doğru arasında daima yaklaşık 60o lik açı vardır. 

Her tripletin “a” subfibrili kendisinden sonraki grubun “c” subfibriline ince 



koyu bir hatla bağlıdır. Aynı koyulukta birer ince hat da her bir “a” 

subfibrilinden sistemin merkezine doğru radier olarak uzanır, fakat 

merkeze kadar ulaşmaz. 

Sentrozom

Kaide olarak sentrioller bir hücrede diplosome olarak da bilinen çiftler



halinde bulunurlar. 

Bu iki sentriolün uzun eksenleri birbirine daima dik konumludur. 



Sentrioller duplikasyon özelliği olan yapılardır. 

Hücre bölünmesinin erken safhalarında sayılarını 2 katına çıkardıklarında, 



meydana gelen 2 çiftin her biri nukleus membranı boyunca hücrenin zıt 

kutuplarına göç ederler ve iğ iplikleri ile asterleri oluşturan 



mikrotübüllerin organizasyonunda gerekli merkezleri oluştururlar. 

Sentriollerin bir diğer görevi, gerekli hücrelerde cilium ve flagellum’ları



oluşturmak ve bu yapıların bazal cisimciklerini yada kinetosom’larını teşkil 

etmektir. 




16


17

Vakuol

Sitoplazma içinde, içlerinde sıvı bulunan, unit membran yapısında zarlarla çevrili 

boşluklara vakuol denir. Başlıca 3 farklı tipte olabilirler: 



1. Sabit Vakuoller: Tatlı su protozoonlarında görülen ve boşaltım organeli

işlevi gören kontraktil vakuoller bu tiptir. 



2. Gerektiğinde Oluşan Vakuoller: Hücre-içi sindirimi esnasında dış ortamdan 

alınan besin partikülleri çevresinde oluşan besin vakuolleri bu tiptir. 



3. Anormal Koşullarda Oluşan Vakuoller: Çeşitli iç ve dış faktörlerin etkisi ile 

ve özellikle yaşlı hücrelerde gözlenen tiptir. 



18

NUKLEUS

İlk kez 1831’de Robert Brown tarafından tanımlanmıştır. 



İlk kez 1831’de Robert Brown tarafından tanımlanmıştır. 

Canlı hücrenin tüm yaşam olaylarını yöneten ve organizmanın kalıtsal 



karakterlerinin dölden döle geçmesinde önemli rol oynayan bir yapıdır. 



Memeli alyuvarları, bakteri ve su yosunları hariç bütün canlı hücrelerde 

bulunurlar. 



Çift katlı zarla çevrilmiştir. Zarların birbiri ile birleştiği yerde por adı verilen 

delikler oluşur. 

Hücrenin farklı aktivite safhalarında çok farklı şekillerde görülebilir. 



Bölünme halinde olmayan hücrelerde şekli, genellikle içinde bulunduğu hücrenin 

şekline uyar. Bazı hücrelerde ise nukleusun şekli düzensiz olabilir.

Hücrelerin çoğu 1 nukleuslu (mononuklear) ise de, bazı hücrelerde (ör. 



karaciğer, çizgili kas) sayısı 1’den fazla olabilir (polynuklear). 

Tipik bir nukleus: Nukleus zarı yada kılıfı (karyolemma), Nukleus sıvısı 



(karyoplazma), Nukleolus ve Kromatin’den oluşur. 

NUKLEUS

Hücrelerin çoğu 1 nukleuslu (mononuklear) ise de, bazı hücrelerde (ör. karaciğer, 



çizgili kas) sayısı 1’den fazla olabilir (polynuklear). 

Tipik bir nukleus: 



Nukleus zarı yada kılıfı (karyolemma), 

Nukleus sıvısı (karyoplazma), 



Nukleolus



ve Kromatin’den oluşur. 




19

Düzensiz ve polynuklear Nukleus

Farklı konumlardaki Nukleus

Farklı konumlardaki Nukleus

Çift veya polynuklear Nukleus

Yüklə 70,05 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə