AKADEMİK BAKIŞ
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694 – 528X
Sayı: 9
Mayıs – 2006
İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi – Türk Dünyası Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü Celalabat – KIRGIZİSTAN
3
ticari şehir olarak, Orta Asya, Doğu, Rusya ve Batı ülkeleri ile sıkı bir iktisadi ve medeni
ilişkilerde bulunmuştur. Şehir medeniyeti, Arap ve Fars dillerine üstünlük sağlamış ve Doğu
milletlerinin kültürleri vasıtasıyla Yunan-Grek medeniyeti, felsefesinden de yararlanmıştır.
Bolgar-Tatar şehir medeniyetinin temelini İslam medeniyeti teşkil etmiştir. Bu devirde
dünya çapında şöhret kazanmış alimler yetişmiş ve devre ait pek çok eser; astronomi, tarih,
ilahiyat, tıp, felsefe gibi bilim alanlarında yazılmış eserler bunların başlıcalarıdır. Ayrıca,
İbrahim Bolgari, Burhanetdin Bolgari gibi alimleri anmakta yarar vardır. Başka bir alim,
Süleyman ibn Daud Suvari Saksini’nin (XI-XII. yüzyıllar) eserlerinin (“Bahcat el-Enver Min
Hakikat el-Esrar”, “Zahrat ar-Riyaz”) şöhreti de o zamanlarda çok uzaklara yayılmıştır
(Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi 2001: 16) Bu devirde yaşayan alim Yakub
ibn Nugman’ın yazdığı “Bolgar Tarihi” günümüze ulaşmasa da, Abu Hamid el-Garnati
seyyahnamesinde Yakub ibn Nugman’ın kendisi ile görüşüp, bu kitabı okuduğu hakkında
belgeler vermiştır (Srednevekovaya Tatarskaya Literatura VIII-XVIII vv. 1999: 47).
İlimde olduğu gibi, edebiyatta da Arapça ve Farsça ile birlikte İslam felsefesi de
etkisini gösterir. Ama bunun yanı sıra, Türk Edebiyatının da büyük bir gelişme kaydettiği
bilinmektedir. Bolgar devri Tatar Edebiyatının gelişme seyrini gösteren meşhur dil
yadigarlarından biri olan Kul Ali’nin “Kıssayı Yusuf” adlı eseridir. Aristo felsefesinin yerine
geçen rasyonalist felsefe içerikli bir eser olan “Kıssayı Yusuf”, Bolgar-Tatar yazılı
edebiyatının temeli sayılır (Rezeda Ganiyeva 1988: 170). Bugüne kadar bu eserin 200
elyazması ve 80’e yakın basılı nüshası bulunmuştur. Pek çok edebiyatta işlenmiş geleneksel
konu,Yusuf ve Züleyha konusuna müracaat eden Kul Ali, bir tarihi devrin entelektüel
yükselişini sanat yoluyla genelleştirip, tamamıyla yeni çağrışımlı, orijinal bir eser ortaya
koyar. En önemlisi de, Batı ve Doğu edebiyatlarına ait olan Yusuf hikayesini Türk okuruna
kazandırır. “Kıssayı Yusuf“ta halkın çok uzun yıllar boyunca barış ve huzur içinde yaşama
hayali kök salmıştır (Srednevekovaya Tatarskaya Literatura VIII-XVIII vv. 1999: 50).
Merkezi konu, hakim ve halk arasındaki ilişkiler, o zamana has konulardan olsa da, Kul Ali
bu eserinde kendi çağı için yeni ve cesur konuları da işlemeden kaçınmamıştır (Mesela, tek
aşk ve tek eşlilik konusu). XIII. yüzyıldan sonraki tüm Tatar edebiyatı “Kıssayı Yusuf”
eserindeki fikirlerle iç-içe gelişmiştir.
Moğolların işgali, Bolgar Devleti tarihinde vahşet dolu bir dönemdir. Şehirler kül
oluyor, alimler ve asil insanlar öldürülüyor, halk ıstıraplar içinde kalıyor. Bunları Rus
vakainamelerinden ve Kazan Tatarları’nın tarihi menkıbelerinden biliyoruz. Ama Altın Ordu
devletine tabi olduktan sonra da Bolgar şehri, yeniden toparlanıp önemli bir iktisadi ve
medeni merkez olarak yaşamasına devam ediyor. Moğollar göçebe yaşadıkları için, kendileri
ile İdil boyuna yüksek bir medeniyet getirmediler diyebiliriz. Tam tersi, icadı ve özgür fikri
baskı altında tuttular. Yüz yıla yakın bir süre İdil Boyu ve Harezm’de ilmi ve edebi hayat
hiçbir canlılık göstermemiştir. Medeni ocaklarda bu devirde önemli bir edebi yadigara
rastlanmamıştır (Srednevekovaya Tatarskaya Literatura VIII-XVIII vv. 1999: 650)..
XIII. yüzyılın ortaları ile XV. yüzyılın ortaları Tatar Edebiyatı tarihinde Altın Ordu
Devri Tatar Edebiyatı olarak belirleniyor. Bu devir, pek çok Türk boyunu bünyesine toplayan
Altın Ordu devleti devridir. Bolgar Türkleri, yeni devletin terkibine girdiklerinde de, Altın
Ordu kültürünün oluşumunda da belirleyici rol oynarlar. Bilim adamları, bu devirde eski Tatar
Türkçesi’nin iletişim dili olarak bütün ülkede önemli görev üstlendiğine, edebi dilin
teşekkülünde eski Tatar Türkçesi’nin payının büyük olduğuna, bu tarihi lehçeyle yazılmış
AKADEMİK BAKIŞ
Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi
ISSN:1694 – 528X
Sayı: 9
Mayıs – 2006
İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi – Türk Dünyası Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü Celalabat – KIRGIZİSTAN
4
edebi ve tarihi eserlerin bütün Türk boyları tarafından benimsenmesine dikkat çekmektedirler
(Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi 2001: 21).
Altın Ordu’da da edebi eserler Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç dilde
verilmiştir. Bu devir yazarları felsefi ve dini eserlerini Arapça, şiirlerini ise Farsça veya
Türkçe yazıyorlardı. Hatta aynı eserde üç veya iki dillilikle karşılaşma imkanı vardır. Bu
gerçeği mezar kitabelerinde bile görmek mümkündür. Altın Ordu devri yazılı edebiyatının bir
başka özelliği de, Memlukların idare ettiği Mısır’a kadar yayılıp, Mısır’daki bilim ve
edebiyatın gelişmesine de imkan sağlamasıdır. Mısır’da bu devirde edebi eserler Altın
Ordu’daki yazı diliyle yazılıyor. Memluk Sultanları da bizzat Kıpçak yazı diliyle konuşuyor,
yazar ve sanatkarları himaye ediyorlardı. Mesela, Sultan el Arif’in isteği üzerine Şerif,
Firdevsi’nin 55 bin beyitlik meşhur “Şehname”sini Türkçe’ye tercüme eder (1501-1510). Bu
devir yazılı edebiyatında Türk şiiri, sanat değeri bakımından büyük ilerleme kaydeder. İdil
boyu edebiyatı ve Harezm edebiyatının ortak edebi mirası olarak kabul edilen, Nasreddin
ibn-i Burhaneddin Rabguzi’nin “Kısasü’l-Enbiye”si, Mahmud Bolgari’nin “Nehcü’l-Feradis”i
o devrin dünyevi ve ahlaki meselelerine hikmetli ifadelerle cevap vermeye yönelen
eserlerindendir. Mahmud Bolgari’nin “Nehcü’l-Feradis” eseri Tatarlar arasında ayrıca meşhur
oluyor ve Ortaçağ Türk edebiyatının nesirle yazılan en önemli yadigarı sayılmakla birlikte,
Tatar nesrinin temelini de oluşturuyor. Bu kitap medreselerde ders kitabı olarak da
faydalanılmıştır ve halen Tatar orta okulları ve yüksek okullarında okutulmakta ve hakkında
ilmi hizmetler yazılmaktadır (İslamov 1998: 60).
Altın Ordu devleti zamanında şairler, Fars şiirinin meşhur klasikleri Nizami ve Sadi’yi
kendilerine örnek alır. Bu yöneliş, Türk-Fars edebiyat münasebetlerinin yeni sentezini
doğurur, Tatar edebiyatına yeni soluklar getirir. Devrin Tatar şiiri altın çağını yaşar. Seyfi
Sarayi, Harezmi, Hisam Katib gibi en usta şairler ortaya çıkar. Onlar artık Türk dilini o kadar
iyi biliyorlardı ki, hatta Fars klasik şiiri ile yarışmaya cesaret ediyorlardı. Bu devir şairleri
insan idealini aşk ve adil hakim aracılığı ile bulmaya çalıştılar (Kutb’ın “Husrev ve Şirin”i,
Harezmi’nin “Muhabbetname”si). Ayrıca sıradan bir insanın ihtiyaçlarını bir hakim
ihtiyaçlarından daha üstün gördüler. Mesela, Hüsam Katip “Cümcüme Sultan” adlı eserinde
Altın Ordu hükümdarlarının zulmünü nefretle eleştirir, onların cehennemde
cezalandırılacağını anlatırken, herkesi bunlardan ibret almaya davet ediyor.
En usta şairlerden sayılan Seyfi Sarayi’nin eserleri ise bu devrin en çok okunan
eserlerindendir. Onun “Gülistan bi’t-Türki”(1391) kitabı Sadi’nin meşhur “Gülistan”ının
Türkçe’ye yarı tercüme, yarı orijinal nitelikli bir eseri olup, mektep ve medreselerde ders
kitabı olarak okutulmuştur. Şiirin fikir bakımından zenginleşmesinin örneği olan “Süheyl ve
Güldirsin” adlı eserinde ise Seyfi Sarayi dünyanın güneşin etrafında dönmesini Kopernik’ten
daha önce söylüyor. Bu eser, Altın Ordu’da ilim alanında büyük gelişmelerin olduğunun ve
bu fikirlerin şiire girdiğinin bir misalidir. Ayrıca, Seyfi Sarayi “Süheyl ve Güldirsin” adlı
eserinde kendi devrinin zalim hakimlerini ve onların yağmacılık siyasetini eleştirmeden de
çekinmiyor (Minnegulov 1993: 383).
Bu devirde de Tatar edebiyatında yazılı edebiyat gelişmeye devam ederken, halk
edebiyatının örnekleri halk arasında canlı şekilde yaşar. Mesela, günümüze ulaşan “Han Kızı
Altın Çeç”, “Cik Mergen”, “Büşman Kıpçak”, “Çura Batır” gibi destan ve efsanelerden Altın
Ordu devrinin gelenek görenekleri ve tarihi kahramanlarını tanıyabiliriz. Bilim adamları
Sayadi’nin sosyal despotizm motifine kurulan “Destan’ı-Babahan” adlı eserinin de XIV.