Tarih Okulu
The History Scholl
İlkbahar-Yaz 2013 Spring-Summer 2013
Sayı XIV, ss. 55-73. Number XIV, pp. 55-73.
RÜSÛM-I ÖRFİYE
Ünal TAŞKIN
Özet
Osmanlı Devleti, fethettiği yerlerdeki kanun ve nizamlara müdahale etmedi. Bunlar
arasında bir takım vergi kalemleri de bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti’nde halktan üç
başlık altında vergi alınıyordu. Örfî vergiler, bu vergilerden biriydi. Bu çalışmada, örfî
vergiler hakkında bilgiler verilecektir.
Anahtar Sözcükler: Osmanlı Devleti, Örf, Vergi
Abstract
Places conquered by the Ottoman Empire did not interfere with the laws and
regulations. Among these, there were also a number of tax items. Tax was collected
from the people in the Ottoman Empire under three categories. Traditional taxes
(Rüsum-ı Örfiye), was one of these taxes. In this study, information will be given about
the traditional taxes.
Keywords: Ottoman Empire, Tradition, Taxes
Giriş
Sanayi Devrimi öncesi bütün devletler, büyük oranda toprağa bağlı bir
ekonomik etkinlik sergilemektedir. Dolayısıyla klasik dönem devlet
mekanizmasının işlerlik kazanabilmesi için birtakım maddi imkânlara ihtiyaç
duyulmuştur. Bu maddi imkânlar, çoğu zaman hükmedilen sahanın iktisadî
durumuyla yakından ilgilidir. Toprağa bağlı ekonomik faaliyet, aynı zamanda
topraktan elde edilen üretime bağımlı bir yönetici sınıfın ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Para ekonomisinin tam olarak gelişmediği bu devirlerde, egemen
sınıfın otoritesini temsil eden memur sınıfının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik
Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. E-Posta:
unaltaskin@hotmail.com
Rüsûm-ı Örfiye
56
bir sistem gelişmiştir. Bu sistemde, devlet hizmetinde olan memurların maaşları
karşılığı olarak görev yaptıkları bölgeden bir kısım gelirler, bu kişilere
aktarılmıştır. Yani klasik dönem devletleri, hizmet erbabına merkezden ödeme
yapmak yerine, memurlarına kendi maaşlarını, görev yaptıkları bölgeden
toplama hak ve yetkisini vermiştir. Bu durum, küçük farklılıklar hariç tutulursa,
bütün klasik dönem devletleri için geçerlidir.
Osmanlı devletinde de mevcut anlayış bu durumdan çok farklı değildir.
Dirlik adı verilen sistem etrafında şekillenen hâkim sınıf-üretici sınıf ilişkisi,
devlet işleyişinin aslî unsurudur. Hâkim sınıfın gücünü koruma endişesi aynı
zamanda üretimin çoğalmasına zemin hazırlamıştır. Toplumsal artı ürün adı
verilen tüketilebilenden fazlasını üretmek, hâkim unsur ile üretici arasındaki
döngünün nasıl ve ne şekilde olacağını belirleyeceğinden oldukça hayati bir
meseleyi oluşturmaktadır. Büyük ölçüde toprak işletim tarzını kendinden önceki
devletlerin tecrübelerden faydalanarak oluşturan Osmanlı devletinin ekonomik
olarak temel amacının bu olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir. Bu
durumu adına tahrir denilen ve bir nevi gelir miktarının belirlenmesine yönelik
kayıtlardan anlamak mümkündür. Tahrir defterleri incelenirse, içindeki
kayıtların malî kaygılar taşıdığı söylenebilir.
Osmanlı Devletinde vergiler şer’i ve örfi olarak iki başlık altında
toplanmıştır. Ancak devletin toplumdan aldığı vergiler üç büyük bölüme
ayrılmaktadır
1
.
Rüsum-ı Şer‘iye (Zekât, Haraç, Öşür, Cizye vb.)
Rüsum-ı Örfiye (Çift, İspenç, Arus, Cürüm, Cinayet vb.)
Avarız-ı Divaniye ve Tekâlif-i Örfiye (Avarız Akçesi, Nüzul Bedeli,
Sürsat vb.)
Osmanlı devletinde Şer‘i vergiler denilince, esasında devletin sayılan
arazinin ekilmesi suretiyle mahsulünden yahut otu veya suyu sayesinde elde
edilen diğer hayvan mahsulü gibi gelirlerden çiftçinin icar bedeli olarak ödediği
vergi akla gelmektedir
2
. Şer’i vergiler beytülmalin yani devlet hazinesinin geliri
sayılıyor ve şer’i hükümler çerçevesinde talep ediliyordu. Burada hemen şunu
da ilave etmek gerekmektedir ki, İslam siyasi bir çevrede ortaya çıktığından,
kendinden önceki din ve toplumlarda uygulanan birtakım vergilerle
karşılaşmıştı. Bu açıdan bakıldığında İslam vergi sistemi de birdenbire ortaya
1
İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1560), Ankara, 1990, s. 178.
2
Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, I, Ankara, 1999, s. 409.
Rüsûm-ı Örfiye
57
çıkmamış, sonraki dönemlerde müesseseleşmiştir
3
. Hatta temel vergilerden biri
olan cizye bile hicretin 9. yılında alınmaya başlanmıştır
4
. Genellikle halkın
ürettiği mamullerden, özellikle de hububattan alınan öşür adlı vergi şer’i
vergilerin genel çerçevesini oluşturmaktadır. Tarımsal üretim dışında da talep
edildiği olmuştur. Esasında ortaçağdan beri Müslüman ve Hıristiyan dünyanın
aşina olduğu bir vergi olan öşür, İslamiyetin ilk yıllarından itibaren bütün İslam
devletleri tarafından alındığı için şer’i olarak kabul edilmiştir. Osmanlı
hukukçularına göre öşür, harac-ı mukasemedir. Yani devletin talep ettiği öşür,
toprakların asıl sahibi devlet olduğundan, kiracı olarak kabul edilen halk ile elde
edilen geliri bölüşme hakkıdır
5
.
Örfi vergiler ise hükümeti oluşturan bütün hizmet kişilerinin görev
harcamalarının reayaca ödenmesidir
6
. Zekât, Cizye, Haraç ve Öşür gibi şer’i
olarak kabul edilenler dışında, talep edilen vergiler bu gruba girerdi. Bu
vergilerin miktarı ve türü, Osmanlı sancaklarının her biri için ayrı ayrı
düzenlenen kanunnamelerde farklılık arz edebilirdi. Zira her bölgenin iklimi,
bitki örtüsü, hayvan yetiştirme şartları birbirinden farklı yaşam şekillerinin
ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Bu durumda her sancak için ayrı bir
vergilendirme usulü ortaya çıkabiliyordu. Örneğin Ricaliye, sadece Nablus ve
çevresinde görülen bir vergi kalemi olarak kalmıştır
7
.
Buna benzer vergiler, Osmanlı vergi sistemi içinde ülkenin genelinden
değil belli bölgelerinden alınmaktaydı. Zamanla bu vergilerin bazılarının
yerlerini, Osmanlı vergi sistemi içindeki vergiler almıştır. Mesela, Filistin
bölgesinde Memlûklu ve Eyyûbî döneminden beri alınagelen adet-i devre,
himaye, mal-ı sultan gibi vergiler, Osmanlı hâkimiyeti tesis edildikten sonra
belli bir süre yürürlükte kalmış fakat daha sonra kaldırılmıştır
8
. Yine
Trablusşam’da dirhemü’r-rical adı verilen ve Nusayrîlerden alınan vergi, bu
çerçevede değerlendirilebilir
9
.
Avarız vergileri ise divanın kararı ve padişahın emriyle olağanüstü
hallerde toplanan vergilerdi. Başlangıçta yalnız harp zamanlarındaki ihtiyacı
3
Ziya Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, İstanbul, 1977, s. 27.
4
Celal Yeniçeri, İslamda Devlet Bütçesi, İstanbul, 1984, s. 32-33.
5
M. Ali Ünal, “Öşür”, Osmanlı Tarih Sözlüğü, İstanbul, 2011, s. 534.
6
Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, II, Ankara, 1990, s. 190.
7
BOA, TD,1038.
8
BOA, TD, 427; BOA, TD,1038.
9
Enver Çakar, Doğu Akdeniz Sahilinde Bir Osmanlı Sancağı: Trablusşam (1516-1579), Ankara,
2012, s. 274-275.
Rüsûm-ı Örfiye
58
karşılamak için alınmışken sonra ulufe dağıtılması gibi sebeplerle hazinenin
düştüğü sıkıntıları hafifletmek üzere de toplanmıştır. Esasen II. Bayezid
devrinde İmdadiye-i Seferiyye
10
adıyla başlatıldığı söylense de I. Murad devrine
ait dönemde de fiilen bulunduğu söylenmektedir
11
. Ordunun ihtiyacı için lazım
gelen harp malzemesini ve orduya yardımcı kuvvetleri temin etmek, amele,
araba ve hayvan bulmak, muayyen zahireyi götürüp satmak (sürsat), avarız
akçesi yahut avarız bedeli akçe namı altında para ile seferin idare masraflarına
iştirak etmek belli başlı avarız vergilerinden sayılmaktaydı
12
. Avarız vergileri
aynî olarak, hizmet olarak veya bedel olarak toplanmaktaydı. Yukarıda da izah
ettiğimiz üzere, avarız grubu vergiler zamanla örfî yani geleneksel bir hal
almıştır.
Bu saydıklarımıza Mustafa Akdağ’ın eklediği, kanun ve nizam dışı
olmakla beraber, genç hükümdardan başlamak üzere devlet ricali ve yüksek
memurlarca kabul edilen fakat mecburi olduğundan vergi olarak kabul edilmesi
gereken hediyeler de gösterilebilir
13
. Bu durumda örfî çerçeve biraz daha
genişlemektedir.
Buraya kadar genel bilgilerden sonra Rüsum-ı Örfiye içerisinde
değerlendirilen vergilerden bazıları üzerinde duracağız.
Çiftlik, Çift-hane Sistemi, Hane ve Buna Bağlı Bir Kısım Ödemeler
Çiftlik, bir çift öküzle sürülebilecek büyük toprak parçalarını ifade eden bir
kavramdır. Önceleri tımar sistemi çerçevesinde bir çiftçi aileye yetebilecek
büyüklükte toprak birimi iken daha sonraları büyük ziraî işletmeleri ve
malikâneleri ifade eden bir anlam kazanmıştır
14
. Çiftlik (Balkanlarda Baştina
15
)
olarak adlandırılan arazi imparatorluğun her yerinde aynı büyüklükte olmayıp
toprağın verimliliği merkeze alınarak, değişik ölçülerde reaya denilen halka,
işletilmesini sağlamak amacıyla veriliyordu. Bu miktarlar genellikle 60-150
dönüm arasında olmakla birlikte arazinin fizikî yapısından kaynaklı durumlarda
180 dönüme kadar çıkabiliyordu. Osmanlı reayası, kendisine tevzii edilen ve
10
Z. Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, s. 155.
11
M. Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, I, s. 412.
12
Ömer Lütfi Barkan, “Avarız”, İA, II, Ankara, 1979, s. 14.
13
M. Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, I, s. 407.
14
Ünal Taşkın, “1540 (h.947) Tarihli Kanunnamelere Göre Musul, Amid ve Erzurum
Sancaklarında Ziraî Gelirlerin Mukayeseli Tahlili”, Turkish Studies, International Periodical
for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 2/2, Spring, S. 2,
www.turkishstudies.net, (Ed. Prof. Dr. Gürer Gülsevin- Dr. Mehmet Dursun Erdem), s. 634.
15
Ayrıntılı bilgi için bkz. F. Emecen, “Baştina”, DİA, IV, İstanbul 1992, s. 135-136.
Rüsûm-ı Örfiye
59
tasarruf ettiği bu çiftlikler karşılığında çift resmi denilen bir vergi verirdi. Çift-
hane sistemi adı verilen bu üretim tarzında asıl mesele, üretici birim olan ve
hane kavramıyla ifade edilen ailenin bir nevi işletmecilik yapmasıydı. Fakat
burada dikkat edilmesi gereken nokta reayanın evli olmasıdır. Evli olmayan
hane sayılmadığı gibi tasarrufuna çiftlik de verilmemektedir.
Çiftlik reayanın faal olduğu ana üretim mekanizması veya temel birim
olduğundan parçalara bölünmesi yasaklanmıştı. Uygulamada devlet toprağı
reayaya tapu bedeli ile daimî ve ırsî olarak vermiş olmasına rağmen çiftlik
sahibi arkasında birkaç oğul bırakarak ölse bile oğullar toprağın tasarrufunu
topluca üstlenmek durumundaydı
16
. Yani çocuklar ırsîyetten kaynaklı bir
bölüşüme gidemezdi. Bir çiftlik en fazla ikiye bölünebilirdi ve bu gibi yerler
çiftliğin yarısı anlamına gelen nim-çift veya tek öküzle sürülebilecek manasında
öküzlük kavramıyla ifade edilirdi
17
. Bu türden arazilerden bedel olarak çift
resminin yarısı talep edilirdi.
Çift-hane sistemi, Osmanlı öncesi birçok devlet tarafından kullanılmıştır.
Osmanlı çift resmi, Sasanî, Roma ve Bizans devletlerinde var olan benzer
vergilerin farklı adlandırılmasından ibarettir. Osmanlı Devleti’nde reayadan
alınan Resm-i Çift, bölgesel farklılıklar olmakla birlikte, 22-60 akçe arasında bir
miktarı ifade ediyordu
18
.
Osmanlı coğrafyasında farklı bölgelerde benzer birtakım vergilendirmeler
de vardır. Mesela, Hane akçesi, Hane Filorisi, Hane-şumar gibi vergiler,
temelde hane kavramı çerçevesinde değerlendirilmişlerdir. Bunların bir
kısmının Osmanlılar tarafından devam ettirilmesinde herhangi bir sakınca
görülmemiş fakat bir kısmı ise uygulamadan kaldırılmıştır.
Hane kavramı çerçevesinde değerlendirilecek diğer bir grup ise Bennak
veya Benlak olarak adlandırılan kesimdir. Bunlar çiftliği olmayan evli raiyetler
olup nim-çiftten daha az bir yeri ekip biçebilirlerdi. Bennaklar, Ekinlü ve Caba
(Kara) Bennak diye iki ayrı şekilde adlandırılırlardı. Ellerinde yarım çiftten az
16
Ü. Taşkın, “1540 (h.947) Tarihli Kanunnamelere Göre Musul, Amid ve Erzurum Sancaklarında
Ziraî Gelirlerin Mukayeseli Tahlili”, s. 635.
17
Mübahat S. Kütükoğlu, XV. ve XVI. Asırlarda İzmir Kazasının Sosyal ve İktisadi Yapısı, İzmir,
2000, s. 118.
18
Çift resmi miktarları için bkz. Ziya Karamursal, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler,
Ankara 1999, s. 168; Feridun Emecen, “Çift Resmi”, DİA, VIII, İstanbul, 1993, s. 310; Ö. L.
Barkan, XV ve XVI inci Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Ekonominin Hukuki ve
Malî Esasları Kanunlar I, İstanbul 1943, s. 327; Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğunda
Re’ayadan Alınan Vergi ve Resimler”, AÜDTCFD, V (Ankara, 1947), s. 483-51; Halil İnalcık,
“Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu”, Belleten, XXIII/92 (Ankara, 1959), s. 575-610.
Rüsûm-ı Örfiye
60
bir arazi bulunan bennâklar, ekinlü bennâk diye anılırdı. Bunlar ekip biçtikleri
arazinin iki dönümüne bir akçe öderlerdi. Bu rüsûm 12 akçe olan bennâk
resmini aştığı zaman, kendilerinden bennâk resmi yerine resm-i dönüm adı
altında bir vergi tahsil edilirdi. Caba Bennâklar ise tapu ile tasarruf edilmiş
toprakları olmayan evli reayaydı. Bunlar genellikle başkalarının tapulu
topraklarında işçi olarak çalışırlar yahut sipahiden tapusuz olarak toprak alıp
işlerler, bunun için dönüm resmi öderlerdi
19
Diğer yandan devletin her tarafında uygulanmamakla birlikte sadece
Hıristiyanlardan hane başına talep edilen ve İspençe resmi adı verilen bir vergi
bulunmaktadır. Bu vergiye dair en eski kayıt, I. Bayezid dönemine kadar uzanır
ve evli hane sahibi gayrimüslim erkeklerden alınan 25 akçelik bir vergidir
20
. Bu
miktar Fatih Kanunnamesi’ne göre de aynı olup, her evli gayrimüslimden 25
akçe ispençe alınacağı, ayrıca yanında bulunan yetişkin erkek evladından aynı
miktarın talep edileceği, çiftliği olmayan dul kadınların ise 6 akçe vereceği
belirtilmiştir
21
. İspençe resminin Müslümanlardan alınan resm-i çifte karşılık
geldiği söylendiği gibi bennâk resmine karşılık geldiği de ifade edilmiştir.
İspençe resmini ödemekle mükellef olanların vasıfları hakkında kesin bir tanım
yoktur. Birçok yerde evli olup olmadığına bakılmaksızın her gayrimüslim
reayadan alındığı halde, bazı yerlerde sadece evli olan gayrimüslim erkeklerden
alınmıştır. Ancak bu resmin alınması için reayanın 300 akçelik menkul bir mala
sahip olması şartı vardır
22
.
Macaristan’da “kapu resmi” adı altında yılda iki kez 25 akçelik taksitlerle
toplanan bir vergi kalemi Osmanlı mali dünyasında olmakla birlikte, Fekete bu
vergi kaleminin cizye, haraç, avarız veya resmi flori ile alakalı ispenç olduğunu
yazmaktadır
23
. Fakat İnalcık eski Macar vergisi olan kapu vergisinin ispençe’ye
benzetilerek Osmanlı örfî vergileri arasına katılmış şekli olduğunu
aktarmaktadır
24
.
19
Ü. Taşkın“1540 (h.947) Tarihli Kanunnamelere Göre Musul, Amid ve Erzurum Sancaklarında
Ziraî Gelirlerin Mukayeseli Tahlili”, s. 636.
20
Halil İnalcık, “İspence”, DİA, XXIII, İstanbul, 2001, s. 177.
21
Halil İnalcık, Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, Ankara, 1987, s. XXXII-
XXXIII.
22
Ü. Taşkın, “1540 (h.947) Tarihli Kanunnamelere Göre Musul, Amid ve Erzurum Sancaklarında
Ziraî Gelirlerin Mukayeseli Tahlili”, s. 637.
23
L. Fekete, Türk Vergi Tahrirleri (çev.: Sadrettin Karatay) , Belleten, Ankara 1947, XI/ 42, s.
313.
24
H. İnalcık, “Raiyyet”, s. 606.
Rüsûm-ı Örfiye
61
XVIII. yüzyılda ispençe’nin cizyeden sonra ikinci bir baş vergisi olduğu
öne sürülerek kaldırılması yoluna gidildi. Ancak bu kez Osmanlı hukukçuları
ispençe’yi çift resmine kıyasla şer’ileştirdiler
25
.
Hane ile bağlantılı bir diğer vergi kalemi, Resm-i Kışlakçıyan’dır. Resm-i
Duhan, Resm-i Tütün ve Tütüncek olarak da bilinir. Bir sipahinin toprağına
geçici bir süre için, genellikle kışlamak üzere, gelen fakat ziraatla uğraşmayan
kimselerden alınırdı. Eğer bunlar ziraat ederlerse resm-i zemin verirlerdi.
Genellikle evlilerden 6 akçe, bekârlardan (mücerred) Resm-i Dûd adıyla 3 akçe
alındığı görülmektedir
26
. Ancak esas olan ev tüttüren yani evli olanın bu vergiyi
vermesidir. Bu vergiyi vermekle mükellef tutulanlar oturdukları köyde 3 yıl ve
daha fazla kalırlarsa artık bu vergiyi değil bennâk resmini öderlerdi. Eğer arazi
tasarruf edip öşürlerini verirlerse bu vergiden kurtulurlardı
27
.
Bunlar dışında Osmanlı toplumunda kendi kendine yeten fakat evli
olmayan kimseler bulunuyordu ki, bunlara bekâr anlamına gelen mücerred
deniyordu. Mücerredler babalarının hanesinde oturur fakat ataları hizmetinde
olmayıp kendi öz kârlarında bulunurlardı. Resm-i mücerred adı verilen bir
vergiyi ödemekle mükellef olan bu kişilerin, bulûğ çağına ermiş ve bir iş
tutabilme gücüne sahip olmaları gerekmekteydi. Bunlar toprak işçisi olarak
veya başkalarının arazisini kiralayarak kazanç sağlama yoluna giderlerdi.
Genellikle devletin her yerinde mücerred resmi 6 akçe idi
28
.
Bazı bölgelerde reayaya, sipahiye karşı birtakım sorumluluklar
yüklenebiliyordu. Mesela, ırgatlık köylünün sipahiye yapacağı hizmet, ırgatlık
resmi adı altında hizmet süresinin paraya tahvil edilmiş şekli olarak karşımıza
çıkmaktadır
29
. Bu durum, XVI. yüzyıl kanunnamelerinde “ üçer günlük Irgadiye
dahi alınır imiş, üçer gün hizmet ederlermiş, nefer başına on ikişer ırgadiye
dahi alurlar imiş”
30
gibi ibarelerden anlaşılmaktadır. Adet-i Irgadiye Uzun
Hasan döneminden beri, belki de daha önceleri Doğu Anadolu’nun birçok
yerinde bir gün, üç gün veya dört gün gibi farklı şekillerde hizmet veya nakdî
25
Yavuz Ercan, “Osmanlı İmparatorluğunda Gayri Müslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu
Vergilerin Doğurduğu Sonuçlar”, Belleten, Ankara 1991, CLV/213, s. 387.
26
Ü. Taşkın, “1540 (h.947) Tarihli Kanunnamelere Göre Musul, Amid ve Erzurum Sancaklarında
Ziraî Gelirlerin Mukayeseli Tahlili”, s. 640.
27
Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, V, İstanbul, 1992, s. 217, 448,
539.
28
Ü. Taşkın, “1540 (h.947) Tarihli Kanunnamelere Göre Musul, Amid ve Erzurum Sancaklarında
Ziraî Gelirlerin Mukayeseli Tahlili”, s. 636-637.
29
Orhan Kılıç, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997, s. 295-296.
30
A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, III, s. 227, 253, 283.
Rüsûm-ı Örfiye
62
olarak alınmıştır
31
. XVI. yüzyılın ortalarından sonra evli olan, Müslim-
gayrimüslim bütün raiyetten 6 akçe olarak tahsil edilmeye başlanmıştır. Ancak
farklı uygulamaları da görebilmekteyiz. Mesela, Adilcevaz’da vergi mükellefi
olan gayrimüslimlerden 6 akçe olarak toplanmasına rağmen Müslüman
reayadan bu ad altında bir vergi toplanmamıştır
32
.
Yine Adet-i Hime (Odun Vergisi), Adet-i ‘Alef (Yem Vergisi), Resm-i
‘İdiye, Resm-i Nayibcelik gibi bir kısım vergi kalemleri belirli bölgelerde
reayadan talep edilen hizmetlerin nakdî karşılığı olarak alınagelmiştir
33
.
Osmanlı devletinde ayrıcalıklı kabul edilen, daha doğru bir ifadeyle
devlet nezdinde imtiyazlı kimseler bulunmaktaydı. Bu şahıslar bir kısım
vergilerden muaf tutulmakla birlikte, makamlarına binaen bir miktar ödeme
yaparlardı. Mesela, Güney Batı Sırbistan’da yaşayan Martaloslar’dan Filuri adı
altında 50-150 akçe arasında bir vergi alınırdı
34
.
Bunların yanı sıra üretim tesislerine sahip şahıslardan da belli oranlarda
vergi talep ediliyordu. Mesela, Antakya’nın, Karlık ve Sorkun adlı iki mezrası
karlık olarak kullanılmakta olup, bu mezralarda kesinlikle ziraat yapılmaz, kar
basan kimseler, karlıkların kirası olarak maktu’ 700 akçe vergi öderlerdi
35
.
Yine üzüm, susam, zeytin v.b şeylerin sıkıldığı atölyeler olan
ma’saralardan genelde 12 akçe vergi alınıyordu. Ancak ma’saralarda sıkılan
ürünün cinsi bu verginin miktarının belirleyicisiydi. Temel tüketim
malzemelerinden olan unun elde edilmesi için kullanılan değirmenlerden de
belli oranlarda vergi alınıyordu. Resm-i asiyab veya resm-i tahun olarak da
bilinen değirmen resmi, tam yıl çalışan değirmenlerin her taşı için 60 akçe,
yarım yıl çalışan değirmenlerin her taşı için ise 30 akçeydi
36
.
Hayvanlar Üzerinden Alınan ve Hayvancılığa Bağlı Ödemeler
Osmanlı Devletinde hayvanlar çatal tırnaklı ve bütün tırnaklı olarak iki sınıfta
incelenmektedir. Çatal tırnaklılar et, yün, kıl, süt ve derilerinden istifade edilen
her cins ağnam, sığır ve canavardır. Dolayısıyla üretime dönük bu sınıf,
vergilendirmeye tabi tutulmuştur. Bu sınıf içinde büyük oranda ağnama
başvuruluyordu. Ağnam grubu, kıvırcık, karaman, dağlıç, tiftik ve kıl olmak
31
Mehmet Ali. Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı(1518-1566), Ankara, 1989, s. 154.
32
O. Kılıç, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), s. 296.
33
M. Ali. Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı(1518-1566), s. 136.
34
Milan Vasiç, “Osmanlı İmparatorluğunda Martoloslar”, İÜ Tarih Dergisi, S. 31, 1978, s. 57.
35
Enver Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566), Elazığ, 2003, s. 255.
36
Ünal Taşkın, Osmanlı İdaresinde Safed (1516-1600), Elazığ, 2011, s. 155-156.
Rüsûm-ı Örfiye
63
üzere beşe ayrılırdı. Bu gruptan alınan vergi genel olarak adet-i ağnam olarak
biliniyordu. Adet-i Ağnam, Resm-i ğanem, koyun resmi ve Arap coğrafyasında
ise resm-i ma’ze (keçi)
37
gibi isimlerle anılan bu verginin miktarı bazı küçük
farklılıklar dışında devletin bütün bölgelerinde 2 veya 3 koyuna 1 akçeydi.
Adet-i Ağnam merkez hazineye ait bir vergi olmasına rağmen tımar kesiminde
talep edilen vergi dirlik sahiplerine aitti. Padişah veya vezir haslarında 1
koyundan bir akçe, diğer tımar ve zeametlerde, beylerbeyi ve sancakbeyi
haslarında ve vakıflarında 2 koyuna 1 akçe alınmaktaydı. Bazı hizmet erbabı bu
vergiden tamamen muaf tutulduğu gibi bazıları da kısmen muaf sayılmışlardır.
Sadat, mansıp sahipleri, padişah kulları ve askerî sınıf muaf olanlardır. Bunların
da 150 koyundan fazlası bu vergiye tabiydi
38
.
Ağnama bağlı vergiler, çeşitlilik arz ediyordu. Mesela, Yeniçerilik ve
tımarlıların ilgasından sonra asakir-i mansure adı ile oluşturulan ordunun et
ihtiyacını karşılamak üzere Ondalık ağnam resmi diye ayrı bir vergi kalemi
teşkil edilmiştir. Bazı yerlerde aynen, bazı yerlerde ise nakden alınmaktaydı.
Daha sonraları aynen alımdan vazgeçilmiş ve bedel olarak beş kuruş
alınmıştır
39
.
Yine hayvan bakıcılığı, nakliyatı, kesimi ve satımı gibi durumlar da vergi
verilmesini gerektiren hallerdendi. Bazı bölgelerde reaya kış aylarında Ekrad
beylerinin at ve katırlarına bakıcılık yapıyordu. Bu durumda bakıcılık eden
reayanın bağlı bulunduğu sipahi, at ve katır sahiplerinden bu hizmetin
karşılığında bir miktar ödeme talep ederdi. Mesela,1571 yılında Hakkâri’ye
bağlı Çoğ köyünde 400 akçelik bir geliri vardı
40
. Selamet akçesi, toprakbastı
parası veya tırtıl bacı, koyun veya keçi sürülerinin derbent, geçit ve iskelelerden
geçişi sırasında alınan bir vergiydi. Daha ziyade İstanbul’un et ihtiyacını
karşılamak için getirilen sürülerden alınıyordu
41
. Şehir ve kasabaların dışında
inşa edilmiş bulunan salhanelerde (kesimhane) boğazlanan hayvanlardan dolayı
alınan vergiye zebiha resmi
42
adı veriliyordu. Pazara getirilip satılan hayvandan
37
BOA, TD, 427; BOA, TD, 300; BOA, TD, 559; BOA, TD, 686.
38
Ünal Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, I. Ulusal Veteriner
Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu Bildirileri 30 Mart-1 Nisan 2006, (edt:
Abdullah Özen), Elazığ 2006, s. 233.
39
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 233.
40
O. Kılıç, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), s. 300.
41
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 235.
42
Dem resmi, balta resmi, serçin, derçin resmi, zephiye, mürde bacı; domuz salhanelerinden
alınan ise resm-i bujik olarak bilinir.
Rüsûm-ı Örfiye
64
ise alış-satış bedeli olarak, ağnam bacı
43
, avâid resmi
44
veya ayak bacı
45
adı
verilen bir vergi alınıyordu.
Bazı durumlarda sürülere bağlı olarak talep edilen vergi kalemleri
mevcuttu. Mesela, Yaylak–Kışlak Resmi, Ağıl Resmi, Boncuk Resmi
46
sürülere
bağlı olarak alınan vergilerdendi. Yaylak resmi kaynaklarda şanu’l mera, resm-i
mera’i, otlak resmi, yatak resmi ve resm-i çerâgâh olarak da geçmektedir.
Sürülerini başka tımar sahibinin tımarında otlatan veya miri yaylaklarda,
yaylatan sürü sahipleri veya göçebe kabilelerden yılda bir defa olmak üzere,
bazı yerlerde 17 akçe bazı yerlerde vasat koyundan 15 akçe, ednâdan 10 akçe,
âlâsından 20 akçe ve bazı yerlerde ise sürü başına 1 koyun olarak alınırdı.
Bazen de Arnavid Sancağında olduğu gibi sürünün durumuna bakılmaksızın
sadece 20 akçe alındığı görülebilir
47
. Kışlak resmi ise köm’de kışlayan koyun ve
davar sürülerinden alınan aynı mahiyetteki resimdir. Bu vergi sadece köm’de
kışlayan hayvanlardan alınmakta köy içinde kışlayanlardan alınmamaktadır
48
.
Koyun ve keçiye sahip olan reaya ağıl hakkı ödemek durumundaydı. Ağıl
resmi bazı yerlerde kışlak resmiyle birlikte addedilmiştir. Mesela Kemah
Kanunnamesinde kışlandığı takdirde “yatak resmi” diye her sürüden orta halli
bir koyun alınması kaydolunmuştur. Çit parası diye de bilinen bu vergiyi sipahi
alırdı. Ama bir köye ağıl resmi yazılmamışsa mirî için tahsil edilirdi. Bu
verginin alınma miktarı her 300 koyuna 5 akçedir. Bazen bunun yerine 1 koyun
veya kuzu verildiği de olurdu. Diğer yandan Kütahya Kanunnamesinde
herhangi bir açıklama yapılmadan ağıl resminin miktarı 3 akçe olarak
kaydolunmuştur
49
.
Sığır grubundan alınan vergiler, Resm-i Mevaşi, Resm-i Camus ve Resm-
i Manda adlarıyla talep ediliyordu. Mevaşi, manası biraz geniş bir kavram
olarak karşımıza çıkmaktadır. Mevaşi ile kastedilen şey ağnam grubunda
değerlendirilecek hayvanlar olduğu gibi taşımacılıkta kullanılanlar da olabilirdi.
Nitekim Kerkük’te her dişi eşekten 2,5 akçe, her dişi koyundan 1 akçe
43
Z. Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, s. 120.
44
Ömer Şen, Osmanlı Panayırları (18.-19. Yüzyıl), İstanbul, 1996, s. 89.
45
A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, III, s. 110.
46
Enver Çakar, “XVI. Yüzyılda Suriye’de Yaşayan Salur ve Çoğun Türkmenleri”, FÜ Sosyal
Bilimler Dergisi, II/2, Elazığ, 2002, s. 338.
47
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 234.
48
Mehmet Ali. Ünal, XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı(1518-1566), Ankara, 1989, s. 112.
49
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 234.
Rüsûm-ı Örfiye
65
oranlarında tahsil edilmiştir. Ancak kanunnamelerde karşımıza çıktığı şekliyle
inek ve düğe üzerinden tahsil edilen bir vergi olduğunu söyleyebiliriz
50
.
Camus veya Manda
51
resimleri ise adlarından anlaşılacağı üzere manda
yetiştiriciliğine uygun yerlerde, yetiştirilen hayvanlar üzerinden talep
edilmekteydi. Diyar-ı Arab’da, bazı yerlerde 12 akçe bazı yerlerde ise 6 akçe
olarak tahsil ediliyordu. Fakat bu oran devletin her yeri için aynı değildir.
Bölgesel özelliklere bağlı olarak farklı oranlarda tahsil edilmiştir
52
. Diğer
yandan hiç toplanmayan yerler de vardı
53
.
Canavar olarak bilinen domuzdan, Bidat-i Hinazır veya Canavar resmi
adıyla vergi alınıyordu. Sürü halinde beslenen domuzlardan her iki domuz için
bir akçe, evde beslenenlerin her birinden 1 akçe olarak tahsil edilen bu vergi,
harman vaktinde toplanırdı
54
.
Bütün tırnaklılar ise at, beygir, katır ve merkeptir. Deve de taşımacılıkta
kullanıldığından bu sınıfta kabul edilmektedir
55
. Bütün tırnaklılar genel
itibariyle hizmet alınan sınıfı oluşturduklarından birkaç istisna dışında vergi
talep edilmeyen sınıfı oluşturuyordu. Bu istisnalardan biri, Baha-i Esb’dir.
Memluklulardan intikal eden şekliyle Suriye’de, Salur Türkmenleri üzerinde
uygulanan bu vergi, 4 baş at ya da karşılığı olarak 4.000 akçe miktarı ifade
ediyordu
56
. Diğer yandan 1879 yılındaki bütçe zaruretinden dolayı devlet,
develerden de vergi alınmasını kararlaştırmıştır. Vedi resmi olarak tahsil edilen
bu verginin onar kuruş olarak toplanmasına karar verilmiştir
57
.
Bunların yanı sıra Arıcılık, İpekböcekçiliği ve Balıkçılık vergi talep
edilen diğer hayvancılık faaliyetleriydi. Resm-i kevvare, resm-i kovan, resm-i
asel, resm-i zenburiye, öşr-i petek, resm-i nahl gibi adlarla anılan arıcılığa bağlı
vergi, reayanın elinde bulunan arı kovanlarının mahsulünden bazı yerlerde bal
olarak bazı yerlerde akçe olarak alınıyordu. Reaya arılarını beslemek için kendi
tabi olduğu tımarın dışında başka sipahinin tımarı arazisine giderse, resmin
yarısını reayanın kayıtlı olduğu sipahi, diğer yarısını ise arıların otlandığı
tımarın sipahisi veya kovan resmini reayanın kayıtlı bulunduğu tımar sahibi,
50
A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, III,, s. 180, 196, 201.
51
Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası(1516-1560), Malatya, 2002, s. 351.
52
Yusuf Halaçoğlu, “Tapu Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Sis (Kozan)
Sancağı”, İÜ Tarih Dergisi, S. 32, 1970, s. 882.
53
BOA, TD, 300, s. 1, BOA, TD, 686, s. 4.
54
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 238.
55
Z. Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, s. 110.
56
E. Çakar, “XVI. Yüzyılda Suriye’de Yaşayan Salur ve Çoğun Türkmenleri”, s. 340.
57
Z. Karamursal, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, s. 179.
Rüsûm-ı Örfiye
66
otlak resmini de (arı otlağı) kovanların bulunduğu tımar sahibi alırdı. Resm-i
harir ve resm-i gögül
58
olarak da bilinen ipek vergisi, ipekböceği kozaları
üzerinden alınan bir vergiydi. Verginin oranı, mahsulün %10’u ile %50’si
arasında değişmekteydi. Satıcı kozaları pazara getirip satmak istediği zaman,
hemen cins ve miktarı tespit edilerek tahsilâtı yapılırdı
59
. Bazı bölgelerde ipek
üretimi için hazırlanmış tezgâhlar vardı ve bu yerler ipek dolabı olarak
adlandırılıyordu. Mesela, Halep’te ipek dolabı resmi adıyla işlenmiş ipeğin her
batmanından 8 akçe, dolapların her birinden (bab) ise 60 akçe vergi
alınıyordu
60
. Safed Sancağında ise ipek dolabı resmi, her bab için 80 akçedir
61
,
ancak farklı oranlarda da alınmıştır
62
. Resm-i dalyan, resm-i ağ
63
, balık öşrü
64
veya sayd-ı semek gibi isimlerle anılan balıkçılık vergisi, dalyanlarda avlanan
balıklar üzerinden değişik oranlarda tahsil ediliyordu
65
.
Ayrıca otluk, yoncalık ve çayırlık alanlar hayvansal etkinliklerde
kullanıldığından belirli oranlarda vergiye tabi idiler. Hayvanlarını otlatmak için
çayırlardan istifade edenlerden resm-i çayır adında bir vergi talep ediliyordu.
Çayırların bir kısmı biçim çayırı bir kısmı ise otlak olarak telakki ediliyordu. Bu
çayırlarda arıcılık faaliyetinde bulunan ve kovanlarını bırakanlar da vergi
vermekle mükelleftiler. Bu vergi maktu’ olarak da tahsil edilebiliyordu.
Adilcevaz Kalesi etrafındaki çayırlardan, ahalinin yararlanılmasına karşılık her
yıl 500 akçe maktu’ olarak devlete ödenmekteydi. Yine Ahlat’ın etrafındaki
çayırlıklar, 1556 yılında 850, 1605 yılında ise 1000 akçe maktu’ bedelle
ahalinin istifadesine sunulmuştur. Eğer bedel nakit olarak verilemezse 5 part
66
otlaktan 1 part verilmesi kanundu
67
. Yine hayvan yemi olarak kullanılan ot ve
yoncanın biçiminden Resm-i Kiyah-ı Yonca adıyla bir vergi alınıyordu. Otluk
58
Recep Dündar, Kıbrıs Beylerbeyliği (1570-1670), Malatya, 1998, s. 247.
59
Z. Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, s. 98-99.
60
E. Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566), s. 255.
61
BOA, TD, 559, s. 44, 52, 93, 103, 109, 125.
62
BOA TD, 559, s. 222.
63
Z. Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, s. 100.
64
N. Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğunda Re’ayadan Alınan Vergi ve Resimler”, s. 490.
65
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 238.
66
30 burmadan oluşan ot demetine verilen ad (“…ve gerü haneden iki part otluk dahi alınur imiş
ki altmış burma…”, A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, III, s. 244).
Burma ise 6 ila 9 kg gelen ot demetlerini ifade ettiğine göre 1 part 180 ila 270 kg arası bir
değeri ifade etmektedir. Ünal Taşkın, Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri
(FÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2005, s. 20, 99.
67
Orhan Kılıç, XVI. Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), Ankara, 1999, s. 222-223.
Rüsûm-ı Örfiye
67
öşrüne bedel olan bu vergi
68
, her sene biçilen ottan alınırdı. Biçilmeyenden ve
dinlendirilmek için boş bırakılıp üstünde ot çıkan tarladan alınmazdı. Ancak
dinlendirme üç yıl sürerse ot, kim tarafından biçilirse biçilsin, arazi sahibine
araba başına 2 akçe vermek zorundaydı. Miktarı bölgelere göre değişen bu
vergi, bazı yerlerde bir araba ot iken bazı yerlerde 5 akçe, 8 akçe veya 10 akçe
kadardı
69
.
Arızî Vergiler
Ne zaman tahakkuk edip tahsil edileceği belli olmayan, zuhurata bağlı
vergilerdir. Bu yüzden tahmini olarak defterlere yazılırlar. Ayrıca tahrir
defterlerinde tayyarat adıyla da geçmektedir
70
. Bu vergilere Bad-ı Hevâ türü
vergiler deniyordu. Tahminî olarak yazılırken tımar arazisinin genişliği ve
reayanın nüfusu göz önünde bulunduruluyordu. Bu vergilerin tasarruf hakkı
tımarın statüsüne göre değişmekteydi. Sadece serbest tımar sahipleri bunların
tamamını tasarruf edebilirdi. Serbest olmayan tımarlarda ise tımar sahipleri
bunu ancak yarısını almaktaydılar. Diğer yarısı ise Subaşı veya sancakbeyi
tarafından alınırdı
71
.
Bad-ı Heva: Bad-ı heva bir çok verginin üst başlığıdır. Bad-ı heva’nın,
Resm-i Arus, Cürm-i Cinayet, Niyabet, Resm-i Tapu, Resm-i Zemin, Yave,
Abd-i Abık, Kenizek, Adet-i Deştbani v.s. adlarla anılan çeşitleri
bulunmaktaydı.
a) Cürm-i Cinayet: Osmanlı ceza hukukuna göre suçlular işledikleri
suçun derecesine ve mali kudretlerine göre para cezası ödemeye mahkûm
edilirdi
72
. Ancak bunun için kadı tarafından yargılanması gerekmekteydi
73
.
Reaya arasında oluşan her türlü kavga adam öldürme ve zina gibi suçların
oluşturduğu bütün olaylar Cürm-i Cinayet faslı olarak kaydedilmiştir. Hadiseye
reaya sahibi olmak sıfatıyla ilk müdahaleyi sipahi yaptıktan sonra mahkemeye
gönderilirdi
74
. Daha sonra suçunun derecesine göre cezalandırılırdı.
68
O. Kılıç, XVI. Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), s. 224.
69
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 237.
70
Halil Sahillioğlu, “Bad-ı Heva”, DİA, IV, İstanbul, 1991, s. 417-418.
71
M. Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 1998, s. 159-160.
72
O. Kılıç, XVI. Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), s. 228.
73
M. Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s. 163.
74
İ. Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1560), s. 184.
Rüsûm-ı Örfiye
68
b) Resm-i Arus: Gelin Resmi olarak da bilinir
75
. Serbest tımar
sahiplerinin ve beylerbeylerinin nikâhlanan kız veya dul kadınların babalarından
aldığı vergidir. Tımar sahiplerinin veya kale askerlerinin kızları evlendiği
zaman, bu vergiyi beylerbeyleri alırdı
76
. Konar-göçerlerde ise kız başka bir boya
veriliyorsa nikâhta sipahiye 200 akçe verilirdi, kadınsa bu 100 akçe olarak
ödenirdi
77
.
c) Adet-i Deştbani: Ceraim-i Hayvanat olarak da bilinir. Başkasının
tarlasına girerek ekinine zarar veren hayvan sahiplerinden at, sığır ve koyun
başına 5 akçe olarak alınırdı. Ayrıca hayvanın yaptığı zarar sahibine ödetiliyor
ve hayvan başına beşer sopa vuruluyordu
78
.
ç) Tapu Resmi: Mülkiyeti devlete ait olan araziden çiftlik tasarruf eden
reaya bir defaya mahsus olmak üzere bir vergi öderdi. Tapu resmi olarak
adlandırılan bu vergi çoğu kez arazinin bir yıllık mahsulâtının kıymeti olarak
takdir edilmiştir
79
. Tapu resmi ödeyen reaya ölünceye kadar çiftliğini tasarruf
eder ve oğluna da bırakabilirdi. Bu durumda oğul sipahiye tekrar bir tapu resmi
ödemezdi ancak ölen raiyyetin oğlu yoksa çiftlik kardeşine verilir ve tapu resmi
alınırdı. Fakat ölen raiyyetin kardeşi o sırada köyde bulunmak veya kardeşinin
ölümünün üzerinden uzun bir süre geçmeden araziyi tapulamak zorundaydı.
Ölen raiyyetin oğlu ve kardeşi yoksa kızı veya karısına ya da amcalarına çiftlik
intikal edebilirdi. Tapu resmi ödeyen reaya toprağın mülkiyet hakkını değil,
sadece tasarruf hakkını satın almış olurdu
80
.
d) Beytülmal, Mal-i Gaib, Mal-i Mefkud: Mirasçısı bulunmayan tereke
beytülmalden sayılır ve varis üç aya kadar ortaya çıkmazsa mirasa hazine el
koyardı. Ancak mirasçı, tereke hazinede de olsa mirasçılığını ispatlarsa bunu
almaya hak kazanırdı. Mirasçı ülke içinde ise mal-i gaib, başka ülkede olup yeri
bilinmezse mal-i mefkud hükmüne girerdi. Tereke, beytülmalciye bu durumda
bir sene bekletildikten sonra verilirdi
81
.
e) Resm-i Yave: Bir tımar arazisinde başıboş olarak tutulan hayvan
demektir. Böyle hayvanlar bir ay bekletildikten sonra sahibi çıkmazsa bulana ait
75
Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı, İstanbul, 1987, s. 25.
76
O. Kılıç, XVI. Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), s. 228.
77
C. Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı, s. 25.
78
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 239.
79
O. Kılıç, XVI. Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), s. 229.
80
M. Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s. 162.
81
H. Sahillioğlu, “Bad-ı Heva”, s. 417.
Rüsûm-ı Örfiye
69
olur ve buna karşılık ondan resm-i yave veya resm-i kaçkun denilen bir vergi
alınırdı
82
.
f) Abd-i Abık ve Kenizek Resimleri: Kanunlarda evden kaçmış olan
erkek köleler için abd-i abık, cariyeler içinse kenizek tabiri kullanılmaktadır.
Bunları kim tutarsa kanun üzere müjdegânisini (muştuluk parasını) aldıktan
sonra hassa-i hümayun eminlerine teslim ederdi. Tutulan bu köleler üç ay
bekletilir ve sahipleri çıkmazsa kadı tarafından satılıp parası devlete verilirdi
83
.
Verginin alınmasında dikkat edilen husus kölenin sahibine olan uzaklığıdır. Bu
mesafe 1 günlük ise 30, 2 günlük ise 60, 3 veya daha fazla ise 100 akçedir
84
.
Avarız-ı Divaniye
Osmanlı maliyesindeki olağandışı ve düzensiz vergiler Avarız adı altında
toplanmıştır. Devletin içerisinde bulunduğu güç ekonomik şartlar sebebiyle
zamanla devamlılık arz eden avarız vergileri hane denilen birimler üzerine tarh
edilmekteydi
85
.
İlk defa II. Bayezid zamanında İmdadiye-i Seferiye adı altında toplanan
bu vergiler, Tekâlif-i Adiye ve Tekâlif-i Şakka olarak ikiye ayrılmaktaydı
86
.
Devlet tarafından ihtiyaç duyulan para memleketin erkek nüfus veya hanesi
üzerine taksim edilerek tevzi defterleri düzenlenir, Şer‘i mahkemelerin
sicillerine kaydedilerek iki taksitle tahsil edilirdi. İstanbul, maktu’ vergi ödeyen
idareler ve müstesna eyaletler bundan muaftılar. Bu vergiler Tanzimat
Dönemi’nde kaldırılarak yerine ‘Ancemaatin Vergi getirilmiştir
87
.
Sonuç
Osmanlı Devleti’nde örfî grubu teşkil eden vergiler, birkaç farklı alandan tahsil
ediliyordu. Genel itibariyle üretime yönelik faaliyetlerden alınan örfî vergiler,
hane merkezli daha doğrusu şahsa yönelik yükümlülüklerden ibaretti. Bu
yükümlülükler daha önceki devlet tecrübelerinin pratiği olarak ortaya çıktı ve
her medeniyetin katkısı ile sistematik bir hale getirildi.
82
Ü. Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, s. 239.
83
İ. Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1560), s. 184.
84
Z. Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, s. 125.
85
İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara, 1995, s.
302; H. Sahillioğlu,“Avarız”, DİA, IV, İstanbul, 1991, s. 108-109.
86
Z. Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, s. 155-156.
87
Abdüllatif Şener, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi, İstanbul, 1990, s. 94.
Rüsûm-ı Örfiye
70
Osmanlı Devleti’nde yöresel birtakım özellikler gözetilerek, her bölge
için ayrı ayrı hazırlanan kanunnamelerle vergi miktarları belirleniyordu. Tarım
ve hayvancılığa bağlı gelirler, kendi içinde birçok başlık altında
değerlendirilirdi. Bunlar arasında, hayvan bakıcılığı, satımı ve kesimi olduğu
gibi hayvan yemi için kullanılacak malzemelerin temini de bulunmaktaydı.
Diğer yandan arızî olarak adlandırdığımız ve zuhurata bağlı olan gelirler
de örfî vergiler arasında kabul ediliyordu. Bu gelirler içerisinde işlenen
suçlardan dolayı birtakım cezaî ve evlilikten kaynaklı ödemeler de bulunuyordu.
Ancak arızî olarak yazılan kalemler, tahminî belirlenmiş miktarlardan ibaretti.
Miktarlar yazılırken dikkat edilen nokta ise arazinin genişliği ve üzerinde
yaşayan nüfustu.
Ayrıca devletin içinde bulunduğu siyasî durumlar nedeniyle başvurulan
olağandışı vergilendirmeler, birtakım harcamalar için kaynak olarak
kullanılmaya çalışılıyordu. Zamanla süreklilik arz eden bu türden
vergilendirmeler, örfî gelir grubunun önemli bir kısmı haline geldi.
Sonuç olarak örfî vergilerin toplanabilmesi için devletin hükmettiği
sahalarda, üretimi denetlemesi kaçınılmazdı. Zira üretimin kaynağa
dönüştürülmesi ve siyasî otoritenin bu kaynakla, beslenmesi gerekiyordu. Bu
sebepten üretime dönüştürülebilecek her türden kaynak, ehl-i örfün geliri olarak
kabul ediliyordu.
Rüsûm-ı Örfiye
71
KAYNAKÇA
a)Arşiv Kaynakları
300, 427, 559, 686, 1038 numaralı Tapu Tahrir Defterleri
b)Tetkik Eserler
Abdüllatif Şener, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi, İstanbul,
1990.
Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, III, V,
İstanbul, 1992.
Celal Yeniçeri, İslamda Devlet Bütçesi, İstanbul, 1984.
Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskanı, İstanbul,
1987.
Enver Çakar, “XVI. Yüzyılda Suriye’de Yaşayan Salur ve Çoğun
Türkmenleri”, FÜ Sosyal Bilimler Dergisi, II/2, Elazığ, 2002, s. 325-340.
Enver Çakar, Doğu Akdeniz Sahilinde Bir Osmanlı Sancağı: Trablus
(1516-1579), Ankara, 2012.
Enver Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566), Elazığ, 2003.
Feridun Emecen, “Baştina”, DİA, IV, İstanbul 1992, s. 135-136.
Feridun Emecen, “Çift Resmi”, DİA, VIII, İstanbul, 1993, s. 309-310.
Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560),
Malatya, 2002.
Halil İnalcık, “İspence”, DİA, XXIII, İstanbul, 2001, s. 177.
Halil İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu”, Belleten, XXIII/92,
Ankara, 1959, s. 575-610.
Halil İnalcık, Hicri 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid,
Ankara, 1987.
Halil Sahillioğlu,“ Avarız”, DİA, IV, İstanbul, 1991, s. 108-109.
Halil Sahillioğlu, “Bad-ı Heva”, DİA, IV, İstanbul, 1991, s. 417-419.
İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-
1840), Ankara, 1995.
İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1560), Ankara,
1990.
Rüsûm-ı Örfiye
72
L. Fekete, Türk Vergi Tahrirleri (çev.: Sadrettin Karatay) , Belleten,
Ankara, 1947, XI/ 42, s. 299-328.
M. Ali Ünal, “Öşür”, Osmanlı Tarih Sözlüğü, İstanbul, 2011, s. 534.
M. Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 1998.
Mehmet Ali. Ünal, XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı (1518-1566),
Ankara, 1989.
Mehmet Ali. Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara,
1989.
Milan Vasiç, “Osmanlı İmparatorluğunda Martoloslar”, İÜ Tarih Dergisi,
S. 31, 1978, s. 48-64.
Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, I, Ankara, 1999.
Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, II, Ankara, 1999.
Mübahat S. Kütükoğlu, XV. ve XVI. Asırlarda İzmir Kazasının Sosyal ve
İktisadi Yapısı, İzmir, 2000.
Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğunda Re’ayadan Alınan Vergi ve
Resimler”, AÜDTCFD, V (Ankara, 1947), s. 483-511.
Orhan Kılıç, XVI ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548-1648), Van, 1997.
Orhan Kılıç, XVI. Yüzyılda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), Ankara,
1999.
Ömer Lütfi Barkan, XV ve XVI inci Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda
Ziraî Ekonominin Hukuki ve Malî Esasları Kanunlar I, İstanbul, 1943.
Ömer Lütfi Barkan, “Avarız”, İA, II, Ankara, 1979, s. 13-19.
Ömer Şen, Osmanlı Panayırları (18.-19. Yüzyıl), İstanbul, 1996.
Recep Dündar, Kıbrıs Beylerbeyliği (1570-1670), Malatya, 1998.
Ünal Taşkın, “1540 (h.947) Tarihli Kanunnamelere Göre Musul, Amid ve
Erzurum Sancaklarında Ziraî Gelirlerin Mukayeseli Tahlili”, Turkish Studies,
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish
or Turkic, Volume 2/2, Spring, S. 2, www.turkishstudies.net, (Ed. Prof. Dr.
Gürer Gülsevin- Dr. Mehmet Dursun Erdem), s. 632-653.
Ünal Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Hayvanlardan Alınan Vergiler”, I.
Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu Bildirileri 30
Mart-1 Nisan 2006, (edt: Abdullah Özen), Elazığ, 2006, s. 231-239.
Rüsûm-ı Örfiye
73
Ünal Taşkın, Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri
(FÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2005.
Ünal Taşkın, Osmanlı İdaresinde Safed (1516-1600), Elazığ, 2011.
Yavuz Ercan, “Osmanlı İmparatorluğunda Gayri Müslimlerin Ödedikleri
Vergiler ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sonuçlar”, Belleten, Ankara 1991,
CLV/213, s. 371-391.
Yusuf Halaçoğlu, “Tapu Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın İlk
Yarısında Sis (Kozan) Sancağı”, İÜ Tarih Dergisi, S. 32, 1970, s. 819-892.
Ziya Karamursal, Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara,
1999.
Ziya Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, İstanbul, 1977.
Dostları ilə paylaş: |