19
kabul edilen
Prometheus‐oyunları eylemin insanlardan çok tanrılar tarafından yürütüldüğü sıra dışı
oyunlardır. 1978’de Taplin kesin bir ifadeyle “Antik Yunan tragedyasında aslında Dionysiak hiçbirşey
yoktur” demiştir. Onun görüşüne göre tragedya tanrıyla olabilecek ilk bağlantısını kopararak “politik”
(bir açıdan “kentli”) deneyim kültüne dönüşmüştür. İnsanlar tiyatroya toplumsal bir aktivite ve estetik
bir eğlence olduğu için gider. Bu durum tragedya örneğinde “ciddidir” (spoudaios) ve büyük sorunlar
yüklenir, ancak etkinlikte artık “dini” veya kültle ilgili bir duygu artık yoktur.
Resim 4 Klasik Dönemde Dionysos tiyatrosu, Atina.
Eleştirmenler tragedya ve tanrı arasında içsel bir bağlantı olduğu konusunda ısrarcıdırlar. Vernant’a
göre Dionysos sınırları aşmış, gerçek ve illüzyonu birbirine karıştıran bir tanrıdır. O bizim kendilik
bilincimizi ve kendilik kimliğimizi kaybetmemize neden olur. Tragedya drama izlediğimiz kuşkusunu
yitirdiğimiz ve kurgu, ardında bireysel kimliğin gizlendiği maskenin üstünden kontrol edilen mimesis
(yeniden sunum) dünyasına girdiğimiz anda açıkça Dionysiaktır. Diğer modern eleştirmenden Simon
Goldhill tragedyanın özünü politik olarak görür. Ona göre tragedya beşinci yüzyılda varsayımların ve
ideaların çarpıştığı toplum söyleminin bir parçasıdır. Diğer taraftan Richard Seaford Dionysos’u
özünde demokratik bir tanrı olarak görür. Ona göre Dionysos kent ve köy, zengin ve fakir, imtiyazlı ve
sıradan vatandaşlar arasındaki engelleri kaldırır. Genel Dionysos söyleminde “her şey eşit olacaktır.”
Çoğu tragedya öyküsü ev (oikos) ve kent (polis) arasındaki karşıtlığa dayanır. Büyük kişiler acı çeker
veya ölür (Oedipus veya Pentheus) ancak daha büyük genelleme Bakhalar’da Thebes olayında
yaşanır. Hem tragedya hem Dionysos Atina demokrasisinin sembolleri veya ürünleridir ve bu nedenle
bu “demokratik” tanrının festivallerinde drama gösterimi gerçekleştirilir.
20
Madalyonun diğer yanında bir kere daha tekrarlanmalıdır ki elimizde olan oyunların pek azı Dionysus
ile ilişkilidir. Scott Scullion (2002) tahminine göre bildiğimiz oyunların yüzde dördü Dionysos ile
ilgilidir. Oyunlarda sıklıkla sözü edilen bir tanrı değildir. Bu onur tah edilebileceği gibi Zeus’a aittir.
Bazen koro Dionysos’tan söz eder, ancak bunu diğer tanrılar için de yapar. Diğer şehirlerdeki dramatik
yapımların kanıtlarından anlaşıldığına göre drama başka hiçbir yerde Dionysos ibadetiyle
sınırlandırılmış değildir. Atina’da oyunlar Dionysos kültünün bir parçasıdır, ancak bağlantı kesin midir?
Masklar Dionysos kültüyle sınırlı değildir. Lenaia’da Dionysos başının bir sopada taşındığını biliyoruz,
ancak bunların giyildiğine dair herhangi bir ipucu yoktur. Aeschylus’un Seyirciler oyununda satirler
canlıya benzeyen masklarla karşılaştıkları zaman, onları takmaya değil tapınağa götürmeye
niyetlenirler. Eğer tragedyanın etimolojisini (“keçi şarkısı”) “keçinin yanında söylenen şarkı” olarak
kabul edersek, o halde keçinin kurban edilmesine eşlik ettiği için keçinin kurban edilmesine eşlik ettiği
için keçinin kendisi Dionysiak bir yaratık değildir. Keçiler Apollo, Musalar, Pan ve Artermis için kurban
edilir. Bir başka biçimde anlatmak gerekirse: eğer Antik Yunan dramasının (özellikle tragedyasının)
Dionysos festivallerinde temsil edildiğini bilmiyor olsaydık, bu sonucu oyun metinlerinden
çıkarabilecek miydik? Eğer bu sorunun cevabı “hayır” ise o zaman belki de bizler dramayı Dionysiak
kafesine sokmaya çalışıyoruz.
Antik Yunan draması, özelikle tragedyası fazlasıyla duygusal ve eğlendiricidir. Küçük sinemalar ve
sakin tiyatrolar dünyasında biz antik, açık mekan, halka açık tiyatronun ne tür bir deneyim olduğunu
anlayamayız. Arsitoteles trajedinin “sonunun” korku ve acıma uyandırması ve bu duyguların
sağaltılması (katharsis) gerektiğini ifade eder. 15,000 kadar seyirci belirli biçimde etkili dramaya
(tragedya veya komedya) bütünlüklü ve duygusal bir yanıt vermelidir. Ancak bu yanıt Dionysos ile
ilişkilendirdikleri bir yanıt mıdır? Dionysos ibadetinin sonuçlarından biri esrikliğe (Antik Yunanca
ekstasis veya “çıkıntı yapmak”) ulaşmaktır ve tiyatroda yaşanan estetik deneyimin, güvensizliğin
uzaklaştırılmasının ve bir başkasının acılarına katılmanın bir anlamda ekstasis olduğu düşünülebilir.
Ancak bu durum Odysseus veya Achilles epiklerini dinlemekten ne kadar farklıydı, hangisi Dionysiak
değildi?
Dionysos festivali resmi mekân olabilir, ancak bu bir neden sonuç ilişkisi miydi? Scullion (2002)
inandırıcı biçimde tiyatronun şans eseri Dionysos tapınağının yakınına inşa edildiğini iddia eder.
Çünkü teatron yapılabilecek doğal yer Akropolis’in güneydoğu yamacıydı ve Atina’da bu bölge
geleneksel olarak Dionysos kültüyle ilişkiliydi. Bu da dramayla Dionysos arasında var olan tek ilişkidir.
Belki de dramatik festivaller M.Ö. y. 500 yıllarında yapılmaya veya yeniden yapılmaya başlanınca veya
Pers istilasından sonra şehri yeniden düzenlerken (M.Ö. 480) yöneticiler agoranın yanında şehrin bu
bölümünü de geliştirmek istedi. M.Ö. 440’lı yıllarda Perikles tiyatronun yanına Odeion inşa ettirdi.
Agora tarafından tiyatronun asıl girişi Akropolis’in kuzey ve doğu yamaçları civarında, Tripotlar
Caddesi boyuncaydı. Bu noktaya kadar bu bölge bir tiyatro bölgesidir ve bu ilişkilendirme Dionysos
tapınağının varlığından çok daha fazla vurgulanmalıdır. Beşinci yüzyılın sonlarında belki de insanlar
eğlenmek için veya bir grubun parçası olmak için tiyatroya gitti, ancak bu insanlar tiyatroya artık
dinsel gözle bakmıyordu.
Bir şeyden emin olabiliriz Antik Yunan draması ritüelin canlandırılması veya sunumu değildi.
Cambridge antropologları mitleri ritüellerden çıkmış olarak açıkladı. İnsanlar ibadet ederken, aynı
biçimde belirli tekrarlanan yapıda emredildiği gibi yapar ve söyler, sıkla bunun nedenini bilmez ve
yapılan bu ritüelin açıklaması için mitler anlatılır. Bir Antik Yunan tragedyasının ardında Murray sözde
ritüel yapısı, “yılın ruhu” için bahar ayinleri, ölüm ve yeniden doğum döngüsü, “insanların kuruluşu