35
parası değer düşümüne uğratıldığında. Her on yılda bir, kılığı da
değişir. Düşüşü kolaylaştıran yabancı-unsurlardan birtakım özellikler
kaptığından. (41)
Bu özet tarihçeden hemen sonra Nisan 1980 yılında—yazar, böyle bir alışkanlığı
olmamasına rağmen bu öykünün sonuna tarih düşmüştür—Ferdi’nin gözüne batan
son unsurlar şöyledir:
Bu yeni unsurlar, kot pantolon giyiyorlar. Ağır kokular sürüyorlar.
Gömleklerinin yakası göbeklerine kadar açık. Boyunlarında Osmanlı-
işi madalyon, serçe parmaklarında Anadolu-işi yüzükler var.
Göğüsleri kıllarla kaplı. Konuşurken çok bağırıyorlar. İnsana dirsek
payı bir boşluk bırakmıyorlar [. . . .] Bu 25 yaşlarındaki gençler,
saygıdeğer firmalarda el ulağı olarak iş hayatına atılıyorlarmış. Sonra
paravan şirketler bunların adına kuruluyormuş. Stok mallar, karaborsa
mallar, kaçak mallar—söylemesi ayıp—bunların garsonyerlerinde
duruyormuş. (42)
Olaylara “bir sessiz film piyanisti gibi dışardan eşlik etti[ğini]” (37-38)
derinden duyumsayan hesap uzmanı, eski bürokrat Ferdi, devletin işleri, memleketin
hali derken kişisel düşlerini yaşamadan yitirmiş bir insandır. Gelişmiş bilgisayar
programı Lin beye anlattığı düşler—ki kendisi de bilemez onları—karşılığında
“kesintisiz bir uyku” dilemektedir sadece: “Artık hesap yapmayayım, eski defterleri
uykumda karıştırıp bu milletten, içimizden, kanımızdan nelerin yağmalandığını
hesap etmeyeyim, n’olur” (47). Maalesef teknoloji derman olamaz böyle bir derde:
program bulunamaz, bütün işlemler durdurulur.
Julio Cortazar, “Öykü ile Yakın Çevresi” başlıklı yazısında, özellikle “düşlem
ürünü” olan öykülerin, “bir sinirceden dolayı oluşmuş karabasanların ya da sanrıların
36
sinirce alanı dışında bir ortama aktarılmış biçimleri ve nesneleştirme yoluyla etkisi
yansızlaştırılmış biçimleri” (40) olarak düşünülebileceğini söyler. Cortazar’a göre,
“sanki yazar, yaratığından kurtulmak istemekte ve onu içinden bir çırpıda söküp
atmaya niyetlenmekte, bu yüzden de şeytanı ancak tek bir yolla kovabilmektedir:
yazarak” (40-41). Öyleyse bu öyküde Tomris Uyar, içinde birikenleri Ferdi
aracılığıyla ortaya dökerek belki biraz rahatlamıştır; ama modern olandan,
teknolojiden medet uman kahramanına bu şansı tanımamakta kararlıdır.
Hayal
dünyasını “Metal Yorgunluğu”nun Ferdi’si kadar zorlamasa da iyi
niyetli bir başka sessiz filmin piyanisti Mehlika Öğretmen, boşuna koşturup bağırır,
en sevdiği iki öğrencisinin bindirildiği ekip arabasının ardından: “Soracak bir şeyiniz
varsa bana sorun! Bana! [. . . .] [B]ana sorun diyorum!” diye (“Beyaz Bahçede” 56).
Öykünün sonunda “[d]emek bugün konumuz yine Hüsn ü Aşk”tır (56).
Tomris Uyar, okuru, böyle bir toplumda kurulan çaresiz düşlere dair uyarıyor
gibidir. Yazar, düşlerin dünyasına girerken kurguda da kendine yeni yollar araştırır.
Güncelin eleştirisini bildirinin öğretici ve biraz da bu yüzden itici havasından
kurtarmaya çalışır. İroni ve alay, masalla ve düşle yoğrularak yazarın
öykücülüğünde farklı bir döneme geçildiğinin haberini verir. Bu tür arayışların
yanında bildik Tomris Uyar öyküleri de yer alır. Ama bütün öyküleri birleştiren
boyutu şöyle tespit eder Bedirhan Toprak: “Buram buram, yerine göre de bir
yangından yükseliyormuşçasına duman duman bugün kokusu hemen bütün öykülerin
atardamarı, özü, devingenliği[dir]” (Uyar, “Nostaljiyle Tarih Bilincini Birbirine
Karıştırmamak Gerek”, 63). Tomris Uyar bu eğilime, bir başka yerde, “toplumsal
gerçeklikteki güncellik payı” diyerek “yaşanan günler[in], yaşadığımız günler[in]
öykülerin atmosferini oluşturmasını, bununla bir tarihselliği vurgulamak istedi[ğini]”
belirtmiştir (Özkırımlı, Öykülerde Romanlarda Yaşamak 100). Ancak toplumsal
37
güncelin öykülere girme biçimi yazarın bu beşinci öykü derlemesiyle daha farklı
boyutlara taşınmaya başlamıştır. Tavırlı, yalın ve şiirsel bir izlenimcilikle
oluşturulan öykülerin ötesine adım atılmıştır.
38
BÖLÜM II
KURMACA OLANAKLARI PEŞİNDE YENİ ÖYKÜLER
1980’li yıllarla birlikte Tomris Uyar öykücülüğünde özellikle kurgusal açıdan
bir çeşit kendi kabına sığamama baş gösterir. 1981 tarihli Yaz Düşleri Düş Kışları
farklı arayışların ortaya çıktığını kanıtlar niteliktedir. Bir kere, gerçeklerden düşlere
sapılmıştır artık, izlenimlerin yolu deneyselciliğe doğru açılmaya başlamıştır.
Anlatısına yeni boyutlar katmak isteyen Tomris Uyar, bu kitaptaki “Metal
Yorgunluğu” ve “Bayırdaki Ilgım” başlıklı öykülerinde fotoğraflara yer vermiştir
sözgelimi; ama bu fotoğraflar, tarihsel birer gerçekliği de yansıtır niteliktedirler aynı
zamanda. Bu değişim habercisi eğilimleri Füsun Akatlı şöyle yorumlamaktadır:
İpek ve Bakır ile Yaz Düşleri Düş Kışları elinize imzasız olarak gelse; anlarsınız
anlamasına bu kitapların aynı kalemden, aynı yürek-beyin eleleliğinden çıktıklarını.
Ama yeni bir bireşime yönelmiş bir tartışma, bambaşka verimlerin gücüllüğünü
(potansiyel) taşıyan bir çatışma da saptarsınız. Bu heyecan verici bir şeydir.
(“Tomris Uyar’la Yaza Yolculuk” 42)
1983’te yayımlanan Gece Gezen Kızlar ise bu kadar hoşnutlukla karşılanmaz
aynı eleştirmence. Füsun Akatlı, bu kitaptaki çağdaş masallarda bilip sevdiği Tomris
Uyar’ı “bulam[adığını]” belirtir. Neyse ki 1986 tarihli Yaza Yolculuk, Akatlı’yı
aydınlatır (43). Gece Gezen Kızlar, Akatlı’ya göre bir “ara-geçe”dir artık; Uyar
doğru yoldadır. Bu iki kitap arasında, Akatlı’nın da fark ettiği metinlerarası
bağlantılar Tomris Uyar’ın ne yaptığını bildiğini kanıtlar niteliktedir.
Dostları ilə paylaş: |