13
sıradan insanların gündelik hayatlarına dikilmiş eleştirel ama umutlu gözleriyle
tanınan Tomris Uyar artık çağdaş masallara, metinlerarası ilişkilere, soyutlamalara,
çok katmanlı metinlere yönelmiş görünüyordu. Bu çalışma iki ana bölüme bu
nedenle ayrıldı. Arka plandaki toplumsal güncellik payı gözden kaçmasın ama aynı
zamanda yazarın bir öykücü olarak attığı adımlar da göz ardı edilmesin diye her bir
kitap için ayrı bir alt bölüm açıldı. Yazarın öyküleri hakkında yazılmış her türlü
bilgiden yararlanılmaya çalışıldı. Elden geldiğince önemli kavramların üzerine
gidildi. Bu alt bölümlerde, öykülerden yapılan alıntılarla Tomris Uyar’ın gözüne
takılan çağdaş hallerin dökümü eksik kaldı şüphesiz; ama yine de bir tarihsellik
yakalanmaya çalışıldı. Yakın tarihimiz üzerine yetersiz veri olduğu söylenegelir hep;
bir aydın edebiyatçının gördükleri, öyküleştirmeye lâyık bulduğu çağdaş Türkiye
manzaraları böyle bir amaca hizmet edebilir mi acaba diye düşünüldü. Bu vesileyle
iyi öykünün sırlarına ulaşmak istendi.
14
BÖLÜM I
ŞİİRSEL İZLENİMCİLİK VE İLK DÖNEM ÖYKÜLERİ
Tomris Uyar’ın ilk öykü kitaplarının “keskin izlenimciliğinde”, Orhan
Koçak’a göre, şiirsel bir etki belirgindir (“Orhan Koçak ile Dünden Bugüne” 94).
Sait Faik sonrası yenilikçi eğilimlere bağlanan lirik şiirle kısa öykü arasındaki bu
ilişkiye, Koçak, en çok Leyla Erbil ile Uyar’ın ilk yapıtlarında rastladığını söyler.
Koçak, bu çabada, “çok daha geniş, uzun, karmaşık, dolaylı ve çok katlı bir hakikatin
ya da gerçeğin tek bir anda toplanması ve orada açığa çıkması ya da sezilmesi”nin ön
planda olduğunu belirtiyor.
Fransız izlenimci ressamların izinden giden izlenimci edebiyatçılar,
gerçekliği farklı bir yorumla dile getirmeye çalıştıklarını söylerler. Julia van
Gunsteren, bu yazarların, öznel duyusal deneyimlerinden yola çıkarak gündelik
hayatla yeni bir etkileşim yakalamayı amaçladıklarını belirtir (51). Dış dünyayı
algılayışları, André Gide’in deyişiyle “görüyorum, hissediyorum, duyuyorum,
duyumsuyorum, kokluyorum; öyleyse varım” (alıntılayan Gunsteren 51) tavrıyla
örtüşür. İzlenimciler, “parçalanmış, tesadüfi ve hızlandırılış bir dünyanın” yaşam
anlarını kendilerince yakalar ve eserlerine uyarlarlar (63). Gunsteren’den
öğrendiğimize göre, onlar için, dışarıdaki hayat bütüncül ve sağlam bir yapı
sunmaktan çok belli belirsiz bir resim koyar önümüze. Bu tabloyu algılayış biçimi
sanatçının kişisel deneyimine bağlıdır. Bu aşamada gerçeklik, artık sezilerle
ayarlanan ve anlık izlenimlere dönüşen duyuların ve hislerin bir sentezidir (64).
Yazarlar, bu yolla, yarattıkları karakterlerinin içindeki çalkantıları ve onların
çevresinde değişen dünyayı anlatmak isterler. Gunsteren’e göre, böylelikle, özne ve
15
nesne, geri dönüşü olmayan bir hareketlilik içinde sabitlenir. Karakterler bu yeni
algılama boyutunda bir “an” için aydınlanma şansına sahip olurlar (64). Virginia
Woolf, bu durumu “varlık anları” ya da “varolma anları” (alıntılayan Koçak, “Orhan
Koçak ile Dünden Bugüne” 94) olarak ifade eder. (Epiphany olarak
kavramsallaştırılan bu hali, Orhan Koçak, Türkçe’ye “tecelli” ya da “cilve” diye
çeviriyor.) Suzanne C. Ferguson’a göre, kısa öyküde, bu doruk noktası genellikle
ayrıcalıklı tek bir “an”da gerçekleşir (225). Çünkü karakterlerin belleğinde ya da
fantazilerinde geniş yaşam dilimlerinin izi sürülebilirse de kısa öyküde görünürde
sunulan zaman kısıtlıdır.
Suzanne C. Ferguson, modern romanla kısa öykünün temel özelliklerinin aynı
olduğunu söylüyor (219). Bu görüşe göre iki modern türün ortak noktaları şunlardır:
bakış açısının sınırlandırılması ve belirginleştirilmesi; iç dünyanın ve hislerin ortaya
koyulmasındaki vurgu; geleneksel olay örgüsünün değişmesi hatta ortadan kalkması;
olayların ve olguların dile getirilişinde eğretilemeye daha çok yer verilmesi;
kronolojik zaman düzeninin reddi; biçimde ve dilde ekonomi; üslubun önem
kazanması. Ferguson’a göre bu yenilikler, izlenimci hareketle anlam kazanmış ve
edebiyatta Flaubert geleneğiyle birlikte kendine yer edinmeye başlamıştır (219). 19.
yüzyıl ve erken 20. yüzyıl romanının akışını belirleyen bu eğilim, Ferguson’a göre,
aslında modern kısa öyküyü daha çok etkilemiştir. Çünkü izlenimci kısa öyküde
yazarın kendini gizleme olanağı romana kıyasla daha fazladır. O, öykünün içinden
seçtiği bir bakış açısını kullanarak kişisel deneyimleri ve izlenimleri daha esaslı
yakalayabilir (220). Kişiselliğe, öznelliğe olan bu vurgu kaçınılmaz olarak modern
roman ve kısa öykünün ana temalarını belirler. Yabancılaşma, tecrit duygusu, ben-
merkezcilik, kimlik ve bütünlük arayışı, bu bağlamda Ferguson’un dikkatini çeken
16
modern kurmaca konularıdır. Ayrıca bu metinlerde mekânın seçilmiş ayrıntılarla
anlatılması, yeni bir gerçeklik algılamasını ortaya çıkarması açısından önemlidir.
İzlenimci yazarların öykülerinin dili ekonomiktir ve bu özellikleriyle şiire
yakın dururlar (226). Ferguson’un tespitiyle, Flaubert’den bu yana izlenimciler,
ritmik, keskin ve sanatlı bir düzyazı üslubunu yeğlerler. Böylece yazarlar, metinde
yorumcu olarak kaybolsalar da kendilerine özel üsluplarıyla varlıklarını hissettirirler.
Kısa öyküye atfedilen “lirizm”, üsluba verilen bu önemin bir sonucudur. Ferguson’a
göre Edgar Allan Poe, Rudyard Kipling, James Joyce, Katherine Mansfield, Ernest
Hemingway, William Faulkner, Katherine Anne Porter, Eudora Welty, Flannery
O’Connor, Sean O’Faolain, Elizabeth Bowen, John Updike gibi geleneğin büyük
isimlerinin birçoğu ünlerini bu eğilimlerine borçludurlar. Bizde ise Sait Faik bu
şiirsel izlenimci anlayışın öncüsü sayılıyor. Tomris Uyar’ın da ilk öykü kitaplarında
bu etki özellikle göze çarpıyor.
Her dönüşümde altımdaki çarşafın biraz daha buruştuğu, eskidiği,
koktuğu bir yatakta ya da bir kıyı kahvesinde çay bardağını dudağıma
götürürken—belki yağmurlu bir gün yaklaşıyordur, belki
yadırgadığım biri ilişiyordur masaya, nasıl, tam bilinmez—derken
rüzgar köşeyi döner; çöp tenekelerinin kapakları yerde, antenler
kopuk, çatı katlarında çamaşır ipleri darmadağın, yan masada
gözlüklü bir adamın gazetesi kurtulur elinden, yelken dolar ve tuzlu
bir beyazlık çarpar alnımıza. Yüreğimizde kıl payı. (“Konuk”, İpek
ve Bakır 29)
Öyküde şiirsellik üzerine birkaç not daha Tomris Uyar’da olanı anlamamıza
yardımcı olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |