Cengiznâme Hakkında Bazı Değerlendirmeler
9
Sonuç olarak,
Cengiznâme’de, anlatım esasına dayalı metinlerde de rastladığımız, ağaç, kuş,
mezarlık, sandık içinde suya bırakılma gibi dini ve mitolojik motifler vardır. Mitolojik
motifler Türk veya
Turanî kaynaklıdır. Turanî kaynaklı motiflere, Yafesî kaynaklar da diyebiliriz. Dini motiflerde ise İslamî
unsurların fazlalığı göze çarpmaktadır.
Mitlerin meydana geldiği zamanda yazı yoktu. Bu mahsuller
sözlü olarak nesillere intikal eder, ancak yazıya geçirildikten sonra kalıcı olurlar. Yazıya
geçirilme esnasında onu kaleme alanın edebi şahsiyeti metnin teşekkülünde rol oynar ve yeni
ilavelerde bulunur. Yazar kendisinin ve çevresinin çeşitli konulardaki düşüncelerini yansıtır.”
74
Kutsal kitaplarda geçen kıssalar insanlar tarafından biliniyordu ve bu kıssalar sözlü gelenekte
yaşatılıyordu. Bazı aydınlar bunları yazılı hale getirdiler, yazılanlar zamanla sözlü kültüre, sözlü
kültürün kendi mantığı içinde aktarıldı. Bir zaman içinde bu olay tarihîleşerek
yeni bir anlam,
renk ve ifade biçimi kazanıp aslından ayrıldı ve sözlü gelenekte varyantlaştı. Sonra tekrar yazıya
geçirildi ve edebîleşti. Nitekim Yusuf u Züleyha Mesnevisi
75
, Seb’a-i Seyyar
76
gibi pek çok
mesnevinin, Zan Uşağı
77
gibi insanı hayrete düşüren zeka ürünü olayların bu tür bir evrim
geçirdiğini; hem yazılı kaynaklarda hem de sözlü kaynaklarda mevcut olduğundan ve bunların
birbirine benzer yönlerinin olduğu gibi, anlatıcıdan kaynaklanan, benzemeyen yönlerinin de
bulunduğunu da düşünerek Cengiznâme de bu şekilde meydana getirilmiştir diyebiliriz.
METİN
(Aşağıdaki metin, Petersburgskoye Atdeleniye, İnstituta Vastokovedeniya Rassiiskoy Akademi Nauk’da, B 344
numara ile
kayıtlı, Ebubekir bin İbrahim tarafından hazırlanan matbu nüshadır.)
(1v) Destan. Bismillahirrahmanirrahim. Cengiz’in nesli Hazreti Nuh peygamber ‘aleyhisselâmın dört oğlu ve de dört kızı vardı.
Biri Hâm, biri Sam, biri Ken’an, dördüncüsü Yâfes idi. Ve büyük kızının adı Reheb idi. İkincisinin adı Zeheb idi. Üçüncüsünün
adı Zühut idi. Dördüncüsünün adı Zehut idi. Ama Reheb kendinin evlâdı, kızı idi. Zeheb, Zühut, Zehut, bu üçü Nuh Peygamber
aleyhisselâmın duasıyla köpekten, eşekten dişi kediden olmuşlardı. Ama Ham’ın nesli Arap halkıdır. Sam’ın nesli Acem halkıdır.
Ken’an tufanda mahvoldu, helâk
(2r) oldu. Nesli tükendi. Yâfes’in nesli Rum halkıdır. Yâfes’i Ebü’l-Câhân diye çağırırlar.
Ebu’l-Câhân’ın oğlu Bakır Han’dır. Onun oğlu Uçan Hân, onun oğlu Avaz Hân, onun oğlu Kök Han, onun oğlu Buğara Han,
onun
oğlu Kara Han, onun oğlu Künüm Han, onun oğlu Rücam Han, onun oğlu Sam Savçı, onun oğlu Sallar Sacçı onun oğlu
Sanga Berun, onun oğlu Kaçumergen, onun oğlu Kaçumen, onun oğlu Karaduman, onun oğlu Turumtay çeçen,
onun oğlu
Tumaul Mergen, onun oğluduyın Bayan, onun oğlu Çingiz Han, onun oğlu Yöçi Han, onun oğlu Sayın Han onun
(2v) oğlu
Sertak Han, onun oğlu Burtak Han, onun oğlu Toktagı Han, onun oğlu Özbek Han, onun oğlu Cenibek Han, onun
oğlu Berdibek
Han, onun oğlu Şibak Han, onun oğlu Murtaza Han, onun oğlu Küçüm Han, onun oğlu Arslan Han, onun oğlu Burhan Sultandır.
Ama Burhan Sultan, Rus kolunda hapis olup, İslâm dininden döndü. Biz Allahu Teala’ya sığınırız bunu ilk baştan söyleyeyim.
İlk önce babalarından bahsedelim. Geçmiş zamanda Akdenizin içinde Malta denilen bir şehir vardı. O şehir hanın adı,
Altun Han
denilendi. Hatunun adı, Körleviç denilendi. O iki padişahtan bir kız doğdu. Kızın adını ‘Ülemalik Körkli koydular. Ve sen o güne
kadar gös
(3r) termediler. Kırk kulaç boyundaki taş sarayda koydular. Ama güzelliği böyle idi: Gülse kuru ağaca yaprak
donanırdı. Bitkisiz, otsuz yere baksa orada bitkiler çıkardı. Saçını tarasa inci dökülürdü. Tükürse altın, gümüş saçılırdı. Ama
dünyada doğmuş fazla bir can idi. Evinde bakıcıları, dadıları vardı. Kendine en yakın dadısının adı, Orda Han denilendi.
Günlerden birgün gün doğduktan söyledi:
Ey Orda Han, sen bu saraydan çıkarsan dışarıyı görürsün dedi. Ama dünya denilen bu
saray mıdır; yoksa diğer yerlerde bu sara
(3v) ydan başka var mıdır? Yoksa dünya bu saray içi midir dedi. Orda Han söyledi:
Dünya dedikleri dışarıdaki geniş cihandır dedi. Ama güneş dedikleri, ay dedikleri şey vardır. Dünyanın zahirliği, görünürlüğü,
aydınlığı onunladır dedi. Ondan sonra ‘Ülemalik Körkli söyledi: Ey Orda Han, sen bana o nesneleri göster dedi Orda Han
söyledi. Sen görsen ölürsün dedi. Yine ‘Ülemalik Körkli söyledi: Ölsem, öleyim; sen göster dedi ise pencereyi açıp kokuyu içine
çekti ise, güneş ışığı eve girdi.’Ülemalik Körkli onu gördü, bayıldı. Dadıları hana varıp ne söyleyeceğiz diyerek ağlaşıp
oturdular. Bir gün olduktan sonra sağlığına kavuştu. Dadılar sevinip kalktılar ve söylediler: Ne gördün?
(4r) O zaman ‘Ülemalik
Körkli söyledi: Demin görünen güneşten karnıma bir çocuk oldu. Şimdi babama ne diyerek söyleyeceksiniz dedi. Ama o Altun
Han’ın kendisi, zaman zaman gelip kızını görürdü Altun han birgün kızını görmeye geldi ise; gördü ki kızı hamile olmuştur.
Kızına söyledi: Ay kızım bedenine bir ayıp düşmüştür. Bu çocuk nasıloldu dedi. Yine kendi kaygısıyla eve geldi. Söyledi ki: Ah
Körleviç biz çift olduğumuzdan beri bunun gibi yüz karası olan bir iş gelmemişti. Kızımız bir çocuk bekliyor. Ne yapsa olur dedi.
O zaman Körleviç söyledi: Şimdi bunu bu yere, bu yurda vermek olmaz. Onun için ki, insanoğlu şeytanla birliktedir.
Kötü sözler,
kötü sesler çıkar dedi. Şimdi öyle olsa
(4v) güzel bir gemi ile Tün denizine salıp gönderelim dedi. Ondan sonra gemi yaptılar.
74
Bilge Seyidoğlu,
Mitoloji (Metinler - Tahliller), Kayseri 1995, s. 92.
75
M. Naci Onur,
Ak-Şemseddin-zâde Hamdullah Hamdî Yusuf ve Züleyha (İnceleme ve Seçmeler), Ankara 1986.
76
Agah Sırrı Levend,
Ali Şir Nevaî, III, Ankara 1967, s. 289-407.
77
Agah Sırrı Levend,
age; Ahmet bin Hemdem,
Nevadır-ı Süheyli, (Haz) Şemsettin Kutlu, İstanbul 1973; Pertev Naili Boratav,
age, 186-192; Ahmed Edip Uysal,
Yaşayan Türk Halk Hikâyelerinden Seçmeler, “Zan Uşakları” Ankara 1989, s. 18-24.