Microsoft Word M. Dehqan-Diyarbakirdan bir zazaca alevi metni doc



Yüklə 102,99 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix29.10.2017
ölçüsü102,99 Kb.
#7210


 

1

Diyarbakır’dan bir Zazaca Alevi metni



*

 

Mustafa Dehqan 



İngilizceden çeviri: Fahri Pamukçu 

Özet 

Türkiye Kürdistanı’nda Kürtçenin hem dildeki hem de edebiyattaki ezici ağırlığı, bazıları 

büyük ve önemli bir nüfus tarafından kullanıldığı halde tüm diğer dilleri geri plana itmiştir. 

Zazaca ve Zaza edebiyatı hak ettiğinden daha az ilgi çekenlerden biridir. Türkiye Kürdistanı 

dışında eğitimli insanların çok azı onun varlığından haberdardır. Bu makalede, yeni bir 

Zazaca kaynağından parçalar sunuyorum. Şans eseri bu parçalar eski bir kitabın cilt kabı 

üzerindeydi, Zazaca yazarlarının yararlanmayı ihmal ettikleri kaynaklardan birini veriyor ve 

bizi gerilere, Zazaca toplumunun doktrinlerine ve anılarına götürüyor gibiydi. Doğuda 

Anadolu’da Alevilik tarihi bakımından çok büyük değere sahip bir belgedir.  

Aleviliğin Kürdistan tarihinde Zazaca konuşulan bölgelerde önemli bir etmen olmasının 

sebebi Zaza toplumunun edebi mirasını en büyük düşmanın tarihinde ve doktrininde 

koruduğu yegane, değerli kanıtta yansıtılmaktadır. 

 Alevi mezhebinin yerel tarihine referans olacak, dinin ve onun izleyicilerinin çok tartışılan 

karakterini aydınlatacak olan Zazaca ve onunla ilgili kaynaklar özel bir incelemeyi hak 

ediyor. Ama bu çalışma, ne Zazaca dili ve edebiyatı

1

 üzerine bir başka belirleme yapmak, ne 



de Alevi doktrinlerinin ve tarihinin

2

 sorunlarıyla ilgilenmek niyetinde değil. Bu çalışmanın 



asıl amacı Alevileri ve dinlerini açıklayan yeni bulunmuş bir Zazaca el yazmasını tanıtmaktır. 

Kuşkusuz, böyle bir el yazmasının ve içeriğinin güçlüklerini göz ardı etmemek gerekir; o 

kadar çok soru ve sorunla karşılaştım ki, bu makalenin başlığının önüne soru işareti koymak 

daha doğru olurdu herhalde. Öyleyse, Doğu Anadolu’da Zazaca konuşulan bölgeye ait Zazaca 

metin üzerine çalışma kapsamına giren konulara ilişkin spesifik bilgi vermek için bu el 

yazmasını sadece tanımlayayım.  

 

 

                                                            



1

 Zaza dili üzerine bkz, örneğin, L. Paul, Zazaki: Grammatik und Versuch einer Dialektologie (Wiesbaden, 1998). 

2

 Genel Alevi doktrinleri için bkz P. J. Bumke, “Kizilbasch-Kurden in Dersim (Tunceli, Turkey): Marginalität und Häresie”, 



Anthropos 74 (1979), s. 530–548; and M. van Bruinessen, “‘Aslını İnkâr Eden Haramzadedir!’ Kürt Alevilerinin Etnik 

Kimliği Üzerine bir Tartışma”, K. Kehl-Bodrogi’de, B. Kellner-Heinkele, ve A. Otter-Beaujean (eds), Collected Papers of 



the International Symposium “Alevism in Turkey and Comparable Sycretistic Religious Communities in the Near East in the 

Past and Present” Berlin, 14–17 April 1995 (Leiden, 1997), s. 1–23. 

 



Bu araştırmanın sponsoru Iran Ulusal Bilim Vakfıdır. 

JRAS, Series 3, 20, 3 (2010), pp. 295–306 © The Royal Asiatic Society 2010 

doi:10.1017/S1356186310000040  

 

By courtesy of M. Dehqan for translating it into Turkish. Thanks also to Ezgi Aksun for her advices and to Dr. Uğur Üngör 

for informing us about the article. Mesut Keskin 



 

2

 



El yazması 

Bu makalede tanımlanan Alevi bilimsel metini, Zazaca dinsel edebiyatında üzerinde 

çalışılmayan pek çok metinden biridir. Yazarı tarafından, onun “Allahın önemli görüntüsü 

olan ‘Alī, ve yazarın atalarının doktrini yüce Kızılbaşlık  (Qızılbāş) (yani Alevilik)”

3

 kitabı 


olarak tanımlanmaktadır. Mevcut çalışma, bildiğim kadarıyla, sadece Diyarbakır’da eğitimsiz 

ciltçi Mehmet Yıldız’da bulduğum bir Zazaca el yazmasında olduğu bilinen çalışmadır. 

Kitabın kaynağı tam olarak belli değil. Mehmet’in dediğine göre kitap Diyarbakır’a göç eden 

Dersimli bir Zaza’ya aitmiş, o öldüğünde Faruk Efendi’ye satılmış. Faruk onu İstanbul 

üniversitesine satmak istemiş, ancak ölümü üzerine satış gerçekleşmemiş. Sonunda el yazması 

Faruk’un kuzeni tarafından satın alınmış, Mehmet de ondan satın almış. 

El yazması, profesyonel olmayan biri tarafından Zazaca dilinde Arap yazısıyla yazılmıştır ve 

besmeleyle başlamaktadır. Nesih (naskh) yazı tipinde yazılmıştır ve kitabın üzerinde 

çalışmanın adını taşıyan başlık sayfası yoktur. Birinci bölümünün ilk sayfasının üzerinde 

Hicri 1212 (1798) tarihi verilmekte, son sayfada diğer bir el yazısı parçada ise Hicri 1246 

(1831) tarihi bulunmaktadır. Metinde daha sonraya ait bazı tarihler de var. Paleografik 

özelliklere göre yazan ile el yazması metin için aynı tarih gösterilmektedir: onsekizinci 

yüzyılın sonu, ondokuzuncu yüzyılın başı. Metin 32 yapraktan oluşmaktadır. Yaprak boyutu 

22 x 18,5 cm dir; metin yaprağın iki yüzünü kaplamakta, her sayfada 14 satır bulunmaktadır. 

Sayfalandırma son döneme ait doğu tarzıdır. Kağıt Avrupa (Londra) mamulü ve filigranlıdır. 

Filigran “W. Lemoine” olarak okunmaktadır. Kağıdın imal tarihi 1784 tür (filigran). Yazının 

tümü siyah mürekkeple yazılmış olup zincifre (şencerf)  sözcük hiç yoktur. Cilt sonradan 

yapılmış kahverengi deridendir. Yazar Sultan Efendi ünvanlı İsa Beg bin ‘Alī’dir. Diyarbakır 

doğumlu olmasına rağmen çocukluk yıllarından beri İstanbul’da yaşamıştır. En az üç ciltten 

oluşan bir İslam Tarihi (Tārīkh) yazarı olmasının dışında hakkında bildiğimiz az şey var

4



El yazmasının karakteristiğinden çeşitli grafik özellikler not almak mümkün. El yazısından ve 



tarihlerden değerlendirme yapıldığında, bu çalışmanın birçok yazar tarafından kopyasının 

yapıldığı anlaşılıyor. Bazı sözcüklerin yazılış prensibi sadece farklı yazarlara göre değil, aynı 

yazar tarafından yazılan yazılara göre de farklıdır. Örneğin  vate sözcüğünde  wāw  و harfi 

sıklıkla  lām 

ل

 olarak yazılmıştır, örneğin  cüab sözcüğünde  cīm 



ج

  yerine  ḥā 

ح

  yazılmıştır. 

Birçok sözcüğün üstü çizilmiş, alınmayan ya da satıra uymayan harfler satırın üzerine 

yazılmıştır. Metinde ayrıca çok Türkizm de vardır; yani Türkçe sözcükler, cümleler, sözcük 

öğeleri ve mısralar. 

Menşei bakımından Zazacanın konuşulmadığı bölgelerde yaşamasına rağmen yazılı 

metinde Zazaca arka plan olduğu açıktır

5

. El yazmasında Türkçe cümlelerde bazı yanlışlar 



                                                            

3

 Metnin açılış sözleri. Çevirimi burada ve başka yerde kontrol ettiği için Şahîn Xêrô’ya ve el yazmasını bana hazır hale 



getirdiği için Turan Kaya’ya teşekkür etmekten mutluluk duyarım. 

4

 Bana kalırsa, Efendi’nin tarihi kayıptır ve sadece mevcut el yazmasında sözü edilmektedir. Bkz yaprak 9v. 



5

 İkinci bölümdeki yazılara göre, Halep’te onbir yaşadı. Bkz. Yapr. 25v. Bu kısa imalara göre, hepimizin söyleyeceği gibi, 

Halep’teki Şii toplumunun etkisinde olduğu kabul edilebilir. Halep ve kuzey Suriye’deki Şii grubları için bakınız, 

Muhammad Ghalib al-Tawil, Ta’rīkh al-‘Alawīyyīn, 2. baskı. (Beirut, 1966), ve M. Mossa, Extremist Shiites: The Ghulat 



Sects (Aşırı Şiiler: Ghulat Hizbi) (Syracuse, 1987). 


 

3

var, bazen Zazaca cümlelerde de var ve yazar Türkçe’de eğitilmemiş gibi görünüyor. 



Muhtemelen yazar Türkçe’ye dikkat etmemiş, bu da, metni yazmadaki önceliğinin estetik 

değil, ticari olduğunu ve mümkün olan en kısa sürede çalışmasını yapmak istediğini 

gösteriyor. Kendi itirafıyla, bu el yazmasının sahibinin uzman olmaması, metnin Zazaca 

kopyasının da kötü yapılmış olduğu olasılığını arttırıyor. Zazaca metinde bir dizi düzeltme 

yapılması gerekliliği bu beklentinin doğru olduğunu gösteriyor. 

 

 



Tartışmalar 

Sultan Efendinin Alevilik üzerine bilimsel metni iki bölümden (maqāla) oluşmaktadır; ilki 

Alevi toplumu, ikincisi Alevi doktrini üzerinedir. Uyumlu olması bakımından bunlar I ve II 

olarak sıralanacaktır, izleyen Arapça rakam, kısmı  (bāb)  belirten sayı olacaktır. Metnin 

başlangıç kısmında, ilk maqāla’nın iki bölümü

 

(jew  ve  düdiy  [bu  şekilde])  şeklinde 

belirtilmiş, ancak metnin kendisi bölümler halinde uygun bir şekilde numaralanmamıştır. 

İkinci maqāla’nın başında, iki bölüm belirtilmiş, metin ona göre bölünmüştür. Ancak hiçbir 

şekilde yapraklarda bölüm numarası düzgün olmamıştır - bazı yapraklarda fazladan bir başlık 

“al-faṣl” konulmuş, iki yaprak evre dışı  bırakılmıştır. Bu nedenle, bölüm numaralarının, 

yaprak numaralarının ve bazı başlıkların metin yazıldıktan sonra eklendiğini tahmin etmek 

mantıklı gibi görünüyor.  

İlk maqāla iki ayı aşkın bir sürede yazılmış olup yazarın ilgi duyduğu Doğu Anadolu 

bölgesindeki başlıca Alevi alanlarını yansıtan konuları içermektedir. İlk yapraklar, genel 

olarak bakıldığında  İslami dönemde tatmin edici bir açıklama getirilmeyen ghālī  ve

 

ghulāt 

gibi Şii terimleriyle ilgilenmektedir; bu tartışmada yazar, bu terimlerin temelde ‘Alī’nin [bu 

şekilde])  yolundan giden “Alevi” anlamı taşıdığını kanıtlamaya çalışır. Bazı yapraklar 

Alevilerin tarihi geçmişiyle ilişkilidir. Yazar Osmanlı İmparatorluğu döneminde, ikisi de III. 

Sultan Selim döneminde ve sonrasında olan Alevilerin içinde bulunduğu duruma ilişkin bilgi 

vermektedir (1789–1807)

6

 

Yazar ayrıca Alevilerin Osmanlı’ya vergi verişini ve ekonomik 



durumu sunar. İzleyen yaprakları Dersimdeki Alevi toplumuna ayırmıştır. Alevi aşiretlerinin 

ve bölgede yerleşik ailelerin kısa bir analizini yaptıktan sonra yazar, Alevi nüfusun genel 

olarak Osmanlı resmi memurlarına dayandırılarak verilen nüfustan çok daha fazlasına sahip 

oldukları sonucuna varıyor. Alevi topluluğunun bir kısmı tüccardı, çünkü Dersim Avrupa 

ticaret yolu üzerinde ana istasyondu. Bu nedenle varlıklı kişilerdi ve toplum içinde belli bir 

konuma sahiptiler. Ancak önemli sayıda Alevi Dersim nüfusu sıradan insanlardan oluşuyordu. 

İlk bölümünün son yaprakları yazarın yaşadığı ve çalıştığı yıllara ait olup Alevilerin tarihiyle 

ilgilidir. Birinci bölümün son yapraklarının önemli kısmı Sultan Efendi tarafından toplanan 

Alevilerin sosyal durumlarıyla ilgili istatistik bilgilerin tartışılmasıdır: Alevi tapınakları, 

Osmanlı ordusundaki Alevi savaşçıları, Alevi tüccarları, Alevi köyleri ve nüfusları.  

Birinci  maqāla’nın ikinci parçası ‘Alī ile onun Alevilik içindeki rolü üzerine 

odaklanmıştır. Daha baştan Efendi’nin çalışmasının temel olarak Osmanlı  İmparatorluğu 

                                                            

6

 III. Selīm’ün dönemiyle ilgili genel bilgi için bakınız G. Gawrych, “Şeyh Galib and Selim III: Mevlevism and the Nizam-ı 



Cedid”, International Journal of Turkish Studies 4 (1987), s. 91–114. 


 

4

sınırları içindeki Alevi topluluğu üzerine olduğunu hatırlamak gerekir. Çünkü Efendi’ye göre 



Müslüman Osmanlı  İmparatorluğu, “ölümcül mesaj” veren bir yer olarak hizmet vermiştir 

(Hanefilik öğreten Osmanlı müftü’lerini kast ediyor), ‘Alīnin rolü kesinlikle orada tam 

yerleşmemişti. Efendi’nin tam yayılmacı etkisi, ‘Alī tarafından temsil edilen ikinci bir din 

geleneğinin varlığı, ortaçağ ya da modern Osmanlı müftülerince sürekli olarak göz ardı 

edilmiş ya da marjinalleştirilmiştir. Öncelikle bazı destansı hikâyelerle ‘Alīnin hayatını verir. 

Efendi tüm bunlar için kaynak olarak Alevilerin dini arşivlerinde tutulan bir Türk belgesini 

gösterir. Bundan yola çıkarak ‘Alī’yi tek Tanrı gösteren bir efsanenin şiirsel Türkçe çevirisini 

sunar. Ayrıca ‘Alīnin hayatını, savaşlarını, dini eylemlerini, seyahatlerini v.b gibi anlatan 

şiirsel metinleri vardır. Dörtlükler halinde biçimlendirilmiş diyaloglar Alevi edebiyatının 

Türkçe edebiyatının önünde olduğu dönemdendir.  

Yazarın ‘Alī’nin

 

Nahj al-Bilāgha’nın (Nehc el-Bilaġa) bazı bölümlerini Zazacaya 

çevirmiş olması ilginçtir. El yazmasından anlaşıldığına göre Sultan Efendi ‘Alī’nin en az 

dokuz öğüdünü Arapça’dan Zazacaya, yedisini Türkçe’ye çevirmiştir.  

İkinci maqāla’nın birinci ve ikinci bölümleri genel olarak Alevi doktrinine ithaf 

edilmiştir. Ancak¸ çirax-sônduran

7

,  pîrler,  dedeler, ve seyîdler

8

,  uxwet



9

 (kutsal kardeşlik) 

üzerine, ‘Alī Bayramı ve Hızır Bayramı (Khiḍr 

رضخ


) üzerine

10

, Alevi piri Usman Farali, ve 



onun Alevi zahitliği ile Alevi azizliğinin yapısında ve gelişmesindeki önemli rolüne özel 

vurgu yapmıştır.  İkinci  maqāla’nın birinci ve ikinci bölümlerinde yazarın mezhepsel din 

peşinde olduğunu gösteren sayfalar vardır. Bu durum daha programatik olan Yaprak 28 v’de 

daha iyi gösterilmektedir: 

 

Kızılbaşlar, Yezidiler

11

, Şemsiler (güneşe tapanlar)



12

, paganlar ve Hıristyanlar  

arasındaki ilişki Osmanlı müftülerince incelenmiştir. Bölünmüş bir kültürde ortak çok şeyleri 

olduğundan, Kızılbaş rehberleri ve pirleri açısından çeşitli grupların öz-tanımlarına hizmet 

edecek sınır çizgileri çekme gereği ortaya çıkmıştır. Bu sürecin anlaşılması  İslama ters bir 

biçim olarak yanlış Kızılbaş doktrini görüşünü kesinlikle rahatsız edecektir.  

 

 

Böylece yazar, diğer çağdaş dinlerle, özellikle Kürdistan’da bulunan dinlerle 



karşılaştırdığı Alevi dininin güvenirliğini savunmakta ve kendince, Aleviliği üstün kılan 

nitelikleri öne çıkarmaktadır. Bu durumda, öyle görünüyor ki, tek başına Alevi dininin 

‘Alī’nin insani din sadakati üzerine bilinenlere zıt ve kusursuz bir iddiasının olduğunu ortaya 

                                                            

7

 Çirax-sônduran üzerine, bkz V. Fontanier, Voyages en Orient (Paris, 1829), p. 168. 



8

 Pîrlerdedeler, ve seyîdler üzerine, bkz S. Haykuni, “Dersim”, Ararat 2–3 (1896), s. 84-87, 132-134, özellikle s. 86. 

9

 ‘Kutsal kardeşlik’ üzerine, bkz G. S. Asatrian and N. Kh. Gevorgian, “Zaza Miscellany, Notes on Some Religious Customs 



and Institutions”(“Zazalarla ilgili Çeşitli Bilgiler, Bazı Dinsel Gelenekler ve Kurumlar üzerine Notlar”), A Green Leaf, 

Papers in Honour of Prof. Jes P. Asmussen’de, Acta Iranica 28 (Leiden, 1988), s. 507.  

10

 ‘Alī ve Hızır (Khiḍr) bayramı üzerine, bkz K. E. Müller, Kulturhistorische Studien zur Genese pseudoislamischer 



Sektengebilde in Vorderasien, Studien zur Kulturkunde 22 (Wiesbaden, 1967), s. 29–30, ve Asatrian and Gevorgian, “Zaza 

Miscellany”, s. 503, n. 25. 

11

 Genel olarak Yezidiler üzerine, bkz P. G. Kreyenbroek, Yezidism, Its Background, Observances and Textual Tradition 



(Yezidilik, Geçmişi, Görenekleri ve Yazı Gelenekleri) (Lewiston, 1995). 

12

 Şemsiler üzerine ayrıntılı referans yok. Çok kısa bilgi için bkz M. van Bruinessen ve H.Boeschoten, Evliya Çelebi in 



Diyarbekir, the Relevant Section of the Seyahatname (Leiden, 1988), s. 31 ve oradaki literatür. 


 

5

koymayı umuyor. Bu savunmacı tartışmanın işlenmesi, insan muhakemesinin yaratıcı tanrının 



varlığını keşfedebileceği

13

 sonra da insanın yaratılmış değerlerin en yüce ifadesi sonucunu 



getiren filozofik temele dayandırılmaktadır. İnsanda mevcut olan mükemmellik bir yerde onu 

yaratan tanrının güzelliğinin yansımasıdır. Yine, insan gerçek dini ve gerçek haberci tanrıyı, 

tanrılığa yaratma gerekliliği rolünün birçok talip arasından hangisi olduğunu belirleyerek 

bulabilmeli. 

Bu kavrayış sürecinin iki tamamlayıcı evresi vardır. Pozitif yanda, aklımızın titiz 

kullanımıyla kendi mükemmelliğimiz olarak bildiğimiz  şeyleri çeşitli din doktrinleriyle test 

etmemiz gerekiyor. Negatif yanda, kişiyi, bu dinin kutsal yükümlülükten bağımsız olduğunu 

kabule yönelten etmenlerin herhangi bir sadakat sisteminde eksik ve önemsiz izler 

taşımadığını belirlemesi gerekir. Burada ilgilendiğimiz  şey  şu, Alevi aydınının Aleviliğin 

çağdaş dinler -yani Sünni Hanefilik, Hıristiyanlık, Yezidilik, Güneşe Tapıcılık- içinde tek 

olduğunu, bu perspektiften bakınca güvene layık olduğunu gösterme çabası içinde olduğunu 

söylemeye gerek yok.  

Kendi zamanlarında, bu yazar ve metne dini şiirler veren diğer düşünürler geçmişte 

Alevilere (Kızılbaşlar ve Ghāli’ler)

14

 karşı yazılı saldırılar yapmış olan Alevi olmayanlara 



karşı Alevi sadakatini savunmuşlardır. Burada yazar, daha önceki kuşakların başarılarına 

dayanarak, özenle yazılmış olan dinsellik bağlamında kendi metnini oluşturmaktadır. Ayrıca, 

tartışmayı Alevi olmayanlarla olan çelişkisine uyarlamaktadır. Süreç içinde, örneğin, Alevi 

olmayanlarla olanlar arasında din sorununa yaklaşım farklılığı açık hale geliyor. Bu, en çok 

birinin dini nasıl kavrayacağına ilişkin tartışmada belirginleşiyor. 

Bu yazarın çelişkili pasajlarına göre “Kızılbaş bölgelerinde” Müslümanlar ve Yezidiler 

daha etkiliydi. Dinlerinin bir parçası olarak Aleviler (Yezidiler ve diğer bazı gnostik 

(ayrıştırıcı) grupların tersine) ‘Alī’yi ve diğer Alevi doktrinlerini öylesine yeniden 

yorumlamak zorunda kaldılar ki, Osmanlı müftüleri ve Alevi pirleri gerçek birlik oluşturdular. 

Bir diğer deyişle, yazar, Alevi din liderlerinin Aleviciliği  İslami bağlamda ele alarak resmi 

İslam geleneği ve mirasıyla uzlaşı noktasına gelmek zorunda kaldıklarını iddia ediyor. Bu 

iddia, cemaatine şu veda yazısı yazdığı Yaprak 26 r. de daha ayrıntılı ifade ediliyor: 

Kızılbaş dini literatüründe çok miktarda İslami gelenekler korunmuşsa, bu Kızılbaş 

doktrininin oluşumunda İslam’ın temel oluşturduğu anlamına gelmez, ancak İslami gelenekleri 

kendi ideolojik konseptine asimile etme ve uyarlama dürtüsüdür. O halde Osmanlılara ve 

Yezidilere dikkat edin ve onlarla arkadaş olmayın, elleri ‘Alī’nin kanıyla dolu olanlarla ilişki 

kurmayın. 

Metinde ayrıca önemli miktarda başka polemik malzeme var. Örneğin yazar, 

Yezidilerin  İslami metinleri bozmalarını ya da Satanizmi

15

  işaret ederek bir dizi Yezidi 



uygulamasına saldırmaktadır. Sıkça Müslüman yorumcuların kinayeli tarzına öfkeyle saldırır. 

                                                            

13

 Özellikle bkz Yapr.29v. 



14

 Ḥ. Ḥujjatī, “Raddīya wa Raddīya Niwīsī”yi, Şia Ansiklopedisi VIII (Tehran, 2001), s. 204–207. ile karşılaştırın. 

15

 Yezidi dinindeki Şeytan üzerine bkz M. Dehqan, “Qit‘iî Gurānī darbāra-yi Shaytān”, Nāme-ye Irān-e Bāstān 8 (2004), s. 



47–64, özellikle s. 50ff. 


 

6

Başlıca “imamlık” (imāmat) kimliğinde olmak üzere Sünni-Şii çelişkisindeki temel sorunlar 



sıkça yükselmektedir.

16

 



Yazarın İslami felsefenin çok etkisinde kaldığını gösteren bazı ibareler var. Bir yandan 

tefsire, bir yandan da bu tür çalışmaları popülarize etme çabasına yardımcı olması bakımından 

sıkça felsefik konuları ima etmektedir. Oysa kendisi filozof değildir ve ifadeleri kendisinden 

öncekilerin uyarlamasıdır.  

Özet olarak, yazarın temel amacı (imalı ve taraflı olarak II. 21r-32r’de açıklanmıştır) 

bir Alevi aydını olarak “eleştirilere cevap” vermektir. Bu nedenle okuyucularına orijinal Alevi 

doktrinlerini okumalarını ve Sünni Müslümanlardan “gerçek dinlerini” gizlemelerini tavsiye 

eder. ‘Alī’nin her zaman kibirli ve saygısız olanları yere vurduğunu; Osmanlıların yenilgisini 

onun takdir ettiğini; yaklaşan sonuçlarını kehanet eden Alevi dualarında böyle yapacağına 

ilişkin niyetini açıklamış olduğunu ve Alevi toplumunun sonsuza dek yaşayacağını söyler. 

Yine ‘Alī’nin “Tanrının en mükemmel işareti” olduğunu sözlerine ekleyip polemik yaratan 

konuşmasını çarpıtarak dönmeleri rezil eder.  

Ve O [yani ‘Alī] kötü Osmanlı müftülerinin kendilerinden almış oldukları hazineler olan 

mabetlerini yeniden imar edecektir. Osmanlı hanedanını Hanefiliğin kurban kokusundan 

kurtaracak, tezgahlarını devirecek ve camilerini yıkacak, onların kusurlu doktrinlerini ortadan 

kaldıracak, meclislerini yıkacak, hazinelerini Kızılbaş toplumun hazinelerine katacaktır.

17

 

 Esin  aldığı Zazaca ve Türkçe şiirlerin yanı  sıra mevcut Zazaca metinde apokaliptik 



(kıyametle ilgili) bölümler önemli bir özelliktir ve metinde önemli bir yer kaplarlar. 

Apokaliptik tarzın önemi şaşılır değil, heterodoks (din kurallarına aykırı) Şii topluluklarında 

kıyamet Sünni İslam’ın meydan okumasına karşı önemli bir edebi tepkidir.

18

 Bu bölümlerde, 



‘Alī’nin görüntüsü biçiminde olacağı söylenen Mehdi gelinceye kadar Osmanlı İmparatorluğu 

altındaki Alevilerin ex eventu (hadiseden sonra) olacağı kehaneti üzerine vurgu yapılmaktadır. 

Yazar (“nesih”) vücut bulma doktrinini metinde tek, kısa bir bölümde tartışır. Burada doktrini 

kanıtlamaya yeltenmez. Daha çok, Alevi kutsal kitabının Tanrı’nın kendisini ‘Alī’de insan 

biçiminde kullarına gösterdiğini farz eder. Sultan Efendi, Tanrı olarak ‘Alī’ye asalet 

vehmetmeyenleri alaya alır, ama kendisi de aynı zamanda Tanrı ile ‘Alī arasında bir fark 

olmadığını söyler. Ayrıca kutsal vücut bulma ya da “bizden farklı bakanlara” ilişkin çeşitli 

görüşler konusunda Aleviler arasındaki farklılıkları da açıklar.

19

  

 



Sonunda yazar, zamanlar kötü olduğu için Aleviler sembollerle konuşma zorundadır, 

der. Alevilik “Osmanlı Dininden” farklıdır ve Aleviler, kendilerine büyük sorunlar açsa da 

farklı gruplarla farklı politikalar uygulayabilmeliler. Öyle görünüyor ki yazarın sembollerinin 

yapısı Şii okul sisteminde geliştirilen kullanımlardan çok şey almıştır. İnsan bu sembolizmin 

gelişimini izleyerek takiyye’ye (taqiyya) “üstünü örtme eylemi”yle ulaşabilir, buna göre zor 

dayatıldığında ‘Alī doktrinlerinin dini emirleri son kuşaklara aktarılması da dâhil, zarar görme 

                                                            

16

 Bkz, orneğin yapr.22r. ve yapr.26r. 



17

 Yapr.25r. 

18

 Bkz al-Irbilī, Kashf al-Ghumma (Qumm, 1961), iii, s. 227–343; ve Najm al-Dīn Ja‘far (Necmeddin Cafer) b. Muhammad 



al-‘Askarī, al-Mahdī al-Maw‘ûd al-Muntaẓar ‘inda ‘Ulamā’ Ahl al-Sunna wa al-Imāmīyya (Beyrut, 1977). 

19

 Yapr.30v. 




 

7

olasılığı bulunması halinde takkiye yapılacaktır.



20

 Yazara göre inanç “kalp sembolü” ve “dil 

sembolü” ile ifade edilmektedir. İlk sembolü gözlemek her zaman önemlidir. Ancak biri 

kendisine, malına veya bir dindaşına zarar geleceğinden eminse, dil ile sadakat için savaşmak 

zorunluluğundan kurtulur.  

 

 



Yazarlık 

 

Kürdistan’daki dini yazılarda büyük ölçüde sahtelik olduğu çok iyi biliniyor, öyle ki Kürt 



şeyhleri tarafından yazılmış gerçek çalışmalarda bile eklentiler ve başka ellerden girdiler var. 

Şu anda inceleme altında olan metin çok önemli olsa da, gerçek bir Alevi metni olmaktan çok 

bu tür yazının örneği olarak alınmalıdır

21

. Onun tuhaflığının anahtarı, Osmanlı’ya hem Alevi 



olan, hem de olmayan bir cevap olmasıdır. Metnin iki bölümü arasında açık bir farklılık olsa 

da, sadece birinci bölümünü gerçek Alevi çalışması olarak kategorize edebiliriz. Ancak 

metnin tümünde hem Alevi olan hem de Alevi olmayan bölümlerin yazarı Sultan Efendi’nin 

kendisi midir?  

 Efendi’nin 

onu 


nasıl yazdığına ilişkin iki gerekçesi var. İlk gerekçesi çok açık bir 

şekilde sadece birinci maqāla’yı içine almadaki katkısıdır, ikinci gerekçesi ise, onu açıkça 

hem birinci hem de ikinci maqāla’ların içine aldığı  şekliyle görmesidir. Aslında her iki 

bölümün içeriğinden anlaşılan, her ikisinin orijini ayrı çalışmalar olarak Osman Efendi’ye 

atfedilse bile onların ayrı çalışmalar olarak birlikte ortaya çıkmadıklarıdır, ikinci bölümün ona 

ait olduğunu reddetmek gerekir. 

 Metinden 

açıkça anlaşılıyor ki birinci kısım profesyonel bir Alevi aydını tarafından 

yazılmış, onu takdim etmesi karşılığında önemli bir ödül almıştır ve söz konusu bu aydının da 

Sultan Efendi olmadığına inanmak için bir neden yok. Stili, Alevi terim ve ifadeleri kullanan 

Alevi stilidir. Çalışmanın çoğu başka Aleviler üzerine temellendirilmiştir; ilk maqāla Zazaca 

sözlü edebiyatından seçmeler olarak karakterize edilebilir. Alevi yazını hakkında söylenmesi 

beklenen birinin onda tam olarak ne bulmayı umduğuyla ilişkilidir. Alevilerin rahata kavuşma 

arayışı içine girme arzusu tümüyle Alevi tasavvurudur ve sadece Alevi figürleri ve konuları 

referans gösterilerek örneklenmiştir, bu bölümde Alevi olmayan hiçbir tartışma yoktur. İlk 

maqāla,  bir başka deyişle, bu çalışmanın yazarı olarak tanımlanabilecek biri tarafından 

yapılmış olan Alevi çalışmaları bazında, Alevi stilinde ve Alevi ruhuyla yazılmış bir metindir  

 

İlk  maqāla’nın veciz olmasına karşı ikinci maqāla’nın tartışması dağınık ve aforistiktir 



(özdeyişsel). Burada Şii teolojisinden fazla kullanım vardır, bu yüzden Alevi değildir. 

Aslında, farklı kurgudaki, bir yerde farklı stil ve ruhtaki okuyucular için yazılmış gibi 

görünüyor.  İkinci  maqāla’ya dönünce, insan yazarın ve hedeflediği kesimin ansızın birinci 

maqāla’daki tarzdan farklı bir tutuma referans edildikleri gerçeğiyle yüz yüze geliyor. Sultan 

                                                            

20

 Taqiyya üzerine, bkz I. Goldziher, “Das Prinzip der taḳijja im Islam”, ZDMG 60 (1906), s. 213–226. 



21

 Bazı otatntik Alevi çalışmaları için, örneğin, bkz. C. Öztelli, Bektaşi Gülleri (Istanbul, 1985); M. Düzgün, M. Comerd, ve 

H. Tornêcengi, Dêrsım de Diwayi, Qesê Pi-kalıkan, Erf u Mecazi, Çıbenoki, Xeletnayêni [Dersim’de Dualar, Atasözleri, 

Mecazlar, Bilmeceler, Şaşırtmacalar] (Ankara, 1992). 



 

8

Efendi’ye değinme yok, İnsan metnin arkasında en azından onun başarısı için birkaç güzel söz 



bekliyor. Birinci maqāla’nın sonuna gelenlerde bir denge var ama ikincisi sadece bozuk bir 

şiirle sonlanıyor. Bu yüzden, birinci ve ikinci maqāla’lar aynı çalışmanın parçaları gibi 

algılanamaz. Prensip olarak, ikisi de elbette Sultan Efendi’nin ya da bir başka Alevi aydınının 

çalışması olarak düşünülebilir, ancak bu olasılık başka zeminlerde bu olasılığı ortadan 

kaldırıyor. 

 Metinde 

iki 

maqāla arasındaki stilistik karşıtlık açıkça kendini ortaya koyuyor. İlki 

efsanelerden, fıkralardan, aforizmlerden ve birbirleriyle gevşek bir bağlantı içinde olan 

şiirlerden oluşurken, ikincisi birçok teolojik sorunlar ve bazı sofistike tartışmalar içeren iyi 

düzenlenmiş bir metindir. Bir başka  şey, ikinci maqāla’nın  şiirleri ve tartışmaları, Alevi 

doktrininde var olmayan Mehdi’yle ilgili apokaliptik notlar gibi şeyler, temel Alevi görüşleri 

olmayıp Alevi toplumunun ilgisini çekecek şeyler değildirler. Aslında ikinci bölümün yazarı, 

Sultan Efendi’ninkilerle aykırılık gösteren geniş çeşitlilikte görüşler dile getirmektedir. 

Onlarla bazı görüşleri paylaşıyor, doğru, ama tamamen farklı tarzları dile getiriyor. Alevilerin 

kafa yordukları  şeyleri yansıtmakta başarısız, çünkü yazarının, öyle görünüyor ki, kendi 

gaileleri (endişeleri) var ve onun bu gaileleri, Efendi’ninkinin Alevi olması kadar Alevi değil. 

 

Bu durumda yazar hakkında ne söyleyebiliriz? O kesinlikle Şii’ydi, büyük olasılıkla 



İslami ve Ghālī mezheplerinin etkisinde kalmış bir Şii. Çalışmanın birinci bölümü, bir Alevi 

aydını olarak Sultan Efendi’ye yorumlanabilir, ancak ikinci bölümün yazarlığı için ipucu 

veren bir şey yok. 

 

Sonuç 

 

Bizim Zazaca Alevi metnimiz, her durumda, bir Alevi Sosyoloji ve Teoloji tarihi gibi 



görünüyor ve biri, bu buluşun konuyla ilgili olarak önceki, çoğunlukla sert yargıların yeniden 

düşünülmesini güvenceye alacak mı, diye sorabilir. Görüldüğü gibi, bu durum, çoğunlukla 

birinin, özellikle Zazacada en eski tekst olan bu metnin tarihi konusunda yazarın görüşlerini 

kabul edip etmediğiyle ilgilidir. İnsan bunu kabul ederse -bana göre bunu reddetmesi için 

geçerli bir neden yok- bu durumda metin Alevi dininin ve Alevi topluluğunun eski edimleri 

için önemli bir kaynağı temsil edebilir. Yazarın tartışmaları yüzey değerde kabul edilmese 

bile metin son zamanlara ait değildir, çünkü onsekizinci-onyedinci yüzyıla giden bir el 

yazmasının içinde bulunmuştur, böylece ona, en azından diğer Zazaca metinler için 

yaptığımız övgü içinde yer verilebilir.  

 

Bu yeni metinle ortaya getirilen konuların hepsinin tartışılmadığını söylemeye gerek 



yok ama (inanıyorum ki) onun ilgi çeken ve önemli olan yanını ortaya koymak için yeterince 

şey söylenmiştir.  

 

 



 

9

Ek: Zazaca Sözcükler Seçkesi



 

 

İzleyen bölümde, metindeki yazı stili ve kullanılan dil farklı olduğu Zazaca sözcükler var. 

Latin alfabesinde verilen her Zazaca sözcükle ilgili terimsel açıklamalar var ama bu sözcükler 

metindeki Arap yazısına göre yapılan sıralamayla verilmemişlerdir. Çünkü liste gerçek yazılı 

kullanımı hesaba katmıştır, sözcükler hem Latinceye çevrilmiş yazıyla hem de Arapça olarak 

verilmişlerdir. Listede sadece yazarın metin içinde farklı bir anlamda ve farklı telaffuzla 

kullandığı sözcükler vardır. 

 

Tek biçim bir stil ve standart elde etmek için bu lügatçede bulunan sözcükleri 



Zazacada yazmak için  Bedirhan (Bedir Xan) sistemi kullanılmıştır.

22

 



 

aka/ak 

 اکا


 /

کا

 1. evcil bir tavuk tarafından değil yalnızca bir kuş tarafından yapılan sert 



kabuklu yumurta 2. kişi, çeşit 

aqül لووقا akıllı 

asînنيسا  demir 

askarرکسا  1. asker, 2. askeri birlik 

beqî /beqîçe 

 یقب 


 /

هچيقب


 bahçe 

birader/bira 

 ردارب 


 /

ارب


 erkek kardeş 

bôl/bûl 

 لوب 


 /

لووب


 çok, pek çok 

böq- قوب1. uyumak, 2. ihmal etmek 

cami‘/came 

 عماج


 /

هماج


 cami 

cüab/cüap 

 باوج


 /

پاوج


 cevap 

çarûş شووراچ çarşı 

çene هنچneden? 

çiçî  یچچ

 

 ne. Kimlik, doğa ya da değer veya bir nesnenin veya maddenin değeri olak 

kullanılır. 



cîıyendo 

یچ

 ودني 



 /

ودنيچ


 bir şey, bir bakıma 

darûk/dar 

 کووراد


 /

راد


 ağaç 

diz/doz 

 زد


 /

زود


 hırsız 

dîk/dîyek 

 کيد


 /

کييد


 horoz 

dôst 

 تسود


 /

تسد


 arkadaş, aynı ulustan, gruptan, topluluktan olan 

düjminنمژوود düşman, karştını yaralamak, yenilgiye uğratmak ya da kahretmek isteyen biri 

ecemî یمجا İranlı 

ewrû 

 ووروا


 /

وروا


 1. şimdi, 2. bugün 

ezin نزا benzer, birinin aynı olan 

faîde هدئاف önem 

feqir 

 رقف


 /

ريقف


 önem ve ilgi bağlamında küçük 

gül لووگ 1. çiçek, 2. ‘Alī’nin dini konuşmaları 

haz زاھ sevgi, birine karşı akrabalıktan ya da kişisel bağlardan kaynaklanan sevgi 

ḥekîm ميکح filozof, akil 

her/hera 

 رھ


 /

ارھ


 tüm, tamam 

ḥeywan ناويح insan, canlı (?) 

hir- رھ satın almak 

ita/ite 

 اتيا


 /

هتيا


 burada 

                                                            

22

 Kürt dili bilim insanları tarafından kullanılan sistem, Kürt dili bilimsel literatüründe yaygın bir şekilde kullanılmaktadır, 



bkz J. Bedir Khan ve R. Lescot, Grammaire kurde (dialecte kurmandji) (Paris, 1970), s 3–7.304. 


 

10

keynî ینيک kız 



/kûc 

 وک


 /

جوک


 nerede? 

kêy/kêya 

 یک


 /

ايک


 1. Ev, 2. Alevi cemaatinin buluştuğu oda veya bina 

ker/kêr 

 رک


 /

ريک


 1. sağır, 2. sağır-dilsiz 

/kû 

 وک


 /

ووک


 dağ 

kôtik کتوک köpek 

lacî یجلا erkek çocuk 

mardim مدرام adam, biri 

masîk کيسام balık 

mişt تشم sabah, gün doğumından öğleye kadar 

mûs- سووم öğrenmek 

mirtal/mirtar 

 لاترم


 /

راترم


 kalkan, kolüzerinde taşınan savunma tahtası  

nasîn نيسان bilgi 

nôbinô ونبن olasılık (no beno?) 

nônibinô  نن

ونب  olanaksızlık (no nêbeno?) 



niwazîl ليزاون 1. hastalık, 2. aptallık, aptalca görüş ya da eylem 

pawin- نواپ beklemek, umutla beklentisi içinde olmak 

/pîy یپ baba 

pîl ليپ güçlü, moral ve entellektüel gücü olmak  

rôçîn نيچور aydınlık, görüntüyü olanaklı kılan şey 

serd karanlık (?) 

se‘at تاعس zaman 

sira ارس nereye, nerede? 

stor 

 رتس


 /

روتس


 at 

şarab باراش şarap 

şew وش 1. gece, 2. karanlık 

şimşêr  شمش

ري

 1. kılıç 2. kalem 



tine/tinya 

 هنت


 /

اينت


 biricik, tek olmak  

tize هزت yeni 

vazir رزاو dün 

ver رو önce, yakında 

waya اياو kızkardeş 

waz- زاو sevmek, istemek 

wac جاو orada, içinde ya da yerinde (uca?) 

xoca اجوخ efendi, baş yetkili 

xebir/xabir

 

 ربخ


 /

رباخ


 bilgi 

xêr  

رخ  iyilik, hayır 



yazmîş شمزاي el yazması 

za’îf  فئاظ

 

 zavallı, kalite ve değer olarak altta olma 



zing گنز zengin, çok mala, özellikle madi varlığa sahip olmak 

zir/zêr ريز altın 

 

Mustafa Dehqan 



Bağımsız Bilim İnsanı, Iran 

 

 




 

11

 



Şekil 1.: Fol. 1r. 

 



 

12

 



Şekil 2.: Fol. 32v. 

Yüklə 102,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə