SULTAN V. MURAD MASON MUYDU?
Masonluk, son asırların üzerinde en çok tartışılan müesseselerinden birisidir şüphesiz. Dünya
barışı, din ve ırka bakılmaksızın insanların kardeşliği, sosyal dayanışma gibi ulvî maksatlara
hizmet iddiasındadır. Ancak halk arasındaki umumî kanaat, masonluğun Siyonizm’e, bir
başka deyişle Yahudilerin dünya hâkimiyetine hizmet etmek için kurulmuş bir gizli teşkilât
olduğudur. Klübe giriş, çok enteresan ritüellerle gerçekleşir. Mensuplar gözleri bağlı bir
şekilde merkeze götürülüp, sadakati sınandıktan sonra mukaddes kitaba yemin ettirilir.
Tantanalı kıyafet ve semboller kullanılır. Bu halleri de masonlara karış umumî bir ürküntü
hâsıl etmiştir. Bilinmez, belki cemiyetin arzusu da budur. Son asırlardaki hâdiselerin hepsinin
ardında masonluk aranmış; her ülkede iktidardaki kilit isimlerin mason olduğu hayretle
görülmüştür.
Tapınak Şövalyeleri
Cemiyetin menşeini Haçlı seferleri sırasında Kudüs’teki Süleyman Mâbedi’ni Müslümanlara
karşı korumak için kurulan Templier (Tapınak) Şövalyelerine kadar götürenler vardır. Bu
tarikat, giderek güçlenip devlet içinde devlet olunca, Papa tarafından aforoz edilmiş ve
mensupları Fransa Kralı Philippe tarafından yakılarak cezalandırılmıştı. Rivâyete göre
İskoçya’da gizliden gizliye devam eden tarikat; tekrar tarih sahnesine masonluk olarak
çıkmıştır. Fransız ihtilâliyle Fransa krallarından; İtalyan ihtilâliyle de Papalık’tan intikamını
almıştır. Da Vinci Şifresi gibi kitaplar hep bu irtibatı mevzu edinir.
Rousseau, Voltaire, Diderot, Montesquieu gibi mason filozoflar, bir hürriyet cereyanı
meydana getirdi. Çünki hükümdarların salâhiyetlerinin kısılması, mason faaliyetlerinin
serbestçe yapılmasına imkân hazırlayacaktı. Nitekim Lafayette, Danton, Mirabeau gibi
Fransız İhtilâli’nin önde gelenlerinin ekserisi; Birleşik Amerika’yı kuranların üçte biri;
Rusya’da komünist ihtilâlini yapanların çoğu masondu. Masonlar, bunu iftiharla
açıklamaktadır. İtalyan ve Yunan ihtilâlcileri de masondu. Masonlar, İskoç ve Fransız
masonluğu olmak üzere bazen birbirine rakip iki grupta faaliyet göstermektedir.
[Buradan aşağısı ayrı bir kısım hâlinde sağ tarafta yayınlanabilir]
Masonluk Osmanlı ülkesinde
1721 yılında Paris’e Osmanlı sefiri olarak giden Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin oğlu
ve kethüdâsı Said Çelebi, mason olan ilk Türk kabul edilir. İlk loca 1723’de Galata’da; sonra
1747’de Haleb, 1760’da İzmir’de açıldı. Sultan II. Mahmud, Yeniçeri ve Bektaşîlerle irtibatlı
görüp masonluğu yasaklayınca, klüp yer altına indi. Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiye gibi
cemiyetler şeklinde teşkilâtlandırıldı. Masonlar idarede söz sahibi olmaya başladı. Paris sefiri
iken mason olan Reşid Paşa, İngilizlerin baskısıyla sadrazamlığa getirildi. Sadullah Paşa,
Keçecizâde Fuad Paşa, Mithat Paşa, Ahmed Vefik Paşa masondu. Sultan Aziz zamanında
meşrutiyet idealini ateşleyen Ziya Paşa, Şinasi, Ahmed Midhat Efendi, Namık Kemal, Besim
Ömer Paşa gibi Genç Osmanlıların hemen hepsi mason locasına girdi. Sultan II. Abdülhamid,
masonluğa açıkça tavır almayıp, siyasetle uğraşmamak şartıyla serbest bıraktı. Ama hep
kontrol altında tuttu. Padişahı deviren İttihad ve Terakki Cemiyeti mensuplarının çoğu
masondu. Haylisi cumhuriyetin kuruluşunda da rol oynadı. Halkçılık prensibi, vatandaşların
ancak Halk Partisi çatısı altında teşkilâtlanabileceğini öngördüğünden, 1935’de bütün sivil
cemiyetlerle beraber mason cemiyeti de kapatıldı. İnönü, 1948’de mason faaliyetlerine izin
verdi.
Kıskaçtaki Şehzâde
Sultan Aziz, 1867 yılında bozulan Osmanlı imajını düzeltmek için Avrupa’ya bir seyahat
yaptı. Yanında iki yeğeni Şehzâde Murad ve Abdülhamid Efendileri götürdü. Aynı zamanda
veliahd olan Murad Efendi yakışıklı, nâzik, kültürlü bir genç idi. Avrupa saraylarında çok
popüler olup sempati kazandı. İngiltere prensesi ile evlendirilmesi bile gündeme geldi. Ama
Sultan Aziz kabul etmedi. Şehzâde, İngiltere’de geleceğin kralı VII. Edward ile dostluk
kurdu. Rivâyete göre, prens, istikbalin padişahını, mensup olduğu İskoç mason locasına
sokmayı başardı. İki taraf da bundan menfaat bekliyordu. Şehzâde, padişah olduğunda başta
İngiltere olmak üzere Avrupa’nın kendisiyle iyi geçineceğini; hem de
Jön Türkler’in
muhalefetini kıracağını umuyordu. Nitekim Avrupa hükümdar ve prenslerinin çoğu bu tesirli
cemiyete mensuptu. O devirde masonluk, âzâlarını sosyal bakımdan destekleyen bir klüp
hüviyetinden öte bir imaja sahip değildi. Bu sebeple, Şehzâde’nin masonluğu doğruysa bile,
bazı kesimlerin şehzâdeyi bundan dolayı tenkid etmesi yersizdir. Popülaritelerini arttırmak
için, masonların çoğu kimseyi masonmuş gibi tanıttığı malumdur. Bugün bile masonluğa
girenlerin çoğunun maksadı sosyal ve malî imkânlarını arttırmaktır. Hakikî misyonu bunları
pek alâkadar etmemektedir. Bu bakımdan masonluğun dünya siyasetindeki rolü bugün hayli
azalmıştır.
Evdeki Bulgur
Şehzâde bu hareketinin semeresini görmüş müdür? Hem evet, hem hayır. Sultan Aziz tahttan
indirilip şüpheli biçimde öldürülünce yerine geçti. Ancak hâdiselerin kendi kontrol ve arzusu
hilâfına cereyanı, bu hassas hükümdarı dehşete düşürdü. Sinirleri bozularak daha kılıç bile
kuşanamadan tahtını kaybetti. Böylece amcasına karşı kalkıştığı teşebbüsün ceremesini çekti.
Kardeşi Abdülhamid Efendi padişah oldu. Mason biraderlerden Scalieri, sonra da Ali Suavi,
Çırağan Sarayı’nda kalan sabık hükümdarı tekrar tahta çıkarmaya teşebbüs ettiyse de,
muvaffak olamadı. Bu da Sultan Murad’ın üzerindeki baskının artmasına sebebiyet verdi.
Hâsılı biçare Sultan Murad, masonlukta umduğunu bulamadı.
Masonların rivâyetine göre, Sultan Abdülhamid, masonluğun dünya siyasetindeki rolünü
görünce; hususî doktoru Mavroyeni Paşa vâsıtasıyla, ağabeyinin de 1872’de tekris olunduğu
Fransız Büyük Maşrıkı’na bağlı Proodos Locası’na müracaat ederek masonluğa girmek
istediğini bildirdi. Ancak loca padişahın niyetini sezip şahsiyetinden ürkerek bu talebi reddetti.
Bu sefer cemaatleri bir arada tutmak için kendisinin başında olacağı bir mason klübü kurmak
istedi; ama masonlar bunu da engelledi. 1878 tarihinden sonra bu niyetinden vazgeçip
masonları sıkı kontrol altına aldı.