99
diasporaya yönelik faaliyetlerini izlemek, akademik nitelikte kitaplar, makaleler ve
bildiriler yazmak, ilgili dernekleri kurmak ve faaliyetlerini sürekli denetlemek,
istenildiğinde aktif biçimde kamuoyu oluşturmaya yönelik her türlü çalışmayı
yapmak, uluslararası platformda faaliyet gösteren, batılı servislerin desteğindeki anti-
komünist organizasyonlarla kontrollü ilişki kurmak gibi görevler üstlenmektedir
(www.hakimiyetimilliye.org).
Atatürk’ün vefatının ardından, Türkiye’nin Dış Türklere yönelik stratejisi
terkedilmiştir. II. Dünya Savaşı’nın başlangıcında Almanya ve İtalya’dan esinlenen
aşırı milliyetçi söylemlere ve hareketlere göz yumulmuş, savaşın bu ülkeler aleyhine
sonuçlanmasıyla bunların üzerine bu defa yüzde yüz bir politika değişikliği ile sertçe
gidilmiştir. Bu kesime duyulan rahatsızlık ve gösterilen tepkilerden dolayı,
Atatürk’ün iç ve dış politikada belirleyici simgesi olan Türklük bilinci, iyice ihmal
edilmiş ve geri plana itilmiştir. Böylece Türkiye’nin bu gücü caydırıcı bir koz olarak
elinde tutamamıştır. Demokrat Parti ile başlayan siyasal süreçte, ABD’nin “Yeşil
Kuşak Teorisi”nin de etkisiyle Türkiye pek çok temel ilkesinden vazgeçmiş, devlete
egemen olması gereken Türklük bilinci, bir kez daha geri plana atılmıştır. Türk
Devletinin gücünü, bağımsızlığını ve egemenliğini temsil eden Silahlı Kuvvetler ve
M.İ.T. gibi temel kuruluşlar, ABD’nin müdahalesine açık bırakılmış, hatta bir dönem
M.İ.T. mensuplarının maaşını dahi ABD ödemiştir. Bu dönemde Milli Merkezlerin
varlığını sürdürmesine izin verilmiş ancak görev ve yetkileri alabildiğine
kısıtlanmıştır. Bu arada Milli Merkezleri yönlendirecek ve denetleyecek elemanların
eğitim kalitesi ve bilinç düzeyi giderek düşmüş ve böylece günümüze kadar
gelinmiştir (www.hakimiyetimilliye.org).
Oysa Türkiye’nin dış politikasında Dış Türklere özel olarak önem vermesi,
Türkiye’nin komşuları ve müttefikleri ile ilişkilerinde bir denge unsuru olacağı gibi
aynı zamanda etkili bir silah unsuru da olacaktır. Atatürk, bu dengeyi çok akılcı,
duygu ve heyecandan arındırılmış bir strateji izleyerek koruduğu gibi, Türk
azınlıklarını bir silah olarak kullanmayı da bilmiştir. Örneğin, 16 Mart 1921’de
imzalanan Moskova Barış Antlaşması’nda bu silahı kullanarak Türkiye Komünist
Partisi (T.K.P.), Yeşilordu, Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası gibi örgütlerin
kapatılmasında bizzat Sovyetlerin desteğini almıştır. Lozan’da ve “etabli” sorununda
Batı Trakya Türklerini, Hatay sorununda ise bu vilayetteki Türkleri ön plana
100
çıkarırken, Balkanlardaki Türklerin insan hakları ve temel kültürel sorunları ile
ilgilenmeyi devlet politikası haline getirmiştir. Atatürk döneminde tüm olumsuz
siyasal ve ekonomik koşullara ve yetersizliklere rağmen bu tür iç ve dış sorunlar
çözümlenmiştir (www.hakimiyetimilliye.org). Atatürk’ün ölümünden sonra, iç ve dış
politikasında Türklük bilinci bir kenara bırakılmış ve Dış Türkler gücü
kullanılamamıştır. Bu dönemde Türkiye Dış Türkler gücünü kullanamamışken
Bulgaristan Türk azınlığın isimlerini değiştirerek ve binlerce Türkü zorunlu göçe tabi
tutarak ülkemizde ekonomik ve siyasal kriz yaratabilmiştir. P.K.K. kartını Suriye,
Irak, İran ve Yunanistan dahil birçok ülke terörizm gerçeğine rağmen Türkiye
aleyhine fütursuzca oynayabilmiş ancak Türkiye ilgili ülkelerde bulunan Türk kartını
bu olaylar karşısında karşı bir koz yada güç unsuru olarak kullanamamıştır. İran,
Suudi Arabistan, Libya gibi ülkeler, İslam adına kendi rejimleri doğrultusunda farklı
ülkelerde kendi milliyetinden olmayan insanlarla kadrolaşma faaliyetleri içine
girebilmekte, Çin bile binlerce kilometre uzaklıktan ve rahatlıkla Maocu
örgütlenmeyi gerçekleştirerek büyük bir tehdit oluşturabilmektedir. Aynı şekilde,
T.K.P. ve benzeri illegal örgütlenme, Sovyet çıkarlarını ve ideolojisini her şeyin
üstünde tutacak kadroları yetiştirebilmekte ve Türkiye’yi bir iç savaşa sürükleyecek
kargaşa ortamını yaratabilmektedir. Buna karşılık Türkiye, Rusya’daki, Çin Halk
Cumhuriyeti’ndeki, Balkanlardaki, Irak’taki, İran’daki, Suriye’deki Türk azınlıkları
ile Avrupa ve ABD’deki toplam milyonlarca Türk nüfusunu caydırıcı unsur olarak
masaya sürememektedir. Birçok ülke, kendilerinden binlerce mil uzaktaki Türk
topraklarında, ekonomik ve siyasal çıkarları dışında hiçbir müşterek bağı
bulunmayan Türk topluluklarına yönelik her türlü istihbarat ve kışkırtma faaliyetinde
bulunurken, Türkiye, pek çok müşterek bağı ve karşılıklı çıkarı bulunan Türk
topluluklarına olması gereken benzer ilgiyi gösterememiştir. Milli bir bilincin
oluşturulması ve bu bilincin devamının sağlanması amacıyla sürekli olarak
beslenmesi, örgütlenme kültürünün geliştirilmesi ve lobicilik çalışmalarıyla gizil
konumda bulunan Dış Türkler gücü işler duruma getirilebilinecektir. Bu kesimde
Türkiye’nin gizil gücü Dış Türkler kavramı çerçevesinde “Türklük Unsuru ve Türk
Devletleriyle İlişkilerin Geliştirilmesi”, “Azınlık Konumundaki Türklerin Gücünden
Faydalanma Aracı Olarak Sivil Toplum Örgütleri” ve “Diaspora Türkleri ve
Lobicilik” konuları incelenecektir.
101
3. TÜRKLÜK UNSURU VE TÜRK DEVLETLERİYLE İLİŞKİLERİN
GELİŞTİRİLMESİ
Bu bölümde öncelikli olarak uluslararası ilişkilerde güç unsurları üzerinde
çalışma yapılmış, insan faktörünün ve diğer devletlerle ikili ilişkilerin önemine vurgu
yapılarak Türklük unsuru kapsamında dış Türkler ve Türk devletleriyle ilişkilerin
önemi belirtilmiştir. Takiben Orta Asya Türk Devletleriyle Türkiye ilişkisi ele
alınarak ilişkilerin daha da geliştirilmesinin önemi ifade edilmiştir.
3.1. Uluslararası İlişkilerde Güç Unsurları
Burada amaç geniş anlamda uluslararası ilişkilerde güç unsurlarını ele almak
değildir. Türk devletleriyle ilişkilerin geliştirilmesinin önemi çerçevesinde
uluslararası ilişkilerde güç unsurları ele alınarak konunun amacı doğrultusunda
bilgilendirme yapılacaktır.
Uluslararası ilişkiler ve güç unsurları konusu öncesi konuyla ilgili birkaç
kavram tanımı yapmak uygun olacaktır. Bu bağlamda devlet, ulus, hükümet,
egemenlik, dış politika ve uluslararası ilişkiler kavramlarını açıklamak
gerekmektedir.
Devlet, sınırları belirlenmiş bir ülke toprağı üzerinde bulunan, belli bir
hükümetle yönetilen ve hukuksal bakımdan egemen olan siyasi örgütlenmelerdir
(www.suai2005.ws.tc).
Ulus, aynı ortak paydada buluşan, ortak geleneklere, ortak dile, ortak geçmişe
ve ortak grup bilincine sahip en geniş toplumsal gruptur (www.suai2005.ws.tc).
Hükümet ise, devletin politikasını yürüten ve resmi ilişkilerini sürdüren
kısaca yürütme yetkisine sahip örgütlenmelerdir. Başka bir ifadeyle, yasaları
uygulayan devletin sahip olduğu meşru zorlama gücünü kullanan, devletin diğer
devletlerle ilişkilerini yürüten örgütsel biçimdir (www.suai2005.ws.tc).
Egemenlik, genel anlamda bir devletin ülke toprakları üzerinde yönetme
yetkisini kullanma hakkını ifade etmektedir. Hukuksal anlamda ise egemenlik,
devletin davranışları üzerinde kendi rızasına dayanmayan hiçbir dışsal beşeri
sınırlamanın meşruiyetini tanımaması şeklinde ifade edilebilir. Aynı zamanda
devletin uluslararası alanda eşitliğine de işaret eder (www.suai2005.ws.tc).
Dostları ilə paylaş: |