Microsoft Word Türe, Fatih



Yüklə 173,75 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/7
tarix07.12.2017
ölçüsü173,75 Kb.
#14155
1   2   3   4   5   6   7

Fatih TÜRE 

26

yetersiz duruma düşürmüştür. Bir kere demokratik düzende Halk Meclisi 



(Ekklesia)’nde halkı ikna etmek ya da Halk Mahkemesi (Heliaia)’nde 

kalabalık jüriye karşı kendini savunmak için “retorik (hitabet)” en çok 

gereksinim duyulan araçtı. Mecliste ya da mahkemede dinleyicileri veya 

jüriyi kendi yanlarına çekebilmek için ise konuşmacıların, aristokratik 

değerlere saldırıp demokrasi övgüsü yapmaları gerekiyordu. Bunun için 

öncelikle aristokratik kültürün temel inançları eleştirilip yıkılmalı, 

aristokratik kurumların ve yasaların tanrısal, evrensel, değişmez  şeyler 

olmadıkları gösterilmeliydi. Böylece aristokratik yönetimin en iyi ve en 

doğru yönetim olmadığı, yasaların ve toplumsal kuralların tanrısallıkla 

ilişkisinin bulunmadığı ortaya konulunca, yöneticilerin mutlaka soylular 

olmasının gerekmediği ve toplumsal kural ve yasaların, insanların 

üzerinde uyuştukları uzlaşımsal kurumlar olduğu öne sürülebilecekti. 

Eğer ki söz konusu kurumlar insan iradesinin ürünüyse, bu durumda 

bütün halk birleşerek eski yasaları kaldırabilir, yerlerine yeni yasalar 

koyabilir, açıkçası siyasete ve siyasal karar alma sürecine katılabilirdi. 

Zincirin son halkası olarak da halka, yönetime katılabilmesi için gerekli 

siyasal erdem ve bilgilerin öğretilmesi; halkın yönetime katılmasının 

dayanağı olan temel inancın, aristokratların insanların doğuştan eşitsizliği 

iddiasına karşı insanların –doğaldır ki yurttaşların- doğuştan eşit oldukları 

inancının kanıtlanması gerekiyordu. Kısacası polislerdeki demokratik 

gelişmeler, eski aristokratik / mitolojik kültürün yerine yeni bir düşünüşe, 

demokratik bir kültüre ve bunun yerleşmesi yolundaki araçlara yönelik 

büyük bir gereksinimi ortaya çıkarmıştır.  

İşte böyle bir ortamda söz konusu gereksinimi karşılama iddiası 

taşıyan, geleneksel aristokratik değer yargılarını sorgulayıp eleştiren ve 

büyük ölçüde demokratik içerikli görüşleri savunan ilk düşünürler olarak 

Sofistler ortaya çıktılar.  

Yunanca “sophos ya da sophia (bilgi)” sözcüğünden türetilen sofist 

kavramı “bilgili kişi” anlamına gelmektedir. Antik Yunan’da polisten 

polise gezen, aristokratik kültüre karşı ayaklanışın ve yeni bir kültürün 

meşalesini taşıyıp gittikleri yerlerde bu yeni kültürün kıvılcımlarını yayan 

gezici öğretmenlerdir. Bununla birlikte sofistler, kendilerine en büyük 

onurlar ve en yüksek ücretler, demokrasi açısından olgunlaşmış bir ortam 

içinde bulunan Atina’da verildiği için daha çok Atina’da toplanmışlar, 

Atina’da dersler verip düşüncelerini yine burada yaymışlardır.  



SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 

27

Sofistler, ortaya koydukları düşüncelerle aristokratik değerleri ve o 



zamana kadar tartışmasız kabul edilen inanç ve kurumları kökünden 

sarsmışlardır. Toplumsal ve siyasal kurumların dokunulmaz şeyler 

olmadığını, bunların insan yapısı oldukları için değişebilecekleri tezini 

kabul ettirmeye çabalamışlardır. Onlara göre tüm insanların üzerinde 

uzlaşabilecekleri ortak değerler yoktur. İnsanın kendisi de ahlaki bir 

varlık ve değer olmaktan çok, kendi çıkarlarını düşünen bencil bir 

canlıdır. İnsanın dışında bir doğru ve nesnel ölçüler olmadığı için, herkes 

kendi inandığı değerlerine, doğrularına başkalarını inandırmalıdır (İşçi, 

2004: 55). Bu düşüncelerinden dolayı sofistler, belli görüşleri olan bir 

felsefe okulu değildir; her filozof kendine göre bir düşünce sistemi 

oluşturmuştur.  

 

1.1.Sofistlerin Ortak Özellikleri   

Sofist düşünce, İ.Ö. V. yy. ortalarından IV. yy. ortalarına kadar geçen 

yaklaşık yüz yıllık bir zaman dilimine damgasını vurmuş ve böylesine 

uzun bir süreçte çok sayıda sofist düşünür ortaya çıkmıştır. Bu 

düşünürlerin belli ortak görüşleri savunan bir okul etrafında 

toplanmamaları ve –belki de daha önemlisi- antik Yunan geleneğine 

aykırı biçimde yaşamlarını para karşılığı ders verip bilgi satarak 

kazanmaları, dolayısıyla da öğrencilerinin istek ve beklentilerine yönelik 

düşünceler üretmeleri sonucu, birbirlerine karşıt görüşler ileri 

sürmüşlerdir. Dahası sofistlerin kesin doğruları bulup ortaya çıkarmak 

gibi bir amaçları da yoktu; tersine “toplumsal doğrular”ın ne denli görece 

olduklarını göstermekle yetiniyorlardı (Ağaoğulları, 1989: 56). 

Dolayısıyla bir “Sofist Doktrin”den söz etmek pek olası değildir.  

Bununla birlikte söz konusu dönemde yaşayan düşünürlerin sofist 

sınıflandırması içine sokulabilmesi için birtakım ortak tutum ve 

düşüncelerinin bulunması da mantıksal bir zorunluluktur; aksi durumda 

bir sofist kuşaktan değil, tek tek düşünürlerden söz etmek gerekirdi. 

Sofistlerin gezgin öğretmenler anlamında meslekleri, retoriği temel 

yöntem olarak kullanmaları ve siyasal kurum ve kurallarla toplumsal 

değerleri tartışmalarının odak noktası yapmaları, söz konusu ortak 

yönlerin ilk akla gelenleridir.  



Fatih TÜRE 

28

Öte yandan sofist düşüncenin etkin olduğu dönem boyunca, polislerin, 



ancak özellikle Atina’nın içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal yapıda 

görülen değişim, sofistlerin savlarında da ciddi bir kırılmayı beraberinde 

getirmiştir. Açıkçası Atina ve yandaşları ile Sparta ve yandaşları arasında 

yaşanan ve Sparta’nın yengisiyle sonuçlanan, antik dönemin Yunan 

dünya savaşı niteliğindeki Peloponnessos Savaşları  (İ.Ö. 431-404), yine 

başta Atina olmak üzere birçok poliste ekonomik sıkıntıları, siyasal 

çalkantıları ve toplumsal yapıdaki dağılmayı yaratmış ve Yunan dünyası 

bütünüyle bir çözülme sürecine girmiştir. Söz konusu çözülme, Makedon 

kralı II.Philip’in İ.Ö. 338 yılında Yunan Yarımadası’nı  işgal etmesiyle 

son bulacak ve Antik Yunan tarihe karışacaktır. İşte bu çözülüş ortamında 

düşünce üreten geç dönem sofistler ile Savaşlar öncesinde Atina’nın 

siyasal ve kültürel anlamda lider olduğu demokratik yapının erken dönem 

sofistleri arasında, siyasal ve toplumsal yaşamın yarattığı ciddi ayrımlar 

vardır. Bu bağlamda sofistlerin ortak tutum ve düşüncelerini, erken ve 

geç dönem biçiminde iki ana gruba ayırarak ele almak gerekir.  

 

1.1.1.Erken Dönem Sofist Düşünce  

Yaklaşık bir tarih vermek gerekirse erken dönem sofistler –ki en 

önemli temsilcileri Protagoras, Prodikos, Gorgias ve Hippias’tır-, Pers 

Savaşları ile Peloponnessos Savaşları arasında, bir başka deyişle İ.Ö. V. 

yy.’ın ikinci yarısında etkinlik göstermişlerdir. Bu kuşağın tüm 

temsilcilerinin üzerinde durdukları ve düşünce ürettikleri temel konular 

beş noktada toplanabilir.  

 

1.1.1.1.Hümanizm  

Sofist akım ile birlikte düşüncenin ve felsefenin konusu insan ve 

onunla ilişkili kavramlar olmuştur. Ancak burada amaç, insanı daha iyi 

anlamak, özünü ve varlığını kavramak değildir; sofistlerin insancıllığı, 

kosmos sorunu ile ilgilenmemekle sınırlıdır. Daha açık bir deyişle 

sofistlere göre, doğa filozoflarının temel sorunsalı olan kosmosu, 

kosmosun ilke ve yasalarını araştırmak yararsız ve boş bir uğraştır; 

insanın günlük yaşamına ve mutluluğuna hiçbir katkı sağlamaz. 

Sözgelimi Thales’in iddia ettiği gibi evrenin temel maddesinin “su” ya da 

Herakleitos’un savıyla “ateş” olmasının, Atinalı bir yurttaşın Halk 




Yüklə 173,75 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə