43 Y
AŞAYAN
S
OSYALİZM
“O andan itibaren (Marks feodal toplumun çözülmesiyle anlatmaya başlıyor -
R.Y.) toplumun bağrında yeni güçler ve yeni ihtiraslar doğar.
Ancak eski top-
lumsal örgütlenme onları engeller ve aşağı çeker. Yok edilmesi gerekir ve yok
edilir. Yok edilmesi, bireyselleşmiş ve dağınık üretim araçlarının toplumsal ola-
rak yoğunlaşmış araçlara, çoğun cüce mülkiyetinin azın dev mülkiyetine dö-
nüşmesi, halkın büyük yığınının topraktan, geçim araçlarından ve emek araçla-
rından mülksüzleştirilmesi, halk yığınının bu korkunç ve ızdıraplı mülksüzleşti-
rilişi, sermaye tarihinin önsözünü oluşturur. Bu, burada yalnız çağ açıcı nitelikte
olan sermayenin ilkel birikimi yöntemlerini gözden geçirdiğimiz bir dizi zora
dayalı yöntemi kapsar. Dolaysız üreticilerin mülksüzleştirilmesi, acımasız bir
Vandallıkla ve en melun, en alçak, en bayağı ve en adi derecede iğrenç ihtirasla-
rın dürtüsüyle sağlanmıştır. Tekil ve bağımsız olarak emek harcayan bireyin, bir
anlamda emeğinin koşullarıyla kaynaşmasına dayalı olarak kazandığı mülkiye-
tin yerini, başkalarının görünürde özgür emeğinin sömürüsüne, yani ücretli
emeğe dayalı kapitalist özel mülkiyet alır.
“Bu dönüşüm süreci eski toplumu tepeden tırnağa yeterince çözdüğü anda,
emekçiler proleterleştiği, onların emek araçları da sermayeleştiği anda, kapitalist
üretim biçimi kendi ayakları üstünde durduğu anda, emeğin daha fazla toplum-
sallaştırılması, toprağın ve öteki üretim araçlarının toplumsal olarak sömürülen,
dolayısıyla ortak nitelikteki üretim araçlarına daha fazla dönüştürülmesi, özel
mülk sahiplerinin de daha fazla mülksüzleştirilmesi, yeni bir biçime bürünür.
Artık mülksüzleştirilecek olan, kendisi için çalışan emekçi değil, birçok emek-
çiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzleştirme, kapitalist üretimin kendi iç yasa-
larının işleyişi, sermayenin merkezileşmesi sonucunda gerçekleşir. Bir kapitalist
daima çok kapitalisti öldürür. Bu merkezileşmeyle, yani çok sayıda kapitalistin
az sayıda kapitalist tarafından mülksüzleştirilmesiyle elele, emek sürecinin koo-
peratif biçimi, bilimin bilinçli teknik uygulanması, toprağın yöntemli işlenmesi,
emek gereçlerinin ancak ortaklaşa kullanılabilen emek gereçlerine dönüşmesi,
tüm üretim araçlarının birleşik, toplumsallaşmış emeğin araçları olarak kullanı-
larak ekonomi yapılması, tüm halkların dünya pazarının ağına alınması ve bu-
nunla birlikte kapitalist düzenin uluslararası niteliği de, giderek artan ölçüde ge-
lişir. Bu dönüşüm sürecinin tüm yararlarına konan ve onları tekeline alan ser-
maye babalarının sayısının giderek azalmasıyla birlikte, sefalet, ezgi, kölelik,
aşağılama ve sömürü büyür. Ama aynı zamanda, sayısal olarak sürekli büyüyen
ve kapitalist üretim sürecinin kendi mekanizmasının disiplinli, birleşik ve örgüt-
lü kıldığı bir sınıf olan işçi sınıfının isyanı da büyür. Sermayenin tekeli, onunla
birlikte ve onun altında doğan ve yeşeren üretim biçimine ayak bağı olur. Üre-
tim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması artık kapitalist ka-
buklarıyla uyumsuz bir noktaya ulaşır. Bu kabuk kırılıp parçalanır. Kapitalist
özel mülkiyetin ölüm çanları çalar. Mülksüzleştiriciler mülksüzleştirilir.”
19
(abç)
Üretim araçlarının üzerinden özel mülkiyetin kaldırılmasıyla kurulan üretim ilişkisi, bir
bi-
çimdir. Bu biçime uygun üretim güçleri düzeyi, makineli üretimdir.
Somuta gelince, üretim güçlerinin çok değişik gelişme düzeyleriyle karşılaşırız. Üretim güç-
lerinin belirli bir minimum’u üzerinde, sözünü ettiğimiz “biçim” yani sosyalist üretim ilişkileri
kurulabilir. Kendisine uygun bir “alt yapı” tam anlamıyla var olmadan da uygulanabilir. Böyle-
19
K. Marks, “Kapitalist Birikimin Tarihsel Eğilimi”, Kapital, c.1.
S
OVYET
T
OPLUMUNUN
T
OPLUMSAL
-S
İYASAL
G
ELİŞİMİ
44
ce, içi çok az dolu bir çadır kurulmuş olur. Doğru yöntemlerle bu çadırın içinin uygun kalaba-
lıkla, hem de daha çabuk dolması sağlanabilir.
Model ile pratik arasında çıkabilecek bu fark, teorik modelin öngördüğü sosyalizmi ayırt
edebilmede her çeşit toplumsallaştırmaya değil, gerçek toplumsallaştırmaya bakmayı gerektirir.
Bu “gerçek”i belirleyen ölçüt ülkenin gelişme düzeyidir: Endüstrileşme düzeyi, bilimsel ve
teknolojik düzey, makineli emeğin kol emeğine üstünlüğü.
1917 öncesi Rusya’sı, endüstrinin gelişme düzeyi açısından orta gelişmiş, ülkenin tümü dü-
şünüldüğünde geri bir ülkeydi. Böyle az gelişmiş bir ülkede proletarya diktatörlüğünün kurul-
ması, Sovyet halkını Marks’ın, Engels’in öngörmediği bir durumla karşı karşıya bırakmıştır.
Sosyalizm aşamasının istediği üretim güçleri düzeyini sağlama.
Sovyetler Birliği’nin karşılaştığı bu özel görevi gözden kaçırmak en kestirme yoldan öznel-
ciliğe (sübjektivizm) ve iradeciliğe (voluntarizm) gider. Devrimden sonra bir kararname ve bi-
raz itiş kakışla özel mülkiyet tüm toplumda kaldırılıp toplumsal mülkiyet, “sosyalist üretim
ilişkileri” getirilebilir. Ama sosyalist üretim ilişkileri, sosyalizme uygun üretim güçleri ile bir-
likte bir anlam taşır. Tersi, Maocuların köy komünleriyle komünizme geçmeleri anlayışı gibi
olur. Ya da örneğin, köyün tek bakkalı da “tekel”dir, çünkü tektir, yüksek fiyat dayatabilir, ama
tekel midir?
Bu nedenle, Sovyet yetkililerinden 1930’lardan bu yana dinlediğimiz şu yanaşım pek bir şey
anlatmaz: Mülkiyet açısından sosyalist değişim tamamlandı, kolhoz mülkiyeti de kalkınca sı-
nıfsız topluma varacağız. Bugün, nüfusun ancak beşte birini kapsayan kolektif çiftlikleri “kal-
dırmak” bir kararname işidir. Ama bu yoldan “kalkan” sınıflar kalkmış olmaz. Sınıfları kaldıra-
bilecek tek güç, bunu sağlayacak üretim güçleri düzeyidir.
Sovyet toplumunun gelişmesine bakarsak, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması, toplumsal
mülkiyetin kurulması, üretim ilişkilerini toplumda var olan üretim güçlerinin ancak bir bölü-
müyle uyumlu duruma getirmiştir. O bölüm de, kapitalist makineli üretimin var olduğu alandır.
Kent ekonomisinin geri kalan bölümü ve kırsal alanlar için toplumsal mülkiyetin kurulması,
üretim güçleriyle üretim ilişkilerinin uyumlu duruma gelmesi anlamına gelmemiştir. Tersine,
üretim ilişkilerinin, üretim güçleri düzeyinden öne geçmesi anlamına gelmiştir. Ve Sovyetler
Birliği için tarihsel sorun üretim ilişkilerini kurmak değil, onun gerçekten var olabileceği üre-
tim güçlerini geliştirmek olmuştur. Toplumsal mülkiyete geçiş, ülke içindeki üretim güçlerinin
gelişme düzeyinin - burada konuştuğumuz anlamıyla - bir sonucu değil, onları geliştirmenin
önkoşulu olmuştur.
Bu biçimsel toplumsallaşmanın endüstrileşme yoluyla gerçek toplumsallaşma durumunu
alması (ki buna rapor nedense “gelişmiş sosyalist toplum” diyor) zaman işidir. Bu alanda “tarih
yapıcı”, “aşamalar kat edici” öznelliklerden sakınmak gerekir.
Rapora egemen anlayışta da, tüm öteki Sovyet ekonomi kitaplarında da Sovyetler Birli-
ği’nde gelişmiş sosyalist toplumun göstergeleri olarak şunlar sayılmaktadır: Verimli bir endüst-
ri, büyük-ölçekli tarım, bilimin giderek daha fazla üretim faktörü olmaya dönüşmesi, nitelikli
işgücü, nitelikli uzmanlar ve menecerler, toplumsal gereksinimlerin çeşitlenmesi, teknolojik
yatırıma ve bilim ve eğitime daha çok kaynak ayrılması, sınıflar arası farkların giderek azalma-
sı. Açıkça görülüyor ki, bu sayılanlar “gelişmiş sosyalist toplum aşaması”nın değil, teorik mo-
deldeki sosyalizmin göstergeleridir. Tüm göstergeler, özünde emeğin biçimsel değil, gerçek
sosyalizasyonunu anlatıyor.
Ülkenin geriliği nedeniyle Sovyetler Birliği proletarya diktatörlüğü altında teoride öngörül-