Mit dünden bugüne gizli dünyanin bilinmeyenleri tuncay özkan



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə11/53
tarix08.03.2018
ölçüsü3,49 Mb.
#30949
növüYazı
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   53


edilir. Yusuf Bey'in M.M Grubuna dahil olan yanıdaki dostu da ağır

yaralanır. Yusuf Bey'in ölüm haberini de Anadolu'ya yine Şeyh Ata Efendi

ulaştırır.

Yusuf Bey'in bu şekilde öldürülüşü, gizli örgütü intikam için biler. Bu

ölüm haberini teşkilatla iyi ilişkiler içindeki Hakimiyeti Milliye

gazetesi "Vatan uğrunda hayatını feda eden şehitin intikamı elbet

alınacaktır" diye verir. Aslında bu bir sinyaldir. Olay, İngilizler ve

onların işbirlikçileri, ajanları ile M.M Grubu arasında bir kan davasına

dönüşür.

Yakalanan katil İngilizlerin araya girmesi ve Yusuf Bey'in kimliği

nedeniyle göstermelik bir duruşma sonucu bırakılmak üzere hazırlanır.

İngilizler bu olay için Babı Ali'ye Yusuf Bey için nerede görülürse

öldürülmesi yolunda Padişah Fermanı bulunduğunu da hatırlatırlar. Damat

Ferit Paşa iktidarı katili serbest bırakacak bir de yargıç ayarlamıştır.

Davanın olacağı gün M.M Grubu, Kuvvacılar ve Çerkeslerden bir grup duruşma

salonunu doldururlar. İngilizler tarafından mahkeme salonunun sarılması ve

asker yığınağı yapılması, işbirlikçilerin ajanlarının koridorları tutması

bu kalabalığı engelleyemez. Ancak İngilizler ve hükümet bir olayın

çıkmasını da beklememektedirler.

Yargılama sonunda karar önceden belirlendiği gibi "Nefsi Müdafaa" olarak

ilan edilir. İşte o anda kıyamet kopar. Salondaki kalabalık hınçla

saldırır. Silahlar patlar. Şah İsmail aldığı kurşunlarla olduğu yere

yıkılır. Kargaşa o düzeydedir ki Şah İsmail'i korumakla görevli İngiliz

askerlerinin dahi yaralanmasına karşın kimin ateş ettiği belirlenemez.

Tutuklamalar, işkenceler de sonucu değiştirmez. Hiç kimse kalabalıktan

ateş edeni ya da edenleri görmemiştir.

Olay böylece M.M Grubu ve Kuvayı Milliye'nin gücünü ve yapabileceklerini

dosta, düşmana gösterdiği bir hareket olarak geçer.

GİZLİ SERVİSLER İÇİN ANKARA DÜZEN ARIYOR

Kendisi de Teşkilat-ı Mahsusa yetiştermesi olan Çerkes Ethem anılarında bu

olayla ilgili olarak şunları söyler:

"Yusuf Bey'e İstanbul'daki ahvalin çok tehlikeli olduğunu ve kendisinden

şüphe edildiği için takip edildiğini bildirmişlerdi. Beni de ikaz

ettiler. Ben de son gidişine mani olmak istedim. Fakat Adapazarı-Bolu

havalisinde vaziyet o kadar vahim idi ki orada taraftar bulmaya mecbur

idik. Yusuf Bey şahsiyeti ile bu çok güç görevi yerine getirmeyi başardı.

Oradan M.M Grubu'nun elemanları ile temas etmek üzere İstanbul'a geçti.

Çok cesur , civanmerd, temiz yürekli bir insandı. Pervasızca vatan hizmet

lerine devam etti. Bunu canı ile ödedi. Tek tesellim, katilinin beraat

ettirilmesine rağmen yiğit hemşehrilerimiz tarafından layıkı gibi

cezalandırılmış olmasıdır. Eğer İstanbul'dakiler bu vazifelerini yerine

getirmemiş olsalardı, ne pahasına olursa olusun kendim gidecek, bu işi

yapacaktım."

Bu olayda da görülmüştür ki Teşkilat-ı Mahsusa bütün bu örgütleri derinden

etkilemiş ve onun yöntemleri ve ilkeleri genel kural olarak

benimsenmiştir. Bu dönem Türk örgütleri Teşkilat-ı Mahsusanın bıraktığı

miras üzerinde yükselirler. Ancak kazanılan başarılar yine de

yetersizdir.

Ankara hükümeti bunlara çeki, düzen vermeden bir başarının olacağını

düşünmemektedir. Grupların çoğu sokak çetelerini andırmaktadır. Mantar

gibi bitip kaybolmaktadırlar. Hepsinin bir dayanışma ruhu ve amacı

vardır. Bunlar çoklukla yerel milis güçler gibi çalışırlar. Bu gruplardan

bazıları da Berzenci Grubu, Muaveneti Bahriye Grubu, İmalatı Harbiye

Grubu, Namık Grubu, Trabzon'da Müfrezei Bahriye Grubu, Fethiye'de Bizci

Grubu olarak adlandırılmışlardır. Ancak aralarında bir koordinasyon kurmak

ve işbirliğini yaygınlaştırmak zordur. Zaten Türkiye Cumhuriyeti

kurulduktan sonra da aynı sıkıntı bugünlere uzanan bir zincir içinde

yaşanmaya devam edecektir.

Bu kaygıları gidermek amacıyla Ankara Hükümeti' nce 7 Haziran 1920' de

kurulan Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü dışında ve onun görev

alanlarının da ötesinde çalışmalar yapan bir ikinci örgüt ise Askeri Polis

Teşkilatı idi.

Grupların ötesinde Askeri Polis Teşkilatı bir istihbarat ve karşı

istihbarat birimi olarak ortaya çıkmıştır. Kuruluş amacı da budur. Üstelik

bunun gelişimi Mustafa Kemal ile Fevzi Paşanın doğrudan kontrolleriyle ve

müdahaleleriyle olmuştur. Amaç dağınıklığı ve başıboşluğu ortadan

kaldırarak çok önemli olan istihbarat çalışmalarını

gerçekleştirebilmektir.

Bu dönemde Atatürk İstanbul' da olup bitenler konusunda kendi özel

ilişkilerini de kullanmış ve İstanbul'u çok sıkı takibe almıştır. Ona

Babıali ve saray çevresinde olup bitenler konusunda Dr. Rasim Ferit Talay

bilgi vermiştir. Hükümet ile ilgili haberler konusunda bir süre için

sonradan Maliye Bakanı olan Nafia Nazırı Ferit Tek'den yararlanılmıştır.

Rasim Ferit Talay saray ile ilgili haberler konusunda Tevfik Paşa'nın oğlu

İsmail Hakkı Bey den de oldukça iyi istihbaratlar toplamıştır. Bu

istihbaratlar Dillizade Murat Bey'in takaları ile ve İnebolu yoluyla

Atatürk'e ulaştırılmıştır.

HABERLEŞME EN ÖNEMLİ SORUN

Ancak asıl sorun bu özel istihbaratların dışında kurulu bulunan gizli

teşkilatların haberleşmesinde ortaya çıkıyordu.

O dönemde Anadolu ile açık veya kapalı telgraf haberleşmesi yapmak

yasaklanmıştı. Haberleşmelerin hepsi sansürden geçirilmiştir. Teşkilatlar

elde ettikleri önemli haberleri Ankara'ya ve özellikle Mustafa Kemal'e

ulaştırmak konusunda büyük sorunlar yaşamışlardır. Örneğin bir haberi

Mustafa Kemal'e ulaştırmak için İstanbul'daki teşkilat kuryeye gerekli

talimatları verir. Bu kurye İnebolu'ya seferler yapan takalarla yola

çıkar. Boğazdaki düşman kontrolünü aşabilirse yoluna devam eder.

İnebolu'ya ulaştığı zaman mektubu İnebolu Komutanına verir. O da bu

mektubu özel bir kurye ile ya da bulabilirse bir telgraf ile Ankara'ya

gönderir. İstanbul'dan görevlendirilen kurye şayet Boğazdaki düşman

kontrolünden sıyrılamazsa geri çevrilir. Bu takdirde motor kaptanı

İnebolu'ya varınca İnebolu Komutanına "Hüsamettin Bey'in size selamı var"

der. Bu şifreli olarak "Ankara'ya haberi getiren kurye kontrolü aşamadı"

anlamına gelir. Bunun üzerine İnebolu Komutanı İstanbul'a bir kurye

gönderir ve teşkilatla temas kurdurur. Aynı kurye yarım kalan işi

tamamlamak üzere mesajı yeniden alır ve yola koyulur. Bu sorunlar yüzünden

bazen bir haberin Ankara'ya ulaştırılması aylar sürer.

Örneğin M.M Grubu, Konya'da isyan hazırlanmakta olduğunu haber almış,

fakat haberi zamanında Mustafa Kemal'e ulaştıramamıştır. Konya İsyanı bu

nedenle Ankara'da büyük bir sorun olmuştur.

Zorluklar nedeniyle özellikle posta idarelerine ve telgrafçılara

teşkilatlanmalarda büyük önem verilmiştir. Ölümü göze alan dönemin

İstanbul Telgraf Müdürü İhsan Pere Bey, sonraları haberleşmeyi sağlıklı

hale getirecek olan gizli bir haberleşme merkezi kurar. Bu merkez çeşitli

üslerde yer değiştirilerek çalıştırılmıştır.

Bu dönemde İstanbul'da bulunan örgütlerin İngilizlere ve diğer ishihbarat

örgütlerine karşı yürütülen mücadeleler sırasında pek çok elemanları

öldürülmüştür.

ESAT TOMRUK NASIL İNGİLİZ KEMAL OLDU

Bu gizli servis çalışmaları Türk edebiyatını da etkilemiş ve İngiliz Kemal

gibi pek çok casusun yaşamı, edebi kahramanlar olarak da bugünlere

gelmiştir. İngiliz Kemal asıl adı Esat Tomruk olan bir Türk casusudur.

Tomruk, o dönem gizli örgütü içinde mücadele veren ajanlardan biridir.

Zekasının parlaklığı, cesareti ve diğer yetenekleriyle teşkilat içinde

sivrilmiştir. Anıları kitap halinde yayınlandıktan sonra bu konuda çok

sayıda film çekilmiştir. Onunla ilgili olarak anılarında Atatürk'ün yakın

arkadaşı Orgeneral Kazım Özalp şunları anlatıyor:

" Yunanlıların İzmir'i ilhak edecekleri haberi üzerine, İngliizlerin

elinde esir iken kaçarak Biga'ya ve oradan Balıkesir'e gelmiş bulunan

İstanbul'lu vatansever genç ve İngiliz Kemal olarak tanınan esas adı Esat

olan elemanımızı kıyafet ve hüvviyet değiştirerek İzmir'e göndermeyi

düşündüm. O da gitmeyi kabul etti. Necati ve Vasıf Bey'lerle beraber benim

odamda toplandık. Kemal'in yanında beraber götüreceği bombaları ve

beyannameleri hazırladık. İngiliz Kemal İzmer'e bir ecnebi gibi girecek,

söylenen ilhak gününden iki gün önce yani 11-12 Ocak gecesi bombaları

uygun gördüğü yere bırakacak, bildirileri şehre dağıtacaktı.

Beyannamelerde İzmir'in ilhakı durumunda Kuvayı Milliye'nin çok şiddetli

icraata geçeceği bildiriliyor,düşman tehdit ediliyordu.

İngiliz Kemal , kendisini tanıtmadan İzmir'e giderek bir ecnebi varyete

kumpanyasında çalışmaya başlamıştı. Bu suretle hüviyetini gizledikten

sonra oradaki adamlarımızla temas etmiş, tam zamanında beyannameleri

dağıtmış ve bomları gereken yerlere koymuştu. Beyannameleri gören

ecnebiler ve Yunanlılar telaşa düşmüşler İzmir'de Kuvayı Milliye'ye mensup

geniş bir teşkilatın gizli faaliyette bulunduğuna kanaat getirerek

araştırmalara girişmişlerdi. Kemal kıyafet değiştirmede o kadar muvaffak

olmuştu ki, dönüşünde kendisini hemen tanıyamadık."

İNGİLİZ KEMAL GÖREV BAŞINDA

Özalp, İngiliz Kemal'in Anzavur isyanı sırasında nasıl kullanıldığını da

şöyle aktarıyor:

"Anzavur'un kuvvetini, vaziyetini ve düşüncesini tam olarak öğrenmek

lazımdı. Bu maksat ile evvelce İzmir'e gitmiş olan İngiliz Kemal'i

Bandırmaya göndermeyi düşündüm. Kemal hemen kabul etti. Kıyafet

değiştirerek Amerikan mümesssili sıfatıyla Anzavur ile görüşecek, şakinin

ecnebilerle münasebet derecesini, nelere ihtiyaç duyduğunu ve Kuvayı

Milliye aleyhine olan düşüncelerini anlayacaktı. Kemal, Bandırma'ya

varınca artık sahildeki Amerikan gemisinden çıkmış olan Mr. Düri idi. Mr.

Düri bir Rumun evinde tenezzülen misafir kalarak büyük ikram gördü.

Mr. Düri bundan sonra rolünü mükemmelen oynuyordu. Rumların kilisede

Yunanlıların ile Anzavur'un muvaffakiyetleri için yaptıkları ayinde hazır

bulunuyor ve duadan sonra bir de Rum tercüman bularak onun aracılığı ile

Anzavur Paşayı ziyaret ederek bir görüşme istiyordu. Anzavur bizim

Amerika mümessilini kapıda karşıladı. Mr. Düri ( İngiliz Kemal ) bir

merasim kıtası ile selamlanarak içeri giriyor ve görüşmeye başlıyordu.

Anzavur, kendi kuvvetinin çokluğundan, teşkilatının kuvvetinden ve bir

haftaya kadar Kuvayı Milliyeyi imha edip ileri gelenlerini kendilerine

teslim edeceğinden bahsediyor, İngiliz tayyarelerinin kendisine

yardımının faydalı olacağını söylüyor ve fakat harekatı tamamiyle sona

erdirmek için , elli bin İngiliz lirasına ihtiyacı bulunduğu ilave etmek

fırsatını kaçırmıyordu. Ayrıca Bandırma'daki teşkilatı tamamladıktan

sonra 5 güne kadar bir kolun Gönen-Balya üzerinden Balıkesir yönüne,

diğer bir kolun Susırlık üzerinden Balıkesir üzerine, üçüncü bir kolun da

Kirmaslı üzerinden Bursa'ya sevkedileceğini beyan ediyordu. Bizim Amerika

mümessili, Anzavur'un istediklerini not defterine kaydederek, bir iki güne

kadar mutlaka temin edeceğini beyan etti. Anzavur'a mümkün olduğu kadar

süratli hareket etmesini ve Kuvayı Milliye yöneticilerinin kaçmalarına

meydan bırakılmamasını, Hırıstiyanlara karşı iyi muamele yapılmasını,

yağmacılık yapılmamasını tavsiye ederek veda etti.

Bana ani olarak bir haber getirdiler: "Amerikalı Mr. Düri, Bandırma'dan

telgrafla, makina başında benimle görüşmek istiyordu"

İngiliz Kemal'in elde ettiği bilgileri derhal makina başında telgrafla

vermeye cesaret edecek kadar müsait bir vaziyette olacağını,

hasımlarımızın bu derece gaflet içinde bulunacaklarını zannetmiyordum.

Meğer bizim Amerika mümessili, kendisine ait olarak İzmir'e gönderilen bir

evrak paketinin kayıp olduğunu, bunun yolda treni tetkik eden şahıslar

tarafından alınmış olması ihtimali bulunduğunu, bunun içinde izahat almak

üzere Balıkesir'deki komutanı makine başına çağırarak kendisiyle muhabere

edeceğini ve bu arada Anzavur Ahmet Paşa ve maiyetinin, halka ve askere

iyi muamele ettiğini tebliğ edeceğini söylemiş. Bu suretle bana derhal

malümat vermek yolunu bulmuştu.

Kemal'i telgrafhaneden çıktıktan sonra tanımışlar. Fakat becerikli genç,

yakayı kurtarıp Balıkesir'e dönmeye muvaffak oldu. Anzavur küstah bir

cahildi. Bu arada tasarladığı planı bildiren kendi el yazısıyla yazdığı

bir mektubu elimize geçmişti."
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ASKERİ POLİS TEŞKİLATI (18 TEMMUZ 1920):

ANKARA'DA DEVLET ŞAŞKIN; CASUSLAR ORDUYA BİLE SIZDI

Örgütler arasındaki dağınıklık ve istenilen şeylerin tam olarak

yapılamaması, Ankara hükümetini tedirgin etmektedir. Bu örgütler arasında

tam anlamıyla benimseyebilecekleri birtanesi yoktur. Düşman istihbarat

birimleri Anadoluda her türlü yalanı , parayı ve gücü kullanarak halkı

Ankara hükümetine karşı kışkırtmaya çabalarken bir gizli servisin yokluğu

büyük açık yaratmaktadır. Bu sırada ordunun içine de sızan ajanlar

propagandalarıyla savaş gücünün ortadan kaldırılması için yoğun çaba

göstermektedir.

Kurulacak yeni bir teşkilat ile casusların faaliyetlerinin izlenmesi,

bunların etkisiz kılınmasının sağlanması ve propagandalarına karşı

durulması amaç-lanmaktadır. Milli Mücadele aleyhine çalışan Türk ve

azınlıklar saptanacaktır. Ayrıca düşman bölgeleri hakkında casuslar

aracılığıyla bilgi toplanacaktır. Diğer örgütlerden gelen istihbaratların

Genelkurmayca da yeterli bulunmaması da bu teşkilatın oluşturulmasında

etkendir. Güçlü bir istihbarat örgütünün varlığına duyulan ihtiyaç her

kesimde dile getirilmektedir.

Kuvayı Milliye Hareketi bu istihbarat açığını kapatmak ve gelen istekleri

karşılayacak bir örgüt oluşturulması için çalışmalara başlanır. Bunların

sonucunda askeri ağırlıklı bir örgüt kurulur. Resmi yazışmalarda

oluşturulan örgüt (P) teşkilatı diye adlandırılır.

18 Temmuz 1920 de Fevzi Çakmak Paşa teşkilatını artık kurdurmuştur. Bu

teşkilat tamamen asker üyelerden oluşur. Aynı dönemde faaliyetlerini

sürdüren diğer gruplara hiç karışılmadan faaliyetler sürdürülür.

Fevzi Çakmak Paşa Askeri Polis Teşkilatının çalışmalarıyla ilgili olarak

şu açıklamaları yapar:

" Bugün biliyorsunuz ki düşmanlarımız memleketi ve orduyu yıkmak için bir

takım adamları memleketimize sokuyorlar. Bunların iki görevi vardır.

Birincisi ; ordunun kuvvet ve durumunu ve mümkün olduğu kadar en gizli

noktalara girerek ordunun yapacağı harekat hakkında en gizli noktalara

girerek bilgi toplamak ve aldıkları bilgileri düşmana vermektir. Buna

casusluk teşkilatı derler ki her yerde ve her zaman uygulanan bir

usuldür. Bu düşman harekatına karşı onu men edecek, yok edecek,

engelleyecek teşkilata da bizim sahip olmamız gereklidir. İşte Askeri

Polis Teşkilatı düşmanın bizim içimizde yaptığı teşkilatı yokedecek bir

teşkilattır.

İkincisi ; üzülerek belirteyim ki bazı ahlak düşkünü adamları düşman

parayla tutarak ordumuzun içerisine gönderiyorlar. Ordumuzun gerek

subaylarını, gerekse erlerini bir takım sözlerle zehirliyorlar. Bu yolla

bir çok fenalıklar meydana geliyor. bu adamların bir çokları yakalanarak

İstiklal Mahkemelerine gönderildiler ve cezalarını gördüler. Başta orduda

görülen disiplinsizlik ve gevşeklik ortadan kalktı. Bu ancak orduya

girmek isteyen bu gibi zararlı unsurların ortadan kaldırılmasıyla mümkün

olmuştur."

Ancak teşkilatla ilgili pek çok soru işareti kafalarda dolaşmaktadır.

"Acaba bu teşkilat ordu içi bir istihbarat birimi midir?"

MUSTAFA KEMAL'İN İTİRAFI :" İZLETİRİM VE YÜCE DİVANA DA VERİRİM"

Bu sorunun yanıtını yine Fevzi Paşa şöyle verir:

"Teşkilat ordu içindeki casusluk teşkilatı değildir.Orduya düşmanların

sevkedeceği casusluğa karşı bir teşkilattır."

Bazı çevreler yine de tatmin olmaz ve teşkilatın kaldırılmasını

savunurlar. Fevzi Paşa buna karşı şu açıklamayı yapar:

" Bu teşkilatı kaldıracak olursak bugünkü durumda ordumuza dışardan

geleçek mikroplara karşı koyamayız. Askeri Polis Teşkilatı mikropları

önleyecek bir araçtır."

Teşkilat Başkanlığına Binbaşı İsmail Hakkı Bey getirilir. Bu dönemde

düşmanın halk içindeki propagandası o kadar etkili olmuştur ki, bir

zamanlar Teşkilat-ı Mahsusa'nın Araplar arasında Alman askerlerini

islamın koruyucusu ve halife ordusu olarak gösterme propagandaları, şimdi

Anadolu'da Türklere karşı kullanılan bir silah olur. Ve malesef İngilizler

bu yöntemlerinde İstanbul hükümetinin de desteğiyle başarılı olurlar.

Halkın bir kısmı düşman askerlerini halife ordusu sayar ve Kuvayı

Milliye'nin karşısında yeralır. Sahipsizlik ve cehalet ile İstanbul'da

padişah ve düşmanla işbirliği içindeki bazı din adamları bu propagandanın

tutmasında etkilidirler.

Bu sırada ortaya çıkan Askeri Polis Teşkilatı ordu istihbaratı olarak bir

anda bütün yurda yayılır. Önce Batı cephesinden başlayan örgütlenme hemen

hemen bütün illlerde gerçekleştirilir. Teşkilat kısa zamanda bir anda

büyür. O kadar büyür ki hemen her konuda inceleme yapmaya, raporlar

hazırlamaya başlar. Hatta görev sınırlarının ötesine geçen teşkilat, Fevzi

Çakmak Paşa ile o dönemde Mustafa Kemal'in şüphelendiği ya da muhalifi

olabilecek askeri ve sivil üst düzey yöneticilerin ev ve telefonlarının

izlenmesi ve dinlenmesine, kendilerinin takibine de girişir. Ancak TBMM

üyelerinin bu kapsama alınması bir anda ortalığı karıştırır.

Askeri Polis Teşkilatının bu faaliyetleri TBMM gündemine getirilir.

Teşkilatın Eskişehir'de Hakkı Behiç Bey''i izlemesi, bölgede temaslarda

bulunan Diyarbakır mebusu Hacı Şükrü Bey''in Çerkes Etem ve ekibiyle

temaslarının kontrolü açılan tartışmada, olayı büyütür.

Hacı Şükrü Bey yaptığı geziyi, Askeri Polis Teşkilatı'nın kendilerini

izlemesini anlatarak TBMM kürsüsünde şunları dile getirir:

" Efendiler ben sözüme son vermeden heyeti umumiyenizden rica ediyorum,

benim hakkımda ufak bir cürüm isnadı vaki ise, yapmış olduğunuz Hıyaneti

Vataniye Kanunu ile beni idam etmenizi hasseten istirham ediyorum. Eğer

cürüm varsa tahkikat icra edeceksiniz ve beni bu Millet Meclisinin

kapısının önünde asacaksınız."

Bu konuşmaya yanıtı Mustafa Kemal Paşa verir. Mustafa Kemal yaptığı

konuşmada şunları söyler:

" Hakkı Behiç Bey kardeşimizin (P) teşkilatı tarafından takip olunduğunu


Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə