Mit dünden bugüne gizli dünyanin bilinmeyenleri tuncay özkan



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə7/53
tarix08.03.2018
ölçüsü3,49 Mb.
#30949
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   53


Bu Teşkilat-ı Mahsusa'nın yenilgiyi kabullenip yeni bir şekil almasını

sağlama toplantısı olarak özetlenebilir.

Enver Paşa, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Sadrazam Talat Paşa, iaşe Nazırı

Kara Kemal Bey (Küçük Efendi), Hüsamettin Bey toplantıya katılanlardır.

Enver Paşa, Hüsamettin Bey'e Teşkilat-ı Mahsusa'yı bundan sonra kendisinin

yöneteceğini bildirir. Çünkü Cemal ve Talat Paşalarla birlikte ülkeyi

terkedeceklerdir. Yoksa yakalanıp ağır muamele göreceklerini, hatta

düşmanlarınca ortadan kaldırılacaklarını bile düşünmektedirler. Enver Paşa

Hüsamettin Ertür'ü göstererek şunları söyler:

TEŞKİLAT-I MAHSUSA AD DEĞİŞTİRİYOR

" Teşkilat-ı Mahsusa'ya bundan sonra sen siyaset edeceksin. Senden ve

hizmetlerinden memnunum. Osmanlı Devleti herşeyden evvel bizi

isteyecektir. Yalnız onlar teşkilatımızı, adamlarımızı, hepsinin üstünde

de ideallerimizi anlamayacaklardır. Bizim tek tesellimiz budur. Teşkilat-ı

Mahsusa'yı resmen lağvedeceksiniz. Fakat hakikatte bu teşkilat asla

ortadan kalkmayacaktır. Bu, galip devletlere karşı böyle olacak. Ahmet

İzzet Paşa ile konuştuk, sana lazım gelen bütün yardımı yapacaklar.

Mestureden para da verecekler. Misafiranı islamiye namı altında

İstanbul'da topladığımız mücahitlerin hepsi gidene kadar iaşe

edilmelidirler. Ayrıca bunların salimen memleketlerine firarını temin

etmelisin. Bu konuda Almanlar bir denizaltı sağlayacaklar. Teşkilat-ı

Mahsusanın bundan sonraki ismi Umum Alemi İslam İhtilal Teşkilatı

olacaktır. Muhaberelerimiz hep bu titr üzerine cereyan edecektir. Siz

Türkiye'de bu teşkilatın İstanbul şubesi reisisiniz. Yakında bu Teşkilatın

heyeti merkeziyesi Berlin'de toplanacaktır. Bu heyetin isimlerini size

veriyorum. Bunlar Talat Paşa, Doktor Bahaeddin Şakir (1914 yılında

Teşkilat-ı Mahsusa'nın politik bölümünün şefliğini yapmıştır. Savaş

sonrasında Berlin'e kaçmıştır. Ermeniler tarafından öldürülmüştür.) ve

Doktor Nazım Bey'lerdir. Teşkilatı da ben kurmuş bulunuyorum. Allah

yardımcınız olsun."

Bu konuşmadan 3-4 gün sonra 15 Kasım 1918 gecesi boğazda bekleyen U-67 kod

numaralı bir Alman denizaltısıyla Enver, Cemal, Talat Paşalar ülkeden

kaçarlar. Kaçış olayını İngiliz ve İtalyan gizli servislerinin çok iyi bir

şekilde izledikleri sonradan ortaya çıkan belgelerden anlaşılmaktadır.

Talat Paşa kabinesi otomatikman düşer ve yeni hükümet kurulur. Enver

Paşa'nın kurulduğunu söylediği örgütün herhangi bir çalışması olmamıştır.

TEŞKİLAT-I MAHSUSA NASIL KAPATILDI

Harbiye Nazırı Müşir Ahmet İzzet Paşa savaşın galiplerinin, özellikle

İngiltere'nin büyük baskıları sonucunda çağırdığı Hüsamettin Ertürk'e,

Teşkilat-ı Mahsusa'nın lağvedilmesi için emir verir. İngilizler

kendilerine karşı büyük mücadele veren Osmanlı gizli servisiyle, bir daha

uğraşmak istememektedir. Bundan sonra da bütün Türkiye'de büyük bir

ittihatçı avı başlar. Bu avda Ermeniler kendilerine karşı toplu katliam

yaptırdıkları iddiasıyla ittihatçıların peşindeki en önemli güçlerden

birini oluştururlar. Ermeni terörü başlamıştır. Ermeniler, kurdukları

intikam birlikleriyle ittihatçı liderlere karşı suikastler düzenlerler.

Gelen yoğun baskılar üzerine teşkilat hakkında Osmanlı Meclisi Mebusanı

soruşturma açar. Dağılmaktan başka çare yoktur. Bu dağılış daha önceden

planlanan şekilde olmaz. Bir panik sözkonusudur.

Dağıtılan teşkilatın yerini küçük bölgesel gruplar alır. Bu örgütler

İstanbul ve çevresinde ordu depolarındaki silahları itilaf devletlerinin

askerlerinden kaçırırlar. Kendilerine karşı devam eden kampanyalara

direnmeye çalışacaklardır. Bu silahlar önce bir bireysel savunma aracı

olurlar. Ancak daha sonra Anadolu'ya sevkedilmeye başlanırlar. Düşmana

karşı ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk kıvılcımları görülmektedir.

Bu sırada, Teşkilatın liderlerinden Eşref Sencer Bey 1917'de, Emir

Abdullah'ın kuvvetlerince Yemen'de ele geçirilmiş ve İngilizlere teslim

edilmiştir. Onlar da Eşref Bey''i Malta'ya götürmüşlerdir. Esareti 17

Aralık 1919'a kadar devam eder. Malta sürgününün ardından kendisini

150'lilikler listesinde bulan Eşref Bey şaşkındır.

ENVERCİLER VE KEMALİST CASUSLAR

Teşkilat-ı Mahsusa'nın önde gelenleri arasında bir bölünme yaşanmaktadır.

Herkes bu dönem içinde ülkenin kurtuluşunda kendi düşüncesinin

etkisindedir. Sencer'in kardeşleri Çerkes Ethem'e yardımcı olurken,

Hüsamettin Ertürk ve arkadaşları Mustafa Kemal'den yanadır. Eşref

Sencer'in kardeşi Hacı Sami, daha sonra dönmek üzere Enver Paşa'yı

Kafkaslara geçmeye zorlayanlar arasında yer almıştır. Sami, Enver Paşaya

Kafkaslardaki Teşkilat-ı Mahsusa örgütlenmesini kullanarak ayakta kalmayı,

daha sonra Anadolu'ya geçerek yönetime el koymayı önermiş ve Enver

Paşa'yı etkilemiştir.

Bu casus ailesinin bütün bu faaliyetleri onları, Ulusal Kurtuluş Savaşına

karşı direnenlerin yeraldığı ve yurda girişlerinin yasaklandığı veya

sürgüne gönderildiği 150'likler listesine sokmuştur. Listenin Çerkes Ethem

ve Avanesi bölümünde 60. sırada Eşref Kuşçubaşı, 61. sırada ise yine

Teşkilat-ı Mahsusa'cı olan kardeşi Hacı Sami Salih vardır. Kazım Karabekir

Paşa, Hacı Salih için anılarında Enver Paşa'yı Kafkaslara götürüp oradan

tekrar Türkiye'ye dönme konusunda ikna eden adam olarak sözetmektedir.

Bunu macera olarak değerlendiren Karabekir, Hacı Sami'nin Teşkilat-ı

Mahsusa'nın Kafkasya'daki örgütlü gücünü abartarak Enver Paşa'yı ikna

ettiğini de ima etmektedir.

Enver Paşa'nın ölümü üzerine Türkiye'ye dönmek isteyen Hacı Sami onay

alamamıştır. Gizlice Türkiye'ye dönen Hacı Sami o sıralar sıkça Türkiye'ye

gönderilen suikastçılardan biri olarak değerlendirilmiş ve Kuşadası

civarında bir pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Hacı Sami o dönem bilinen

adıyla Kuşçubaşızade Hacı Selim Sami, 1927 yılında öldürüldüğü güne kadar

hızlı bir Teşkilat-ı Mahsusacı olarak kalmıştır. Sami, Teşkilat-ı

Mahsusa'nın ajanı olarak ilk önce Hindistan'a gönderilmiş oradan da, Orta

Asya ve Çin'e geçmiş savaş yılları boyunca Pan Türkizm ve Pan İslamizm

savunucusu ve propagandacısı olarak çalışmıştır. Savaş sonrasında Enver

Paşa ile biraraya gelince Batum Konferansı konusunda onun aklını çelen ve

Anadolu üzerinde düşünmesini sağlayan kişi Hacı Sami olmuştur. Enver

Paşa'nın Türkmenistan'da Kızıl Ordu makinalılarına karşı giriştiği

süvari kılıçlı saldırıdaki trajik ölümünün ardından Kızıl Orduya karşı

mücadelesini sürdürmüştür. Enver Paşa öldükten sonra İstanbul'daki Fransız

haberalma kaynakları "Enver Paşa, Doğu Buhara'nın Balçivan'da bulunan

Çağatay bölgesinde gömüldü. Onun mezarlığı asi müslümanların ziyaret

yeri olup Kızıl Ordu ile savaşacak her birlik herşeyden önce onun

mezarını ziyaret ederek onun huzurunda İslamcılığı korumak için

savaşacaklarına söz verdi" diye rapor düzenlemişlerdir. İşte bu ortamdan

yararlanan Hacı Sami uzun süre bölgede mücadele eder. Ancak daha sonra

Afganistan'a çekilmek durumunda kalır. Ardından da başlarına gelenlerden

sorumlu tuttuğu Mustafa Kemal'e karşı, gerilla savaşı düzenlemek için

Anadolu'ya geçtiğinde, ölüm onun için kaçınılmaz olmuştur.

HAİN DAMGASI YİYEN GİZLİ SERVİS ELEMANLARI

Eşref Sencer (Kuşçubaşı) yıllar sonra Teşkilat-ı Mahsusa'yı araştıran ve

üzerine bir kitap yazan İngiliz Philip H. Stoddard'a Malta'dan sonra

yaşadıklarını şöyle anlatmıştır:

"Milli Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak Paşa'ya

uzun mücadelelerden sonra ulaşabildim. Paşa beni temize çıkarttı ve 'Ya

birisi size karşı kin besliyor, ya da Ankara Hükümetine karşı Padişah

yanlısı olarak çalışan bir başka Çerkes ile karıştırılmış olacaksınız'

dedi."

Eşref Bey anlatımlarında daha sonra İzmir'de Teşkilat-ı Mahsusa'nın

elemanı olan eski arkadaşlarını toplayarak yeni bir grup oluşturduklarını,

bu grubun görevinin Yunanlılara karşı yürütülen mücadelede silah, para ve

eleman toplamak olduğunu belirtir. Eşref Bey, Ali Fuat Cebesoy

komutasındaki Geyve cephesinde görev yapar. Daha sonra da Adapazarı ve

yöresi Kuvayı Milliye komutanı olur. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında ise

çiftliğine çekilir. Babasına Sultan Abdülhamit tarafından verilen bu

çiftlikte anılarını yazan Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu lideri o günlerdeki

yaşantısını 1957 de şöyle anlatmıştır:

"Durmadan çalıştım... bu işe gönül verimiştim, mantık ne derse desin. Hiç

bir zaman filozof veya siyasetçi olmadım. Bu işten iyi dostlar, yara

izleri, kalça çıkığı, bir kaç madalya ve memleketim için çok iyi

dövüştüğümü bilmenin verdiği tatmin dışında hiç bir şey elde etmedim.

Lawrence ile Arap Yarımadası'nda adeta kovalamaca oynar gibi çalıştıktan

sonra Hayber'de, İngiliz, Hicaz kuvvetlerinin pususuna ve o günlerde

dokuz cephedeki harbin en dikkate değer hadisesi telakki edilen

Hicaz'daki, ağır yaralı İngilizlerin eline düşmüş, daha sonra Ürdün Kralı

olan, asi Mekke Emiri Şerif Hüseyin Paşa'nın ortanca oğlu Emir Abdullah'a

teslim edilerek, Mısır'a oradan da Malta'ya gönderilmiştim. Mütarekenin

imzasından sonra İngilizler bizi serbest bırakma kararı alınca şahsen

dostluk kurduğum ve babası bizim cedlerimizle Kırım'da Ruslara karşı

harbetmiş olan Malta Adası Kumandanı Mareşal Mitven, İstanbul'a gitmememi,

çünkü iktidardaki Damat Ferit Paşa'nın beni tevkif ettireceğini gizlice

haber vermişti. Fakat İntellicens Servis kımıldamaya başlayan Anadolu'ya

geçerek hizmetlerime mani olmak için, benim muhakkak İstanbul'a sevkimde

ve resmi hükümet makamlarına teslimimde ısrar etmişti. Bizi getiren

İngiliz harp gemisinden 17 Aralık 1919 çarşamba gecesi, ertesi sabah ele

geçmemek için buz gibi suda yüzerek Salacak kıyısına çıkmış, bir balıkçı

kulübesine sığınarak Maltepe'de İhtiyat Zabitleri Talim Mektebi Kumandanı

Yenibahçeli Şükrü Oğuz'a haber göndermiş, onun gönderdiği bir yük

arabasının içine gizlenerek kendisine iltihak etmiştim. İlk Karakol

Cemiyeti ve M.M Grubu nüvesini böylece kurmuş göz doktoru Esad Paşa'nın

Kısıklı arkasında, Libadi'deki çiftliğini kendimize karargah yapmıştık.

Rauf Bey, Kara Vasıf Bey, Müstahkem Mevki Kumandanı Galatalı Miralay Şevki

Bey, Harbiye Nezareti Başyaveri Salih Omurtak burada ve Üsküdar'daki

Özbekler Tekkesinde toplanırdık. İstanbul yakası bizler için

tehlikeliydi."

SÜLEYMAN ASKERİ NEDEN KENDİNİ ÖLDÜRDÜ

Diğer Teşkilat-ı Mahsusa'cı lider Süleyman Askeri Bey ise Irak'da yaptığı

çalışmalar sırasında intihar etmiştir. Süleyman Askeri inanmış ve inancına

kendini adamış bir insandır. Kahramanlığı destansı bir yan taşır. Irak ve

havalisi Genel Komutanlığına 20 Aralık 1914'de gelen Süleyman Askeri 2

Ocak 1915'de görevi Cavit Paşa'dan devralır. 20 Ocak 1915 günü yapılan

Birinci Rota çatışmalarında yaralanır. Süleyman Askeri İstanbul'dan

bölgeye bir de gönüllüler taburu getirmiştir. Osmancık taburu olarak

adlandırılan bu tabur ile ayrıca İstanbul İtfaiye Alayını da Irak

cephesine sürmüştür. Askeri bu yaralanma olayının ardından 11-14 Nisan

1915 günleri arasında devam eden Şuayyibe Meydan Savaşı sırasında yeniden

yaralanır. Bu sırada Türk birlikleri yenilmiştir. Bu yenilgiyi

hazmedemeyen yaralı Süleyman Askeri 14 Nisan 1915'de kendi tabancasıyla

canına kıyar. Aynı cephede 1916-1917 yıllarında yine iki ünlü Türk

istihbaratçı görülür. Bunlar istihbarat organizasyonları ile dikkat çeken

ve daha sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın kahramanları arasında yer alan

Kazım Karabekir Paşa ile Galatalı Şevket Bey'dir.

Teşkilat yeni yapılanmalar ve yeni adlarla istihbarat çalışmalarına devam

etmektedir. Ancak artık o büyük yapı, yerini küçük örgütlenmelere

bırakmıştır. Bir merkezi otorite yoktur. Gelir kaynakları bitmiştir.

Yapılanlar vatan için ölümü göze alan insanların düşmana karşı direnişidir

Üstelik bu direniş sırasında düşmanla hareket eden bir de Osmanlı

Hükümeti ve Hilafeti vardır.

İKİNCİ BÖLÜM-

KARAKOL ÖRGÜTÜ (5.2.1919):

TEŞKİLAT-I MAHSUSACI AVI BAŞLIYOR

1918 Türkler için kara bir yıl olur. İstanbul ve Anadolu'nun büyük kısmı

artık işgal altındadır. Birinci Dünya Savaşı'ndan Arap Yarımadası'nı,

Afrika'daki topraklarını kaybederek çıkan, buna karşın Çanakkale'de ve

diğer cephelerde düşmanı durdurabilen Türk askeri, 30 Ekim 1918 de

imzalanan Mondros Mütarekesi ile canıyla koruduğu yerleri, masa başında,

Türk'ü parçalayarak yutmak isteyen düşmana bırakmak zorunda kalmıştır.

Oysa Çanakkale ve özellikle Gelibolu savaşlarında Teşkilat-ı Mahsusa son

derece başarılı çalışmalarda bulunmuş ve Selanik'deki bir Teşkilat-ı

Mahsusa elemanı İngiliz ve Fransızların Kumkale ve Seddülbahir'e

yapacakları çıkarma hareketlerini teferruatına kadar öğrenmiştir.

Çanakkale Savaşlarında istihbarat çok önemli bir yer tutmuştur. Bu konuda

İngiliz Intelligence servisin şeflerinden General George Aston şunları

dile getirir:

"Sır saklayamamak ve süratle hareket edememek Çanakkale'de mağlubiyetimize

sebep olmuştur. Çanakkale'ye hem karadan, hem de denizden aynı zamanda

taarruz edilmesi gerektiğine inanıyordum. Böyle bir hareketin başarılı

olması için iki şart vardı: gizlilik ve çabukluk. Fakat savaşta gizliliği

sağlayacak hiç bir şey yapılmadı. Nara'ya yapılacak taarruz adeta davul

zurna ile ilan edildi. Sonra Mısır'daki limanlardan gemilere malzeme ve

mühimmat yüklenip getirilmesi haftalarca sürdü. Alman Generali Liman Von

Sanders bu gecikmeden faydalandı. Gizliliğe riayet edilmemesi 113 bin

kişinin hayatına maloldu. Buna karşın geri çekilişte gizlilik ve

sükunete uyulduğu için tek kayıp vermedik."

Düşman gemileri 13 Kasım 1918 de artık İstanbul limanlarında demirlemiş

durumdadır. 15 Mayıs 1919 da düşman İzmir'dedir. Halk bıkkın, yılgın,

kararsız, Osmanlı saltanatı aciz, belki ondan da vahimi düşman ile anlaşma

yollarını aramaktadır. Açlık, yoksulluk, ölüm kara bir bulut gibi bütün

Anadolu'nun üzerinde çöreklenmiş kalmıştır. Özgürlük yanında mandayı

isteyenler; dönemin bir büyük ülkesinin kanatları altında durmaktan başka

çare olmadığını savunanlar vardır.

GİZLİ SERVİS UYANIYOR

İngilizler ile onları destekleyen veya onların desteklediği gizli

servisler askerlerinin gidemediği yerlerde, İstanbul merkezli bir harekat

ile Anadolu'da Osmanlı'dan kalan her karış toprak parçasında, bir işgal

ve nüfuz kavgasına girişmişlerdir. İttihatçı ve Teşkilat-ı Mahsusacı avı

başlatılmıştır.

Türk kurum, kuruluşları işletilemez hale getirilmiştir. Mondros

Mütarekesi'nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918 den itibaren itilaf

devletleri ülkenin hemen her yerini işgal etmişlerdir. Türk ordusunun

kuruluş kadroları dahi küçültülmüştür. Mütareke ile ordunun elinden 1098

ağır top, 606 sahra topu, 667 bin 983 piyade tüfeği, 3118 ağır makinalı

tüfek ve benzeri araç alınmıştır.

Korunmak gerekmektedir. Çareyi İttihatçılar ile Teşkilat-ı Mahsusa'cılar

birlikte bulurlar. Ortak düşmana karşı ortak mücadele verilecektir.

Teşkilat-ı Mahsusa'nın son başkanı Hüsamettin Ertürk'ün de içinde

bulunduğu yeni bir örgüt kurulacaktır. Örgütün kuruluşundan ülkeden kaçan

Enver, Cemal ve Talat Paşalar haberdardır. Talat Paşa'nın oluruyla

İttihatçıların ünlü iaşe nazırı Kara Kemal ile Kurmay Albay Kara Vasıf Bey

ilk görüşmeleri yaparlar. Daha sonra yeni örgütün kurulması için yapılan

çalışmalarda bir öncü daha belirlenir. Bu kişi Karadeniz Boğaz Kumandanı

Galatalı Şevket Bey'dir.

YENİ GİZLİ SERVİSİN ADI: KARAKOL

Yeni örgütün kuruluş toplantısı 5 Şubat 1919 tarihinde Avukat Refik İsmail

Bey'in Sultanhamam'daki yazıhanesinde yapılır. Toplantıda Galatalı Şevket

Bey örgütün başkanlığına seçilir. Örgütün adı Baha Sait Bey'in isteği

üzerine Kara Vasıf Bey ile Kara Kemal Bey'lerin adlarından esinlenilerek

KARAKOL olarak belirlenir. Ancak bir başka iddiaya göre de örgütün

kurulması daha öncelere dayanır. Bu tezi savunanların verdikleri tarih

ise Ekim 1918'dir. İki tez arasında adlar ve kuruluş öyküsü açısından bir

farklılık olmamakla birlikte tarih konusunda bir çatışma söz konusudur.

Örgüt öncelikle İttihatçılara ve Teşkilat-ı Mahsusa'cılara karşı girişilen

saldırılara karşı koyacaktır.

Ancak daha sonra bu yapılanma giderek genişler. Bireysel savunmanın yerini

Anadolu'nun düşmandan kurtarılması için genel bir karşı koyuş alır.

Burada örgüt, Karadeniz kıyıları, Ege ve Doğu Anadolu'da güçlü bir şekilde

örgütlenir. Bu örgütlenme adeta İttihatçıların yeni bir yapılanmasıdır.

İstanbul ve Anadolu'da halk üzerinde yapılan çalışmalarda, işgal

kuvvetlerine karşı konulması gerektiği vurgulanır.

Türk kökenli en büyük istihbarat gücü olan Karakol Örgütü'nün kuruluş

şeması ve yöneticileri şöyledir:

Kurucusu ve Başkanı Albay Kara Vasıf.

Yönetim Kurulu Üyeleri: Albay Galatalı Şevket, Yarbay Kemalettin Sami

Gökçe, Yarbay Edip Servet Tör, Baha Sait, Kara Kemal, Binbaşı Ali Rıza,

Binbaşı Ali Çetinkaya, Avukat Refik İsmail, Çerkes Reşit, Muhiddin Bey,

Sudi Bey, Yüzbaşı Baki, Binbaşı Hüseyin Kadri, Albay Arif Hikmet, Arif Bey

(Mebus), Binbaşı Tolçalı Süleyman, Binbaşı Üsküdarlı İhsan, Ahmet Hilmi

Bey, Binbaşı Çolak İbrahim, Binbaşı Cemal Karabekir, Binbaşı Naim Cevat,

Albay Ömer Lütfi.

Üsküdar Grubu Başkanı Yenibahçeli Şükrü Oğuz, Üsküdar Grubu Üyesi Yarbay

Mustafa Muğlalı, Topkapı Grubu Başkanı Yarbay Hüsamettin Ertürk

(Sonra Albay), İslam Kadınlar Birliği Başkanı Naciye Faham Hanım.

Başlıca Müfrezeler ve Önde Gelen Adlar: Yahya Kaptan, Küçük Arslan, Büyük

Arslan, İpsiz Recep, Bulgar Sadık, Dayko, Yüzbaşı Nail, Yalovalı İbo,

Gebzeli Rifat Kaptan, Kuşçubaşı Eşref, Demir Hulisi Bey, Üsküdar Jandarma

Tabur Kumandanı Binbaşı Remzi, Gebze Jandarma Kumandanı Nail, Kartal

Jandarma Kumandanı İzzet, İzmit Jandarma Kumandanı Kerim, Maltepe Atış

Okulu Öğretmenleri Yüzbaşı Fehmi ve Hulusi, Osman Kaptan, Adapazarı'ndan

Yüzbaşı Ramiz, Yüzbaşı Hopalı Rauf, Doktor Trabzonlu Raik, Meto Hüseyin,

Mehmet Bey, Kadıköy Mıntıka Kumandanı Kıdemli Yüzbaşı Dayı Mesut, Şile

Mıntıka Kumandanı Yusuf Ziya Bey, Kartal Mıntıka Kumandanı İhsan Bey,

Beykoz Mıntıka Kumandanı Murat Bey.

GİZLİ SERVİS DESTEKLİ AÇIK HAVA MİTİNGİ

15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunanlılar tarafından işgaline karşı

İstanbul'da Karakol Cemiyeti ile Türk Ocağı'nın birlikte organize
Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə