Müddessir sûresi 46-48.ÂYetler


ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ



Yüklə 190,38 Kb.
səhifə2/3
tarix25.06.2018
ölçüsü190,38 Kb.
#51606
1   2   3

ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ

  • Kâf! Şerefli Kuran’a and olsun ki….”19

Geçidinden geçer, vuslata nail olursun. Şu halde pozitif olan gelişme haktır. Burada insanın gelişmesi de haktır. Hakka yönelen insanın gelişmesi haktır. Batıla yönelen insanın alçalması da haktır. Buna göre bu adamlar batıl ehlinden oldukları, batıla daldıkları, onlarla birliktelik oluşturdukları, danslara, cazlara, müziklere, soygunlara, bir ülkeyi batırmak için yapılan planlarda parmakları olduğu için alçalmışlar, cehenneme atılmışlar. Allah şerlerinden korusun. أي Demek istiyorlar ki نقول الباطل Biz batılı ifade ederdik. Birisi bizden bir fikir almak istese, batıl yönüyle olumsuz olanı ona telkin ederdik. Yani adam gelmiş saf, buna danışıyor. İşte ona batılı, yıkımı önerirdik. Onu yıkacak projeleri ona sunardık. Onların helakini oluşturacak tavsiyelerde bulunurduk, kararlar alırdık. Allah korusun biz batılı söylerdik, kavlimiz batıldı. والزور yalandı, dolandı. Ne kadar böyle eğik büğük laflar varsa ipe sapa gelmeyen, aslı esası olmayan şeyleri söylerdik. Gördünüz mü? Bunların sözlerinde de hayat yoktur. Çünkü onlar da kalp yoktur. Zehirlenmiş bir Lut Gölü misali kalpleri var. hayat yok, yaşam bitmiş. Ölü deniz misali ölü bir yürek var.

NEGATİF ADIMLARIN SONU:

Bunları öldüren batıldır. Hep batıla dalmak suretiyle, hep zehir aldılar. Hep negatif adımlar attılar. Sonunda Allah korusun insanlıklarını kaybettiler. Yüce Allah onları insanlıktan azletti. Ve كَالْأَنْعامِ dedi. Daha sonra onu da onlardan aldı. Bu da bir şereftir dedi.

بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا

  • “…belki yolca onlardan daha da sapıktırlar.”20

Daha sapık olduklarını yani bir şeytan olduklarını ifade etmek istedi. Evet devam ediyorlar. Başka ne yapardınız? Hani yapmadıklarını söylediler. İki şey yapmadıklarını söylediler. Başlıca iki sahada yer almadılar. Allah’la olan ilişkileri yok. Bir de müslümanlarla olan, kalbi kırıklarla olan bir diyalogları yok. Var olan özellikleri ise batılla ilişkileri var. Bunlardan birincisi oyun ehliyle, batıl ehliyle beraberliktir. Onların her mesaisinde yer alıyorlar. Diğer özellikleri ikincisi ise; bakın bir parelellik var. İki olumsuzlukları vardı. İki tane de kendilerince olumlu yönleri var. Kendilerince olumlu olan birinci yön batılla iştigal etmek yani sanatları batıl üretmektir.

DÖRDÜNCÜ SEBEP:

İkincisi وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّين Hakka inanmazdık ama batıla inanırdık نُكَذِّبُ biz yalanlardık. بِيَوْمِ الدين din gününü biz yalanlardık. Ahiret inancı bizde yoktu. Palavra derdik, uydurma derdik. İnsan bir daha kalkar mı?

وَهِيَ رَمِيمٌ

  • Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek.”21

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا

  • Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı, derler.22

Bizi şuralardan, bu kabirlerden kim kaldıracak? İçerisinde kemikler böyle toz olmuş, ufalanmış. Bunlar mı? Dediler ve reddettiler, inanmadılar. Biz din gününü yalanlardık. Din gününden maksat الحساب والجزاء Hesabı, karşılık görmeyi. Yapılanların soruşturulup, karşılığının alınmasının yeri olan zaman dilimini yani (yevmül ahireh) ahiret gününü yalanlardık. Bunun diğer bir ismi de din günüymüş.

YAKİNİN GELİŞİ:

Dinin gereğinin sorgulandığı gün demektir. Dinin icaplarının sorgulandığı güne din günü denir. İşte biz bu günü yalanlardık, inanmazdık, palavra derdik. Sen uyduruyorsun, bunlar masaldır. Kuran’da bunu nasıl yalanladıklarına dair beyanlar uzun uzun zikredilmiştir. حتى Taki, öyle bir zamana kadar biz bu tekzip işini sürdürdük ki أتانا اليقين nihayet bize yakin geldi. Yakin geldiği zamana kadar tekzip işine müdavim olduk, devam ettik. O zamanda iş bitti. Yakin ayan beyan günüdür. Şek ve şüphenin olmadığı bir olgu ve duygudur. Allah’ın inayetiyle insanın gönlünde beliren bir oluşumdur. İnsanın gönlü gözü ile açılır. Bu göz onun penceresidir. Eğer bu göze perde çekerseniz şu kalın perdeyi dışardan asla ışık gelmez ve ne olup bittiğini göremezsiniz. Eğer gözünüze bir perde çekilirse kalbiniz, kalp odanız kararır. Onun için bu gözden perdenin kalkması gerekir. İşte bu ayet perdenin kalkışını anlatır.

فَكَشَفْنا عَنْكَ غِطاءَك

  • Şimdi gaflet perdeni açtık.”23

Bugün senin gözünün perdesini açtık. Bu ölürken olan bir oluşumdur.

فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ

İşte bugün senin gözün artık çok keskindir, net görebilirsin. Şeşi beş artık görmeyeceksin. Herşeyi olduğu gibi göreceksin. İşte yakin budur.



فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ

  • Artık bugün gözün keskindir.24

GERÇEKLERİ GÖSTEREN MERCEK ÖLÜM:

Hadid yakin ile orantılı bir ifadedir. Ama bu oluşum ölüm dediğimiz olayın, ölümün getirdiği bir sonuçtur. Bu nedenle müfessir buna الموت diyor. Ölüm diye tefsir etmiştir. Çünkü ölüm insana gerçeği gösterir. Ölüm insana yerini gösterir. Cennete mi gideceksin, cehenneme mi gideceksin? Yani doğru musun, yanlış mısın, eğri misin, büğrü müsün ne olduğunu ölüm neticesinde göreceksin. Ölüm yaşamın bir totalidir, toplamıdır, neticesidir ve orada cevabıdır. Hayatın cevabı ölümdedir. Hayat tayyibe midir, radiye midir, habise midir? Bunu ölüm sana isbat eder. Ölüm işte bunun içindir. Akıbetimizi görmek için ölüyoruz. O toplamı görmek lazım. O cami olan vakte girmek lazım. Cami olan vakte girmeli ki gerçek aşkla bir kere Allah diyesin. Müfessir الموت der. الموت nün nerden geldiğini size ifade etmek istedim. Aslında yakin الموت demek değildir. Yakinin kelime anlamı şeksiz ve şüphesiz ayan beyan insanda beliren bir gerçektir. Bu yakin oluşumu Allah’ın lutuf ve keremi ile dünya boyutunu aşan velayet erbabında gerçekleşir.

كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ (3) ثُمَّ كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ (4)

  • Hayır, ileride bileceksiniz. Hayır, hayır ilerde bileceksiniz.”25

İşte surelerde beyan edilen kelimelere bakın.

AŞAMA AŞAMA YAKİN:

İlme’l- yakin, hakke’l- yakin. Bunlar yakinin aşamalarıdır. İlim,Yakinsiz bir işe yaramaz. İnsanın bilgisinin bu boyutlardan geçeceğini de âyetlerde görüyoruz.

سَوْفَ تَعْلَمُونَ

Bileceksiniz, şu aşamada bileceksiniz. Aşamalar vardır. Yakinin insanda dozları vardır. Birinci derece, ikinci derece, üçüncü derece vs...



إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدادُوا كُفْراً

  • İman edip sonra inkâr eden, sonra inanıp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenler var ya...”26

âyeti gördünüz mü? İnandılar, sonra yine inandılar, sonra yine inandılar. Ne demek bu? Eğleniyor mu? Kelime mi tekrar ediyor zannediyorsunuz.

ثُمَّ اتَّقَوْا وَآمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا

  • İman edip Salih amel işleyenlere Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve Salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri ve sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde…….”27

Bu beyanları inceleyiniz. Bunlar bir şair bozuntusunun tekrarı değildir.

وَما هُوَ بِقَوْلِ شاعِرٍ قَلِيلاً مَا تُؤْمِنُونَ



  • O bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz.28

Ne az düşünüyorsunuz, ne az şükrediyorsunuz, sizin ne az bilginiz var. Allah’ın Kitabı’nı sathi geçmeyin. Derin derin düşünün.

أَفَلا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ

  • Hâlâ Kuran’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı?29

âyetini nazara alın ve uyarıldığınızın farkına varın.

ÂYETLERE CÜBBÎ BİR BAKIŞ:

Onun için âyetlerin cübbi olarak derinliğine dalın gidin. Bu derinliği bulmak için kimi zatlar topragın altına girdiler.

حَتَّى أَتانَا الْيَقِينُ

  • Nihayet ölüm bize gelip çattı.30

Bu yakinin kendilerinde maddi ve manevi bir getirisi olması için toprağın altına giren zatlar var. bakın ne diyor. Bize yakin, ölüm geldi. Ölüm gelmeden evvel ölünüzü unuttunuz mu?

موتوا قبل أن تموتوا

  • Fiziki ölüm gelmeden manen ölünüz.”31

NEFSE TATTIRILACAK TATLAR:

İşte bu ölümü nefislerine tattırmak için toprağın altına girdiler. Nefis tat almaya pek meraklıdır. İnsanın tat alma duyuları içerisinde en hassas olanı nefistir. Onun için tatlarda enfes, nefis kelimesini kullanırız. Bakın nefsin orada adı geçiyor. Ona en iyi tattıracağın şey ölümdür. Çünkü o nasıl olsa onu tadacaktır.



كُلُّ نَفْسٍ ذائِقَةُ الْمَوْتِ

  • Her nefis ölümü tadacaktır.”32

RABITATÜ’L-MEVT KAPANI:

Bunu şimdiden yapalım. İşte رابطة الْمَوْتِ (rabıtatü’l- mevt) denilen kulların kullandığı bir kapandır. Fare gibi olan bu nefsi bu kapana düşürmüşler ve etkisiz hale getirmişlerdir. O halde(rabıtatü’l- mevt) nefsin kapanıdır. ربطة Rabt, onun kuyruğunu ölüme bağladın mı sana hiç itiraz etmez. Rahmetli büyüğüm öyle derdi:

Nefis her şeye bir bahane bulur ölüm hariç. Bir tek şeye bahane bulmaz. O da ölümdür.” İşte Yüce Allah iki de bir bize yani nefsimize ölümü hatırlatır.

EN SAĞLAM MÜRŞİT:

Çünkü bu Kur’an mürşittir. En sağlam mürşittir. Ve reçetesi kesindir. İnsanoğlunun doktorlarının ister Lokman olsun hiç fark etmez verdiği reçete dört dörtlük değildir, kesin değildir. Ama Allah’ın sunduğu reçetede şek ve şüphe yoktur.

Neticede yakin geldi, çattı ve bizi buraya attı diyorlar. İşte bizim maceramız budur. فَمَا تَنفَعُهُمْ bu nedenle onlara fayda vermedi. İyi de siz buraya atılmışsınız. Bunca kurtulanlar oldu. Birçok kişiler, günahkârlar, eğriler paçayı kurtardı. Şefaat ettiler, şefaat günüydü. O ona, o ona, binlerce, milyarlarca insan şefaatle kurtuldu. Siz onların içinde de mi yer almadınız? Sizin hiç tutar yeriniz yok muydu? Dünyada bir mütteki ile temasınız olmadı mı? Bir Allah’ın sevgilisiyle temasınız olmadı mı? O da yok tabi. Hiçbir tutar tarafları yok. Bu nedenle فَمَا تَنفَعُهُمْ شفاعة الشافعين Şefaat edenlerin şefaatleri onlara fayda vermedi. Şefaat kategorisine alınmadılar. Birçok rivayetlerde şunu şöyle yapana şefaat vardır, şefaat ederim diye belirtilmiştir. Müminlerin birbirleriyle olan muameleleri vardır, şefaatleri vardır. Şafi ismi o gün cuşu huruşa gelecek. Allah’ın Şafi ismi ve başta Peygamberimiz ve diğer Peygamberler, şüheda, salihler, sıddıklar ve sıradan müminler dahi birbirlerine şefaat edeceklerdir. Hani çok ilginç bir söz vardır duyarsınız. Hocanın okuması kendine geçmezmiş. Sen bana okuyuver. Ne kadar ehil de olsan ona izin vereceksin o sana okuyuverecek. Çok ilginç bir şeydir. O gün müminin kendisine şefaati olmayacaktır. Bir başka müminin kendisine şefaati var ama o da bir başkasına şefaat edecek. İşte bu müteaddi olmanın en canlı göstergesidir.



طَبِيبٌ يداوي النَّاسَ وَهُو مَرِيضٌ

Kendini tedavi edemeyen doktoru düşünün. Adetullah nizamı böyle kurmuştur. Egoist, bencil olmayacaksın.



MÜMİN EGOİST DEĞİLDİR:

Daima kardeşini de gözeteceksin. Onun da sana bir faydası olacağını unutmayacaksın. Onu hakir görmeyeceksin. Onu ganimet bileceksin. İşte mümince yaşamanın rahatlığı budur. Çok keyif vericidir. Güven vericidir. Mümin güven veren kişi demektir. Güvenen ve güven veren insandır. Müminin elinden, dilinden emin olunur. Onun için mümine canını kurban edeceksin. Ayağının altına serileceksin. Çünkü o bizim sebeb-i necatımız olabilir. Böyle bilelim.

Şefaat edenlerin şefaati onlara fayda vermedi. Muhyiddin-i Arabi’ye göre bu dünyada da şefaat hakkı vardır. Müminler bu şekilde birbirlerine şefaat edebilirler. Bakınız himmet, şefaat türüdür. Dua şefaat türüdür. Bir kardeşine dua etmek ona şefaat etmektir. Bunun en canlısı da cenaze duasıdır, namazıdır. Kullanacaksın, hakkın, sana verilmiş. Kırk kişi şefaat ederse adam paçayı kurtarıyor. Onun için bir cenaze namazında bulunmak çok önemlidir. Peygamberimiz bir gün: “Bugün şunları kim yaptı, bunları kim yaptı?” diye soruyor. Bugün cenaze namazı kılan var mı diye soruyor. Hepsinde de Ebu Bekir Efendimiz çıktı. Bunların hepsini yapmış. Peygamberimiz onu müjdeliyor. Ötekiler bir tanesini ya da iki tanesini yapmıştır. İşte bunlardan bir tanesi de şefaat hakkıdır. Sana verilmiş, kullanıyorsun. Nasıl bilirdiniz? İyi biliriz Ya Rabbi. Mümin herkesi kendisi gibi bilir. Çünkü mümin müminin aynasıdır. Mümin hüsnü zan üzere yaşar. Saftır, temizdir, katıksızdır, bulanık fikirleri yoktur. Eğriliği, dolandırıcılığı, garezi, kötü amacı yoktur. Herkes için iyilik düşünür. Herkesin yükselmesini ister. Ben tattım bundan, kardeşlerim de tatsın. Ben yedim, o da yesin. Ne güzelmiş bak dediği her şeyi paylaşır. Hasetçi, kindar, bencil değildir. Bunları ben saymıyorum. Bunlar şuabü’l- imaniyede anlatılan imanın şubeleridir. Bunlar müminin kolu kanadıdır, meyvesidir, dalı budağıdır. Öyle miyiz tabi ki bir düşünün bakalım. Adam geçen öyle diyor. Hocam hep müslümanlar böyleyiz, hani müslümanlık böyle mi olmalı? Müslüman olamayan adamlar rahat yaşıyorlar. Bütün musibetler, belalar bizim üzerimizde. Sen hangi müslümandan söz ediyorsun kardeşim. Mümin budur.



BİNBİR HATLI MÜMİN:

Bunları sen görüyor musun anlattım. İşte bunlar olmadığı için hep bizim hatlar kopuktur. Sıdk hattı, vaad hattı, muhabbet hattı, rahmet hattı kopuktur. Bütün hatlar kopmuştur. Kopuk hattan sana ne gelecek a kopuk. Maktu olmuşsun sen, ecrin de maktudur, kesiktir. Ama müminin gerçek anlamda bağlantılarını mümin kurmuştur. Bağlantıları derken şuabü’l- imaniyesi sağlam, adamın hatları sağlam bakımlıdır. Hatları çalışıyor. İşte biz böyle kopuk olmasaydık, sağlam hatlara sahip olsaydık bize onlar yanaşamazdı. Bizden korkarlardı. Nitekim ataların kopuk takımından değildi. Hatları, halatları, bakımları, takımları sağlamdı. Onun için adam onu gördü mü, Allah onun yüzünde esmaü’l- hüsnasını canlandırıyor, hareket ettiriyor. Adam onun yüzüne bakamazdı. Muhteşem Süleyman varmış, adam onun gözüne, yüzüne bakamazmış. Şöyleymiş, böyleymiş. Tabi öyledir. Şu halde demek ki iman heybet verir.



مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ

  • Muhammed Allah’ın Resûlüdür.Onunla beraber olanlar , inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.33

De ki şiddet müminin şahsında, gözünde, yüz aynasındadır. Kâfir baktığı zaman müminde şiddet görür, korkar. Küfür ile baktığı zaman أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ âyetini yaşar.

Buna dikkatinizi çekiyorum. Kâfir mümine nazar ettiği zaman onun yüzünde şiddet görür. Onun için bunlar barbar demişlerdir. Küfür gözüyle baktığı zaman müminin ekranında görünen tablo budur. Celal görürsün. Çünkü müminin kâfire açılımı otomatikman böyledir. Ona kırıtmaz, ona sırıtmaz. Çünkü bu onu kışkırtır. Ona kaşlarını çatacaksın.

أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ beyanınca adımını atacaksın. Aksi takdirde orda anlatılan sıfatta bir mümin olamaz, yalama olursun. Muhammed (s.a.s )’ in ashabının sıfatından olmazsın. Yalaka birisi olursun. Kendi kendine kendini mümin zannedersin. Kur’an’ın tanıttığı mümin olamazsın. Ama mümin mümine bakınca hayran olur, bayram eder. Çünkü birbirinin aynasıdırlar.

الْمُؤْمِنُ مِرْآةُ الْمُؤْمِن

  • Mümin müminin aynasıdır.34

ESMA EKRANI MÜMİN:

El-Mümin, gerçek müminde, onun sadrında, göğsünde, el ayak, göz, kulak, saçının ucuna varıncaya kadar, tırnağına varıncaya kadar her yerinde esmaü’l- hüsna cevelan eder, iman neşreder. Hep böyle iman sinyali verir. Sevecenlik sinyali verir. Gören onu sever, ona bakmaya doyamaz. Bu nedenle

رُحَماءُ بَيْنَهُمْ

  • Aralarında birbirlerine merhametlidirler, sevecendirler.”35 dürler.

Şiddetin eseri olamaz orada. Mümine kaş çatmak, korkutmak, kılıç kullanmak, silah kullanmak göstermek caiz değildir. Bu meyanda da hadisler vardır. Bunların yasaklığına dair, mümin mümine kaşlarını çatmaz, onu korkutmaz. Bu haramdır. Ama gâvuru korkutacaksın ki sinmesi lazım. Korkmazsa üstüne atlar. Onun için sıvışıp gidip sinmesi lazım. Gâvuru sindirmen lazım. Coşturursan bugünkü prensip var ya. Bugünkülerin kapanları var. O gâvurlar Aristo’dan, Sokrat’tan, Roma’dan doğru getirerek koymuşlar. Onların kapanları var. Müslümanları kapan kapana. İnsanlık, sevecenlik, pembe bir dünya diyorlar.

İSLAM DIŞINDAKİ İSTLER:

Biz onlara pembeciler diyoruz. Uyduruk, hayali bir âlemdir. İşte ılımlı olmak, hümanistlik gibi. Hümanistlik komünistliğin perdesidir. Yani ne istlik varsa her istlik pislikten ibarettir. İllel İslam, İslam hariç. Çünkü o Allah’ın nizamıdır. Bu düzeni Allah kurmuştur. Allah’ın insanlar için kurduğu düzen hariç gerisi batıldır.

فَماذا بَعْدَ الْحَقِّ إِلاَّ الضَّلالُ

  • Hakkın dışında ancak dalalet vardır.”36

İslam haktır gerisi nahaktır. Ey Allah’ın Kulları, hakka gelin, nahakka değil. Hak olmayandan uzak durun. Yoksa siz de onun ehli olursunuz. Siz de batıl olursunuz. Batıla peşkeş çeke çeke sizler de batılın peşinden çekilir gidersiniz. Ve bu güruhtan olursunuz. Allah korusun. فَمَا تَنفَعُهُمْ شفاعة الشافعين Şefaat da kar etmez artık o zaman, işlemez. Demek ki şefaatin dünyada da bir boyutu, açılımı vardır. Ama büyük şefaat, Allah’ın ipin ucunun koyuverdiği, tamamen rahmetinin coştuğu, müminlerin gönüllerine, kafalarına, ellerine, ayaklarına doldurduğu bir gün var. İşte o gün ayrı bir gündür. O din günüdür. Biz o günü iple çekiyoruz. Biz kaçanlardan değiliz. Biz o günün hasretini duyanlardanız. Ne zaman ne zaman diye bekliyoruz. Çünkü sahibimize gidiyoruz. Beni çok sevene, dünyada bir dediğimi iki etmeyene, benim için titreyene, o yegâne sevdiğim var ya işte onu bana gönderene, onu yaratana gidiyorum. O bana kıyamazsa kim bilir Allah bana nasıl davranacak diyorum küçücük mantığımla ve ona gitmekten korkmuyorum. Sizde mantığınızı çalıştırın. Nefsinizi ikna edin. Tıpış tıpış gidecektir, korkmayın. Alışacaktır, alıştırın. Biraz görmediğinden, biraz dokunamadığından birazcık çekingenlik vardır. Ama kullanın aklınızı, fikrinizi kullanın.

OKUDUKÇA İKNA EDEN KİTAP:

Kitabınızı okuyun. Bu onun mektubudur. Okudukça ikna olursunuz, Ona güven gelir. Her şeyden çok O’nunla olmayı istersiniz. O zaman her şeyden çok O’nu görmek istersiniz. İşte size bunu sağlayacak bu Aziz Kitap’tır. Onu ne kadar çok okursanız o kadar mesrur olursunuz, mutlu olursunuz, kutlu olursunuz. Ey ehli Kuran sizi kutlarım. Ehli olmayı sürdürün. Ehliyetinizi artırın ki Allah da size lütfunu, keremini artırsın.

ŞEFAAT EDİCİLER:

Şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez, vermemiştir. Allah şefaatçilerden bahsediyor. Şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermedi. Burada şefaatçi demiyor şefaatçilerin diyor. Çoğul kullanıyor. Müfessir bunu beyan ediyor من البيانية (min-i beyaniyye) ile. Bu şefaatçiler; من الملائكة meleklerdir.



Birinci sınıf melekler: Melekler ayrı bir konudur. Bunlar hangi meleklerdir? Herkesin adına tayin edilmiş melekler vardır. Hepinizin melekleri ayrıdır. Senin için görev yapan onun için görev yapmaz. Onun ki ayrı senin ki ayrıdır. Herkesin görev yapan melekleri vardır. 24 saatte kişinin üzerinde dört melek görev yapar. Sadece kayıt için çalışan, kayıt melekleri, kiramen kâtibin türünden melekler vardır. Onların hiç ayrılmayanları var. Gelip gidenleri var. Günlük rapor eden dört tane melekler var. Bunların yanında sürekli sizi koruyan sizden hiç ayrılmayan hafaza melekleri var.

لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ

  • İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır, Allah’ın emriyle onu korurlar.”37

Onun önünde arkasında takipçi melekler vardır. Allah’tan gelecek kazadan onu korurlar. Gördünüz mü Allah’ın kulları bunlar koruyucu meleklerdir. Hep seni takip ederler, hiç ayrılmazlar. Bunun ötesinde gözün için, kulağın için çalışan melekler var. Siz zannediyor musunuz ki o kirpikler o yağlı şeyler mi sizi koruyor? Olur mu? Siz hangi fabrikada fabrikanın içindeki pancarlar kendini koruyor, şeker yapıyor diye duydunuz. Var mı böyle bir şey? Bunları şey yapan işte şu alettir, şurada dönen çark vardır, şu keski vardır. Ey Allah’ın Kulu utan, peki Hasan Ağanın, Hüseyin Ağanın işi ne? Onlar ne duruyorlar, onlar anbaş kazığı mı? Bizde anbaş derler, böyle tarlanın başına bir kazık dikerler. Sınır belirlemeye yarayan kazıklardır. Bizim orada çocukluğumdan hatırladığım anbaş kazığı derler. Anbaş kazığı mısın sen? Yani yerinde durup, çakılı hiç bir iş görmeyen. Peki bunlar kim? Müdür diyorlar, amir, memur diyorlar. Onlar kim? Anbaş kazığı mı bunlar, sınır kazığı mı? Esas onları yapan, çalıştıran onlardır. Öyleyse senin vücudundaki bu aletleri bir fabrika gibi düşünürsen onun ameleleri lazım. Onlar kendi kendine hiç olur mu? İşte melekler görevlilerdir, amillerdir. Dizinde, parmağında eklemlerinde ,sinirlerinde.... Velhasıl Ey Allahın Kulları sadece 360 küsur eklemin vardır ve sadece orada 360 melek vardır. Hücrelerin melekleri vardır.

İNSANIN HİZMETİNDEKİ MELEKLER:

Vücudundaki hücrelerin, atomların melekleri vardır. İşte bütün bu melekler senin meleklerindir. Sana hizmet eder. İşte burası çok önemlidir. Allah, yaptığınız tesbihlerden, ibadetlerden, özellikle tesbihlerden, zikirlerden melek yaratır. Hu dediğin zaman bir melek canlanır. O melekler senindir. Yaratan Allah’tır ama sanki sen yaratıyormuşsun gibi olur. Yani sen icad ediyorsun, sebep sensin. O zikrin ona can verir. Çünkü zikir bir candır. İnsanın gönlüne hayat verir ve bu ruhani olan bir varlığın vücudunu meydana getirir. Bu meleklerde sizin ürünleriniz ve şefaat günü size şefaat edecekler. Tabi ki şefaat edilenler sınıfına alınmanız şartıyla. O gruba nasıl gireceğiz? Mümin olman yeterlidir. Ben müminim ama baştankara her şeyim. Olsun sen mümin isen, oraya mümin olarak gittiysen mesele yoktur, oraya dâhilsin. Şefaat edilecekler, af olunacaklar kapsamına giriyorsun. O kapsamda olman yeterlidir. O izin verildi mi gerisi gelir. İyi de bu adamın ne zikri var, ne fikri var, ne şu ne bu işte o, o zaman başkasının gözünü, yüzünü gözetleyecektir. Ah abam ah abim der. Dilencilerin gerçeklerini orada göreceksiniz. Nasıl dilenilirmiş orada göreceksiniz. Yüzsuyu nasıl dökülürmüş esas orada göreceksiniz. Ana baba günü, yalvaran yakaran, ağlayıp sızlayan, o gün işte Allah’ın Kulları. Orada, hani biz niye varız, işte böyle kara gün için varız diyen erler de var. Dağıtıyor adamlar. İşte gerçek kerim olan, cömert olan odur. O kara günde gününü ak eden kişi gerçekten aklanmaya, paklanmaya, liderliğe layıktır. İşte o gün gerçekten siz abinizi, velinizi öğreneceksiniz. Burası palavradır, bu yalan dünya. Büyükler de böyle söylemişlerdir. Nice burada allı pullular vardır ki, meşhurlar vardır ki o gün orada kenarda köşede kalakalacaklardır. İnsanların hiç önemsemediği öyle erler vardır ki orada paçaları sıvayacak, böyle harıl harıl müminleri toplayacak, müminlerin yüzünü güldüreceklerdir. O zaman anlayacaklar kimin ne olduğunu. Sürpriz, Onlar Allah’ın mahfuz kullarıdır.

Birinci grup meleklerdir. Kıyamet gününün o kara günün, o ana baba gününün, şefaatçilerinden birinci sınıf ruhaniler gurubundan meleklerdir. Peki ruhanilerin dışında bizim türümüzden olanlar ise; والنبيين



NEBİLER MANEVİ BABA MESABESİNDEDİR:

İkinci grup nebilerdir. Çünkü nebiler çoban mesabesindedir, baba mesabesindedir. Evlatları türünden, sürüleri türünden olan kavmi ile ilgilenmek durumundadır, konumundadır. Onları bir araya toparlayacak. O ana baba gününde yavrusunu arayan bir koyun gibi; kuzusunu arayan bir koyun gibi oradan oraya koşacaktır. Tabi o tabloyu hiç gördünüz mü bilmem? Ben gördüm. Şanslı adamız yahu. Küçük yaşlarımızda sürülerin içine katıldık. Kuzuları ayırırlar analarından, kuzuların çobanları ayrıdır. Koyunların çobanları ayrıdır. Çocuklar genelde kuzuları güderler. Olgun kişilerde koyunları güderler. Belli vakitlerde kuzular ile analarını buluştururlar. Ama belli bir miktar sağdıktan sonra, hayvanlar sağılır, bir kısmını yavrularına bırakırlar. Ondan sonra salıverin derler. İşte o gün mahşer tablosu gibidir. O heyecandan, o anaların yavrularını aramaları, ötekini koklar, ötekini koklar bakar, ötekiler böyle me me bağırırlar. Çok müthiştir. Sabahleyin gerçekleşir genelde, haşir sabahı gibi bir sabah vaktidir. Güneş doğarken ya da doğma esnasında erkenden gerçekleşen bir tablodur. Böyle bir zamanda bulundunuz mu bilmem? Bunlar güzeldir. Görmediyseniz belgeselleri varsa bunların seyredin, yaşayın. Çünkü o günleri hatırlatsın diye Yüce Allah o tabloları yaşatmıştır, o misalleri size getirmektedir. Canlı misallerdir bunlar. Bunlar boşuna yaratılmış şeyler değildir. Bu tabloyu Peygamberimiz savaş dönüşünde, savaştan gelenleri bekleyen halk ile anlatmıştır. O gün savaş olmuş bitmiştir. Dökülmüştür insanlar, yatanlar, bağıranlar, çığıranlar, bir anne bir oraya koşmaktadır, bir oraya koşmaktadır. O yerde serilmiş, bağıran, çığıran, ana baba, o küçük yavrular... o çocuğa bakar, o çocuğa bakar. Sonra yavrusunu bulunca, koklar ve bağrına basar. İşte der görüyor musunuz bu ana bu çocuğa zulmedebilir mi, haksızlık edebilir mi, azap edebilir mi? Etmez. Nasıl bak bağrına basıyor. Allah mümin kuluna bu anadan daha merhametlidir. Peygamber (a.s ) da bu tabloyu böyle anlattı. Hepsi güzel ama görmüş ve görür gibi anlatmış Muhammet (a.s). Bunlar yaşanan şeylerdir. Bazı zamanlarda kıtlık zamanı gibi bu tabloları göremezsiniz. Mişler, mışlarla birileri bunları anlatmalı, tasvir etmeli. Yoksa mekanizmalar durgun ve solgun olur. Alamazsınız, mekanizman var ama onu etkileyen bir sinyal almadığı sürece çalışmaz o mekanizma. Adam eve gaz alıcı yapıyor.

Gaz olunca ötüyor. Peki gaz olmayınca öter mi? Ötmez. Bunun için mekanizmalarınız sinyallerini almadığı sürece devreye girmez.



GEZİLERİMİZ NEREYE:

Kur’an’ın anlattığı ortamlara girin ki mekanizmalarınız otomatikman devreye girsin. Bunun için Yüce Allah diyor ki:

Yüklə 190,38 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə