Müşrikleri Tekfir Etmemenin Hükmü:
Muhammed b.Abdu'l Vehhab şöyle diyor: İslam dininin temeli iki önemli noktayı kapsamaktadır.
Birincisi: "Tek olan, eşi ve benzeri olmayan Allah'a (c.c.) ibadet edip insanları buna davet etmek, bunu kabul eden kimselere dostluk gösterip yardım etmek, bunu terk edenleri de tekfir etmektir."
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"De ki: 'Ey Kitap Ehli! Bizim ve sizin aranızda müşterek olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi şirk koşmayalım. Allah'ı bırakıp birbirimizi Rabler edinmeyelim..." 44
Bu ayette Allah (c.c.) Rasulü'ne, Arapları ve başkalarını davet ettiği gibi, ehli kitabı da "La ilahe illallah" kelime-i tevhidine davet etmesini emretmiştir.
Ayette geçen "kelime"den kasıt "La ilahe illallah"tır. Bu; "Yalnız Allah'a ibadet edelim" şeklinde tefsir olunmuştur. Çünkü "en la na'bude" yani "İbadet etmeyelim" ifadesi içerisinde "La ilahe" nin anlamı bulunmaktadır. Bu da "Allah'tan başkasına ibadeti "reddetmek" demektir.
"İllallah" ifadesi ihlas kelimesinde yer alan istisnadır. Yüce Allah insanlara; sadece kendisine ibadete davet etmelerini ve başkasına daveti reddetmelerini emretmiştir. Buna benzer ayetler oldukça çoktur. Bu yüzden ibadet kapsamına giren amelleri Allah'tan başkası için yapmak asla doğru değildi.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Rabbin, yalnız kendisine ibadet etmenizi ve ana-babaya iyilik etmenizi emretti." 45
Ayette geçen "emretti" anlamındaki kelime "kada" dır. Bu ise, hem emretmek hem de tavsiye etmek anlamına gelir ki, her iki mana da aynıdır.
Ayette yer alan "ellata'budu" yani "ibadet etmeyin" ifadesinde, "La ilahe" kelimesinin manası bulunmaktadır.,
Yine ayette yer alan "İlla iyyahu" yani "yalnızca Allah'a" ifadesi içinde ise "İllallah" kelimesinin manası bulunmaktadır. İşte bu, ibadette tevhid olup, Rasullerin davetidir. Çünkü onlar kavimlerine şöyle demişlerdi:
"Allah'a ibadet edin, sizin için O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur." 46
Her şeyden önce yapılması gereken; ibadette, şirki reddedip buna engel olmak, aynı zamanda şirkten ve müşriklerden de uzak durmaktır. Allah (c.c), dostu İbrahim'den (a.s.) söz ederken şöyle buyuruyor:
"Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Beni yaratan hariç sizin taptıklarınızdan uzağım..." 47
İşte bu ayetlerden de öğrendiğimiz gibi, Allah'tan (c.c.) başka ibadet edilen tüm sahte ilahlardan mutlaka uzak durmak gerekir. Allah (c.c.) yine İbrahim'den (a.s.) bahsederek şöyle buyuruyor:
"Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyorum.." 48
İşte bu bakımdan şirkten ve müşriklerden kaçınıp uzak durmak gerekir. Nitekim bu gerçeği yüce Allah şöyle açıklamaktadır:
"İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Sadece Allah'a iman etmenize kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir…" 49
Ayette yer alan "ve onunla beraber olanlarda" sözünden maksat, İbni Cerir Taberi'nin de belirttiği gibi; rasullerdir.
İşte bu ayet, Muhammed b. Abdu'l Vehhab'ın anlattıklarına delil oluşturmaktadır. Ayet; tevhide daveti, şirkten uzaklaşmayı, şirki reddetmeyi, tevhid ehline dostça davranmayı, onlara destek olmayı içermekte, aynı zamanda tevhide zıt olan şirk amelleri işleyerek tevhidden ayrılanları da tekfir etmeyi gerektirmektedir. Şöyle ki; bir kimse şirk koşuyorsa, o kişi tevhidi terk etmiş demektir. Çünkü şirk ile tevhid birbirine zıttırlar, ikisinin bir arada bulunması mümkün değildir. Nerede şirk varsa, orada tevhid yoktur. Allah (c.c.) şirk koşanlar hakkında şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşarlar. (Ey Muhammed!) De ki: "Küfrünle biraz eğlen; çünkü sen, muhakkak Cehennem ehlindensin!" 50
Yüce Allah, bu ayette de olduğu gibi, ibadette kendisine şirk koşanların kafir olduklarını bildirmektedir. Kur'an-ı Kerim'de bu manadaki ayetler çoktur. Bir kimsenin muvahhid olabilmesi için kesinlikle şirki terk edip ondan uzak durması ve şirk koşanları da tekfir etmesi gerekir.
Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor:
"İkincisi: Yalnızca Allah'a ibadet edip şirkten sakınmak, şirk içinde olanlara düşmanlık besleyip bunları tekfir etmek ve bu hususta gerçekten sert davranmak gerekir. Bunda, hoşgörüye yer yoktur. Çünkü gerçek anlamda tevhid ancak bu şekilde gerçekleştirilebilir. Bu, bizzat rasullerin dinidir ve bütün rasuller, kavimlerini şirk konusunda uyarıp onlardan şirki kesinlikle terk etmelerini istemişlerdir."
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"And olsun ki, Biz her millete: 'Allah'a ibadet edin ve tağuttan sakının' diye (emretmesi için) bir rasul gönderdik." 51
"Senden önce hiçbir rasul göndermedik ki ona: 'Benden başka ibadete layık ilah yoktur, şu hâlde bana ibadet edin.' diye vahyetmiş olmayalım." 52
"(Ey Muhammedi) Ad kavminin kardeşi Hud'u an: Ondan önce ve sonra; "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin" diyen nice uyarıcılar gelip geçmişken Ahkaf Bölgesindeki kavmini uyarmış: "Doğrusu sizin için, büyük günün azabından korkuyorum" demişti." (Ahkaf: 46/21)
İbadet: Allah'ın (c.c.) sevdiği, razı olduğu yada emrettiği gizli ve açık ameller ve sözlerdir.
Müslüman, müşrikleri tekfir konusunda müsamaha göstermemelidir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, sizi O'ndan açık bir şekilde korkutuyorum. Allah ile beraber başka ilah edinmeyin. Zira ben, sizi O'ndan açık bir şekilde korkutuyorum." 53
Bu şiddetli tehditten dolayı Rasulullah (s.a.v.) ve ashabına Kureyş'ten çok ağır eza ve cefalar gelmiştir. Nitekim bu gerçekler siyer kitaplarında geniş olarak anlatılmaktadır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) (açık tebliğe başladığında) onların dinlerini ve inançlarını hedef aldı, ilahlarını da kötüledi. Bu yüzden de başına gelmedik sıkıntı kalmadı. Kendisi ve ashabı en acımasız işkencelere maruz bırakıldılar.
Müslümanın, müşriklere vela göstermemesi gerekir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerinde oturup bekleyin..."54
"Fitne ortadan kalkıp, din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." 55
Buradaki "Fitne" şirk manasındadır. Yüce Allah müşrikleri küfürle damgalamıştır. Bu yüzden mutlaka tekfir edilmeleri gerekir. Nitekim bu gerçek birçok ayette dile getirilmiştir.
İşte bu, "La ilahe illallah"ın manasıdır. Bu mana, ancak ibadette Allah'a (c.c.) şirk koşanları tekfir etmekle tamamlanır. Bununla ilgili olarak sahih bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Kim 'La ilahe illallah' der ve Allah'tan başka ibadet edilenleri reddeder (dolayısıyla ibadet edilenleri de tekfir eder)se, malı ve kanı haram olur. Hesabı da Allah'a kalmıştır." 56
"Allah'tan başka ibadet edilenleri reddeder (ve ibadet edenleri tekfir eder)se" ifadesi, reddi pekiştirmedir. Kişinin can ve mal güvenliği ancak bu şekilde davranmasına bağlıdır. Eğer bu konuda tereddüt ederse, can ve mal güvenliği ortadan kalkar. Bütün bunlar bizzat tevhidin kendisidir.
"La ilahe illallah" kelimesi, hadislerde bir çok ağır şartlarla kayıtlanmıştır. Mesela; İlim (bilmek), ihlas (samimiyet ve dürüstlük), sıdk (doğruluk), yakin (kesin inanma, şüphe olmaması) kavramların tümünü taşımadıkça bu kelime kişiyi müslüman yapmaz. Kişinin müslüman olabilmesi, bütün bu şartlan üzerinde bulundurmasına bağlıdır. Ayrıca bunları içten sevmesi, inanıp kabul etmesi, bunları taşımayanlara düşmanlık gösterip, taşıyanlara karşı da dostça davranması gerekir. İşte ancak bu anlatılanların tümünün var olması halinde istenilen elde edilebilir.
Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor:
"Tevhid akidesine aykırı hareket edenler çeşit çeşittir. Bunlar içinde muhalefetçe en aşırı olanı, tıpkı bugün birçok kimsenin yaptığı gibi, bütün konularda İslam'a aykırı hareket eden; şirki kabullenip, bunu kendine din edinerek tevhidi inkar eden ve batıl kabul eden kimsedir!"
Bunun sebebi; kitap ve sünnette bildirilen gerçeklen ve tevhidin esaslarını bilmemeleri, şirki ve heva ve hevese uymayı bırakmamaları, atalarının ve benzerlerinin rasullere düşmanlık gösterdiklerini bilmelerine rağmen onların yaptıkları batıl davranışları yapmayı sürdürmeleri, onların yolundan gitmeleridir ki, bunun temelinde cehalet yatmaktadır. Öncekiler, tevhid ehlini yalanlayıp iftiralarda bulunurlarken, getirdikleri tek gerekçe şu olmuştu:
"Biz atalarımızı da böyle yaparken gördüğümüzden dolayı bunları işliyoruz."
İşte bu zihniyete sahip olan insanlar ve onlardan sonra gelenler "La ilahe illallah" kelimesiyle çelişip ifade ettiği mananın aksine hareket ettiler. Bunun kapsadığı dini manayı anlamadılar ve anlamak da istemediler. Oysa ki yüce Allah, bu kapsamın dışında bir din istememekte ve İslam dininden başka bir din kabul etmemektedir. Zira yüce Allah, tüm nebi rasullerini bununla göndermiş ve hepsinin daveti İslam üzerinde ittifak etmiştir. Yüce Allah, bu gerçeği rasulleriyle gönderdiği kitabında insanlara açıkça bildirmiştir.
Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor:
"Bir takım kimseler de yalnızca Allah'a (c.c.) ibadet ettikleri halde, müşrikleri tekfir etmiyor ve onlara düşmanlık beslemiyorlar."
Şurası bilinen bir gerçektir ki, müşrikleri tekfir etmeyen bir kimse tevhidi bilmiyor ve yaşamıyor demektir. Çünkü tevhid; ancak, müşrikleri ve tağutu tekfir etmekle gerçekleşir.
Muhammed b. Abdu'l Vehhab şöyle diyor:
"Kimisi de, müşriklere düşmanlık gösteriyor; fakat onları tekfir etmiyor."
İşte bu da yine "La ilahe illallah" kelimesinin manasını kavrayamamaktan ileri gelmektedir. Halbuki bu kelime şirki reddetmeyi gerektirdiği gibi, aynı zamanda bunu işleyen kimseleri de tekfir etmeyi gerektirir. Bu konuda alimler icma etmişler. Ayrıca "İhlas" ve "Kafinin" surelerinde de bu gerçek dile getirilmiştir.
Muhammed b. Abd'l Vehhab,
"Mümtahine: 60/4" ayetinde geçen "Sîzi tekfir ettik" sözüyle ilgili olarak şöyle diyor:
"Kim Kur'an'ın kafir kabul ettiğini kafir olarak kabul etmezse, rasullerin getirdiklerine muhalefet etmiş olur."
Muhammed b. Abdu'I Vehhab yine şöyle diyor:
"Kimileri de var ki, ne tevhidi seviyor ne de buğz edilmesi gerekenlere buğz ediyor."
Tevhidi sevmeyen kimse muvahhid olamaz. Çünkü tevhid, yüce Allah'ın kulları için razı olduğu dinidir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"...Ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim…" 57
Şayet kişi, Allah'ın (c.c.) razı olduğu şeye rıza gösterseydi ve bunun gerekleriyle amel etseydi, kesinlikle tevhidi severdi. Zira sevgi olmadan İslam'dan söz edilemez. İslam, ancak tevhidi sevmekle mümkün olur.
Şeyhü'l-İslam İbni Teymiyye de şöyle diyor:
"İhlas, Allah sevgisinden geçer ve O'nun rızasını istemeye bağlıdır. Kim Allah'ı severse, Allah'ın dinini de sever. Eğer Allah'ı sevmiyorsa, dinini de sevmiyor demektir (veya dinini sevmiyorsa Allah'ı sevmiyor demektir)."
Muhammed b. Abdu'I Vehhab diyor ki:
"Kimileri de var ki, şirki sevmiyor; fakat şirke buğz etmiyor da."
Eğer bir kimsenin durumu böyle ise bu, onun henüz şirki terk etmediğini gösterir. Allah'tan başkasına kulluğu reddetmesi gerekirken bunu yapmamıştır. İşte bu kimse, İslam'dan bir şey taşımadığından İslam ona mal ve can güvenliği tanımaz. Nitekim, önceki hadis buna delil oluşturur.
Muhammed b. Abdu'I Vehhab şöyle diyor:
"Kimileri de şirki bilmedikleri için müşrikleri tekfir etmiyorlar."
Böyle bir kimse de muvahhid olamaz. Muvahhid. olabilmesi için şirki terk etmesi ve ondan uzak durması gerektiği gibi, şirk fiilini işleyenlerden de uzak durması ve bunları tekfir etmesi gerekir. Kim, bu kelimenin içerdiği manaya göre hareket etmezse, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda İslam üzere değildir ve İslam'dan bir şey bilmiyor demektir. Çünkü kim, bu kelimenin kapsadığı manayı; ilme ve yakine dayandırarak doğrulamak suretiyle, ihlas ve sevgiyi de ön planda tutarak kabul etmez ve buna boyun eğmezse, o, bu kelimenin gereklerini yerine getirmemiş demektir. İşte bu kimseler, hak din üzere olmadıklarından muvahhid olamazlar. Bunlar "La ilahe illallah" demiş olsalar da, bu kelimenin nelere delalet ettiğim ve neleri kapsadığını bilmemektedirler.
Muhammed b. Abdu'l Vehhab diyor ki:
"Kimileri de tevhidi bilmediklerinden dolayı inkar edilmesi gereken şeyleri inkar etmiyorlar."
Bu da tıpkı bir önceki paragrafta geçen ifadeye benzemekte, kişilerin ne için yaratıldıkları yada dinleri konusunda ne yapmaları gerektiği hususunda bir bilgileri olmadığını göstermektedir. Oysa, bütün rasuller toplumlarına bunları anlatmak için gönderilmişlerdi. Bu şekilde olan kimselerin durumu yüce Allah'ın, haklarında:
"...Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler, belki de yolca daha sapıktırlar." 58
buyurduğu kimseler gibidir.
Muhammed b. Abdu'l Vehhab diyor ki:
"Kimileri de -ki bunlar en tehlikelileridir- tevhidle amel eder, tevhidin kıymetini bilmez, tevhidi terk edenlere buğz etmez ve onları tekfir de etmez."
Muhammed b. Abdu'l Vehhab'ın, "Bunlar en tehlikelileridir" ifadesini kullanmasının sebebi şudur: Çünkü bunlar amel ettikleri şeyin kıymetini bilmiyor, tevhidin ağır şartlarını da gereğince yerine getirmiyorlar. Halbuki tevhidi
doğrulayacak ve sahih hale getirecek olan, bu şartlardır ve bunlar kesinlikle gereklidir.
Daha önce de açıkladığı gibi tevhid; delillere dayanarak müşriklerin kafir olduklarını bildirerek onlara düşmanlık göstermeyi, şirkten uzak durmayı, şirki reddetmeyi gerekli kılar. İşte bu kimseler, ancak kendi kendilerini aldatıyorlar. Çünkü bunlar, ihlas kelimesi de dediğimiz, "La ilahe illallah" kelimesinin, içerdiği hususların hiçbirini yerine getirmiyorlar.
Muhammed b. Abdu'I Vehhab diyor ki:
"Kimileri de, kendince şirki terk ediyor ve doğru bulmuyor; fakat şirki tanımıyor da."
İşte böyleleri bir öncekilere oldukça yakındırlar; ancak şirkin ne demek olduğunu henüz takdir edememektedirler. Eğer şirkin ne demek olduğunu takdir edebilselerdi, o zaman muhkem ayetlerin delalet ettiği şeyleri yerine getirirlerdi. Tıpkı İbrahim (a.s.)'ın şu İfadelerindeki gibi:
"Doğrusu ben, beni yaratan hariç, sizin taptıklarınızdan uzağım." 59
"Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ettik. Yalnızca Allah'a inanmanıza kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." 60
Şirki bilen ve terk eden bir kimsenin mutlaka; müşrik olan abidden ve tağuttan uzak durması, inananlarla dost olup, şirke ve müşriklere buğz etmesi, onlara karşı kin ve öfke beslemesi, onları düşman olarak kabul etmesi gerekir.
İşte bu iki çeşit insan tipi, İslam iddiasında bulunan birçok kimseyi içine alan insan tipleridir. Bunlar, kendilerini kamil anlamda muvahhid yapacak olan tevhidin gereklerini, sırf bilgisizliklerinden dolayı yerine getirmemekte, ihlas kelimesinin neleri gerektirdiğini ve neleri yasakladığını bilmemektedirler. Doğrusu dini, gerçek manasıyla bilmeyen aldanmışların sayısı ne kadar da çoktur.
Açıkça anlaşıldığı gibi yüce Allah, bunların hepsini kafir olarak kabul etmekte ve muhkem ayetlerinde onları bize tanıtmaktadır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Müşriklerin, kendilerinin kafirliğine bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah'ın mescidlerini imar etme yetkileri yoktur." 61
Durum sünnette de aynen bu şekildedir.
İbni Teymiyye diyor ki:
"Tevhid ve Sünnet ehli, rasullerin haber verdikleri şeyleri tasdik edip emrettikleri şeylere itaat eder, dediklerini anlayıp kavrayarak gerekleriyle amel ederler. Aşırıların tahrif ve yanlışlarını reddederek, cahillerin tevillerine karşı çıkarlar. Rasullere muhalefet edenlerle, sırf Allah'a (c.c.) yaklaşmak ve O'nun rızasını kazanmak için, cihad ederek, mükafatlarını onlardan değil, yalnızca yüce Allah'tan (c.c.) beklerler."
Cahiller ve aşırı giden taşkınlarsa, nelerin emredilip nelerin yasaklandığını ayırd edemediklerinden, nelerin doğru, nelerin de yanlış olduğunu fark edemez, rasullerin amacını kavrayamaz, rasullere itaat yollarını da araştırmazlar. Aksine, getirilen şeyler hakkında cahil ve kendilerine verilenler konusunda bilgisizdirler. Sadece kendi amaçlarını yüceltip durmaktadırlar."
Muhammed b. Abdu'l Vehhab diyor ki:
"Bizler şunu çok iyi biliyoruz ki, Rasulullah (s.a.v.) asla ölü olan salih kimselerden, rasullerden yada başkalarından yardım istemeye izin vermemiş, ölü yada diri hiç kimse için secde edilmesini emretmemiş, bilakis bütün bunları ve benzerlerini yasaklamıştır. Bu konudaki aşırı cehalet, sonradan gelen nesillerin risaletle ilgili eserleri bilememelerinden kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan mesele açıkça ortaya konup izah edilmedikçe, bunları tekfir etmenin bir faydası yoktur. Yani Rasulullah'ın (s.a.v.) onların yaptığı şeyin aksini getirdiğini onlara kanıtlanmadıkça onların gözleri önüne gerçekleri açık ve net bir şekilde sermedikçe, bu kimselerin tekfiri doğru olmaz."
Bir kimse açık bir küfür işlemedikçe veya küfründe ısrar etmedikçe tekfir edilmez. Muhammed b. Abdu'l Vehhab, birtakım kimselerin Zeyd b. Hattab'tan yardım istediklerini, duyduğunda: "Allah Zeyd'den daha hayırlıdır." dedi. Böylece direk olarak karşılarına dikilmedi. Yumuşak sözlerle onları şirkten uzaklaştırmak için çabaladı. Çünkü burada önemli olan maslahattır, yoksa nefret değildir. 62
Dostları ilə paylaş: |