Selefin Vela Hakkındaki Görüşleri:
Bu konuda seleften gelen sözler oldukça çoktur. Ancak biz burada bunlardan sadece bazılarını alacağız.
İbni Abbas Al-i İmran Suresinin 118 ve 119. ayetlerini şu şekilde yorumlamıştır:
"Bir takım müslümanlar, aralarındaki cahiliye dönemine ait münasebet ve anlaşmalar sebebiyle Yahudilere gidip geliyor, onlarla buluşuyorlardı. İşte Allah (c.c.) bu ayeti indirerek, müslümanların arasına fitne sokabilecekleri endişesiyle, onlarla dostluk kurmayı yasakladı. Bundan sonra onlarla sadece münafıklar dostluklarına devam ettiler." 99
Ömer'e (r.a.): "Şurada, Hire Halkından bir takım gençler var, hıfzları güçlü, aynı zamanda yazı yazmasını da iyi biliyorlar. Acaba onlardan birini kendine (devlet işlerinde) yardımcı olarak alsan olmaz mı?" diye soruldu. Ömer (r.a.) şu cevabı vedi:
"Böyle yapmam durumunda, müminleri bırakıp da başkalarını sırdaş edinmiş olurum."100
İbni Kesir der ki:
"İşte bu ayetle birlikte bu eser (selefe ait söz), zimmet ehline devletin yazım işlerinde görev vermenin caiz olmadığına delildir."
Rebi' b. Süleyman der ki:
"Müminleri bırakıp da münafıkları dost edinerek onları içişlerinize karıştırmayın."
Kurtubi Tefsiri'nde bu ayetle ilgili olarak şu ifadeler yer almaktadır:
"Yüce Allah, bu ayette müminlerin; kafir, Yahudi yada heva ve heveslerinin esiri olanlardan hiçbirisini dost ve sırdaş edinmemelerini istiyor. Bunların müslümanların araşma girip işlerine karışmalarına, görüş beyan etmelerine, herhangi bir iş ve hizmette görev almalarına izin verilmemesini emrediyor. Nitekim, şöyle bir söz vardır:
"Kim senin dininin ve mezhebinin aksine bir tutum içindeyse, onu dost ve sırdaş edinmen doğru değildir."
Yine denilir ki:
"Kişiyi değil, arkadaşının kim olduğunu sor
Çünkü her kişi arkadaşıyla kıyaslanır."
Ebu Hureyre (r.a.)'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Kiminle dostluk ettiğinize dikkat edin." 101
İbni Abbas'tan gelen rivayet ise şöyledir:
"İnsanlara dostlarına göre itibar gösterin."
Daha sonra
"... Onlar sizi bozmaktan geri durmazlar..." 102
ayetiyle ilgili olarak şöyle der: "Ayette yer alan "habal" kelimesi; "ifsad etmek, bozmak" manasındadır. Dolayısıyla buradaki mana; "Onlar sizi bozmaktan bıkmazlar, hep sizi ifsad etmek isterler." şeklindedir.
Ebu Musa el-Eşari. bir hesapla ilgili olarak Ömer'e (r.a.) gider ve yazılı kağıdı önüne bırakır. Bu durum Ömer'i (r.a.) şaşırtır ve Ebu Musa'ya şöyle der:
"Senin katibin nerede, bu yazdıklarını halka okuyup duyursa ya?" Bunun üzerine Ebu Musa:
"O mescide giremez." der. Ömer (r.a.):
"Neden, adam cünüp mü?" der. Ebu Musa:
"Hayır, o Hıristiyandır." diye cevap verince, Ömer (r.a.) kendisini azarlar ve:
"Allah onları uzaklaştırmışken, siz onlara ikramda bulunmayın. Allah onları hain olarak bildirmişken, sizler onlara güvenmeyin." der.
İmam Muhammed b. Veddah'ın kitabında ise şöyle denilir:
"Kim bid'at sahibiyle birlikte oturursa, o, İslam'ın yıkılması için onunla birlikte hareket etmiştir."
İmam Evzai de şöyle diyor:
"Sizin seleflerinizin kalpleri onlardan tiksinir, halkı onların bid'atlerine karşı uyarırlardı."
Hasan el-Basri de diyor ki:
"Bid'at sahibiyle birlikte oturma! Çünkü o kalbini rahatsız (hasta) eder."
İbrahim de şöyle diyor:
"Bid'at ehliyle birlikte oturmayın, onlarla konuşmayın. Çünkü ben kalplerinizin rahatsızlanmasından korkarım."
İşte tüm bu eserleri İbni Veddah rivayet etmiştir.
Muhammed b. Abdu'lVehhab da şöyle diyor:
"Selefin bid'at ve dalalet ehliyle ilgili düşmanlıkları son haddine varmıştır. Eğer, selef bu şekilde konuşuyor, dalalet ehline düşmanlık konusunda bu kadar şiddetli tavır takınıyor, onlarla beraber bulunmayı ve oturmayı yasaklıyorsa, o zaman kafir ve münafıklarla beraber hareket etmenin, onlarla birlikte oturmanın manasını var sen düşün. Sapık ve cahil olup, Allah'a (c.c.) ve Rasulü'ne (s.a.v.) iman etmeyenlerin yanında yer alanların durumunu kendin değerlendir. Onların işlerine koşturanlar, maslahatları için çaba sarf edenler,” Kıyamet Gününde de onlarla birlikte olmazlar mı? İşte kafir yada münafık olduklarını bildikleri halde onları savunan, onları iyi ve güzel bulan, onların İslam'a karşı takındıkları tavırları bile bile onlarla birlikte hareket edenler, onların yandaşlarından ve Kıyamet Gününde onlarla birlikte olacak olanlardırlar.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"(Yüce Allah meleklerine emreder) Toplayın o zalimleri, onların eşlerini ve taptıklarını!" 103
"Nefisler çiftleştiği zaman." 104
"Kişi, ancak sevdiği kavimle birlikte haşr olunur." 105
Allah (c.c), kafirleri dost ve sırdaş edinmeyi şiddetle yasaklıyor. Aynı zamanda, onlarla dost olup, onları sırdaş tutanların da onlardan olacaklarını haber veriyor. Nitekim, bununla ilgili olarak Rasulullah'dan da (s.a.v.) birçok hadis rivayet edilmiştir. Rasulullah (s.a.v.):
"Bir toplumu seven, kesinlikle onlarla beraber haşr olunur." buyurmuştur.
Yine daha önceki sayfalarda Kitap, Sünnet ve eserlerden verdiğimiz delillerden de anlaşılacağı gibi, kim yasaklanmasına rağmen müşrikleri sever ve onları dost ve sırdaş edinirse onlarla aynı konumdadır. Ve onlarla birlikte Cehennem ateşinde yanacaktır. Gazabından ve cezasının şiddetinden Allah'a (c.c.) sığınırız.
Vela Türleri:
1- Kafirleri genel anlamda veli edinmek.
2- Kafirleri sevmek.
3- Kafirlere meyletmek. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık onlara bir parça meyledecektin. O taktirde sana hayatın da ölümün de kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın." 106
Eğer böyle bir uyarı, yaratılanların en şereflisine -Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun- yapılıyorsa, ya başkalarının durumu nasıl olur?
4- Kafirlere yağcılık yapmak ve onları idare etmek. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Onlar, senin kendilerine yumuşak davranmanı arzuettiler. Ozaman onlarda sana yumuşak davranacaklardı." 107
5- Kafirlere itaat etmek. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Rasulüm! Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan laf getirip götüren, iyiliği daima engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış, kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın ilgi duyma (uyma). Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, 'Öncekilerin masalları!' der. Biz yakında onun burnunu yere sürteceğiz." 108
"...Kalbini bizi anmaktan alıkoyup, nefsinin arzusuna uyan ve işi hep aşırılık olan kişiye itaat etme." 109
6- Meclis ve oturumlarda onlara yakın olmak, onlarla birlikte hareket etmek. İslam'a aykırı konularda onlara uymak, işlerine müdahalede bulunmamak.
7- Yapılacak iş ve hizmetlerde onlara danışmak, onlardan danışmanlar edinmek.
8- Müslümanların hizmetlerinde ve önemli işlerinde onları kullanmak. Örneğin; onlara emirlik, valilik, yazı işleri vb. iş ve görevler vermek.
9- Müminleri bırakıp onları sırdaş ve dost edinmek.
10- Onlarla birlikte oturmak, vekaletlerini kabullenmek, yanlarında yer almak.
11- Onlara hep güler yüzlü ve iyi davranmak.
12- Genel anlamda onlara ikram ve saygıda kusur etmemek.
13- Allah'ın (c.c.) emirlerine ihanet ettikleri halde, onlara güven duymak.
14- Az da olsa işlerinde onlara yardımcı olmak. Mesela; kalemlerini açmak, yazı yazmaları için okkayı kendilerine vermek gibi.110
15- Onlarla nasihatleşmek, onlardan öğüt almak.
16- Onların isteklerine uymak.
17- Onlarla oturup kalkmak. Onların yanlarında yer almak.
18- Onların yaptıklarını hoşgörüyle karşılamak, onlar gibi olmaya gayret etmek, onlar gibi giyinip kuşanmak.
19- Onlardan saygı ifade edecek şekilde söz etmek. Örneğin: "Bey, Beyefendi" demek yada tağuta: "Falan Bey" demek.
20- Onların beldelerinde onlarla birlikte oturmak. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim müşriklerle bir arada bulunur, onlarla birlikte oturursa, o da onlar gibidir."
İşte bu gerçekler iyice anlaşıldıktan sonra, kim, ister kendi yakınlarına, isterse başka müşriklere karşı olsun, bu sayılan davranışlarda bulunursa, onlarla arasında (akide bakımından) hiçbir fark yok demektir. Nitekim, Mücadele Suresinin 22. ayetinde bu gerçek dile getirilmiştir. O halde herhangi bir kimse, aralarındaki bir yakınlık sebebiyle müşriklerden bir sıkıntıyı giderir, onların eksikliklerini gizleyerek müslümanların onlara dokunmamalarını sağlarsa, mürted ve münafıklara (Özellikle de mürtedlere) sevgi ve saygı gösterir mahiyette hareket ederse, işte böyle bir durumda bunlara karşı takınılacak tavır gerçek kafirlere takınılacak olan tavırdan daha şiddetli ve katı olmalıdır. Çünkü bu gibiler bile bile Allah'a (c.c.) ve O'nun Rasulü'ne (s.a.v.) karşı düşmanlık etmektedirler. Zira bunlar, hakkı ve gerçeği bildikten ve öğrendikten sonra, inkara kalkışmış ve düşmanlığa başlamışlardır. Böyle bir durumdan Allah'a (c.c.) sığınırız.
Bir zalime yardım eden, yaptığı zulümde de ona yardıma olmuş gibidir. O halde kafirlerin küfründe ve münafıkların nifakında onlara yardımcı olanlar için ne demeli? Madem ki zalim bir müslümanla, davasında ona yardım edip arka çıkan kimse hakim katında ortaksa, o zaman kafirlere arka çıkıp, emirler katında onları savunanların durumu ne olur?
Halkın mallarını çalan haramiler (yol kesiciler), çaldıkları maldan emire de bir pay verirlerse, o takdirde bu emir onların başı olmaz mı? Elbette olur. O halde kafirlere sevgi göstermekten mutluluk duyanlara ne buyrulur? Onlara, sırf kendileriyle buluştuğunda saygı görmek için, kendilerini sevdiklerini bildirenler hakkında ne denir? Nitekim, İbni Teymiyye bu konuya ilişkin delilleri bir bir zikretmişti. Ezilen bir müslümandan sıkıntıyı kaldırmak, o konuda ona yardımcı olmak, görüşünü bildirerek onu ezilmekten kurtarmak, güzel bir şeydir. Fakat bir mürtede iyilik yapmak caiz değildir.
Bu konuyla ilgili olarak İbni Mes'ud şöyle rivayet etmiştir:
"Bedir gününde esirler getirilmişti. Aralarında Abbas da vardı. Rasulullah (s.a.v.):
"Bu esirlerle ilgili olarak bana nasıl bir yol gösterirsiniz?" diye istişarede bulundu. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a.):
"Ey Allah'ın Rasulü! Bunlar senin kavmin ve ailendir. Onlara bir şey yapma, bırak. Belki Allah tevbelerini kabul eder." dedi.111
Enes'ten (r.a.) rivayet edilen hadiste ise:
"Onları bağışlayıp affetmeni, onlardan fidye kabul etmeni bekleriz." dedi.112
Ömer de (r.a.) şöyle dedi:
"Ey Allah'ın Rasulü! Bunlar seni yalanladılar. Seni ülkenden attılar, seninle savaştılar. Bırak da onların boyunlarını vuralım." Rasulullah (s.a.v.) onlara bir şey söylemeden içeri girdi. Daha sonra dışarı çıktı ve şöyle buyurdu:
"Ey Ebu Bekir! Senin gibisi tıpkı İbrahim (a.s.) gibidir. Çünkü o şöyle demişti:
"... Artık bundan böyle kim bana uyarsa o bendendir, kim bana karşı gelirse (o da Senin merhametine kalmıştır), şüphesiz Sen bağışlayan, esirgeyensin." 113
Ey Ömer! Senin gibisine gelince, o da tıpkı Nuh (a.s.) gibidir. O da şöyle demişti:
"... Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden tek bir kişi bırakma." 114
Onlardan her biri fidye karşılığında serbest bırakıldılar. Bir kısmı da öldürüldü. İşte bunun üzerine haklarında şu ayet nazil oldu:
"Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini iyice kırıncaya kadar hiçbir peygambere esir sahibi olmak yakışmaz..." 115
Enes hadisinde ise şu ayetin indiği bildirilmiştir:
"Eğer Allah'tan (yanılma ile verilen hükümlerden ötürü azab etmemek hakkında) verilmiş bir hüküm geçmemiş olsaydı, aldığınızdan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu."116
İbni Ömer hadisinde ise, Rasulullah (s.a.v.) Ömer (r.a.) ile karşılaştı ve şöyle buyurdu:
"Neredeyse, sana muhalefetten dolayı bize bir şer (kötülük) dokunacaktı."
Yine İbni Ömer'den (r.a.) gelen bir rivayette Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Neredeyse Hattab'ın oğluna (Ömer'e) muhalefetten ötürü bize bir azap dokunacaktı. Eğer bir azap inseydi, Ömer dışında kimse kurtulamazdı." 117
Bu meselede doğru olan Allah'ın Kitabında kesin bir şekilde bildirdiği gibi Ömer'in (r.a.) düşüncesi, hatalı olan da Ebu Bekir'inkidir. Eğer Allah (c.c.) ve Rasulü (s.a.v.) için nasihatte bulunan Ebu Bekir Sıddık (r.a.) hakkında, ictihadda bulunduğu bir konudan dolayı böyle bir uyarı söz konusu olmuşsa, (bu konudaki hüküm açık bir şekilde belli olduktan sonra) kendi yakınlarına karşı, sırf dünyevi bir maksatla ilgi duyanlar hakkında ne demeli? Kafir ve münafıklara nasihate kalkışanlar, onlara yumuşaklık gösterenler, sıkıntılarını giderenler, cezalarının kaldırılmasını savunanlar, hem de şer'i hiçbir dayanakları olmaksızın sırf dünyevi sevgiyle böyle yapanlar için ne söylenmeli? Kaldı ki, böyle davrananların bu yaptıklarında Allah (c.c.) rızası hiç söz konusu değildir.
Müslümanların onlara dokunmamalarının gerekli olduğunu ileri sürenlerin maksatları, onların İslam'a girmelerini sağlamaksa veya onlardan pek yakın bir tarihte müslüman olacaklarına dair söz almışlarsa, o zaman onları öldürmemek gerekir. Ancak amaç, müslümanların onlara dokunmamalarını, onlarla savaşmamalarını sağlamaksa, bu onlara yapılan en büyük yardımdır. Bu yardım ülkeleri birbirine çok uzakta da bulunsa, sırf onlara olan dostluk ve sevgiden kaynaklanmaktadır.
Müslüman olan bir kimse irtidat ettiği takdirde kendi haline bırakılmaz. Zira mürted, saldırarak, soygun yaparak müslümanlara zarar vermeyi amaçlar. Böyle bir şey yaptığında verdiği zararın kesinlikle ödetilmesi gerekir. Yaptığı zararları kendisine bırakıp bir şey yapmamak, bu kimseye günah ve düşmanlıkta yardım etmek demektir. Ayrıca ona bir şey yapmamak, birtakım kimselere dinden dönme kapısı da açabileceğinden, bu şekilde bırakılması kesinlikle doğru değildir. Aksi takdirde her taraftan ona katılanlar olabilir. Kimi zaman emirler maslahat gereği bunları hemen öldürtmeyebilirler. Fakat bu durumu genelleştirmemek gerekir.
8- Münafıklarla vb. kimselerle dost olmak ve onları sırdaş edinmek nifak mı, yoksa küfür müdür?
Cevap: Onların ülkelerinde yerleşip, onlarla birlikte savaşlara katılmak ve benzeri şeylerin hepsi küfürdür. Nitekim, yüce Allah şöyle buyuruyor:
"...Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır." 118
"Allah, size indirmiştir ki: 'Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze dalıncaya (başka konuya geçinceye) kadar kafirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz..." 119
Rasulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"Kim müşriklerle beraber bulunur ve onlarla birlikte oturursa, oda onlar gibidir."
"Ben, müşrikler arasında kalmayı seçen müslümanlardan uzağım."120
Müslümanlar kendi ülkelerinde, münafık, kafir yada benzerleriyle dostluk kurar, onları sırdaş edinirlerse, asi ve günahkardırlar. Aynı zamanda tehditle de yüzyüzedirler. Eğer, bu kimselerle dostluk kurmaları onların dinleri açısındansa, kesinlikle bunlara ceza verilmelidir. Örneğin, bunların başkalarıyla olan ilişkileri kısıtlanmalı, tazir cezasına çarptırmalı, edebin gerektirdiği şey ne ise bunlara uygulanmalıdır. Çünkü kim bir toplumu seviyorsa, onlarla beraber haşrolunur. Ancak bu arada soruyu soran kimse "Sırf dünyevi bir çıkar için" sözü üzerinde düşünmelidir. Çünkü bu, onların gönüllerinden sevgi ve muhabbetin uzaklaştırılması imkanını getirir. Nitekim İbni Kayyım şöyle der:
"Sen sevgilinin düşmanlarını seviyorsun sonra da
Onu sevdiğini savunuyorsun, bu mümkün değildir."
9- "Eğer kişi kafir ve müşrikleri tekfir eder, fakat onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse bunun hükmü nedir?"
Cevap: Bu, o kişinin, onların küfürlerinden kuşku duyduğu anlamına gelmez. Fakat kişinin, bu konuyu tam olarak bilmemesi sebebiyle müşrikleri tekfir etmeyenleri tekfir etme konusunda şüphesi olabilir. Allah'ın Kitabında ve Rasulü'nün Sünnetinde kafirlerin tekfir edilmesinin şart olduğu açıklanmıştır. Bundan sonra hala onları tefir etmeyenleri tekfir etme konusunda tereddüt ederse, alimlerin icmasıyla kafir olur. Çünkü, küfrü açık olan kimsenin küfründen şüphe etmek küfürdür.
Eğer bu kimse müşriklerin küfürlerini kabul ettiği halde onların yüzlerine karşı küfürlerini haykırmıyorsa, onlara yağcılık ediyor, onlara ödün veriyor demektir. O zaman da şu ayetin hükmüne girer:
"Onlar senin kendilerine yumuşak davranmanı arzuettiler; o zaman onlarda sana yumuşak davranacaklardı." 121
Eğer bu kişi: "Şirk işleyenleri tekfir ediyorum; fakat bunları tekfir etmeyenlere kafir diyemem" derse bu, o kişinin o şahısları müslüman kabul ettiği anlamına gelir. Çünkü İslam ile küfür arasında orta bir yol yoktur. Eğer bu adamlar kafir değillerse müslümanlar demektir. Böyle bir durumda kim küfre İslam adını verir veya kafirlere müslüman derse, o da kafirdir.
Müslümanın, bu kimseye nasihatte bulunması, onu her şeyden münezzeh olan Allah'a (c.c.) çağırması ve yaptığı iğrençlikleri ona öğretmesi gerekir. Eğer tevbe ederse, zaten arzulanan budur. Ancak ısrar ederse, o zaman ne suç işlemişse, kendisine o suçun gerektirdiği hüküm verilir. Eğer küfür işlemişse kafir, günah işlemişse günahkardır. Tevbe edip hakkı kabulleninceye kadar, toplumdan uzaklaştırılmalıdır. Nitekim, Rasulullah (s.a.v.), bir tek savaşa katılmayanlarla tüm ilişkilerini kesmişti. Onlarla konuşmayı, selamlaşmayı, şu veya bu anlamda onlarla ilişkide bulunmayı kesinlikle menetmişti.
Rasulullah (s.a.v.), güzide ashabıyla sırf bir yanlışları sebebiyle her türlü irtibatı kestikten sonra, kafirlerle dostluk kuran, onları sırdaş edinen, açıkça onları sevdiğini ileri sürenlere ne derdi? Onlar hakkında nasıl davranırdı?
Dostları ilə paylaş: |