101
ENDÜLÜS’TE ORTAYA ÇIKAN YENİ BİR ŞİİR TÜRÜ:
“MUVAŞŞAHA”
DÜZGÜN, Osman
TÜRKİYE/ТУРЦИЯ
ÖZET
Bu çalışmada, miladi IX. (h. III. ) yy. ’nin sonlarına doğru Endülüs’te ortaya
çıkmış bir şiir türü olan “muvaşşaha” ele alınacaktır. Arap edebiyatındaki bu
yeni tür, Endülüs halkının müziğe olan eğilimi ile bölgesel halk ağzıyla
terennüm edilen şarkıların kaynaşması sonucu doğmuştur. Beş yüzyıl boyunca
geçerliliğini koruyan bu tür, Endülüs’te olduğu kadar da Doğu’da (Ortadoğu ve
Kuzey Afrika’da) da kabul görmüştür.
X. yüzyılda doruk noktasına ulaşan muvaşşaha, XII. yüzyılın sonlarında İbn
Senâ el-Mulk (1155-1211) tarafından Doğu’ya götürülmüştür. Matla, devr, sımt,
kufl, gusn, beyt ve harce gibi kendine ait terminolojisi bulunan muvaşşahada en
önemli bölümün harce olduğu kabul edilmektedir. Muvaşşaha şairine göre
harce (çıkış), klâsik kasidedeki matla (giriş) ile eşdeğerdir. Bu nedenle harce
üzerinde çok fazla durulmuş; diğer taraftan Arapça olmayan kelimeleri içermesi
sebebiyle Doğulu ve Batılı birçok araştırmacının da ilgisini çekmiştir.
Anahtar Kelimeler: Muvaşşaha, şiir, Endülüs, Maşrık.
ABSTRACT
The New Type of Poetry Occured in Andalus: “Muwashah”
In this study, the poetry type of “Muwashah” which occurred in Andalus in
lately of the IX
th
A. D. (Hegira III) century will be handled up. This new kind of
poetry in Arabic literature had become a common point of the musical leaning
and the songs singed in the country type. It had become a poetry type which
preserved its validity for five centuries in East (Middle-east and Northern
Afrika) as in Andalus as well.
The muwashah which reached its top level in the X century was taken to the
East in the XII
th
century by Ibn Senâ al-Mulk. It is accepted that the harca is
one of the most important part of the muwashah. Also matla, davr, simt, kufl,
gusn, beyt, are the terms that belong to the muwashah. According to the
muwashah poet, the harce (sortie) is equal with the matla (entrance) in the
classical eulogy. Because of the words which is not Arabic were used in harca,
this part is mostly studied by the orientalists as the Arabic scientists did.
Key Words: Muwashah, poem , Andalus, Mashriq.
102
Muvaşşaha Nedir?
Muvaşşah, muvaşşaha veya tevşîh de denilen şiir türü “veşeha” (
َﺢَﺷَو
)
kökünden türetilmiştir. “Veşşeha” sülâsî mezîd fiili “(kemer, kuşak vb. )
giydirmek” manasında kullanılırken “itteşeha” ve “teveşşaha” sülâsî mezîd
fiilleri ise yine “kemer, kuşak veya kılıç için kuşanmak, üzerine almak ve
omzuna atmak” manasında kullanılmaktadır.
ﺢﻴِﺷاَﻮَﺗ
ج
ٌﺢﻴِﺷْﻮَﺗ
“tevşîh ç.
tevâşîh”, muvaşşahanın diğer bir adıdır ve bu mecazî olarak kullanılan bir
isimdir. Şiirin bu türünde söz ile süsleme sanatı had safhaya ulaştığı için böyle
bir ad verilmiştir
1
. Bununla birlikte I. Abbas’a göre muvaşşahanın asıl manası;
“orijinal renginden farklı bir renkle (ya da çizgili desenle) nitelenen veya
nakşedilmiş atkı veyahut süslü giyim eşyası”dır
2
.
Vişah (
حﺎَﺷِو
) ise “kadınların omuzlarına çapraz olarak bağladıkları kuşak,
şal, boyun atkısı, kayış” vb. anlamlara gelir
3
. Bununla birlikte, (
ُﻪَﺘَﺒْﻄُﺧ ُﺐﻴِﻄَﺨﻟا
ِتﺎَﻳﻵﺎِﺑ
َﺢﱠﺷو
) örneğinde olduğu gibi “veşşeha” fiili cümleye “Hatip hutbesini
ayetlerle süsledi.” anlamı vermiştir.
İbn Senâ el-Mulk
4
muvaşşahayı tarif ederken:
)
ﻰﻠﻋ مﻮﻈﻨﻣ مﻼآ ﺢﺷﻮﻤﻟا
صﻮﺼﺨﻣ نزو
(
5
yani “ Muvaşşaha özel bir vezin üzerine bina edilmiş
manzum bir sözdür.” demektedir. el-Mulk’un bu tarifinde bir nebze olsun
kavramı basite indirgediği görülmektedir. Buna rağmen Dâru’t-Tırâz fi
‘Ameli’l-Muvaşşahât adlı kitabı, bir muvaşşaha antolojisi olarak bu konuda en
önemli kaynak sayılmaktadır.
Bu Adın Veriliş Nedeni
Kabul edilen görüşe göre “muvvaşşaha” lafzı vişâhul mer'a (
ةأﺮﻤﻟا ُحﺎَﺷِو
)
dan
yani, kadın şalına benzetme yoluyla türetilmiştir. Bu şal kadınların
giyindiği büyük bir bez parçasının adıdır. İkisinin arasındaki benzerlik ise, bu
edebi türde kufüllerin ve gusunların şalın üzerindeki inciler gibi sıralanmış
olmasıdır
6
.
1
Hannâ el- Fâhûrî, Târîhu’l-Edebi’l-’Arabî, 3. Baskı, b. y. y. , 1960, s. 806. Ayrıca bkz.
Muhammed Rıdvân ed-Dâye, Fi Edebi’l-Endelüs, Dâru’l-Fikr, Dımaşk 2000, s. 178.
2
G. Schoeler, The Encyclopedia of Islam, New Edition, Newyork 1993, C. VII, s. 809,
“Muwashshah” mad.
3
Ayrıca bkz. İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, Çev. Mahmut Kanık, İnsan Yayınları, İstanbul
1995, s. 20.
4
Hayatı için bkz. Corci Zeydân, Târîhu Âdâbi’l-Lugati’l-Arabîyye, tah. Şevki Dayf, Dâru’l Hilâl,
Kahire 1798, C. III, s. 15.
5
İbn Senâ el-Mulk, Dâru’t-Tırâz fi ‘Ameli’l- Muvaşşahât, Dımaşk 1949, s. 25.
6
Ali Diyâb, Fi’l-Edebi’l-‘Arabî el-Endelüsî ve’l-Magribî, Dımaşk 2002, s. 301. ; Abdulazîz ‘Atîk,
el-Edebü’l-’Arabî fi’l-Endelüs, Dâru’n-Nahdati’l-Arabîyye, Beyrut 1976, s. 341.
103
Mehmet Özdemir bu konuya şöyle değinmektedir:
“Muvaşşaha” lirik şiir türü Endülüs’te kadınların omuzdan kalçaya doğru
üçgen biçimde takındıkları, çeşitli ve renkli incilerle süslü, atkı gibi bir çeşit
kuşak denilebilecek vişâh kökünden kıyasla türetilmiştir”
7
.
Ortaya Çıkışı
Araştırmacılar muvaşşahanın kökeni, oluştuğu çevre ve bu türde ilk ürün
ortaya koyan şair hakkında görüş ayrılığına sahiptirler
8
. Bazıları onun Maşrık
kökenli olup çölde ortaya çıktığı ve bu alandaki ilk ürünün Abdullah bin
Mu‘tezz’e dayandığı görüşündedirler
9
ve bu savlarını desteklemek için de, İbn-i
Zuhr’e ait olan meşhur
(
ﻲﻜﺘﺸﻤﻟا ﻚﻴﻟإ ﻲﻗﺎﺴﻟا ﺎﻬﻳأ
ِﻊﻤﺴﺗ ﻢﻟ نإ و كﺎﻧﻮﻋد ﺪﻗ
)
muvaşşahayı ona nisbet
ederler.
İbni Bessâm ez-Zehîra’sında “Bana ulaşan bilgiye göre bu türü ilk ortaya
koyan Muhammed b. Mahmud el-Kabrî ed-Darîr’dir. Kendisi şiir şatırlarının
aruzları üzerine muvaşşaha yazıyor ancak, çoğunlukla kullanılmayan vezinleri
kullanıyordu. Halk dilindeki anlaşılması güç sözleri alıyor onlara merkez diyor
ve muvaşşahasını bunlar üzere bina ediyordu” demektedir
10
.
İbni Haldun Mukaddime’sinde bu şiir türünün doğuşuna işaret ederek
“Endülüs diyarında şiir fazla gelişip, birtakım tarzları ve türleri düzenli bir hâl
alarak sanat itibari ile son haddine ulaşınca, sonraki Endülüs şairleri yeni bir şiir
türü icat etmişler ve bu şiir türüne ‘Muvaşşaha’ adını vermişlerdir”
demektedir
11
.
Başka bir grup da bu türün Endülüs’te doğduğunu ve buradan Maşrık’a
gittiğini öne sürer. Her ne kadar muvaşşahada Maşrık’a ait izler bulunsa da, o
ortaya çıkıp gelişebileceği zemini sadece Endülüs’te bulmuş, miladi IX. yy. 'de
7
Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s. 94.
8
Geniş bilgi için bkz. ed-Dâye, a. g. e. , s. 178. ; el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 812. ; Diyâb, a. g. e. ,
s. 296-300. ; Mustafa Sâdık er-Râfi‘î, Târîhu Âdâbi’l-‘Arabîyye, Dâru’l-Kitabi’l-’Arabî, Beyrut, b.
t. y. , C. III, s. 160-162. ; Angel Gonzalez Palencia, Târîhu’l-Fikri’l-Endelüsî, Çev. Huseyn
Mu’nis, Mektebetu’n-Nahdati’l-Mısriyye, Kahire 1955, s. 142-143. ; Seyyid Abdulazîz Sâlim,
Kurtuba Hadâratu’l-Hilâfe fi’l-Endelüs, İskenderiyye, s. 184. ; Abdulazîz ‘Atîk, a. g. e. , s. 339-
340. ; Mustafa eş-Şik‘a, el-Edebü’l-Endelüsî, Mevdû‘âtuhu ve Funûnuhu, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn,
Beyrut 1975, 3. Baskı, s. 371-374, 383-385.
9
W. Montogomery Watt, A History of Islamic Spain, Edinburgh at the University Press, 1977, s.
120.
10
Schoeler, a. g. e. , a. g. mad. , C. VII, s. 811. ; Palencia, a. g. e. , s. 153. ; Sâlim, a. g. e. , s.
186. ; Maria Rosa Menocal, R. P. Scheindlin, M. Sells, The Literature of al-Andalus, Cambridge
University Press, b. t. y. , s. 168.
11
İbni Haldûn, Mukaddime, Çev.: Zakir Kadirî Ugan, MEB Yayınları, İstanbul 1991, C. III, s.
288. , İbni Hazm, a. g. e. , s. 20.
104
ortaya çıkıp beş yüzyıl boyunca geçerliliğini korumuş ve Maşrık’ta da
Mağrib’deki
12
gibi kabul görmüştür. Özelikle de son dönem Mehcer şairleri bu
türü benimsemişler ve edebî açıdan değerli kabul edilebilecek ürünler ortaya
koymuşlardır
13
.
Bu konuda edebiyat tarihçileri arasında bulunan görüş ayrılıklarını şu şekilde
sıralamak mümkündür:
1. Grup: “Muvaşşaha, Endülüs'te ortaya çıkmadan önce klasik edebiyatta
bulunan ve bilinen şiir türlerinin biraz gelişmiş şeklidir.” görüşünü
benimsemektedir. Bu gruba göre Endülüslülerin rolü, bu yeni forma verdikleri
düzenden öteye gitmemektedir.
Bu görüştekiler, muvaşşahanın Maşrık kökenli olduğunu savunurken Dîk
el- Cinn el-Hımsî’nin aşağıda bulunan birkaç beytini örnek gösterip biraz daha
ileri giderek İmru’u’l-Kays’a ait böyle bir şiirin olduğunu da iddia ederler
14
:
ﻲﻨﺜﻨﻳ ﻚﻔﻴﻄﻟ ﻲﻟﻮﻗ
مﺎﻨﻤﻟا ﺪﻨﻋ ﻲﻌﺠﻀﻣ ﻦﻣ
Hayaline söyle uyurken bana yaklaşmasın
ﻲﻔﻄﻨﺘﻓ مﺎﻧأ ﻰﺴﻌﻓ
مﺎﻈﻌﻟا ﻲﻓ ﺞﺟﺄﺗ رﺎﻧ
O zaman belki uyurum da kemiklerimdeki sevgi ateşi söner
ﻒآﻷا ﻪﺒﻠﻘﺗ يﺪﺴﺟ
مﺎﻘﺳ ﻦﻣ شاﺮﻓ ﻰﻠﻋ
Hasta yatağında olan bedenimi senin ellerin evirip çeviriyor
ِﺖﻤﻠﻋ ﺎﻤﻜﻓ ﺎﻧأ ﺎﻣأ
ماود ﻦﻣ ﻚﻠﺻﻮﻟ ﻞﻬﻓ
15
12
İslam dünyasının Batı kısmını (Mağrib) teşkil eden Kuzey Afrika ve Endülüs’te yaşayan
Müslümanlara Megâribe, Doğu kısmında (Maşrık) yaşayanlara da Meşârika (Maşrikîler)
denilmektedir. Ancak İslam coğrafyacıları Mağrib’in sınırlarının tesbiti konusunda görüş birliğine
varamamıştır. Bu konudaki üç farklı rivâyet değerlendirildiğinde İslam coğrafyacılarının Mısır’ın
batısında kalan bölgelere Mağrib adını verdiği anlaşılmaktadır. Kuzey Afrika tarihçileri, bu iki
bölgeyi ayıran sınır olarak genellikle Libya’nın Trablusgarp şehrini kabul etmişlerdir. (İsmail
Yiğit, İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004, C. XXIX, s. 377, “Meşrikîler” maddesi. )
13
Muhammed Mehdi el-Basîr, el-Muvaşşah fi’l-Endelüs ve fi’l-Maşrık, Matbaatu el-Ma‘ârif,
1948, s. 74-82, 98-99.
14
Muhammed b. Cheneb, Tam. A. Ateş, İslam Ansiklopedisi, Maarif Basımevi, İstanbul 1960, C.
VIII, s. 867, “Muvaşşaha” maddesi.
15
ed-Dâye, a. g. e. , s. 180.
105
Bildiğin gibi ben aynı benim (hala senin sevdanda), Sana ulaşmaya bir yol
var mı?
Görüldüğü gibi bu şiirin muvaşşaha ile uzaktan veya yakından herhangi bir
ilgisi yoktur.
2. Grup: Muvaşşahaların İspanyolca şarkıların etkisiyle ortaya çıktığını
savunurlar. Oryantalist Ribera’nın görüşüne göre; İspanyalı kadınlar, Arapların
evinde –bu iki kavmin evlilikle karışması sonucu– düğünlerde, merasimlerde
hatta çocukların ninnisinde ve günlük çalışma saatlerinde bile bu şarkıları
söylerlerdi
16
.
Bu gruba, muvaşşahanın Arap olmayanlara ait olduğunu söyleyenler de
katılmaktadır. Ayrıca muvaşşahaların Provance bölgesinde bulunan Troubadur
ve Conklir’lerden alındığını söyleyenler de vardır
17
. Muvaşşahanın oradaki
Araplardan alındığı görüşü daha isabetli görünmektedir. Çünkü bu tür, İspanyalı
gezginlerden yaklaşık olarak iki yüzyıl önce ortaya çıkmıştı ve bu türde şiirler
ortaya konuyordu
18
.
ez-Zecel fi’l-Endelüs kitabının yazarı Dr. Abdülaziz el-Ehvâni’nin görüşü ise
bu konuda en muteber olanıdır. Yazarın tespitlerine göre muvaşşahalar
Endülüs’te, oradaki müziksel eğilimin bir neticesi olarak ve Endülüslülerin
yerel halk dilinde söyledikleri şarkılarla kaynaşmasının bir sonucudur. Dr.
Ehvani’nin bu görüşü, yalnızca muvaşşahanın değil aynı zamanda zecelin
19
de
ortaya çıkışını aydınlatmaktadır. Yani muvaşşaha ve zecelin oraya çıkışındaki
temel esas halk diliyle söylenen şarkılar olup önce muvaşşaha söyleyenler ve
sonrasında da zecel söyleyenler bu halk şarkılarından yararlanmışlardır.
Gelişimi
Endülüs edebiyat tarihçileri muvaşşahanın ortaya çıkıp gelişiminde ve kendi
içerisinde bölümlere ayrılmasında üç isimden bahsetmişlerdir
20
:
1. Edebî bir tür olarak muvaşşahayı ilk ortaya koyan kişinin “Mukaddem b.
Mu’âfâ el-Kabrî” olduğu kabul edilir
21
. Merkez veya kufulleri halk diliyle
16
Abdullah b. Ali ez-Zîrân, el-Endelüs Kurûn mine’t-Takallubât, Matbû‘âtu Mektebeti’l-Melik
Abdulaziz el- ‘Âmme, 1996, s. 431.
17
S. M. Imamuddin, Muslim Spain 711-1492 A. D. , Leiden 1981, s. 147. ; Reynold A. Nıcholson,
A Literary History of the Arabs, Cambridge at the University Press, 1956, s. 416.
18
Bkz. Seyyid Abdulazîz Sâlim, a. g. e. , s. 184-185.
19
Endülüs'te ortaya çıkan, iraba uyulmayan, avam dilinin ve yabancı kelimelerin de kullanıldığı
bir şiir türüdür. Önde gelen temsilcisi de Ebû Bekr b. Kuzmân'dır. (ö. 555/1160). (Hayatı ve
eserleri için bkz. Ebû’l-Hasen Alî b. Bessâm eş-Şenterînî, ez-Zehîra fi Mehâsini Ehli’l-Cezîra, tah.
Salim Mustafa el-Bedrî, Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut, b. t. y. , C. II, s. 458-465. )
20
ed-Dâye, a. g. e. , s. 182-184.
21
İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s. 365; Kâmil Keylânî, Nazarât fi Târîhi’l-Edebi’l-Endelüsî,
Matba‘ati Mektebeti’t-Ticâriyye, 1924, s. 233-234; Mustafa Sâdık er-Râfi‘î, a. g. e. ,s. 160.
106
oluşturmuş ve söylemiştir. İlk muvaşşaha şairi harcesini yerel Endülüs dili ile
söylemiş ve diğer muvaşşahalarını buna binaen fasih Arapça ile oluşturmuştur.
İlk muvaşşahanın dil açısından oldukça basit olduğu kabul edilmektedir
22
. Fakat
bu dönemden günümüze muvaşşaha örnekleri ulaşmamıştır.
2. Mukaddem b. Mu’âfâ el-Kabrî’den sonra yine onun izinden giden Yusuf
b. Hârun er-Ramâdî’dir (ö. h. 403)
23
. Muvaşşaha türünde de ürün ortaya koyan
er-Ramâdî, muvaşşahanın şatırlara, cüzlere ve kufüllere bölünmesine öncülük
eden kişidir.
3. Ubâde b. Mai’s-Sema’nın
24
, bu türün gusunlarını çoğaltmasıyla muvaşşahanın
genel yapısı tamamlanmıştır.
Endülüslü muvaşşaha şairleri, klasik şiirde kullanılmayan aruz vezinlerini
25
kullanmışlar, özel bir beğeniye ve zevke dayanan, ritimsel bir yol izlemişlerdir.
Muvaşşahadaki bu serbestlik tamamen şairin beğenisine ve zevkine kaldığı için
muvaşşahaların ritimlerini belirlemek zordur. Muvaşşaha şairi için önemli olan,
muvaşşahasında kullandığı veznin nağmelerle uyumudur.
Aşağıda bulunan el-A’mâ et-Tutîlî’nin
26
muvaşşahasının matla’ beyti buna
örnektir:
ٍنﺎَﻤُﺟ ْﻦَﻋ ٌﻚِﺣﺎَﺿ
ْﺪَﺑ ْﻦَﻋ ٌﺮِﻓﺎَﺳ
ٍر
Sevgili güldüğü zaman inci gibidir dişleri, yüzü de dolunay,
ُنﺎَﻣَﺰﻟا ُﻪْﻨَﻋ َقﺎَﺿ
يِرْﺪَﺻ ُﻩاَﻮَﺣَو
27
Zamana sığmaz ve kaplar gönlümü o.
et-Tûlî’ye ait bu beyitlerin vezni, kullanılan aruz ölçülerinden hiç birine
uymamakta; aksine, şairin kişisel zevkini yansıtmaktadır. Şair, seçmiş olduğu
bu vezin üzerine muvaşşahasını oluşturmuştur. Bu bağlamda İbni Bessâm
22
İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s. 365.
23
Hayatı için bkz. Clément Huart, Arab ve İslam Edebiyatı, Çev. Cemal Sezgin, b. y. y. , b. t. y. ,
s. 130.
24
Hayatı ve eserleri için bkz. Muhammed b. Şakir b. Ahmed el-Meknî, Fevâtu’l-Vefeyât, b. y. y. ,
b. t. y. , s. 199-201. İbni Bessâm, a. g. e. , c. I, s. 293-299. ; Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Futûh b.
‘Abdillah el-Humeydî, Cezvetu’l-Muktebes fi Zikri Vülâti’l-Endelüs, tah. Muhammed b. Tâvît
et-Tabhî, Kahire, b. t. y. , s. 274-275.
25
Bkz. Celâl el-Hanefî, el-‘Arûd Tezhîbuhû ve ‘İ‘âdetu Tenvînihî, Matba‘âtu’l-‘Ânî, 1978, s. 56.
26
Hayatı ve eserleri için bakz. Huart, a. g. e. , s. 130. ; Feth b. Hâkân, Kalâ‘idu’l-‘Ikyân, b. y. y. ,
b. t. y. , s. 273-279.
27
İbn Senâ, a. g. e. , s. 5. ; ed-Dâye, a. g. e. , s. 184. ; el-Makkarî, a. g. e. , C. VII, s. 7. ; Hamdi
Abdu’l-Mün‘im Muhammed Huseyn, Târîhu’l-Magrib ve’l-Endelüs fi ‘Asrı’l-Murâbitîn,
İskenderiye 1986, s. 392. ; ‘Atîk, a. g. e. , s. 366.
107
“Birçok muvaşşahanın vezni, Arapların kullanageldikleri vezinler dışındadır.
Yani Halîl b. Ahmed’in bahirleri ve vezinleri dışında başka vezinler
kullanmışlardır.” demektedir
28
.
Bunun yanı sıra muvaşşaha, Halîl b. Ahmed’in ortaya koymuş olduğu
bahirlerden biri üzerine de inşa edilebilir ve muvaşşahayı söyleyen şair bazı
parça ve şatırlara bir veya daha fazla kelime ekleyebilir. Bu şekliyle muvaşşaha
şi’rî muvaşşaha (
يﺮﻌﺷ ﺢﺷﻮﻣ
) olmaktan çıkar ve gayri şi’rî (
ﺮﻴﻏ ﺢﺷﻮﻣ
يﺮﻌﺷ
) olur.
İbni Bakî’nin muvaşşahası buna örnektir:
ﻲِﻧﺎَﻌﻟاُ ﺔَﻤْﻴَﺷ ُﺮْﺒَﺼﻟا َو ُتْﺮِﺒَﺻ
.
ﻲِﻧاَﺮْﺠِهِ ﻞِﻴﻄُﻤْﻠِﻟ ْﻞُﻗأ ْﻢَﻟ َو
.
ﻲِﻧﺎَﻔَآ ﻲِﺑﱢﺬَﻌُﻣ
!
29
Sabrettim, sabretmek saygın insanların sıfatıdır. Mutil’e benden vazgeçtiğini
söylemedim. Sevgilim, yeter bana verdiğin acı!
Beytin sonuna şâyet (
ﻲِﻧﺎَﻔَآ ﻲِﺑﱢﺬَﻌُﻣ
) sözcükleri eklenmemiş olsa idi, bu beyit
Münserih
30
bahrinden olacaktı.
Bununla beraber muvaşşaha şairi eserini oluştururken vezni şi’rî ile gayri
şi’rî’yi bir muvaşşahada birleştirebilmektedir. İbn-i Hatime el-Ensâri’ye air bir
muvaşşahanın matla’ı buna örnektir:
ُﻦْﻴَﻋ مﻮَﻨﻟا ﻦﻣ ﺖّﺒه
ﻊﻴﻗر ﻆﺤﻠﺑ ﻲﻣﻮﺗ
ﻊﻴﺑﺮﻟا لﺎﺒﺘﻗا ﻰﻟإ
İlkbaharı karşılamak için, uyku kaçtı gözümden, göğe bir bakışın imasıyla
ِنﺎﻣّﺰﻟا ﻲﺷاﻮﺣ ْﺖّﻗر
ِنﺎﺛ حﺎﺻ ﺎﻳ ُﻞﺼﻔﻟا و
Zaman inceldi ey dostum! Mevsim ikinci baharken…
Buradaki kufl, bilinen hiçbir vezne uymaz iken gusn Müctess
31
bahrindendir.
Yapısı
Genel olarak muvaşşaha 5 gusnu takip eden 6 kufülden oluşur. Fakat
muvaşşaha şairleri buna bağlı kalmayıp bunu kısaltarak 4 gusun ile birlikte 5
kuflü ya da 7 veya daha fazla sayıdaki gusunlarla muvaşşahalarını
oluşturmuşlardır. Lisanu’d-Dîn b. el-Hatîb’in
32
, İbrahim b. Sehl el-İşbilî’ye
muaraza olarak yazdığı meşhur muvaşşahası buna örnektir:
28
İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s. 366.
29
ed-Dâye, a. g. e. , s. 185.
30
Münserih Bahri: Müstef‘ilün, Mef‘ûlâtu, Müstef’ilun Müstef‘ilun, Mef‘ûlâtu, Müstef‘ilun
(Celâl el-Hanefî, a. g. e. , s. 56. )
31
Müctess Bahri: Müstef‘ilün, Fâ‘ilâtun, Müstef‘ilün, Fâ‘ilâtun, (aynı eser, s. 53. )
32
Hayatı için bkz. İbni Hazm, a. g. e. , s. 29-30.
108
ﻰـﻤه ُﺚـﻴﻐﻟا اذإ ُﺚﻴﻐﻟا َكَدﺎـﺟ
ِﺲــﻟﺪﻧﻷﺎـﺑ ﻞـــﺻﻮﻟا َنﺎﻣز ﺎﻳ
Çiğse çiğse yağdığı zaman yağmur ne bereketli idi, Ey Endülüste’ki kavuşma
vakti!
ﺎـﻤﻠُﺣ ّﻻإ ﻚﻠــﺻو ﻦﻜﻳ ﻢـﻟ
ِﺲِـﻠﺘﺨﻤﻟا ﺔـﺴﻠﺧ وأ ىﺮـﻜﻟا ﻲـﻓ
33
Sana ulaşmak, uykuda iken görülen bir düşten veya çalınmış bir fırsattan
ibaret oldu…
Fakat gusun ve kufullerin vezin ve kafiyeleri, muvaşşahayı oluşturan şaire
bağlıdır. Bu şekilde muvaşşahada bir dış orantının veya uyumun olması
gerekmeyip buradaki temel ölçüt daima şairin zevki ve beğenisi olmuştur.
Bununla birlikte, muvaşşaha şairinin başka bir şaire ait yapıyı alıp
kullanmasına da kötü bakılmaz. Bu durum özellikle harcelerde göze çarpar.
Örneğin, Lisanu’d-Dîn b. el-Hatîb harcesini, İbn Sehl el-İşbilî’nin matla’ından
almıştır
34
.
Terimleri
Kaynaklarda rastladığımız bu türün terminolojisi ile ilgili maddeler aşağıda
yer almaktadır. Elimizde bu isimlendirmelerin kimin tarafından-ne zaman
yapıldığı noktasında net bir bilgi yoktur; fakat h. IV. yüzyılın ortalarına doğru
net bir hâl aldığı öngörülmektedir. Terimler sırasıyla aşağıdaki gibidir
35
:
1. Matla’ (
ﻊﻠﻄﻣ
): Muvaşşahada bulunan ilk kufuldür. Muvaşşahanın temel
unsurlarından değildir. Matla’ bulunursa muvaşşaha Tâm, yoksa Akra’ olarak
adlandırılır.
2. Devr (
رود
): Devr matla’dan hemen sonra gelen sımtlar grubudur.
3. Sımt (
ﻂﻤﺳ
): Devri oluşturan her bir kısma verilen addır.
4. Kufl (
ﻞﻔﻗ
): Muvaşşahanın ilk beyti veya birkaç beyitten oluşan giriş
kısmıdır. Her beyitten önce tekrarlandığı için “el-Lâzime (
ﺔﻣزﻼﻟا
)”
adı da
verilmiştir.
Kufüllerde uyağa, vezne, cüzlere ve şiirdeki beyit sayısına dikkat edilmesi
gerekir; en az II en fazla da X cüzden oluşabilmektedir.
33
Bu muvaşşahanın tümü için bkz. el-Makkarî, a. g. e. , c. IX, s. 225-227. ; Kâmil Keylânî, a. g.
e. , s. 234-236.
34
Atîk, a. g. e. , s. 375-378.
35
Terimler ve öngörüler hakkında bkz. el-Fâhûrî, a. g. e. , s. 807-811. ; ed-Dâye, a. g. e. , s. 187-
190. ; ‘Atîk, a. g. e. , s. 345-358. ; Schoeler, a. g. e. , c. VII, s. 809-810, Muwashshah mad. ; M. R.
Menocal, R. P. Scheindlin, M. Sells, a. g. e. , a. g. mad. , s. 167-169. ; eş-Şik‘a, a. g. e. , s. 375-
379.
109
1. İki cüzden oluşan Kufl
36
:
اًرﺪﺑ ﺖﻧرﺎَﻗ ﺲﻤﺷ
ٌﻢﻳﺪﻧ و ٌحار
Dolunayla boy ölçüşen bir güneş; şarap ve bir içki arkadaşı…
2. Üç cüzden oluşan Kufl:
رﺎﻄﻣﻷا ُﺪَﻳ ْﺖﱡﻠَﺣ
راﱠﻮﻨﻟا َةﱠرِزأ
ﻰﻧﺪِﺧ ﺎﻴﻓ
Ey dostum, dokundu yağmurun eli, çiçeklerin tomurcuklarına…
3. Dört cüzden oluşan Kufl:
ْباﻮآأ ﺎﻨﻟ ْرِدأ
ُﺪﺟَﻮﻟا ﺎﻬﺑ ﻰﺴﻨُﻳ
سّﻼُﺠﻟا ﺮِﻀﺤَﺘﺳا و
ا ﺎﻤآ
ﻰﻀﺘﻗ
ﱡدُﻮﻟا
Dolaştır bize şarap kadehlerini ki unuttursun bize sarhoşluğu; içki
arkadaşlarını davet et, dostluğun gerektirdiği gibi…
4. Beş cüzden oluşan Kufl:
ُﻞُﺨْﺒَﻳ و ُدﻮُﺟأ ﻦَﻣ ﺎﻳ
يرﺎﻘِﺘﻓاو ﻲﱢﺤِﺷ ﻰﻠﻋ
Ey kendisine cömert olduğum! Benim fakirliğime ve yoksulluğuma karşı
cimrilikle
davranan!
ةدﺎﻳِز يﺪﻨِﻋ و كاﻮهَأ
يرﺎآّدا و ﻲﻗﻮَﺷ ﺎﻬﻨﻣ
Seviyorum seni fakat (sevgimden) daha çok sana olan özlemim ve seni
hatırlamam var…
5. Gusn (
ﻦﺼﻏ
): Kuflün her bir parçasına verilen addır. İki, üç ya da dört
parçadan oluşabilir. Buradaki uyak düzeni ise yine şairin beğenisine
kalmaktadır.
6. Beyt (
ﺖﻴﺑ
): İki kufül arasında bulunan Sımtlardır. Beyt, Gusn adı verilen
parçalardan oluşur ve bu parçaların sayısı şairin beğenisine kalmıştır. Genellikle
3 parçadan oluşurken 2 veya 3,5 olduğu da görülür. Bütün beyitler vezin ve cüz
bakımından bir olmak zorundadır; fakat uyaklarının her beyte göre farklılık arz
etmesi daha iyi karşılanır.
7. Harce (
ﺔﺟﺮﺧ
): Muvaşşahadaki son kufül olup en önemli bölümüdür.
Onun nükteli olması ve halk dilinde söylenmiş olması beklenir
37
. Eğer
muvaşşaha, methiye temasını işliyor ve harcesinde de övülen kişinin ismi yer
alıyorsa, o zaman fasih dilde de oluşturulabilir.
36
Bu örneklere ulaşılan kaynaklar: İbn Senâ, a. g. e. , s. 26-27. ; el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 807-808.
37
Montogomery, a. g. e. , s. 119.
110
Muvaşşaha şairine göre harcenin konumu, klasik kasidedeki matla’ ile aynı
olduğundan, harceye çok özen gösterilir. Bu öneme işaret olarak İbn Senâ el-
Mulk Dâru’t-Tırâz’da şunları söylemiştir:
”
ﻩﺮﺒﻨﻋ و ﻪﻜﺴﻣ و ﻩﺮّﻜﺳ و ،ﻪُﺤْﻠِﻣ و ﺢﺷﻮﻤﻟا راﺰْﺑأ ﺔﺟﺮﺨﻟا
. . .
”
38
Harce muvaşşahanın çekirdeği, tuzu-şekeri, miski ve anberidir…
Harcenin özellikleri ise şu şekildedir:
- Harce –daha önce de belirtildiği gibi– fasih Arapça ile oluşturulmuş
olabileceği gibi yerel veya yabancı dilde de oluşturulmuş olabilir. Fakat yabancı
dilde veya yerel halk dilinde oluşturulmuş olan muvaşşahaların sayısı artınca
İbnü Şüheyd, kendi asrındaki fasih olmayan harceleri eleştirerek “Bu konuya ne
Sibeveyh ne de Ferâhîdî çözüm getirebilir.”
39
demiştir.
- Sadeliği ile öne çıkar. Örnek:
يداﺆﻔﺑ ىﺄﻧ
يدﺎﺣ ﻲﻧﺮﱠﻴَﺻ
يدﺎﻧُأ ُﺖْﻠَﻈَﻓ
:
Kalbime bir hüzün çöktü, sevgili bıraktı beni tek başıma, sürekli
çağırmaktayım:
ﺮﻓﺎﺴــﻣ ﻲــﺑﻮﺒﺤﻣ
ﻲﻧوﺮـّﺒَﺻ
!
Sevgilim yolcu (gidiyor), sabır verin bana!
- Harceden önce “
ﻰﱠﻨَﻏ ،َﺪَﺸْﻧأ ،ىَدﺎَﻧ
” vb. gibi musikiye dair ifadeler
bulunabilir. Bir bakıma muvaşşahanın, şarkı ile aynı ortamda yaratıldığını
kanıtlayan işaretlerden bir tanesi, harcesinden önce bu ve benzeri fiillerin
kullanılmasıdır
40
. Yukarıdaki muvaşşahada bu açıkça görülmektedir.
- Harcelerin genç kız veya sarhoşların ağzından söylenmesi de söz
konusudur.
- Harceler genellikle 3 ayrı şekilde karşımıza çıkmaktadırlar: el-Harcetu’l
Mu’rebe, el-Harcetu’l-Âmmiyye ve el-Harcetu’l-A’cemiyye.
a) el-Harcetu’l-Mu’rebe: Fasih Arapça ile oluşturulmuş olan harcedir.
b) el-Harcetu’l-’Âmmiyye: Halk dili ile oluşturulmuş olan harcedir.
c) el-Harcetu’l-A’cemiyye: Roman dilleri, yani Latin kökenli diller
(Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca) ile oluşturulmuş olan harcedir. Bu gruba,
içinde Türkçe ve Farsça kelimeler bulunan harceler de girmektedir.
38
İbn Senâ, a. g. e. , s. 32.
39
el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 807-808.
40
‘Atîk, a. g. e. , s. 368. ; M. R. Menocal, R. P. Scheindlin, M. Sells, a. g. e. , s. 167-169.
111
Maşrıklı muvaşşaha şairleri harcelerini birçok kişinin anlayabildiği dillerde
de oluşturmuşlardır. Fakat İbn Senâ el-Mulk, bu harcelerde farklı bir dil
kullanmayı harcenin bir gereği olarak kabul etmiştir. Endülüslüleri birbakıma
yanlış anlayan İbn Senâ el-Mulk bunu bir gereksinim olarak görmüş ve hem
kendisine ait hem de derlediği 108 muvaşşahanın altısında Türkçe ve Farsça
kelimeleri içeren harcelerin bulunduğu görülmüştür. Oysa Endülüs’teki halk,
tabiatı gereği Latin kökenli dilleri biliyor ve konuşuyor olduğundan harcelerde
bulunan yabancı kelimeler, o bölgede birçok kişi tarafından anlaşılıyordu. Bu
durum, Endülüs’ün coğrafî ve kültürel konumdan kaynaklanmaktadır. Bunun
Maşrık için de söz konusu edilmesi, bir bakıma yerinde bir tutum olmasa
gerektir
41
.
el-A’mâ et-Tutîlî’nin harcesi Endülüslü muvaşşaha şairleri arasında çok
beğeni kazanmış olup çağdaşları onun için şöyle seslenmişlerdir:
ْﺪﻤﺣَأ ىﺮﺗ ﺎﻣأ
ﻲﻟﺎــﻌﻟا ﻩﺪـْﺠَﻣ ﻲﻓ
ُﻖــــَﺤْﻠُﻳ ﻻ
!
Ahmed’in kimsenin yakalayamacağı büyük yüceliğini görmüyor musun?
ْبﺮﻐَﻤﻟا ُﻪﻌَﻠْﻃأ
ﻪـــﻠﺜﻣ ﺎـــﻧِرﺄﻓ
ﺎــﻳ
ُقﺮـْﺸَﻣ
!
42
Magrib yarattı onu! Göster bize onun gibisini ey Doğu!
Farsça ile oluşturulan bu harceye örnek:
ﻢﻬﻔـــﻳ ﻢـﻟ ﻰــﻨﻌـﻣ
Anlaşılmayan bir mana,
ﻢﺣﺮـــــﻳ ﻢـﻟ ﻰﻨﻀﻣ
Aman vermeyen bir bitkinlik.
ﻲﻤﺠـــــﻌﻟﺎﺑ ﻰــﻨﻏ
Yabancı bir dilde şöyle söyledi:
ﺎﻳ
نﺎﺟ
ﻲﻨﺸﻜﺑ
ﺎﻤﻟ
ﻲﻨﺗﺮﺠه
Ey katilim! Beni terk edersen, sonucuna katlanırsın.
Türkçe ile oluşturulan bir harceye örnek:
يﺮﻠﻟ ﺖﻠﺻو اذإ
ﻲﺒﻴﺒﺣ ﻰﻠﻋ ﻢﻠﺳ
ﻲﻨﻴﻌﺑ ﺎﻤهﺮﻈﻧاو
41
ez-Zîrân, a. g. e. , s. 438-439.
42
el-Makkarî, a. g. e. , C. VII, s. 13.
112
Rey vadisine vardığın zaman, sevgilime selam söyle ve ona benim gözümle
bak.
ﺴﻤﺷ ﺎﻤهﺮﻈﻨﺗ
يأ و ﺎ
يأ ﻲآﺮﺘﻟﺎﺑ رﺪﺒﻟا و
43
Onlardan (gözlerden) birini güneş, diğerini dolunay (bedr) olarak gürürsün,
ve “bedr” Türkçede “ay”dır.
Yukarıda anlatılan muvaşşahaya ait terimler aşağıdaki şema üzerinde
gösterilmiştir.
Konuları
Muvaşşaha, basit bir dille, müzik eşliğinde söylenmek için yaratılmış
manzum bir türdür. Her ne kadar İbn Senâ el-Mulk, muvaşşahanın hemen
hemen tüm klâsik şiir temalarını (gazel, methiye, risa, hicâ, zühd vb. ) konu
edindiğini söylese de; tabiatı gereği basit, kolay anlaşılır ifadelerle
oluşturulduğu için bu türün başlangıçta yalnızca gazel ve tabiat tasvirleri
konularına hasredildiği görülmektedir.
Önceleri muvaşşaha gazel, tabiat tasviri, hamriyat ve methiye konularını
işlerken hicâ, risâ, tasavvuf ve savaş tasviri gibi konular geri plana atılmıştır.
Çünkü bu konuların ele alınması, dil bakımından daha karmaşık ifade ve söz
sanatlarını gerektirmekteydi. Muvaşşahanın dili klasik kasideninkine nazaran
daha basit olduğu için konular böyle bir seyirle karşımıza çıkmaktadırlar.
Zira tabiat ve içki meclisi tasvirlerinde dilin güçlü olması gerekmiyordu. Bu
yüzden bu temalar gazel ile birlikte kullanılıyorlardı. Şairi etkisi altına alan en
büyük unsurun çevre olduğu göz önünde alındığında Endülüs’te ortaya konulan
muvaşşahaların ana temasının tabiat tasviri ve gazel olması çok da yadsınacak
bir durum olmasa gerektir.
Muvaşşahada kullanılan temaları, kullanım oranlarına göre sıraladığımızda:
1. Gazel
2. Tabiat tasviri
3. Methiye
4 . Zühd - tasavvuf
5. Risâ (çok azdır)
olduğunu görürüz
44
.
Dikkate değer bir konu ise Maşrıklıların bu türü Endülüslülerden aldığı
zaman, tabiat tasviri
45
dışında bütün temalarda ürün ortaya koymuş olmalarıdır.
43
İbn Senâ, a. g. e. , s. 165. ; ez-Zîrân, a. g. e. ,. 440-441.
44
ed-Dâye, a. g. e. , s. 190. Ayrıca bkz. el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 813. ; ez-Zîrân, a. g. e. , s. 422-
436. ; Diyâb, a. g. e. , s. 308-310. ; ‘Atîk, a. g. e. , s. 363-394. ; eş-Şik‘a, a. g. e. , s. 405-443.
113
Bunun nedeni ise, Maşrıklıların Endülüslülere göre, doğa güzelliğinden
nispeten yoksun olmaları şeklinde açıklanabilir. Tasavvuf ve zühd konulu
muvaşşahalar, önceleri Hz. Peygambere methiye yazanlar tarafından işlense de
bu tema Muvahhidler döneminde özellikle Muhyiddîn İbn Arabî ile doruğa
ulaşmıştır
46
.
Önde Gelen Şairleri
Bunlardan Muhammed b. Mahmûd el-Kabrî, Yusuf b. Hârun er-Remâdî (ö.
h. 403), Ubâde b. Mâi’s-Semâ’ (ö. h. 419), Ebû Bekr ´Ubâde b. Mâ’i’s-Semâ’
(ö. h. 420), Meriye şehri hakimi Mu’tasım b. Sumâdih’in şairi Muhammed b.
Ubâde el-Kazzâz (ö. h. 488)
47
, İbni Bakî (ö. 1145)
48
, el-Ebyad lakabıyla tanınan
Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (ö. h. 525)
49
, Ebû Bekr b. el-Lebbâne
(ö. h. 507), Vezir Ahmed b. ´Abdillah b. Zeydûn, el-A’mâ et-Tutîlî , Ahmed b.
Abdillah b. Hüreyre el-Kaysî (ö. h. 525), Ebû’l-Kâsım el-Menîşî (ö. h. 557),
Ebû ‘Âmir b. Yennâk (ö. h. 547), ve el-Hafîd olarak bilinen Ebû Bekr
Muhammed b. Abdillah b. Zuhr (ö. h. 525), İbni Bâce, İbni Sehl el-İsrailî (ö.
1251), İbni Hatîb (ö. 1374)
50
, İbni Nubâte
51
, İbni Zemrek
52
ve harcelerinde az da
olsa Türkçe ve Farsça kelimeler kullanan Maşrık kökenli iki şair; İbn Senâ el-
Mulk ve Salâhu’d-Dîn b. Aybek es-Safedî sayılabilir
53
.
Endülüslü kadın şairlerden çok azı muvaşşahalara ilgi duymuşlardır. Bu
sahada eser de vermiş ancak günümüze ulaşmamış olan Ummu’l-Kerem bintu’l-
Mu´tasım
54
bunlardan biridir.
Muvaşşaha Terimlerinin Bir Muvaşşaha’da Gösterilmesi
ﻲﺴﻟﺪﻧﻷا ﺮهز ﻦﺑا ﺢﺷﻮﻣ
)
ﺪﻴﻔﺤﻟا
(
45
Endülüs’te tabiat tasvirini konu edinen şiiriler hayli bulunmaktadır. Geniş bilgi için bkz. Doç.
Dr. Nevzat H. Yanık, Endülüs Arap Şiirinde Tabiat Tasviri, Erzurum 2000, s. 5 vd.
46
eş-Şik‘a, a. g. e. , s. 440-443.
47
Hayatı ve muvaşşahaları için bkz. Şevki Dayf, el-Mugrib fi Hule’l-Magrib, Dâru’l-Ma‘ârif, 3.
Baskı, c. II, s. 134-137. ; İbni Bessâm, a. g. e. , C. I, s. 500-502.
48
Hayatı ve muvaşahhaları için bkz. Dayf, a. g. e. , c. II, s. 25. ; İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s.
363-375. ; Keylânî, a. g. e. , s. 240-241.
49
Muvaşşahası için bkz. Keylânî, a. g. e. , s. 237.
50
Muvaşşahaları için bkz. el-Makkarî, a. g. e. , C. VII. , s. 65-68.
51
el-Makkarî, a. g. e. , C. VII. , s. 86-88.
52
el-Makkarî, Ezhâru’r-Riyâd fi Ahbâri ‘Iyâd, b. y. y. , b. t. y. , c. II, s. 176-206. ; Bu şairin adı,
İbn Zumruk şeklinde de telaffuz edilir.
53
Schoeler, a. g. e. , a. g. mad. , C. VII, s. 811-812. Ayrıca bkz. el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 812. ; ed-
Dâye, a. g. e. , s. 192. ; er-Râfi‘î, a. g. e. , C. III, s. 164-166. ; Özdemir, a. g. e. , s . 96. ; Cheneb, a.
g. e. , a. g. mad. , C. VIII, s. 867-868.
54
el-Makkarî, a. g. e. , C. V, s. 302.
114
“El-Hafîd” Olarak Bilinen İbni Zühr’ün Muvaşşahasi
ﻰﻜﺘﺸﻤُﻟا ﻚﻴﻟإ ﻲﻗﺎﺴﻟا ﺎﻬّـــﻳأ
ِﻊــﻤْﺴﺗ ﻢﻟ نإ و كﺎﻧﻮﻋد ﺪﻗ
)
ﻊﻠﻄﻣ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
ﻪـِﺗﱠﺮـُﻏ ﻲﻓ ُﺖﻤه ٍﻢﻳﺪﻧ و
)
ﻂﻤﺳ
(
ﻪِﺘﺣار ﻦﻣ حاّﺮﻟا ُﺖﺑﺮﺷ و
)
ﻂﻤﺳ
(
)
رود
(
ِﻪِﺗﺮﻜﺳ ﻦﻣ َﻆﻘﻴﺘﺳا ﺎﻤّﻠآ
)
ﻂﻤﺳ
(
ﺎـﻜّــﺗا و ﻪﻴﻟإ قّﺰﻟا َبﺬﺟ
ِﻊﺑرأ ﻲﻓ ًﺎﻌﺑرأ ﻲﻧﺎﻘﺳ و
)
ﻞﻔﻗ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
ىﻮﺘﺳا ُﺚﻴﺣ ﻦﻣ لﺎﻣ ٍنﺎﺑ ﻦْﺼُﻏ
)
ﻂﻤﺳ
(
ىﻮـﺠﻟا طْﺮَﻓ ﻦﻣ ُﻩاﻮﻬﻳ ﻦﻣ تﺎﺑ
)
ﻂﻤﺳ
(
)
رود
(
ﻮُهﻮَﻣ ِءﺎﺸﺣﻷا َﻖِﻔﺧ
ىﻮـﻘﻟا َن
)
ﻂﻤﺳ
(
ﻰﻜﺑ ِﻦْﻴَﺒﻟا ﻲﻓ ﺮﱠﻜﻓ ﺎﻤﱠﻠآ
ِﻊَﻘَﻳ ﻢﻟ َﺎﻤﻟ ﻲﻜﺒﻳ ﻪﺤَﻳ و
!
)
ﻞﻔﻗ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
ِ؟ﺮـﻈّﻨﻟﺎﺑ ْﺖَﻴِﺸَﻋ ﻲﻨـﻴﻌﻟ ﺎﻣ
)
ﻂﻤﺳ
(
ﺮـﻤﻘﻟا َءْﻮَﺿ كَﺪﻌﺑ ْتَﺮﻜْﻧأ
)
ﻂﻤﺳ
(
)
رود
(
يﺮَﺒَﺧ ْﻊَﻤﺳﺎﻓ َﺖْﺌِﺷ ﺎﻣ اذإ و
)
ﻂﻤﺳ
(
ﻣ َيﺎﻨﻴﻋ ْﺖَﻴﺸﻋ
ءﺎﻜُﺒﻟا ِلﻮﻃ ﻦ
ﻲﻌﻣ ﻲﻀﻌﺑ ﻰﻠﻋ ﻲﻀﻌﺑ ﻰﻜﺑ و
)
ﻞﻔﻗ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
115
ٌﺪَﻠَﺟ ﻰﻟ ﻻ و ٌﺮْﺒﺻ ﻲﻟ َﺲﻴﻟ
)
ﻂﻤﺳ
(
اوﺪﻬﺘﺟا و اوﺮَﺠه ٍمﻮﻘَﻟ ﺎﻳ
)
ﻂﻤﺳ
(
)
رود
(
ُﺪـﺟأ ﺎّﻤﻣ ياﻮﻜﺷ اوﺮﻜﻧأ
)
ﻂﻤﺳ
(
ﻰَﻜَﺘْﺸُﻳ نأ ﻪﱡﻘﺣ ﻲﻟﺎﺣ ﻲﻠﺜﻣ نا
ِﻊﻤﻄﻟا ﱠلُذ و ِسﺄﻴﻟا َﺪَﻤَآ
)
ﻞﻔﻗ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
ُﻒِﻜﻳ ﻲﻌﻣد و ىﱠﺮﺣ ٌﺪِﺒآ
)
ﻂﻤﺳ
(
ُفﺮﺘﻌﻳ ﻻ و َﺐﻧﺬﻟا ُفﺮﻌﻳ
)
ﻂﻤﺳ
(
)
رود
(
ُﻒـﺻأ ﺎﱠﻤﻋ ُضﺮﻌﻤﻟا ﺎﻬّﻳأ
)
ﻂﻤﺳ
(
ﺎآز و يﺪﻨﻋ ﻚﺒﱡﺣ ﺎﻤﻧ ﺪﻗ
ﻲﻋﱠﺪﻣ ﻲّﻧإ ﱢﺐﺤﻟا ﻲﻓ ْﻞُﻘَﺗ ﻻ
)
ﺔﺟﺮﺧ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
)
ﻦﺼﻏ
(
Çevirisi
Ey Sâki sana şikâyetimiz var, seni çağırdık ama duymadın
Alnının beyazlığına vurulduğum
Uyandıkça sarhoşluktan
Elinden şarap içtiğim nice dostum vardı
Dayandı ve çekti kırbayı kendine, bana dört dörtlük sâkilik yaptı …
Bân ağacının dalı, bulunduğu yerden eğildi
Onu aşırı derecede sevenin yüreğinde aşk acısı kaldı
İçi titreyerek, güçsüz ve zayıf bir şekilde…
Ağladı her ayrılığı düşündüğü zaman, Vaylar ona ki, ağlıyor başına
gelmemiş şey için.
Gözlerimin nesi var ki bulanık görmeye başladı?
Görmez oldu senden sonra ay ışığını
İstersen şöyle bir dinle beni
Kör oldu gözlerim çokça ağlamaktan, ağladım kendimle senin ardından. . .
Artık dayanacak ne güç kaldı ne de bir kuvvet
Bir kavim ki, beni öylece bırakıp gitti
Ettiler çektiğim acının şikâyetini de ret
116
Benim yerimde kim olsa şikâyet eder, üzüntülü bir kalple ve arzuları
tükenmiş bir şekilde.
Yanıyor ciğerim, gözyaşım akıyor
Suçunu biliyor ne var ki itiraf etmiyor
Ey tasvir ettiğim duygulara karşı çıkan!
Yüreğimde sevgin büyüdü ve arttı,deme aşkta asla ben iddialı!. .
KAYNAKÇA
‘Atîk, Abdulazîz, (1976), el-Edebü’l-’Arabî fi’l-Endelüs, Dâru’n-
Nahdati’l-Arabîyye, Beyrut.
Dayf, Şevki, el-Mugrib fi Hule’l-Magrib, Dâru’l-Ma’ârif.
Diyâb, Ali, (2002), Fi’l-Edebi’l-’Arabî el-Endelüsî ve’l-Magribî, Dımaşk.
Ed-Dâye, Muhammed Rıdvân, (2000), Fi Edebi’l-Endelüs, Dâru’l-Fikr,
Dımaşk.
El- Fâhûrî, Hannâ, (1960), Târîhu’l-Edebi’l-’Arabî, 3. Baskı, b. y. y. .
El-Basîr, Muhammed Mehdi, (1948), el-Muvaşşah fi’l-Endelüs ve fi’l-
Maşrık, Matbaatu el-Ma’ârif.
El-Hanefî, Celâl, (1978), el-’Arûd Tezhîbuhû ve ‘İ’âdetu Tenvînihî,
Matba’âtu’l-’Ânî.
El-Humeydî, Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Futûh b. ‘Abdillah, Cezvetu’l-
Muktebes fi Zikri Vülâti’l-Endelüs, tah. Muhammed b. Tâvît et-Tabhî, Kahire,
b. t. y.
El-Makkarî, Ezhâru’r-Riyâd fi Ahbâri ‘Iyâd, b. y. y. , b. t. y.
El-Meknî, Muhammed b. Şakir b. Ahmed, Fevâtu’l-Vefeyât, b. y. y. , b. t. y.
El-Mulk, İbn Senâ, (1949), Dâru’t-Tırâz fi ‘Ameli’l- Muvaşşahât, Dımaşk.
Er-Râfi’î, Mustafa Sâdık, Târîhu Âdâbi’l-’Arabîyye, Dâru’l-Kitabi’l-
’Arabî, Beyrut, b. t. y.
Eş-Şenterînî, Ebû’l-Hasen Alî b. Bessâm, ez-Zehîra fi Mehâsini Ehli’l-
Cezîra, tah. Salim Mustafa el-Bedrî, Dâru’l-Kütübi’l-’İlmiyye, Beyrut, b. t. y.
Eş-Şik’a, Mustafa, (1975), el-Edebü’l-Endelüsî, Mevdû’âtuhu ve
Funûnuhu, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut.
Ez-Zîrân, Abdullah b. Ali, (1996), el-Endelüs Kurûn mine’t-Takallubât,
Matbû’âtu Mektebeti’l-Melik Abdulaziz el-
‘Âmme.
Feth b. Hâkân, Kalâ’idu’l-’Ikyân, b. y. y. , b. t. y.
G. Schoeler, (1993), The Encyclopedia of Islam, New Edition, Newyork.
117
Huart, Clément, Arab ve İslam Edebiyatı, Çev.: Cemal Sezgin, b. y. y. , b. t.
y.
Huseyn, Hamdi Abdu’l-Mün’im Muhammed, (1986), Târîhu’l-Magrib
ve’l-Endelüs fi ‘Asrı’l-Murâbitîn, İskenderiye.
Imamuddin, S. M. , (1981), Muslim Spain 711-1492 A. D. , Leiden.
İbn Hazm, (1995), Güvercin Gerdanlığı, Çev.: Mahmut Kanık, İnsan
Yayınları, İstanbul.
İbni Haldûn, (1991), Mukaddime, Çev.: Zakir Kadirî Ugan, M. E. B.
Yayınları, İstanbul.
İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004.
Keylânî, Kâmil, (1924), Nazarât fi Târîhi’l-Edebi’l-Endelüsî, Matba’ati
Mektebeti’t-Ticâriyye.
Menocal, Maria Rosa, R. P. Scheindlin, M. Sells, The Literature of al-
Andalus, Cambridge University Press, b. t. y.
Nicholson, Reynold A. , (1956), A Literary History of the Arabs,
Cambridge at the University Press.
Özdemir, Mehmet, (1997), Endülüs Müslümanları, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara.
Palencia, Angel Gonzalez, (1955), Târîhu’l-Fikri’l-Endelüsî, Çev.: Huseyn
Mu’nis, Mektebetu’n-Nahdati’l-Mısriyye, Kahire.
Sâlim, Seyyid Abdulazîz, Kurtuba Hadâratu’l-Hilâfe fi’l-Endelüs,
İskenderiye
W. Montogomery Watt, (1977), A History of Islamic Spain, Edinburgh at
the University Press.
Yanık, Doç. Dr. Nevzat H. , (2000), Endülüs Arap Şiirinde Tabiat Tasviri,
Erzurum.
Zeydân, Corci, (1798), Târîhu Âdâbi’l-Lugati’l-Arabîyye, tah. Şevki Dayf,
Dâru’l Hilâl, Kahire.
Dostları ilə paylaş: |