“muvaşŞaha” DÜZGÜN, Osman TÜRKİYE/турция



Yüklə 177,62 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix04.02.2018
ölçüsü177,62 Kb.
#23883


 

 

 



101 

 

ENDÜLÜS’TE ORTAYA ÇIKAN YENİ BİR ŞİİR TÜRÜ

“MUVAŞŞAHA” 

DÜZGÜN, Osman  

TÜRKİYE/ТУРЦИЯ  



ÖZET 

Bu çalışmada, miladi IX. (h. III. ) yy. ’nin sonlarına doğru Endülüs’te ortaya 

çıkmış bir şiir türü olan “muvaşşaha” ele alınacaktır. Arap edebiyatındaki bu 

yeni tür, Endülüs halkının müziğe olan eğilimi ile bölgesel halk ağzıyla 

terennüm edilen şarkıların kaynaşması sonucu doğmuştur. Beş yüzyıl boyunca 

geçerliliğini koruyan bu tür, Endülüs’te olduğu kadar da Doğu’da (Ortadoğu ve 

Kuzey Afrika’da) da kabul görmüştür.  

X. yüzyılda doruk noktasına ulaşan muvaşşaha, XII. yüzyılın sonlarında İbn 

Senâ el-Mulk (1155-1211) tarafından Doğu’ya götürülmüştür. Matladevrsımt

kuflgusnbeyt ve harce gibi kendine ait terminolojisi bulunan muvaşşahada en 

önemli bölümün harce olduğu kabul edilmektedir. Muvaşşaha  şairine göre 



harce  (çıkış), klâsik kasidedeki matla (giriş) ile eşdeğerdir. Bu nedenle harce 

üzerinde çok fazla durulmuş; diğer taraftan Arapça olmayan kelimeleri içermesi 

sebebiyle Doğulu ve Batılı birçok araştırmacının da ilgisini çekmiştir.  

Anahtar Kelimeler: Muvaşşaha, şiir, Endülüs, Maşrık. 

ABSTRACT 

The New Type of Poetry Occured in Andalus: “Muwashah”  

In this study, the poetry type of “Muwashah” which occurred in Andalus in 

lately of the IX

th

 A. D. (Hegira III) century will be handled up. This new kind of 



poetry in Arabic literature had become a common point of the musical leaning 

and the songs singed in the country type. It had become a poetry type which 

preserved its validity for five centuries in East (Middle-east and Northern 

Afrika) as in Andalus as well.  

The muwashah which reached its top level in the X century was taken to the 

East in the XII

th

 century by Ibn Senâ al-Mulk. It is accepted that the harca is 



one of the most important part of the muwashah. Also matladavrsimtkufl

gusn,  beyt, are the terms that belong to the muwashah. According to the 

muwashah poet, the harce (sortie) is equal with the matla (entrance) in the 

classical eulogy. Because of the words which is not Arabic were used in harca, 

this part is mostly studied by the orientalists as the Arabic scientists did.  



Key Words: Muwashah, poem, Andalus, Mashriq. 


 

 

 



102 

Muvaşşaha Nedir? 

Muvaşşah,  muvaşşaha veya tevşîh de denilen şiir türü “veşeha” (

َﺢَﺷَو


kökünden türetilmiştir. “Veşşeha” sülâsî mezîd fiili “(kemer, kuşak vb. ) 

giydirmek” manasında kullanılırken “itteşeha” ve “teveşşaha” sülâsî mezîd 

fiilleri ise yine “kemer, kuşak veya kılıç için kuşanmak, üzerine almak ve 

omzuna atmak” manasında kullanılmaktadır. 

ﺢﻴِﺷاَﻮَﺗ 

ج

  ٌﺢﻴِﺷْﻮَﺗ



 “tevşîh ç. 

tevâşîh”, muvaşşahanın diğer bir adıdır ve bu mecazî olarak kullanılan bir 

isimdir. Şiirin bu türünde söz ile süsleme sanatı had safhaya ulaştığı için böyle 

bir ad verilmiştir

1

. Bununla birlikte I. Abbas’a göre muvaşşahanın asıl manası; 



“orijinal renginden farklı bir renkle (ya da çizgili desenle) nitelenen veya 

nakşedilmiş atkı veyahut süslü giyim eşyası”dır

2

.  


Vişah (

حﺎَﺷِو


) ise “kadınların omuzlarına çapraz olarak bağladıkları kuşak, 

şal, boyun atkısı, kayış” vb. anlamlara gelir

3

. Bununla birlikte, (



 ُﻪَﺘَﺒْﻄُﺧ ُﺐﻴِﻄَﺨﻟا

ِتﺎَﻳﻵﺎِﺑ

 

َﺢﱠﺷو


) örneğinde olduğu gibi “veşşeha” fiili cümleye “Hatip hutbesini 

ayetlerle süsledi.” anlamı vermiştir.  

İbn Senâ el-Mulk

4

 muvaşşahayı tarif ederken: 



)

 ﻰﻠﻋ  مﻮﻈﻨﻣ  مﻼآ  ﺢﺷﻮﻤﻟا

صﻮﺼﺨﻣ  نزو

(

 



5

   


yani “Muvaşşaha özel bir vezin üzerine bina edilmiş 

manzum bir sözdür.” demektedir. el-Mulk’un bu tarifinde bir nebze olsun 

kavramı basite indirgediği görülmektedir. Buna rağmen  Dâru’t-Tırâz fi 



‘Ameli’l-Muvaşşahât adlı kitabı, bir muvaşşaha antolojisi olarak bu konuda en 

önemli kaynak sayılmaktadır. 

 

Bu Adın Veriliş Nedeni 

Kabul edilen görüşe göre “muvvaşşaha” lafzı  vişâhul mer'a  (

ةأﺮﻤﻟا  ُحﺎَﺷِو

dan



 

yani, kadın  şalına benzetme yoluyla türetilmiştir. Bu şal kadınların 

giyindiği büyük bir bez parçasının adıdır.  İkisinin arasındaki benzerlik ise, bu 

edebi türde kufüllerin ve gusunların  şalın üzerindeki inciler gibi sıralanmış 

olmasıdır

6

.   



                                                 

1

 Hannâ el- Fâhûrî,  Târîhu’l-Edebi’l-’Arabî, 3. Baskı, b. y. y. , 1960, s. 806. Ayrıca bkz. 



Muhammed Rıdvân ed-Dâye, Fi Edebi’l-Endelüs, Dâru’l-Fikr, Dımaşk 2000, s. 178.  

2

 G.  Schoeler,  The Encyclopedia of Islam, New Edition, Newyork 1993, C. VII, s. 809, 



“Muwashshah” mad.  

3

 Ayrıca bkz. İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı, Çev. Mahmut Kanık,  İnsan Yayınları,  İstanbul 



1995, s. 20.  

4

 Hayatı için bkz. Corci Zeydân, Târîhu Âdâbi’l-Lugati’l-Arabîyye, tah. Şevki Dayf, Dâru’l Hilâl, 



Kahire 1798, C. III, s. 15.  

5

 İbn Senâ el-Mulk, Dâru’t-Tırâz fi ‘Ameli’l- Muvaşşahât, Dımaşk 1949, s. 25.  



6

 Ali Diyâb, Fi’l-Edebi’l-‘Arabî el-Endelüsî ve’l-Magribî, Dımaşk 2002, s. 301. ; Abdulazîz ‘Atîk, 



el-Edebü’l-’Arabî fi’l-Endelüs, Dâru’n-Nahdati’l-Arabîyye, Beyrut 1976, s. 341.  


 

 

 



103 

Mehmet Özdemir bu konuya şöyle değinmektedir: 

“Muvaşşaha” lirik şiir türü Endülüs’te kadınların omuzdan kalçaya doğru 

üçgen biçimde takındıkları, çeşitli ve renkli incilerle süslü, atkı gibi bir çeşit 

kuşak denilebilecek vişâh kökünden kıyasla türetilmiştir”

7

.  



Ortaya Çıkışı  

Araştırmacılar muvaşşahanın kökeni, oluştuğu çevre ve bu türde ilk ürün 

ortaya koyan şair hakkında görüş ayrılığına sahiptirler

8

. Bazıları onun Maşrık 



kökenli olup çölde ortaya çıktığı ve bu alandaki ilk ürünün Abdullah bin 

Mu‘tezz’e dayandığı görüşündedirler

9

 ve bu savlarını desteklemek için de, İbn-i 



Zuhr’e ait olan meşhur  

(

ﻲﻜﺘﺸﻤﻟا ﻚﻴﻟإ ﻲﻗﺎﺴﻟا ﺎﻬﻳأ



  

ِﻊﻤﺴﺗ ﻢﻟ نإ و كﺎﻧﻮﻋد ﺪﻗ

)

 

muvaşşahayı ona nisbet 



ederler.  

İbni Bessâm ez-Zehîra’sında “Bana ulaşan bilgiye göre bu türü ilk ortaya 

koyan Muhammed b. Mahmud el-Kabrî ed-Darîr’dir. Kendisi şiir  şatırlarının 

aruzları üzerine muvaşşaha yazıyor ancak, çoğunlukla kullanılmayan vezinleri 

kullanıyordu. Halk dilindeki anlaşılması güç sözleri alıyor onlara merkez diyor 

ve muvaşşahasını bunlar üzere bina ediyordu” demektedir

10

.  


İbni Haldun Mukaddime’sinde bu şiir türünün doğuşuna işaret ederek 

“Endülüs diyarında şiir fazla gelişip, birtakım tarzları ve türleri düzenli bir hâl 

alarak sanat itibari ile son haddine ulaşınca, sonraki Endülüs şairleri yeni bir şiir 

türü icat etmişler ve bu şiir türüne ‘Muvaşşaha’ adını vermişlerdir” 

demektedir

11

.  



Başka bir grup da bu türün Endülüs’te doğduğunu ve buradan Maşrık’a 

gittiğini öne sürer. Her ne kadar muvaşşahada Maşrık’a ait izler bulunsa da, o 

ortaya çıkıp gelişebileceği zemini sadece Endülüs’te bulmuş, miladi IX. yy. 'de 

                                                 

7

 Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s. 94.  



8

 Geniş bilgi için bkz. ed-Dâye, a. g. e. , s. 178. ; el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 812. ; Diyâb, a. g. e. ,        

s. 296-300. ; Mustafa Sâdık er-Râfi‘î, Târîhu Âdâbi’l-‘Arabîyye, Dâru’l-Kitabi’l-’Arabî, Beyrut, b. 

t. y. , C. III, s. 160-162. ; Angel Gonzalez Palencia, Târîhu’l-Fikri’l-Endelüsî, Çev. Huseyn 

Mu’nis, Mektebetu’n-Nahdati’l-Mısriyye, Kahire 1955, s. 142-143. ; Seyyid Abdulazîz Sâlim, 

Kurtuba Hadâratu’l-Hilâfe fi’l-Endelüs, İskenderiyye, s. 184. ; Abdulazîz ‘Atîk, a. g. e. , s. 339-

340. ; Mustafa eş-Şik‘a, el-Edebü’l-Endelüsî, Mevdû‘âtuhu ve Funûnuhu, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, 

Beyrut 1975, 3. Baskı, s. 371-374, 383-385.  

9

 W. Montogomery Watt, A History of Islamic Spain, Edinburgh at the University Press, 1977, s. 



120.  

10

 Schoeler, a. g. e. a. g. mad. , C. VII, s. 811. ; Palencia, a. g. e. , s. 153. ; Sâlim, a. g. e. , s. 



186. ; Maria Rosa Menocal, R. P. Scheindlin, M. Sells, The Literature of al-Andalus, Cambridge 

University Press, b. t. y. , s. 168.  

11

 İbni Haldûn, Mukaddime, Çev.: Zakir Kadirî Ugan, MEB Yayınları,  İstanbul 1991, C. III, s. 



288. , İbni Hazm, a. g. e. , s. 20.  


 

 

 



104 

ortaya çıkıp beş yüzyıl boyunca geçerliliğini korumuş ve Maşrık’ta da 

Mağrib’deki

12

 gibi kabul görmüştür. Özelikle de son dönem Mehcer şairleri bu 



türü benimsemişler ve edebî açıdan değerli kabul edilebilecek ürünler ortaya 

koymuşlardır

13

.  


Bu konuda edebiyat tarihçileri arasında bulunan görüş ayrılıklarını şu şekilde 

sıralamak mümkündür:  



1. Grup: “Muvaşşaha, Endülüs'te ortaya çıkmadan önce klasik edebiyatta 

bulunan ve bilinen şiir türlerinin biraz gelişmiş  şeklidir.” görüşünü 

benimsemektedir. Bu gruba göre Endülüslülerin rolü, bu yeni forma verdikleri 

düzenden öteye gitmemektedir.  

Bu görüştekiler, muvaşşahanın Maşrık kökenli olduğunu  savunurken  Dîk          

el- Cinn el-Hımsî’nin aşağıda bulunan birkaç beytini örnek gösterip biraz daha 

ileri giderek İmru’u’l-Kays’a ait böyle bir şiirin olduğunu da iddia ederler

14



 

ﻲﻨﺜﻨﻳ ﻚﻔﻴﻄﻟ ﻲﻟﻮﻗ

 

 

مﺎﻨﻤﻟا ﺪﻨﻋ ﻲﻌﺠﻀﻣ ﻦﻣ



 

Hayaline söyle uyurken bana yaklaşmasın 

 

ﻲﻔﻄﻨﺘﻓ مﺎﻧأ ﻰﺴﻌﻓ



 

 

مﺎﻈﻌﻟا ﻲﻓ ﺞﺟﺄﺗ رﺎﻧ



 

O zaman belki uyurum da kemiklerimdeki sevgi ateşi söner 

  

ﻒآﻷا ﻪﺒﻠﻘﺗ يﺪﺴﺟ

 

 

مﺎﻘﺳ ﻦﻣ شاﺮﻓ ﻰﻠﻋ



 

Hasta yatağında olan bedenimi senin ellerin evirip çeviriyor 

 

 ِﺖﻤﻠﻋ ﺎﻤﻜﻓ ﺎﻧأ ﺎﻣأ



 

 

ماود ﻦﻣ ﻚﻠﺻﻮﻟ ﻞﻬﻓ



 

15

 



                                                 

12

 İslam dünyasının Batı  kısmını (Mağrib) teşkil eden Kuzey Afrika ve Endülüs’te yaşayan 



Müslümanlara  Megâribe, Doğu kısmında (Maşrık) yaşayanlara da Meşârika  (Maşrikîler) 

denilmektedir. Ancak İslam coğrafyacıları Mağrib’in sınırlarının tesbiti konusunda görüş birliğine 

varamamıştır. Bu konudaki üç farklı rivâyet değerlendirildiğinde İslam coğrafyacılarının Mısır’ın 

batısında kalan bölgelere Mağrib adını verdiği anlaşılmaktadır. Kuzey Afrika tarihçileri, bu iki 

bölgeyi ayıran sınır olarak genellikle Libya’nın Trablusgarp şehrini kabul etmişlerdir. (İsmail 

Yiğit, İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004, C. XXIX, s. 377, “Meşrikîler” maddesi. )

  

13

 Muhammed Mehdi el-Basîr, el-Muvaşşah fi’l-Endelüs ve fi’l-Maşrık, Matbaatu el-Ma‘ârif, 



1948, s. 74-82, 98-99. 

 

14



 Muhammed b. Cheneb, Tam. A. Ateş, İslam Ansiklopedisi, Maarif Basımevi, İstanbul 1960, C. 

VIII, s. 867, “Muvaşşaha” maddesi.  

15

 ed-Dâyea. g. e. , s. 180.  




 

 

 



105 

Bildiğin gibi ben aynı benim (hala senin sevdanda), Sana ulaşmaya bir yol 

var mı? 

Görüldüğü gibi bu şiirin muvaşşaha ile uzaktan veya yakından herhangi bir 

ilgisi yoktur.  

2. Grup: Muvaşşahaların  İspanyolca  şarkıların etkisiyle ortaya çıktığını 

savunurlar. Oryantalist Ribera’nın görüşüne göre; İspanyalı kadınlar, Arapların 

evinde –bu iki kavmin evlilikle karışması sonucu– düğünlerde, merasimlerde 

hatta çocukların ninnisinde ve günlük çalışma saatlerinde bile bu şarkıları 

söylerlerdi

16

.  



 Bu  gruba,  muvaşşahanın Arap olmayanlara ait olduğunu söyleyenler de 

katılmaktadır. Ayrıca muvaşşahaların Provance bölgesinde bulunan Troubadur 

ve Conklir’lerden alındığını söyleyenler de vardır

17

. Muvaşşahanın oradaki 



Araplardan alındığı görüşü daha isabetli görünmektedir. Çünkü bu tür, İspanyalı 

gezginlerden yaklaşık olarak iki yüzyıl önce ortaya çıkmıştı ve bu türde şiirler 

ortaya konuyordu

18

.  



ez-Zecel fi’l-Endelüs kitabının yazarı Dr. Abdülaziz el-Ehvâni’nin görüşü ise 

bu konuda en muteber olanıdır. Yazarın tespitlerine göre muvaşşahalar 

Endülüs’te, oradaki müziksel eğilimin bir neticesi olarak ve Endülüslülerin 

yerel halk dilinde söyledikleri şarkılarla kaynaşmasının bir sonucudur. Dr. 

Ehvani’nin bu görüşü, yalnızca muvaşşahanın değil aynı zamanda zecelin

19

 de 



ortaya çıkışını aydınlatmaktadır. Yani muvaşşaha ve zecelin oraya çıkışındaki 

temel esas halk diliyle söylenen şarkılar olup önce muvaşşaha söyleyenler ve 

sonrasında da zecel söyleyenler bu halk şarkılarından yararlanmışlardır.  

Gelişimi 

Endülüs edebiyat tarihçileri muvaşşahanın ortaya çıkıp gelişiminde ve kendi 

içerisinde bölümlere ayrılmasında üç isimden bahsetmişlerdir

20

:  



1. Edebî bir tür olarak muvaşşahayı ilk ortaya koyan kişinin “Mukaddem b. 

Mu’âfâ el-Kabrî” olduğu kabul edilir

21

.  Merkez veya kufulleri halk diliyle 



                                                 

16

 Abdullah b. Ali ez-Zîrân, el-Endelüs Kurûn mine’t-Takallubât, Matbû‘âtu Mektebeti’l-Melik 



Abdulaziz el- ‘Âmme, 1996, s. 431.  

17

 S. M. Imamuddin, Muslim Spain 711-1492 A. D. , Leiden 1981, s. 147. ; Reynold A. Nıcholson, 



A Literary History of the Arabs, Cambridge at the University Press, 1956, s. 416.  

18

 Bkz. Seyyid Abdulazîz Sâlim, a. g. e. , s. 184-185.  



19

 Endülüs'te ortaya çıkan, iraba uyulmayan, avam dilinin ve yabancı kelimelerin de kullanıldığı 

bir  şiir türüdür. Önde gelen temsilcisi de Ebû Bekr b. Kuzmân'dır. (ö. 555/1160). (Hayatı ve 

eserleri için bkz. Ebû’l-Hasen Alî b. Bessâm eş-Şenterînî, ez-Zehîra fi Mehâsini Ehli’l-Cezîra, tah. 

Salim Mustafa el-Bedrî, Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut, b. t. y. , C. II, s. 458-465. ) 

20

 ed-Dâye, a. g. e. , s182-184.  



21

 İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s. 365; Kâmil Keylânî, Nazarât fi Târîhi’l-Edebi’l-Endelüsî

Matba‘ati Mektebeti’t-Ticâriyye, 1924, s. 233-234; Mustafa Sâdık er-Râfi‘î, a. g. e. ,s. 160.  



 

 

 



106 

oluşturmuş ve söylemiştir. İlk muvaşşaha şairi harcesini yerel Endülüs dili ile 

söylemiş ve diğer muvaşşahalarını buna binaen fasih Arapça ile oluşturmuştur. 

İlk muvaşşahanın dil açısından oldukça basit olduğu kabul edilmektedir

22

. Fakat 


bu dönemden günümüze muvaşşaha örnekleri ulaşmamıştır.  

2. Mukaddem b. Mu’âfâ el-Kabrî’den sonra yine onun izinden giden Yusuf 

b. Hârun er-Ramâdî’dir (ö. h. 403)

23

. Muvaşşaha türünde de ürün ortaya koyan 



er-Ramâdî, muvaşşahanın  şatırlara,  cüzlere ve kufüllere bölünmesine öncülük 

eden kişidir.  



3. Ubâde b. Mai’s-Sema’nın

24

, bu türün gusunlarını çoğaltmasıyla muvaşşahanın 



genel yapısı tamamlanmıştır.  

Endülüslü muvaşşaha şairleri, klasik şiirde kullanılmayan aruz vezinlerini

25

 

kullanmışlar, özel bir beğeniye ve zevke dayanan, ritimsel bir yol izlemişlerdir. 



Muvaşşahadaki bu serbestlik tamamen şairin beğenisine ve zevkine kaldığı için 

muvaşşahaların ritimlerini belirlemek zordur. Muvaşşaha şairi için önemli olan, 

muvaşşahasında kullandığı veznin nağmelerle uyumudur.  

Aşağıda bulunan el-A’mâ et-Tutîlî’nin

26

 muvaşşahasının  matla’ beyti buna 



örnektir: 

 ٍنﺎَﻤُﺟ ْﻦَﻋ ٌﻚِﺣﺎَﺿ

 

 

ْﺪَﺑ ْﻦَﻋ ٌﺮِﻓﺎَﺳ



ٍر

 

Sevgili güldüğü zaman inci gibidir dişleri, yüzü de dolunay, 



 

ُنﺎَﻣَﺰﻟا ُﻪْﻨَﻋ َقﺎَﺿ

 

 

يِرْﺪَﺻ ُﻩاَﻮَﺣَو



27

 

 



 Zamana sığmaz ve kaplar gönlümü o.  

et-Tûlî’ye ait bu beyitlerin vezni, kullanılan aruz ölçülerinden hiç birine 

uymamakta; aksine, şairin kişisel zevkini yansıtmaktadır.  Şair, seçmiş olduğu 

bu vezin üzerine muvaşşahasını oluşturmuştur. Bu bağlamda  İbni Bessâm 

                                                 

22

 İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s. 365.  



23

 Hayatı için bkz. Clément Huart, Arab ve İslam Edebiyatı, Çev. Cemal Sezgin, b. y. y. , b. t. y. , 

s. 130.  

24

 Hayatı ve eserleri için bkz. Muhammed b. Şakir b. Ahmed el-Meknî, Fevâtu’l-Vefeyât, b. y. y. , 



b. t. y. , s. 199-201. İbni Bessâm, a. g. e. , c. I, s. 293-299. ; Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Futûh b. 

‘Abdillah el-Humeydî, Cezvetu’l-Muktebes fi Zikri Vülâti’l-Endelüs, tah. Muhammed b. Tâvît   

et-Tabhî, Kahire, b. t. y. , s. 274-275.  

25

 Bkz. Celâl el-Hanefî, el-‘Arûd Tezhîbuhû ve ‘İ‘âdetu Tenvînihî, Matba‘âtu’l-‘Ânî, 1978, s. 56.  



26

 Hayatı ve eserleri için bakz. Huart, a. g. e. , s. 130. ; Feth b. Hâkân, Kalâ‘idu’l-‘Ikyân, b. y. y. , 

b. t. y. , s. 273-279.  

27

 İbn Senâ, a. g. e. , s. 5. ; ed-Dâye, a. g. e. , s. 184. ; el-Makkarî, a. g. e. , C. VII, s. 7. ; Hamdi 



Abdu’l-Mün‘im Muhammed Huseyn, Târîhu’l-Magrib ve’l-Endelüs fi ‘Asrı’l-Murâbitîn

İskenderiye 1986, s. 392. ; ‘Atîk, a. g. e. , s. 366.    




 

 

 



107 

“Birçok muvaşşahanın vezni, Arapların kullanageldikleri vezinler dışındadır. 

Yani Halîl b. Ahmed’in bahirleri ve vezinleri dışında başka vezinler 

kullanmışlardır.” demektedir

28

.  


Bunun yanı  sıra muvaşşaha, Halîl b. Ahmed’in ortaya koymuş olduğu 

bahirlerden biri üzerine de inşa edilebilir ve muvaşşahayı söyleyen şair bazı 

parça ve şatırlara bir veya daha fazla kelime ekleyebilir. Bu şekliyle muvaşşaha 

şi’rî muvaşşaha  (

يﺮﻌﺷ  ﺢﺷﻮﻣ

) olmaktan çıkar ve gayri  şi’rî  (

ﺮﻴﻏ  ﺢﺷﻮﻣ

 

يﺮﻌﺷ


) olur.  

İbni Bakî’nin muvaşşahası buna örnektir: 

 ﻲِﻧﺎَﻌﻟاُ ﺔَﻤْﻴَﺷ ُﺮْﺒَﺼﻟا َو ُتْﺮِﺒَﺻ

 .

 ﻲِﻧاَﺮْﺠِهِ ﻞِﻴﻄُﻤْﻠِﻟ ْﻞُﻗأ ْﻢَﻟ َو



 .

 ﻲِﻧﺎَﻔَآ ﻲِﺑﱢﺬَﻌُﻣ

!

29

 



 

Sabrettim, sabretmek saygın insanların sıfatıdır. Mutil’e benden vazgeçtiğini 

söylemedim. Sevgilim, yeter bana verdiğin acı! 

Beytin sonuna şâyet (

ﻲِﻧﺎَﻔَآ ﻲِﺑﱢﺬَﻌُﻣ

) sözcükleri eklenmemiş olsa idi, bu beyit 



Münserih

30

 bahrinden olacaktı.  



Bununla beraber muvaşşaha  şairi eserini oluştururken vezni şi’rî  ile  gayri 

şi’rî’yi bir muvaşşahada birleştirebilmektedir. İbn-i Hatime el-Ensâri’ye air bir 

muvaşşahanın matla’ı buna örnektir: 

ُﻦْﻴَﻋ مﻮَﻨﻟا ﻦﻣ ﺖّﺒه

      


ﻊﻴﻗر ﻆﺤﻠﺑ ﻲﻣﻮﺗ

      


ﻊﻴﺑﺮﻟا لﺎﺒﺘﻗا ﻰﻟإ

 

İlkbaharı karşılamak için, uyku kaçtı gözümden, göğe bir bakışın imasıyla  

ِنﺎﻣّﺰﻟا ﻲﺷاﻮﺣ ْﺖّﻗر

 

 



 ِنﺎﺛ حﺎﺻ ﺎﻳ ُﻞﺼﻔﻟا و

 

Zaman inceldi ey dostum! Mevsim ikinci baharken… 

Buradaki kufl, bilinen hiçbir vezne uymaz iken gusn Müctess

31

 bahrindendir.  



Yapısı 

Genel olarak muvaşşaha 5 gusnu takip eden 6 kufülden oluşur. Fakat 

muvaşşaha  şairleri buna bağlı kalmayıp bunu kısaltarak 4 gusun ile birlikte 5 

kuflü ya da 7 veya daha fazla sayıdaki  gusunlarla muvaşşahalarını 

oluşturmuşlardır. Lisanu’d-Dîn b. el-Hatîb’in

32

,  İbrahim b. Sehl el-İşbilî’ye 



muaraza olarak yazdığı meşhur muvaşşahası buna örnektir: 

                                                 

28

 İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s. 366.  



29

 ed-Dâye, a. g. e. , s. 185.  

30

 Münserih Bahri: Müstef‘ilün, Mef‘ûlâtu, Müstef’ilun Müstef‘ilun, Mef‘ûlâtu, Müstef‘ilun 



(Celâl el-Hanefî, a. g. e. , s. 56. ) 

31

 Müctess Bahri: Müstef‘ilün, Fâ‘ilâtun, Müstef‘ilün, Fâ‘ilâtun, (aynı esers. 53. ) 



32

 Hayatı için bkz. İbni Hazm, a. g. e. , s. 29-30.  




 

 

 



108 

ﻰـﻤه ُﺚـﻴﻐﻟا اذإ ُﺚﻴﻐﻟا َكَدﺎـﺟ

 

ِﺲــﻟﺪﻧﻷﺎـﺑ ﻞـــﺻﻮﻟا َنﺎﻣز ﺎﻳ



 

Çiğse çiğse yağdığı zaman yağmur ne bereketli idi, Ey Endülüste’ki kavuşma 

vakti! 

ﺎـﻤﻠُﺣ ّﻻإ ﻚﻠــﺻو ﻦﻜﻳ ﻢـﻟ

 

ِﺲِـﻠﺘﺨﻤﻟا ﺔـﺴﻠﺧ وأ ىﺮـﻜﻟا ﻲـﻓ



33

 

 



Sana ulaşmak, uykuda iken görülen bir düşten veya çalınmış bir fırsattan 

ibaret oldu… 

Fakat  gusun ve kufullerin vezin ve kafiyeleri, muvaşşahayı oluşturan  şaire 

bağlıdır. Bu şekilde muvaşşahada bir dış orantının veya uyumun olması 

gerekmeyip buradaki temel ölçüt daima şairin zevki ve beğenisi olmuştur.  

Bununla birlikte, muvaşşaha  şairinin başka bir şaire ait yapıyı alıp 

kullanmasına da kötü bakılmaz. Bu durum özellikle harcelerde göze çarpar. 

Örneğin, Lisanu’d-Dîn b. el-Hatîb harcesini, İbn Sehl el-İşbilî’nin matla’ından 

almıştır


34

 



Terimleri 

Kaynaklarda rastladığımız bu türün terminolojisi ile ilgili maddeler aşağıda 

yer almaktadır. Elimizde bu isimlendirmelerin kimin tarafından-ne zaman 

yapıldığı noktasında net bir bilgi yoktur; fakat h. IV. yüzyılın ortalarına doğru 

net bir hâl aldığı öngörülmektedir. Terimler sırasıyla aşağıdaki gibidir

35

 : 



1. Matla’ (

ﻊﻠﻄﻣ

):  Muvaşşahada bulunan ilk kufuldür. Muvaşşahanın temel 

unsurlarından değildir. Matla’ bulunursa muvaşşaha  Tâm,  yoksa Akra’ olarak 

adlandırılır.  

2. Devr (

رود

): Devr matla’dan hemen sonra gelen sımtlar grubudur.  

3. Sımt (

ﻂﻤﺳ

): Devri oluşturan her bir kısma verilen addır.  

4. Kufl (

ﻞﻔﻗ

):  Muvaşşahanın ilk beyti veya birkaç beyitten oluşan giriş 

kısmıdır. Her beyitten önce tekrarlandığı için “el-Lâzime  (

ﺔﻣزﻼﻟا

)”

 



adı da 

verilmiştir.  



Kufüllerde uyağa, vezne, cüzlere ve şiirdeki beyit sayısına dikkat edilmesi 

gerekir; en az II en fazla da X cüzden oluşabilmektedir.  

                                                 

33

 Bu muvaşşahanın tümü için bkz. el-Makkarî, a. g. e. , c. IX, s. 225-227. ; Kâmil Keylânî, a. g. 



e. , s. 234-236.   

34

 Atîk, a. g. e. , s. 375-378.  



35

 Terimler ve öngörüler hakkında bkz. el-Fâhûrî, a. g. e. , s. 807-811. ; ed-Dâye, a. g. e. , s. 187-

190. ; ‘Atîk, a. g. e. , s. 345-358. ; Schoeler, a. g. e. , c. VII, s. 809-810, Muwashshah mad. ; M. R. 

Menocal, R. P. Scheindlin, M. Sells, a. g. e. a. g. mad. , s. 167-169. ; eş-Şik‘a, a. g. e. , s. 375-

379.  



 

 

 



109 

1. İki cüzden oluşan Kufl 

36



اًرﺪﺑ ﺖﻧرﺎَﻗ ﺲﻤﺷ

 

 



ٌﻢﻳﺪﻧ و ٌحار

 

Dolunayla boy ölçüşen bir güneş; şarap ve bir içki arkadaşı… 



2. Üç cüzden oluşan Kufl

رﺎﻄﻣﻷا ُﺪَﻳ ْﺖﱡﻠَﺣ

 

    


راﱠﻮﻨﻟا َةﱠرِزأ

 

 



ﻰﻧﺪِﺧ ﺎﻴﻓ

 

Ey dostum, dokundu yağmurun eli, çiçeklerin tomurcuklarına… 



3. Dört cüzden oluşan Kufl

ْباﻮآأ ﺎﻨﻟ ْرِدأ

        

ُﺪﺟَﻮﻟا ﺎﻬﺑ ﻰﺴﻨُﻳ

 

سّﻼُﺠﻟا ﺮِﻀﺤَﺘﺳا و



 

ا ﺎﻤآ


 ﻰﻀﺘﻗ

ﱡدُﻮﻟا


 

Dolaştır bize şarap kadehlerini ki unuttursun bize sarhoşluğu; içki 

arkadaşlarını davet et, dostluğun gerektirdiği gibi… 

4. Beş cüzden oluşan Kufl:  

ُﻞُﺨْﺒَﻳ و ُدﻮُﺟأ ﻦَﻣ ﺎﻳ

 

 

يرﺎﻘِﺘﻓاو ﻲﱢﺤِﺷ ﻰﻠﻋ



 

Ey kendisine cömert olduğum! Benim fakirliğime ve yoksulluğuma karşı 

cimrilikle

 

davranan!

 

ةدﺎﻳِز يﺪﻨِﻋ و كاﻮهَأ



 

 

يرﺎآّدا و ﻲﻗﻮَﺷ ﺎﻬﻨﻣ



 

Seviyorum seni fakat (sevgimden) daha çok sana olan özlemim ve seni

 

hatırlamam var… 



5. Gusn (

ﻦﺼﻏ

):  Kuflün her bir parçasına verilen addır. İki, üç ya da dört 

parçadan oluşabilir. Buradaki uyak düzeni ise yine şairin beğenisine 

kalmaktadır.  

6. Beyt (

ﺖﻴﺑ

): İki kufül arasında bulunan Sımtlardır. BeytGusn adı verilen 

parçalardan oluşur ve bu parçaların sayısı şairin beğenisine kalmıştır. Genellikle 

3 parçadan oluşurken 2 veya 3,5 olduğu da görülür. Bütün beyitler vezin ve cüz 

bakımından bir olmak zorundadır; fakat uyaklarının her beyte göre farklılık arz 

etmesi daha iyi karşılanır.  

7. Harce (

ﺔﺟﺮﺧ

):  Muvaşşahadaki son kufül olup en önemli bölümüdür. 

Onun nükteli olması ve halk dilinde söylenmiş olması beklenir

37

. Eğer 


muvaşşaha, methiye temasını  işliyor ve harcesinde de övülen kişinin ismi yer 

alıyorsa, o zaman fasih dilde de oluşturulabilir.  

                                                 

36

 Bu örneklere ulaşılan kaynaklar: İbn Senâ, a. g. e. , s. 26-27. ; el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 807-808.  



37

 Montogomery, a. g. e. , s. 119.  




 

 

 



110 

Muvaşşaha şairine göre harcenin konumu, klasik kasidedeki matla’ ile aynı 

olduğundan,  harceye çok özen gösterilir. Bu öneme işaret olarak İbn Senâ el-

Mulk Dâru’t-Tırâz’da şunları söylemiştir: 

ﻩﺮﺒﻨﻋ و ﻪﻜﺴﻣ و ﻩﺮّﻜﺳ و ،ﻪُﺤْﻠِﻣ و ﺢﺷﻮﻤﻟا راﺰْﺑأ ﺔﺟﺮﺨﻟا



 . . .

38



 

Harce muvaşşahanın çekirdeği, tuzu-şekeri, miski ve anberidir… 

Harcenin özellikleri ise şu şekildedir: 

-  Harce –daha önce de belirtildiği gibi– fasih Arapça ile oluşturulmuş 

olabileceği gibi yerel veya yabancı dilde de oluşturulmuş olabilir. Fakat yabancı 

dilde veya yerel halk dilinde oluşturulmuş olan muvaşşahaların sayısı artınca 

İbnü Şüheyd, kendi asrındaki fasih olmayan harceleri eleştirerek “Bu konuya ne 

Sibeveyh ne de Ferâhîdî çözüm getirebilir.”

39

 demiştir.  



- Sadeliği ile öne çıkar. Örnek:  

يداﺆﻔﺑ ىﺄﻧ

 

 

يدﺎﺣ ﻲﻧﺮﱠﻴَﺻ



 

 

يدﺎﻧُأ ُﺖْﻠَﻈَﻓ



:

 

Kalbime bir hüzün çöktü, sevgili bıraktı beni tek başıma, sürekli 



çağırmaktayım: 

    


ﺮﻓﺎﺴــﻣ ﻲــﺑﻮﺒﺤﻣ

 

 



  

 ﻲﻧوﺮـّﺒَﺻ

 !

 

   Sevgilim yolcu (gidiyor), sabır verin bana! 



-  Harceden önce “

ﻰﱠﻨَﻏ  ،َﺪَﺸْﻧأ  ،ىَدﺎَﻧ

” vb. gibi musikiye dair ifadeler 

bulunabilir. Bir bakıma muvaşşahanın,  şarkı ile aynı ortamda yaratıldığını 

kanıtlayan işaretlerden bir tanesi, harcesinden önce bu ve benzeri fiillerin 

kullanılmasıdır

40

. Yukarıdaki muvaşşahada bu açıkça görülmektedir.  



-  Harcelerin genç kız veya sarhoşların ağzından söylenmesi de söz 

konusudur.  

-  Harceler genellikle 3 ayrı  şekilde karşımıza çıkmaktadırlar: el-Harcetu’l 

Mu’rebe, el-Harcetu’l-Âmmiyye ve el-Harcetu’l-A’cemiyye.  



a)  el-Harcetu’l-Mu’rebe: Fasih Arapça ile oluşturulmuş olan harcedir.  

b)  el-Harcetu’l-’Âmmiyye: Halk dili ile oluşturulmuş olan harcedir.  

c) el-Harcetu’l-A’cemiyye: Roman dilleri, yani Latin kökenli diller 

(Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca) ile oluşturulmuş olan harcedir. Bu gruba, 

içinde Türkçe ve Farsça kelimeler bulunan harceler de girmektedir.   

                                                 

38

 İbn Senâ, a. g. e. , s. 32.  



39

 el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 807-808.  

40

 ‘Atîk, a. g. e. , s. 368. ; M. R. Menocal, R. P. Scheindlin, M. Sells, a. g. e. , s. 167-169.  




 

 

 



111 

Maşrıklı muvaşşaha şairleri harcelerini birçok kişinin anlayabildiği dillerde 

de oluşturmuşlardır. Fakat İbn Senâ el-Mulk, bu harcelerde farklı bir dil 

kullanmayı  harcenin bir gereği olarak kabul etmiştir. Endülüslüleri birbakıma 

yanlış anlayan İbn Senâ el-Mulk bunu bir gereksinim olarak görmüş ve hem 

kendisine ait hem de derlediği 108 muvaşşahanın altısında Türkçe ve Farsça 

kelimeleri içeren harcelerin bulunduğu görülmüştür. Oysa Endülüs’teki halk, 

tabiatı gereği Latin kökenli dilleri biliyor ve konuşuyor olduğundan harcelerde 

bulunan yabancı kelimeler, o bölgede birçok kişi tarafından anlaşılıyordu. Bu 

durum, Endülüs’ün coğrafî ve kültürel konumdan kaynaklanmaktadır. Bunun 

Maşrık için de söz konusu edilmesi, bir bakıma yerinde bir tutum olmasa 

gerektir


41

.  


el-A’mâ et-Tutîlî’nin harcesi Endülüslü muvaşşaha  şairleri arasında çok 

beğeni kazanmış olup çağdaşları onun için şöyle seslenmişlerdir: 

ْﺪﻤﺣَأ ىﺮﺗ ﺎﻣأ

 

 



 

ﻲﻟﺎــﻌﻟا ﻩﺪـْﺠَﻣ ﻲﻓ

 

 

ُﻖــــَﺤْﻠُﻳ ﻻ



!

 

Ahmed’in kimsenin yakalayamacağı büyük yüceliğini görmüyor musun?  

ْبﺮﻐَﻤﻟا ُﻪﻌَﻠْﻃأ

 

 



ﻪـــﻠﺜﻣ ﺎـــﻧِرﺄﻓ

 

 



ﺎــﻳ

 

ُقﺮـْﺸَﻣ



!

42

 



 

Magrib yarattı onu! Göster bize onun gibisini ey Doğu! 

 

Farsça ile oluşturulan bu harceye örnek: 



ﻢﻬﻔـــﻳ ﻢـﻟ ﻰــﻨﻌـﻣ

 

Anlaşılmayan bir mana,  

ﻢﺣﺮـــــﻳ ﻢـﻟ ﻰﻨﻀﻣ

 

Aman vermeyen bir bitkinlik. 

ﻲﻤﺠـــــﻌﻟﺎﺑ ﻰــﻨﻏ

 

Yabancı bir dilde şöyle söyledi: 

ﺎﻳ

 

نﺎﺟ



 

ﻲﻨﺸﻜﺑ


 

 

ﺎﻤﻟ



 

 ﻲﻨﺗﺮﺠه


 

Ey katilim! Beni terk edersen, sonucuna katlanırsın.  

 

Türkçe ile oluşturulan bir harceye örnek: 



يﺮﻠﻟ ﺖﻠﺻو اذإ

 

 



ﻲﺒﻴﺒﺣ ﻰﻠﻋ ﻢﻠﺳ

 

 



ﻲﻨﻴﻌﺑ ﺎﻤهﺮﻈﻧاو

 

                                                 



41

 ez-Zîrân, a. g. e. , s. 438-439.  

42

 el-Makkarî, a. g. e. , C. VII, s. 13.   




 

 

 



112 

Rey vadisine vardığın zaman, sevgilime selam söyle ve ona benim gözümle 

bak. 

 

 



ﺴﻤﺷ ﺎﻤهﺮﻈﻨﺗ

يأ و ﺎ


 

 

يأ ﻲآﺮﺘﻟﺎﺑ رﺪﺒﻟا و



43

 

Onlardan (gözlerden) birini güneş, diğerini dolunay (bedr) olarak gürürsün, 



ve “bedr” Türkçede “ay”dır. 

Yukarıda anlatılan muvaşşahaya ait terimler aşağıdaki  şema üzerinde 

gösterilmiştir.  

Konuları 

Muvaşşaha, basit bir dille, müzik eşliğinde söylenmek için yaratılmış 

manzum bir türdür. Her ne kadar İbn Senâ el-Mulk, muvaşşahanın hemen 

hemen tüm klâsik şiir temalarını (gazel, methiye, risa, hicâ, zühd vb. ) konu 

edindiğini söylese de; tabiatı gereği basit, kolay anlaşılır ifadelerle 

oluşturulduğu için bu türün başlangıçta yalnızca gazel ve tabiat tasvirleri 

konularına hasredildiği görülmektedir.  

Önceleri muvaşşaha gazel, tabiat tasviri, hamriyat ve methiye konularını 

işlerken hicâ, risâ, tasavvuf ve savaş tasviri gibi konular geri plana atılmıştır. 

Çünkü bu konuların ele alınması, dil bakımından daha karmaşık ifade ve söz 

sanatlarını gerektirmekteydi. Muvaşşahanın dili klasik kasideninkine nazaran 

daha basit olduğu için konular böyle bir seyirle karşımıza çıkmaktadırlar.  

Zira tabiat ve içki meclisi tasvirlerinde dilin güçlü olması gerekmiyordu. Bu 

yüzden bu temalar gazel ile birlikte kullanılıyorlardı. Şairi etkisi altına alan en 

büyük unsurun çevre olduğu göz önünde alındığında Endülüs’te ortaya konulan 

muvaşşahaların ana temasının tabiat tasviri ve gazel olması çok da yadsınacak 

bir durum olmasa gerektir.  

Muvaşşahada kullanılan temaları, kullanım oranlarına göre sıraladığımızda: 

1. Gazel 

2. Tabiat tasviri  

3. Methiye 

4 . Zühd - tasavvuf 

5. Risâ (çok azdır) 

olduğunu görürüz

44

.  


Dikkate değer bir konu ise Maşrıklıların bu türü Endülüslülerden aldığı 

zaman, tabiat tasviri

45

 dışında bütün temalarda ürün ortaya koymuş olmalarıdır. 



                                                 

43

 İbn Senâ, a. g. e. , s. 165. ; ez-Zîrân, a. g. e. ,. 440-441.  



44

 ed-Dâye, a. g. e. , s190. Ayrıca bkz. el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 813. ; ez-Zîrân, a. g. e. , s422-

436. ; Diyâb, a. g. e. , s. 308-310. ; ‘Atîk, a. g. e. , s. 363-394. ; eş-Şik‘a, a. g. e. , s405-443.   



 

 

 



113 

Bunun nedeni ise,  Maşrıklıların Endülüslülere göre, doğa güzelliğinden 

nispeten yoksun olmaları  şeklinde açıklanabilir. Tasavvuf ve zühd konulu 

muvaşşahalar, önceleri Hz. Peygambere methiye yazanlar tarafından işlense de 

bu tema Muvahhidler döneminde özellikle Muhyiddîn İbn Arabî ile doruğa 

ulaşmıştır

46

.  


Önde Gelen Şairleri  

Bunlardan Muhammed b. Mahmûd el-Kabrî, Yusuf b. Hârun er-Remâdî (ö. 

h. 403), Ubâde b. Mâi’s-Semâ’ (ö. h. 419), Ebû Bekr ´Ubâde b. Mâ’i’s-Semâ’ 

(ö. h. 420), Meriye şehri hakimi Mu’tasım b. Sumâdih’in şairi Muhammed b. 

Ubâde el-Kazzâz (ö. h. 488)

47

, İbni Bakî (ö. 1145)



48

, el-Ebyad lakabıyla tanınan 

Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed el-Ensarî (ö. h. 525)

49

, Ebû Bekr b. el-Lebbâne 



(ö. h. 507), Vezir Ahmed b. ´Abdillah b. Zeydûn, el-A’mâ et-Tutîlî , Ahmed b. 

Abdillah b. Hüreyre el-Kaysî (ö. h. 525), Ebû’l-Kâsım el-Menîşî (ö. h. 557), 

Ebû ‘Âmir b. Yennâk (ö. h. 547), ve el-Hafîd olarak bilinen Ebû Bekr 

Muhammed b. Abdillah b. Zuhr (ö. h. 525), İbni Bâce, İbni Sehl el-İsrailî (ö. 

1251), İbni Hatîb (ö. 1374)

50

, İbni Nubâte



51

, İbni Zemrek

52

 ve harcelerinde az da 



olsa Türkçe ve Farsça kelimeler kullanan Maşrık kökenli iki şair; İbn Senâ el-

Mulk ve Salâhu’d-Dîn b. Aybek es-Safedî sayılabilir

53

.  


Endülüslü kadın  şairlerden çok azı muvaşşahalara ilgi duymuşlardır. Bu 

sahada eser de vermiş ancak günümüze ulaşmamış olan Ummu’l-Kerem bintu’l-

Mu´tasım

54

 bunlardan biridir.  



 

Muvaşşaha Terimlerinin Bir Muvaşşaha’da Gösterilmesi 

 ﻲﺴﻟﺪﻧﻷا ﺮهز ﻦﺑا ﺢﺷﻮﻣ

)

ﺪﻴﻔﺤﻟا

(

 

                                                                                                                        

45

 Endülüs’te tabiat tasvirini konu edinen şiiriler hayli bulunmaktadır. Geniş bilgi için bkz. Doç. 



Dr. Nevzat H. Yanık, Endülüs Arap Şiirinde Tabiat Tasviri, Erzurum 2000, s. 5 vd.  

46

 eş-Şik‘a, a. g. e. , s. 440-443.  



47

 Hayatı ve muvaşşahaları için bkz. Şevki Dayf, el-Mugrib fi Hule’l-Magrib, Dâru’l-Ma‘ârif, 3. 

Baskı, c. II, s. 134-137. ; İbni Bessâm, a. g. e. , C. I, s. 500-502.  

48

 Hayatı ve muvaşahhaları için bkz. Dayf, a. g. e. , c. II, s. 25. ; İbni Bessâm, a. g. e. , C. II, s. 



363-375. ; Keylânî, a. g. e. , s. 240-241.  

49

 Muvaşşahası için bkz. Keylânî, a. g. e. , s237.  



50

 Muvaşşahaları için bkz. el-Makkarî, a. g. e. , C. VII. , s. 65-68.  

51

 el-Makkarî, a. g. e. , C. VII. , s. 86-88.  



52

 el-Makkarî, Ezhâru’r-Riyâd fi Ahbâri ‘Iyâd, b. y. y. , b. t. y. , c. II, s. 176-206. ; Bu şairin adı, 

İbn Zumruk şeklinde de telaffuz edilir.  

53

 Schoeler, a. g. e. a. g. mad. , C. VII, s. 811-812. Ayrıca bkz. el- Fâhûrî, a. g. e. , s. 812. ; ed-



Dâye, a. g. e. , s. 192. ; er-Râfi‘î, a. g. e. , C. III, s. 164-166. ; Özdemir, a. g. e. , s96. ; Cheneb, a. 

g. e. a. g. mad. , C. VIII, s. 867-868.  

54

 el-Makkarî, a. g. e. , C. V, s. 302.  




 

 

 



114 

“El-Hafîd” Olarak Bilinen İbni Zühr’ün Muvaşşahasi 

ﻰﻜﺘﺸﻤُﻟا ﻚﻴﻟإ ﻲﻗﺎﺴﻟا ﺎﻬّـــﻳأ

 

ِﻊــﻤْﺴﺗ ﻢﻟ نإ و كﺎﻧﻮﻋد ﺪﻗ



 

)

ﻊﻠﻄﻣ



(

 

 



  

 

)



ﻦﺼﻏ

(

 



 

 

 



)

ﻦﺼﻏ


(

 

 



 

 

 



ﻪـِﺗﱠﺮـُﻏ ﻲﻓ ُﺖﻤه ٍﻢﻳﺪﻧ و

 

 



)

ﻂﻤﺳ


(

 

 



 

 

ﻪِﺘﺣار ﻦﻣ حاّﺮﻟا ُﺖﺑﺮﺷ و



 

)

ﻂﻤﺳ



(

 

  



)

رود


(

 

ِﻪِﺗﺮﻜﺳ ﻦﻣ َﻆﻘﻴﺘﺳا ﺎﻤّﻠآ



 

 

)



ﻂﻤﺳ

(

 



 

ﺎـﻜّــﺗا و ﻪﻴﻟإ قّﺰﻟا َبﺬﺟ

 

 

 



ِﻊﺑرأ ﻲﻓ ًﺎﻌﺑرأ ﻲﻧﺎﻘﺳ و

 

)



ﻞﻔﻗ

(

 



  

)

ﻦﺼﻏ



(

 

 



 

 

 



)

ﻦﺼﻏ


(

 

 



ىﻮﺘﺳا ُﺚﻴﺣ ﻦﻣ لﺎﻣ ٍنﺎﺑ ﻦْﺼُﻏ

  

 



)

ﻂﻤﺳ


(

 

ىﻮـﺠﻟا طْﺮَﻓ ﻦﻣ ُﻩاﻮﻬﻳ ﻦﻣ تﺎﺑ



  

 

)



ﻂﻤﺳ

 (

 



)

رود


(

 

ﻮُهﻮَﻣ ِءﺎﺸﺣﻷا َﻖِﻔﺧ



ىﻮـﻘﻟا َن

  

  



)

ﻂﻤﺳ


(

 

 



ﻰﻜﺑ ِﻦْﻴَﺒﻟا ﻲﻓ ﺮﱠﻜﻓ ﺎﻤﱠﻠآ

 

 



  

 

 ِﻊَﻘَﻳ ﻢﻟ َﺎﻤﻟ ﻲﻜﺒﻳ ﻪﺤَﻳ و



!

 

)



ﻞﻔﻗ

(

 



 

)

ﻦﺼﻏ



 

 



 

 

  



)

ﻦﺼﻏ


(

 

 



 

 

 



 

 

 



ِ؟ﺮـﻈّﻨﻟﺎﺑ ْﺖَﻴِﺸَﻋ ﻲﻨـﻴﻌﻟ ﺎﻣ

  

)



ﻂﻤﺳ

(

 



 

 

 



ﺮـﻤﻘﻟا َءْﻮَﺿ كَﺪﻌﺑ ْتَﺮﻜْﻧأ

  

 



)

ﻂﻤﺳ


(

 

 



)

رود


(

 

 



 

 

يﺮَﺒَﺧ ْﻊَﻤﺳﺎﻓ َﺖْﺌِﺷ ﺎﻣ اذإ و



  

)

ﻂﻤﺳ



(

 

 



ﻣ َيﺎﻨﻴﻋ ْﺖَﻴﺸﻋ

ءﺎﻜُﺒﻟا ِلﻮﻃ ﻦ

 

ﻲﻌﻣ ﻲﻀﻌﺑ ﻰﻠﻋ ﻲﻀﻌﺑ ﻰﻜﺑ و



 

 

)



ﻞﻔﻗ

(

 



 

)

ﻦﺼﻏ



 

 



 

 

  



)

ﻦﺼﻏ


(

 

 




 

 

 



115 

 

 



 

ٌﺪَﻠَﺟ ﻰﻟ ﻻ و ٌﺮْﺒﺻ ﻲﻟ َﺲﻴﻟ

  

)

ﻂﻤﺳ



(

 

 



 

 

اوﺪﻬﺘﺟا و اوﺮَﺠه ٍمﻮﻘَﻟ ﺎﻳ



  

)

ﻂﻤﺳ



 

)



رود

(

 



 

 

 



ُﺪـﺟأ ﺎّﻤﻣ ياﻮﻜﺷ اوﺮﻜﻧأ

  

 



)

ﻂﻤﺳ


(

 

 



 

ﻰَﻜَﺘْﺸُﻳ نأ ﻪﱡﻘﺣ ﻲﻟﺎﺣ ﻲﻠﺜﻣ نا

 

ِﻊﻤﻄﻟا ﱠلُذ و ِسﺄﻴﻟا َﺪَﻤَآ



 

 

)



ﻞﻔﻗ

(

 



 

)

ﻦﺼﻏ



 

 



 

 

 



)

ﻦﺼﻏ


(

 

 



 

 

 



ُﻒِﻜﻳ ﻲﻌﻣد و ىﱠﺮﺣ ٌﺪِﺒآ

   


)

ﻂﻤﺳ


(

 

 



 

 

ُفﺮﺘﻌﻳ ﻻ و َﺐﻧﺬﻟا ُفﺮﻌﻳ



 

)

ﻂﻤﺳ



(

 

 



)

رود


(

 

 



 

 

ُﻒـﺻأ ﺎﱠﻤﻋ ُضﺮﻌﻤﻟا ﺎﻬّﻳأ



 

)

ﻂﻤﺳ



(

 

 



ﺎآز و يﺪﻨﻋ ﻚﺒﱡﺣ ﺎﻤﻧ ﺪﻗ

 

 



ﻲﻋﱠﺪﻣ ﻲّﻧإ ﱢﺐﺤﻟا ﻲﻓ ْﻞُﻘَﺗ ﻻ

  

)



ﺔﺟﺮﺧ

(

 



 

)

ﻦﺼﻏ



 

 



 

 

 



)

ﻦﺼﻏ


(

 

Çevirisi 



Ey Sâki sana şikâyetimiz var, seni çağırdık ama duymadın 

Alnının beyazlığına vurulduğum  

Uyandıkça sarhoşluktan 

Elinden şarap içtiğim nice dostum vardı 

Dayandı ve çekti kırbayı kendine, bana dört dörtlük sâkilik yaptı … 

Bân ağacının dalı, bulunduğu yerden eğildi 

Onu aşırı derecede sevenin yüreğinde aşk acısı kaldı 

İçi titreyerek, güçsüz ve zayıf bir şekilde… 

Ağladı her ayrılığı düşündüğü zaman, Vaylar ona ki, ağlıyor başına 

gelmemiş şey için.  

Gözlerimin nesi var ki bulanık görmeye başladı? 

Görmez oldu senden sonra ay ışığını  

İstersen şöyle bir dinle beni 

Kör oldu gözlerim çokça ağlamaktan, ağladım kendimle senin ardından. . .  

Artık dayanacak ne güç kaldı ne de bir kuvvet 

Bir kavim ki, beni öylece bırakıp gitti 

Ettiler çektiğim acının şikâyetini de ret  


 

 

 



116 

Benim yerimde kim olsa şikâyet eder, üzüntülü bir kalple ve arzuları 

tükenmiş bir şekilde.  

Yanıyor ciğerim, gözyaşım akıyor 

Suçunu biliyor ne var ki itiraf etmiyor 

Ey tasvir ettiğim duygulara karşı çıkan! 

Yüreğimde sevgin büyüdü ve arttı,deme aşkta asla ben iddialı!. .  

KAYNAKÇA 

‘Atîk, Abdulazîz, (1976), el-Edebü’l-’Arabî fi’l-Endelüs, Dâru’n-

Nahdati’l-Arabîyye, Beyrut.  

Dayf, Şevki, el-Mugrib fi Hule’l-Magrib, Dâru’l-Ma’ârif.  

Diyâb, Ali, (2002), Fi’l-Edebi’l-’Arabî el-Endelüsî ve’l-Magribî, Dımaşk.  

Ed-Dâye, Muhammed Rıdvân, (2000), Fi Edebi’l-Endelüs, Dâru’l-Fikr, 

Dımaşk.  

El- Fâhûrî, Hannâ, (1960), Târîhu’l-Edebi’l-’Arabî, 3. Baskı, b. y. y. .  

El-Basîr, Muhammed Mehdi, (1948), el-Muvaşşah fi’l-Endelüs ve fi’l-

Maşrık, Matbaatu el-Ma’ârif.  

El-Hanefî, Celâl, (1978), el-’Arûd Tezhîbuhû ve ‘İ’âdetu Tenvînihî

Matba’âtu’l-’Ânî.  

El-Humeydî, Ebu ‘Abdillah Muhammed b. Futûh b. ‘Abdillah, Cezvetu’l-



Muktebes fi Zikri Vülâti’l-Endelüs, tah. Muhammed b. Tâvît et-Tabhî, Kahire, 

b. t. y.  

El-Makkarî, Ezhâru’r-Riyâd fi Ahbâri ‘Iyâd, b. y. y. , b. t. y.  

El-Meknî, Muhammed b. Şakir b. Ahmed, Fevâtu’l-Vefeyât, b. y. y. , b. t. y.  

El-Mulk, İbn Senâ, (1949), Dâru’t-Tırâz fi ‘Ameli’l- Muvaşşahât, Dımaşk.  

Er-Râfi’î, Mustafa Sâdık,  Târîhu Âdâbi’l-’Arabîyye, Dâru’l-Kitabi’l-

’Arabî, Beyrut, b. t. y.  

Eş-Şenterînî, Ebû’l-Hasen Alî b. Bessâm, ez-Zehîra fi Mehâsini Ehli’l-



Cezîra, tah. Salim Mustafa el-Bedrî, Dâru’l-Kütübi’l-’İlmiyye, Beyrut, b. t. y.  

Eş-Şik’a, Mustafa, (1975), el-Edebü’l-Endelüsî, Mevdû’âtuhu ve 



Funûnuhu, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut.  

Ez-Zîrân, Abdullah b. Ali, (1996), el-Endelüs Kurûn mine’t-Takallubât

Matbû’âtu Mektebeti’l-Melik Abdulaziz el-

 

‘Âmme.  



Feth b. Hâkân, Kalâ’idu’l-’Ikyân, b. y. y. , b. t. y.  

G. Schoeler, (1993), The Encyclopedia of Islam, New Edition, Newyork.  




 

 

 



117 

Huart, Clément, Arab ve İslam Edebiyatı, Çev.: Cemal Sezgin, b. y. y. , b. t. 

y.  

Huseyn, Hamdi Abdu’l-Mün’im Muhammed, (1986), Târîhu’l-Magrib 



ve’l-Endelüs fi ‘Asrı’l-Murâbitîn, İskenderiye.  

Imamuddin, S. M. , (1981), Muslim Spain 711-1492 A. D. , Leiden.  

İbn Hazm, (1995), Güvercin Gerdanlığı, Çev.: Mahmut Kanık,  İnsan 

Yayınları, İstanbul.  

İbni Haldûn, (1991), Mukaddime, Çev.: Zakir Kadirî Ugan, M. E. B. 

Yayınları, İstanbul.  



İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004.  

Keylânî, Kâmil, (1924), Nazarât fi Târîhi’l-Edebi’l-Endelüsî, Matba’ati 

Mektebeti’t-Ticâriyye.  

Menocal, Maria Rosa, R. P. Scheindlin, M. Sells, The Literature of al-



Andalus, Cambridge University Press, b. t. y.  

Nicholson, Reynold A. , (1956), A Literary History of the Arabs

Cambridge at the University Press.  

Özdemir, Mehmet, (1997), Endülüs Müslümanları, Türkiye Diyanet Vakfı 

Yayınları, Ankara.  

Palencia, Angel Gonzalez, (1955), Târîhu’l-Fikri’l-Endelüsî, Çev.: Huseyn 

Mu’nis, Mektebetu’n-Nahdati’l-Mısriyye, Kahire.  

Sâlim, Seyyid Abdulazîz, Kurtuba Hadâratu’l-Hilâfe fi’l-Endelüs

İskenderiye 

W. Montogomery Watt, (1977), A History of Islamic Spain, Edinburgh at 

the University Press.  

Yanık, Doç. Dr. Nevzat H. , (2000), Endülüs Arap Şiirinde Tabiat Tasviri

Erzurum.  

Zeydân, Corci, (1798), Târîhu Âdâbi’l-Lugati’l-Arabîyye, tah. Şevki Dayf, 

Dâru’l Hilâl, Kahire.  

 

 



 

 

 



 

 

 



 

 



 

 

 



118 

 

 



 

 

 



Yüklə 177,62 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə