HAKSES -
August / Ağustos 2000
pagina / sayfa
Ömer’in, yerli halkın dinine ve mallarına
karşı gösterdiği hoşgörülü tutum bunun
canlı bir örneğidir.
Bununla birlikte, özellikle biz Türkler,
başka miletlere karşı hoşgörülüyüzdür.
Şanlı tarihimiz bunun örnekleriyle doludur.
milletlerimizin diğer milletlerin dinleri ve
adetlerine karşı hoşgörüsü, İslamiyetten
önceki dönemlere kadar uzanmaktadır.
Uygur ve Hazar Türklerinde bunun
örneklerine rastlanır. Zaten Türkler,
İslamiyetin hoşgörüsü sayesinde gönül
rızasıyla müslüman olmuşlardır. Anadolu
Selçukları, Hıristiyanlara gösterdikleri
şefkatli ve adaletli tutumla bu hoşgörü
geleneğini devam ettirdiler. Osmanlı
Türkleri de aynı geleneğe bağlı kaldılar.
Çzellikle Fatih Sultan Mehmet’in Yahudi ve
Hıristiyanlara karşı hoşgörülü ve adaletli
davranışı, bunun en güzel örneğidir.
Fatih, İstanbul’un alınışı sırasında
dağılan Hırıstiyanları yeniden şehre
getirilmiştir. Onların dini teşkilatlarını ve
okullarını olduğu gibi bırakmıştır. Evlenme
ve boşanma gibi işlerini kendi örf ve
adetlerine göre yürütmelerine izin vermiştir.
Çıkardığı bir fermanla din önderlerinin
dokunulmazlığını ilan etmiştir. Yunus Emre
ve Mevlana gibi müslüman Türk Büyükleri
de, başka milletlerin inançlarına, örf ve
adetlerine saygılıdırlar.
Nitekim büyük Atatürk de „Hiçbir millet,
milletimizden çok, yabancı unsurların inanış
ve adaletlerine saygı göstermemiştir. Hatta
denebilir ki,diğer din sahiplerinin dinine
ve milletine saygılı olan tek millet bizim
milletimizdir“ demektedir. Esasen Atatürk,
milletimizdeki bu geleneksel dini saygı ve
hoşgörüyü, temeli vicdan özgürlüğüne
dayanan laiklik ilkesiyle kanunlaştırmıştır.
O halde, bizler de, diğer milletlerin dinleri,
inançları, vicdan özgürlükleri, düşünceleri,
kanaatları, örf ve adetlerine saygılı ve
hoşgörülü olmalıyız.
(Atatürkçülük (Birinci Kitap),
Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri,
Istanbul, 1964, s. 61.)
Bizler Türküz ve Müslümanız.
Dünyada bizim milletlerimizden başka
milletler ve dinler de var. Dünya yüzünde
onlarla birlikte yaşıyoruz. Dünyadaki
bütün milletler gözününe alınınca,
tüm insanlık adeta büyük bir aileye
benziyor. Çünkü insanlar ve toplumlar
birbirine bağlıdır. Bu bağlılık sebebiyle,
bütün insanlığı büyük bir canlı varlığa
veya insan bedenin benzetebiliriz. Bu
durumda, milletler bu bedenin organları
gibidirler. Bedenimizin bir yerinde
herhangi bir rahatsızlık olunca bundan
bütün vücudumuz etkilenir. Bunun gibi,
yeryüzündeki bir millette meydana
gelen sıkıntıdan da, yerine göre bütün
insanlık rahatsız olur. Milletler ve
insanlar birbirleriyle iyi geçinirler,
aralarında anlayış ve dayanışmayı
gerçekleştirirlerse, dünyaya barış ve
huzur gelir. Nitekim Rabbimiz, Kur’an-ı
Kerim’inde: „birbirinizi kolayca tanıyıp,
(aranızda güzel ilişkiler kurabilmeniz
için) Biz sizi milletler ve kabileler haline
koyduk“ buyuruyor.
Esasen dinimiz, karşılıklı anlayış,
dayanışma, güzel ilişkiler ve hoşgörüye
büyük bir önem vermektedir. Bu anlayış ve
hoşgörü sadece bizim milletimizin fertlerine
veya müslümanlara karşı değildir. Bütün
insanlara karşı öyle olmak gerekmektedir.
Çünkü, bir kere Allahımız, bütün insanların
Allahıdır. Sonra Peygamberimiz de, bütün
alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar,
bütün hak peygamberlere inanmak,
dinimizin inanç esaslarından biridir.
Bu bakımdan bizim, öteki milletlerin
inançlarına, örf ve adetlerine saygılı
olmamız, dinimizin bir gereği olmaktadır.
Zaten, sevgili Peygamberimiz de, diğer
dinlere ve milletlere karşı büyük bir
anlayış göstermiştir. Onların yemeklerinde
bulunmuş, hastalarını ziyaret etmiş
ve onlara ikramda bulunmuştur.
peygamberimizin bu hoşgörülü ve anlayışlı
tutumu diğer müslüman büyüklerine de
örnek olmuştur. Kudüs alındığında, Hz.
DİĞER
MILLETLERINİN
ÖRF VE
ADETLERİNE SAYGI
Romanya’da üç Türk şehitlik
bulunmaktadır: Bükreş,
Slobozia ve Braila.
Bundan hariç Ada-Kale,
Şimian ve diğer meyarlıklarda
araştırmalara göre var
gözüküyor. Bu araştırmaların
projesini Gülten Abdula
tarafından incelenmektedir.
Fotoğraf: Türk Edebiyat
dergisinin genel
Koordinatörü sayın Gazi
Altun, Bükreş şehitliğinde
bir Fatiha okurken Foto:
Gülten Abdula, sene 1999
Gökkubbenin altında yatar,al kan içinde,
Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler.
Hakkın bu veli kulları taş türbeye girmez;
Güfrana bürünmüş, yalnız
Fatiha bekler!
Mehmed Akif Ersoy
Ştiaţi că...
Sultanul Mehmed Fatih
supranumit Cuceritorul, l-
a n u m i t p e G h e n a d i e
Scholoris în funcţia de Patriarh
al Costantinopolului (Istanbul)
i m e d i a t d u p ă c u c e r i r e a
Constantinopolului? Odată cu
înalta investitură pastorală,
patriarhul a primit şi semnele
înaltei funcţii Âodăjdiile, cîrja,
crucea şi firmanul prin care
erau garantate inviolabilitatea
personală, scutirea de impozite,
libertatea de mişcare şi
siguranţa.
Originalul Firmanului se
află la British Museum din
londra. Privilegiile de atunci
sunt păstrate şi astăzi. De
drepturi egale s-au bucurat şi
celelalte confesiuni religioase
precum evreii şi armenii
de confesiune iudaică şi
gregoriană, în fruntea lor fiind
aleşi Moses Kapsali (Mare
Rabin) şi Horochim (Patriarh
Gregorian).
Abdula Elvin
Mahmut
Bir yıl geçti ama acılar, yaralar kapanmadı. Gözyaşları
durmadı. Buradan, Tuna kıyılarında, Karadeniz bölgesinden
Türkiye Başın sağ olsun tekrarlıyoruz ve dualarımızı Allah’tan
niyaz isteriz.
Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır
bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği
işler de yükleme. Bizi affet! Bizi bağaşla! Bize acı! Sen bizim
Mevlanamızsın...!
EL FATIFA!