Niyazi berkes ve türkiye’de çAĞDAŞLAŞMA’nin gelişimi aytaç yildiz



Yüklə 266,75 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/11
tarix04.11.2017
ölçüsü266,75 Kb.
#8488
növüYazi
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

10

Niyazi Berkes ve Türkiye’de Çağdaşlaşma’nın Gelişimi / Aytaç YILDIZ

gümrük duvarlarını aşarak kafalara ulaştığını gösterir. Her baskı düzeni 

gibi, Abdülhamit rejimi de düşünceyle baş edememiştir”.

19

    


1908’den sonraki Meşrutiyet döneminde ortaya konan görüşlerin ortak 

özelliği, Lale devrinde başlamış olan bir sorunun şimdi daha genel ve geniş 

biçimde soruluyor olmasıdır: İslamlık, Osmanlılık ya da Türklük neden geri 

kaldı? Berkes’e göre Abdullah Cevdet gibi Batıcıların soruya verdiği cevap 

“din”dir. Batı uygarlığından geriye düşmenin nedeni kafalardaki düşünceler, 

zihniyettir ve bunun müsebbibi de İslami düşünüştür. Mehmet Akif, Said 

Halim Paşa gibi İslamcılar da Batının maddi-manevi üstünlüğünü kabul 

ediyorlardı ama onlara göre bunun sebebi İslam dini ya da şeriatı değildi. 

Tam bu aşamada Berkes’in “Ulusçu görüş” dediği üçüncü bir yaklaşım 

sahneye çıkmıştır. Ziya Gökalp’in fikri liderliğini yaptığı bu düşünce, 

Berkes’in üçlü skalada en sempatik yaklaştığı ve yorumladığı akımdır. 

Kemalist formülasyonun erken bir versiyonu olarak, Berkes ulusçu görüşü 

“ne Batı’ya karşı ne de Batı yanlısı” şeklinde tanımlar. Gökalp’in sürece 

can alıcı müdahalesi ise Avrupa’yı, modern uluslardan meydana gelen bir 

uluslar toplamı olarak yorumlamış olmasıdır. Çağdaş dünya, ulus birimlerinin 

tanındığı kültür birimleridir. Yani her ulus, kendi kültürel bağımsızlığı ile bu 

çağdaş uygarlıkta yerini almalıdır. Bu Gökalp’in “kültür” ve “medeniyet” 

ayrımıdır. Böylece çağdaşlaşma için önerilen yöntem “uluslaşma yoluyla 

çağdaşlaşma” olmaktadır.

20

Laiklikleşme  sürecinin,  Cumhuriyetin  laboratuarı  işlevini  gören  II. 



Meşrutiyet’te aldığı biçimde, İslamcılar ve Batıcılardan ziyade Ulusçuların 

damgası vardır. Berkes bu durumu şöyle açıklar:

“Bu görüşü, bir ilahiyat sorunu ya da dincilik-dinsizlik sorunu olmaktan 

çıkaran Gökalp olmuştur. O dönemde devleti, dinin elinden kurtarmak müm-

kün değildi. O halde dini, devletten koparmak şıkkı vardı…Gökalp’e göre 

gerçekten moral bir bunalım vardı ve bu bunalımın kaynağı da gerçekten dinin 

kişi üzerindeki etkisinin zayıflamasının sonucuydu. Fakat bunalımın çaresi, 

okullarda din eğitimi vermekte değildi. Ahlakını, dinin emirlerine dayandı-

ran bir toplumdaki ahlak, Gökalp’in deyimiyle züht ahlakiyatıdır. Böyle bir 

19

 Berkes, a.g.e., s. 334.



20

 Berkes, a.g.e., s. 369-374.




11

Sosyoloji Konferansları, No: 46 (2012-2) / 1-33

ahlak, bütün moral değerlerini dinden alan toplum var oldukça olumlu bir rol 

oynar. Fakat çağımızda ahlak değerlerinin kaynağı artık din değildir. Türk 

toplumunun bugün manevi bir bunalımla karşılaşmasının nedeni budur”.

21

Ülkeyi 1918’e kadar elinde tutan İttihat ve Terakki’de ciddi olarak söz sahibi 



haline gelen Ziya Gökalp’in “devleti, dinin elinden kurtarma” teşebbüsü, 

din ve devlet, ahlak ile hukuk ayrımında dönüm noktalarından birini oluş-

turmaktadır. Gerçekten 1916’da Gökalp’in sunmuş olduğu bir taslaktan 

hareketle, laiklik bağlamında önemli yasal düzenlemelere gidilmiştir. Şeriat 

Mahkemeleri Şeyhülislamlıktan alınarak Adalet Bakanlığına; medreseler 

Maarif Bakanlığı’na bağlanmıştır. Ayrıca Hukuk-u Aile yasası ile kadına 

boşanma hakkı tanınmıştır.

Cumhuriyet dönemi Berkes için, 18.yy’ın ilk yıllarından gelen uzun yol-

culuğun varmak zorunda olduğu nihai ve tabii duraktır. Tanzimat’ın yol 

açtığı ve bir daha kapatılamayan ikilik, buna içkin tereddütler, tutarsızlık-

lar ve arayışlar Mustafa Kemal’in önderlik ettiği reformlar süreci ile sona 

ermiştir. Bu reformların, Berkes’in anlatımıyla, tek mimarı olan Atatürk, 

Ziya Gökalp’in yolunu hazırladığı fikirleri sürdürmekle birlikte, esaslı bir 

noktada ondan farklı düşünmekteydi. Bu “kültür” ve “uygarlık” ayrımının 

yanlış olduğu düşüncesiydi. Doğrusu, kültür ve uygarlık birdi ve bu da Batı 

Avrupa’nın bugünkü uygarlığıydı.

Berkes, Kemalist reformların tek cümleyle “din devleti görüşüne karşı, 

ulus devleti görüşünün zaferi” olduğunu söyler.

22

 Prens Sabahattin’den 



ödünç aldığı bir ifadeyle, reformların ana amacının Türk toplumunu Doğu 

yörüngesinden çıkarıp çağdaş Batı uygarlığı yörüngesine sokmak oldu-

ğunu belirtir.

23

 Berkes reformları “radikal” sıfatı ile nitelendirmek yerine 



“devrimsel” olarak niteler. Bu kendinden önceki bütün akımlara sinmiş 

tereddüt ve çelişkilere son veren, geleneği ve gelenekselliği tümden ortadan 

21

 Berkes, a.g.e.,s. 388, 401.



22

 Berkes, a.g.e., s. 461.

23

 İfade ilk kez Prens Sabahattin tarafından “Asıl dava, Doğu toplum tipinden Batı toplum 



tipine geçmektir” şeklinde kullanılmıştır, bkz., İsmail Coşkun, a.g.m., s. 84. 


12

Niyazi Berkes ve Türkiye’de Çağdaşlaşma’nın Gelişimi / Aytaç YILDIZ

kaldıran toplu bir “yeni yöneliş” halidir.

24

 Burada gelenek içinde maneviyat 



asıl unsurdur. Çünkü Atatürk’ün devrimsel değişme görüşüne göre, Batılı 

olmayan bir toplum şayet Batı karşısında eşit muamele görmek istiyorsa, 

öncelikle kendini çağdaş uygarlığın dışında tutan bağlantılardan koparmak 

zorundadır. Berkes bu “bağlantılarla” asıl kastedilenin “kutsal sayılan 

maneviyat” alanı olduğunu dile getirir.

25

 Bu bağlamda Berkes’in laiklik 



anlayışının içeriği belirginleşir: Toplumun çağdaşlaşması, öncelikle kutsal 

ve manevi bağlarından kopması ile mümkünse ve çağdaşlaşma süreci de 

laiklik süreci ile eş-anlamlıysa, o halde laikliğin, toplumun maneviyat ile 

olan bağlarından kopması olarak kavranması icap etmektedir. Çünkü Berkes 

için “sekülerizm, çağdaşlaşmanın tam karşılığıdır”.

26

  



Buraya kadar, 500 sayfayı aşkın ve her bölümü apayrı bir tartışmaya yol 

açabilecek çaptaki bir kitabın, çok genel olarak bir özeti sunulmuştur. Bun-

dan sonraki bölümlerde bu kitabın yapısının analizi için elverişli olduğu 

düşünülen üç tema, üç başlık altında ele alınacaktır. Bunların ilki Niyazi 

Berkes’in Türkiye modernleşme tarihini, bir laikleşme tarihi olarak oku-

masını; dahası bu sürece salt Kemalist bir açıdan bakmasını mümkün kılan 

saikleri açıklamaya yöneliktir.    

   


2. Niyet ve Yöntem Arasında Yazar

İster Gadamer’in “herkesin varlık karşısında ve anlamanın zorunlu bir hali 

olarak sahip olduğu ön-bilgi” anlamında kullandığı “önyargı” kavramı 

biçiminde; isterse Bourdieu’nun bu önyargının da tabi olduğu toplumsal 

ve sınıfsal konumun ürettiği alışkanlıklar ve algılar seti olarak “habitus” 

kavramı şeklinde düşünülsün, bireyin hayata, eşyaya, kendi toplumsal 

koşullarına ve dünyaya anlam verme sürecinde kendisine eşlik eden bir 

genel zihniyeti vardır. Niyazi Berkes’in düşüncesini anlamanın yolu, onun 

genel zihniyetini kavramakla yakından ilgilidir.

24 


Berkes, a.g.e.,s. 462-463.

25

 Berkes, a.g.e., s. 465.



26

 Berkes, a.g.e., s. 16.




Yüklə 266,75 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə