Rıfat N. Bali
OKUR MÜŞTERİDİR, MÜŞTERİ VELİNİMETİMİZDİR, MÜŞTERİYE BİRAZ SAYGI
LÜTFEN !!
Bu başlığı okuyanlar ister istemez irkilecek ve başlığı yadırgayacaklardır. Bu da çok
doğal zira Türkiye’de “yayıncılık” kavramı “kâr amacı gütmeyen bir kültür hizmeti”
olarak algılanmakta. Hal böyle olunca yazarlara hiç telif ücreti ödememek veya
gülünç düzeyde bir bedel ödemek, yahut çoğu zaman olduğu gibi telif ücreti yerine iki
üç nüsha dergi göndermek kanıksanmış, doğallaşmış ve de normalleşmiş bir
gelenek. Böylesi bir ortamda yayınlanan ürünlerin, yani kitapların da, muhtelif hatalar
ile malûl olmaları ve bunların eleştiri konusu olmamaları son derece normalleşmiş bir
hal. Ne de olsa Türkiye’de, Batı’da son derece köklü bir gelenek olan, kitap eleştirisi
geleneği yok. Kitap eleştirisinden anlaşılan mensubu bulunulduğu meslekî, kültürel,
etnik veya ideolojik camiada yer alan bir dostun kitaplarını övmek veya kitabı
yayınlanan yazar ile şayet geçmişten gelen görülmemiş kimi hesaplar var ise bu
hesapların öcünü, bu yazarın kitabını hak etmediği bir şekilde eleştirerek almak.
Ancak akıldan çıkarılmaması gerekilen son derece basit ve yalın bir gerçek var.
Yayınevleri kitaplarını bilâbedel dağıtmamakta, bir bedel mukabilinde satışa
sunmaktalar. Dahası son yıllarda yaşanan yazar ve yayınevi patlaması karşısında
yayınevleri kitaplarını en iyi şekilde tanıtmaya uğraşmaktalar. Maksat tüketiciye, yani
okura, onlarca yeni başlık arasından kendi kitaplarını beğendirtmek ve satın
aldırtmak.
Hal böyle olmasına rağmen kimi yayınevleri, Türk ticaret kültürünün ünlü
darbımesellerinden “müşteri velinimetimizdir” deyimine zerre kadar saygı ve itina
göstermemekteler. Bu tür bir yayınevinin ve kitabın en son örneği sosyalist çizgideki
Fabrika dergisinin yayın kurulu üyesi Orhan Gökdemir’in Chiviyazıları Yayınları’ndan
yayınlanan Helenizm Siyonizm ve Türkçülük kitabıdır. Söz konusu kitap birçok ciddi
hata ve eksiklikle malûldur. Birkaçını sıralamakla yetinelim.
1) Orhan Gökdemir’in kitabının muhtelif bölümleri daha önce Fabrika dergisinde
yayınlanmış olmasına rağmen yazar bunu belirtmeyi uygun görmemiştir.
Örneğin “Türkçülüğün Kökenleri” başlıklı bölüm daha önce “Türkçülüğün
Kökenleri ya da Milli Türkçülüğe giriş” başlığıyla derginin Aralık 2005 tarihli
Rıfat N. Bali
4cü sayısında, “Osmanlı”nın Son Döneminde Türkçülük ve Siyonizm” başlıklı
bölüm aynı başlıkla derginin Nisan 2004 tarihli 58inci sayısında yayınlanmıştır.
2) Kitabın dördüncü bölümünde Ek 2 başlığı altında yer alan Yasemin Çongar
imzalı “Siyonizm Hakkında Köşeli Bilgi” başlıklı yazının kaynağı
belirtilmemiştir. Yazı Milliyet Washington muhabiri Yasemin Çongar’ın 1 Eylül
1997 tarihinde yayınladığı ”Siyonizm ve Osmanlı” başlıklı yazısıdır. Gökdemir
kaynak ve tarih belirtmediği gibi yazının özgün başlığını da değiştirmeyi uygun
görmüştür.
3) Kitabın dördüncü bölümünde Ek 1 başlığı altında yer alan “Tanrı Dağı kadar
Türk!” başlıklı yazının kaynağı için bir ağ (web) adresi gösterilmiştir. Belirtilen
adres bugün artık faal olmadığı gibi söz konusu yazının mahiyetinin ne olduğu
da açık değildir zira başlangıç bölümü Liz Behmoaras’ın Tekinalp’ın hayat
hikâyesini anlattığı Bir Kimlik Arayışının Hikâyesi (Remzi Kitabevi, 2005)
romanını tanıtan Mehmet Ali Gökaçtı’nın Radikal Kitap’ın 18 Şubat 2005 tarihli
“Tekinalp’ı nasıl bilirdiniz?” başlıklı yazısının giriş bölümünün intihalidir. Diğer
bölümü ise internet âlemini ve yazılı basınımızı işgal eden “Sabataycılar”
konulu onlarca antisemit yazıdan bir tanesidir. Bu “altı kaval üstü şişhane”
yazıya kitapta neden yer verildiği meçhuldür.
4) Kitabın ikinci bölümünde Ek 2 başlığı altında “Siyonizmin bir nevi ırkçılık ve ırk
ayrımı” olduğuna dair BM Genel Kurulu’nun 3379 Sayılı ve 10 Kasım 1975
Tarihli Kararı yer almakta. Ancak her nedense Gökdemir aynı BM Genel
Kurulu’nun 16 Aralık 1991 ve 4686 sayılı kararı ile bu ilk kararını iptal ettiğini
not halinde belirtmeyi unutmuş gözükmekte.
5) Kitabın 267inci sayfasında yer alan 78 sayılı dipnot İngilizce olarak yer
almakta. Bir an için iyiniyetli davranalım bu “unutkanlığı” eleştirmeyelim ve
sayfaları çevirmeye devam edelim. Bu kez kitabın sonunda yer alan Martin
Bernal’in müellifi olduğu bir makalenin Türkçe çevirisindeki dipnotların
tamamının (s.296-300) İngilizce olarak yer aldığını görmekteyiz. Bu durumu
artık “unutkanlık” ile izah etmek mümkün değil. Herhalde makaleyi Türkçeye
çeviren Fabrika Çeviri Grubu yorulmuş, kimbilir belki de “okur nasıl olsa
dipnotlara bakmaz” diyerek çözümü dipnotları olduğu gibi İngilizce bırakmakta
bulmuş.
Rıfat N. Bali
Bu örnekleri çoğaltmak, sayısız dizgi, imlâ ve muhteva ile ilgili hataları sıralamak
mümkün ancak çok da gerek yok. Bu örneklerden görülebileceği gibi ne yazar, ne de
yayınevinin kitabevlerinin raflarını dolduran onlarca yeni başlık arasından Orhan
Gökdemir’in kitabını satın almaya karar veren okurlara karşı hiç mi hiç saygısı yok.
Normal bir Batı ülkesinde bu tür hatalarla malûl bir kitabı yayınlayan yayınevi
okurlarından özür dileyip kitaplarını piyasadan toplatıp, tashihten geçirip yeniden
basıp dağıtır. Aynen arızalı bir araba, cep telefonu, bilgisayar veya fotokopi cihazının
piyasadan toplatılıp bilâbedel yenisiyle değiştirilmesi gibi. Ancak bunu beklemek
abesle iştigal ve hayal… Nedenini de popüler kültürümüze mal olmuş, bıkkınlık,
yılgınlık ve de normal şartlarda anormal olan bir durumun Türkiye şartlarında
normalleşmesini dile getiren bir deyimle açıklamak yeterli : “burası Türkiye abicim”.