Ölmeyi Reddeden Kral
Önce daha dar bir sokağa dönüp, sonra bir geçide girdiler.
Astra, birkaç dakika önce önünden geçtikleri binaların arka
sında bir yerlerde olduklarını tahmin etti; ancak, emin olama
dı. Geçitte sokak lambası yoktu; Eli karanlıkta, sonradan kapı
olduğu anlaşılan bir şeyin önünde durdu. Astra'nın kolunu
ilk kez bırakarak, kilidi ustalıkla açh. Kapıyı açlığında içeride
cılız, mavimsi bir ışık yandı ve yukarıya çıkan, dar, dik bir
merdiven göründü.
"Lütfen," dedi adam.
Adam, Astra içeriye girer girmez kapıyı arkalarından kilit
ledi. "Ben, yolu göstereyim," diye devam etti ve merdivenleri
hrmanmaya başladı.
Kat aralarında, Astra'nın kaynağını belirleyemediği cılız,
mavimsi ışıkta zar zor seçilen, görünmeyen odalara açılan
beklenmedik kapılara ulaşhran sahanlıklar vardı. Eli, Astra'ya
iki tam kat gibi gelen bir mesafeyi hrmandıktan sonra bir ka
pıyı açb ve onu mavimsi ışığın daha canlı olduğu, orta bü
yüklükte bir odaya buyur etti. Astra odanın, alanının büyük
bölümünü kaplayan ve tavana kadar yükselen kitap raflarıy
la, bir oturma odası gibi döşendiğini görebiliyordu. Odada
bir koku vardı; büyüleyici bir koku. Astra uçuş günlerinden
kalma bir alışkanlıkla, marijuana, haşhaş ve benzerlerinin ko
kusunu bir nefeste tanırdı; fakat şu anda kokladığı, bunların
hiçbiri değildi.
"Rahahna bak," dedi Eli, geniş, konforlu bir koltuğu işaret
ederek. Astra, el çantasını yanına sıkışhrdı.
"Kahretsin," dedi. "Trençkotumu ve şapkamı müzede bı
rakhm!"
"Kaygılanma," dedi Eli. "Sen onları gidip alana kadar,
orada güvende olacaklar. Şeri?"
İki kadehi, küçük bir köşe sehpasının üzerinde duran sü
rahiden, yanıt bile beklemeden doldurdu. Bir kadehi kadına
18
Zecharia Sitchin
uzath ve Astra onu almak için elini kaldırdı; fakat adam, ka
dehi bir süre daha bırakmadı. "Sen
gerçekten
güzelsin," dedi,
bırakırken.
Odayı dolduran tatlı ve büyüleyici kokunun yuttuğu du
yularına rağmen Astra, bu yorumun geçip gitmesine izin ver
medi.
"Bu, senin her zamanki açılış cümlen mi?" diye sordu.
Adam, kadehini kaldırdı. "Sihirli bir akşama içelim. Sana
her şeyi anlatacağıma söz veriyorum ve anlatacağım. Daveti
yeden başlamama izin ver," dedi, karşısındaki koltuğa yerle
şirken. "Bunu anlatmak, bu akşam yapacaklarımın en kolayı.
Aslında müzede çalışıyorum. İşim, Yakındoğu eserlerini sı
nıflandırmak ve restore etmek. Seni bir yıldan uzun bir süre
önce müzede fark ettim ve sonraki ziyaretlerinde de gördüm.
Seni fark ettim, çünkü bana birini hatırlatıyordun." Şerisini
yudumlamak için sözlerine ara verdi.
"Kimi?" diye sordu Astra.
"Onunla yakında tanışacaksın," diye yanıtladı adam. "Bir
süre sonra müzeye belirli günlerde, belirli saatlerde geldiğini
anladım ve seni orada beklemeye başladım. Genellikle hayal
kırıklığına uğramıyordum. Belli eserlerin önünde defalarca
durmanı izledim; bu akşam da yaptığın gibi. Evet; seni izli
yordum. Bazı stellere ve duvar kabartmalarına dokunacak
tın; onların üzerine kazınmış kutsal simgelere. Parmaklarını
üzerilerinde gezdirecektin; özellikle bir tanesinin üzerinde ...
Seni, elini izledim ... Sen farkına varmadan, birkaç kez yanın
da durdum ... Ardından, bir gün kutsal simgelere dokunmak
için elini kaldırdığında, gördüm onu!"
"Gördüğün neydi?"
"Sırrı açığa vuran yara izini; çıkarılmadan önce altıncı par
mağının bulunduğu yerdeki yara izini!" diye yanıtladı, sesi
heyecanla dolarak "ve seni bulmamın, beklediğim kehanet
19
Ölmeyi Reddeden Kral
olduğunu arhk biliyordum ... " durdu ve sakinleşmek için şe
risini yudumladı. "Geri kalanı kolaydı. Seni takip ettim, ne
rede yaşadığını ve çalıştığını öğrendim; adını buldum. Sonra
müze, Gılgamış sergisini hazırlayınca ve açılışı için seçilen
tarihi görünce, arhk kaderin önceden belirlenmiş olduğunu
biliyordum ... Bir sonraki kaçınılmaz adımı atmamın zamanı
nın geldiğini biliyordum. Böylece bir davetiye çaldım ve sana
gönderdim."
"Tümü, altıncı parmağım için mi?" diye sordu Astra, şeri
sinden bir yudum alarak. "Yoksa vücudumun geri kalanıyla
da bir ilgisi var mıydı?"
"Tıpkı onun gibi," dedi Eli. "Sivri dilli, çabuk öfkelenen ...
İncil'i ne kadar iyi biliyorsun,.Astra?"
"Büyüdüğüm yerde Pazar okulumuz yoktu," dedi. "Soru
ma yanıt vermedin."
"İncil'in açıklamasına izin vereceğim," diye cevap verdi.
Ayağa kalkh; kitap raflarından birine gidip bir kitap aldı ve
koltuğuna geri döndü. Yakınındaki bir köşe sehpasında duran
lambayı yakarak, aradığını bulana değin kitabın sayfaları ara
sında gezindi. "İncil' de Musa'nın Kenan'a, İsrailoğlu kavimle
rinin önünden gönderdiği casusların öyküsünü bilir misin?"
"Aslında hayır," diye yanıtladı Astra.
"Sayılar Kitabı'nın on üçüncü bölümünde anlatılıyor. Necef
Çölü üzerinden Sina Dağı'nın kırlarından ayrıldılar ve devler
diye anılan, Anak'ın soyundan olan üç devin, Ahiman, Şeşay
ve Talmay'ın ünlü evi El Halil kentine ulaştılar ... " Durdu ve
İncil'i yeniden karıştırdı. "Bu üç Anakoğlu'ndan yeniden söz
ediliyor: Bir kez daha Yeşu Kitabı'nda ve yeniden Hebron'un
Yahuda kavmi tarafından ele geçirildiğini bildiren Hakimler
Kitabı'nda. Her seferinde Ahiman, Şeşay ve Talmay üçlüsü,
adlarıyla sayılıyor ...
Şeşay
adının ne anlama geldiğini biliyor
musun?"
20
Dostları ilə paylaş: |